ÇEVRE - 01 Aralık 2025 Pazartesi 09:57

Hamsi bolluğu av baskısı oluşturdu, şok tesislerinde, taşıyıcı kamyonlarda yer kalmadı

A
A
A
Hamsi bolluğu av baskısı oluşturdu, şok tesislerinde, taşıyıcı kamyonlarda yer kalmadı

Deniz Ürünleri Avcıları Üreticileri Merkez Birliği (DEM-BİR) Çanakkale-Tekirdağ Bölge Birliği Başkanı Naci Karabiber, "Yalnızca hamsi avcılığı yapılıyor. Diğer çeşitler çok çok az diğer bölgelerde. Böyle olunca da bütün avcı gemilerin hepsi Karadeniz’e gitti. Hamsi balığında inanılmaz bir av baskısı oluştu" dedi.


Çanakkale Boğazı’nda az miktarda sardalya ve hamsi balığı olduğunu söyleyen DEM-BİR Çanakkale-Tekirdağ Bölge Birliği Başkanı Naci Karabiber, balıkçı teknelerinin hamsi için Karadenize’e yöneldiğini söyledi. Balıkçıların Karadeniz’e yönelmesiyle hamsi üzerinde yoğun bir baskının oluştuğunu belirten Birlik Başkanı Karabiber, piyasanın da bu arza yetişmediğini aktardı. Karabiber, balıkçıların ise maliyeti karşılamak için hamsi avına yüklendiğini vurgulayarak bunun sürdürülebilir balıkçılığı olumsuz etkilediğini kaydetti.


Çanakkale Boğazı’da az miktarda sardalya ve hamsi var


Çanakkale Boğazı’ndaki balıklar hakkında konuşan DEM-BİR Çanakkale-Tekirdağ Bölge Birliği Başkanı Naci Karabiber, "Çanakkale’de şu an çok az miktarda bir sardalya balığı var. Kuzey Ege’de yine çok az miktarda bir hamsi balığı var. Havalar daha çok sıcak, lodoslar var. Su sıcaklığı hala 19 derece, 20 derece. Balıklar kış moduna giremedi. Kütle haline gelip toplanamadılar. Marmara’da çok dağınık bir hamsi popülasyonu var. Çok dağınık balıklar. Onlar su sıcaklığı sebebiyle hala toplanmadılar" dedi.


Türkiye’nin bütün hamsi filosu Karadeniz’de


Hamsi avlamak için balıkçıların Karadeniz’e akın etmesiyle piyasanın arza yetişemediğini söyleyen DEM-BİR Çanakkale-Tekirdağ Bölge Birliği Başkanı Karabiber, "Şu an yalnızca Karadeniz’de hamsi var. Çok bol var. Türkiye’nin bütün hamsi filosu Karadeniz’de. Denize tek tip balık avcılığı yapılıyor şu an. Yalnızca hamsi avcılığı yapılıyor. Diğer çeşitler çok çok az diğer bölgelerde. Böyle olunca da bütün avcı gemilerin hepsi Karadeniz’e gitti. Hamsi balığında inanılmaz bir av baskısı oluştu. Bütün gemiler hamsi avlayınca, tek tip balığa yönelince buna piyasalar cevap veremedi. Şok tesislerinin hepsi doldu. Piyasa bu arzı kaldıramaz hale geldi. Nakliye edecek kamyon bulamaz hale geldik" diye konuştu.


Hamsideki bolluk av baskısı oluşturdu


Balık olmasının güzel olduğunu ancak bunun av baskısını meydana getirdiğini ifade eden Başkan Naci Karabiber, şunları söyledi: "Balık olması güzel tabi ki. Vatandaş için de ucuz balık, avcı için de gelir kaynağı. Ama böyle olduğu zaman da fiyatlar inanılmaz düştü. Daha dün bir hamsinin kasası 400 lira 500 liraydı. Yani bir kilo hamsinin balıkçıdan çıkışı 30-33 lira. Buna daha nakliyesi, gece bunu avlanmak için tüketilen yakıtı var, içinde çalışan personelim ve giderler var. Vatandaşa kaç paradan ulaşıyor pek fazla karaya çıkma fırsatı bulamıyoruz ama sosyal medyadan gördüğümüz kadarıyla 200-250 lira gibi tezgahlarda satıldığını duyuyoruz. Ama şu an Hamsi’nin kilosu vatandaşa gemiden çıkışı 25-35 lira arası. Bu çok fazla av baskısı meydana getirdi."


Hamsi doğuya gitti fiyatlar artacak


Hamsi balığının doğuya gittiğini aktaran Başkan Karabiber, "Bütün gemilerin tek tip balığa yönelmesi, yalnızca hamsi balığının avlanması bu sonucu doğurdu. Ama şu an hamside artık tamam, Karadeniz’den doğuya gitti, bitmek üzere. Bütün av filosu doğudan geri döndü. Gürcistan tarafına geçti, Hopa’dan çıktı balık. Trabzon’un önlerinde şu an yine bir hamsi balığı buldu, geri dönüş yapan balıkçı gemilerimiz. Orada avcılık yapıyorlar, o da çok uzun sürmez. Ondan sonra artık gemiler peyderpey Marmara Denizi’ne ve Kuzey Ege’ye açılmaya başlayacaklar. Hem daha çeşitler biraz meydana çıkacak. Kolyoz balığı, tombik balığı, istarvit balığı bulunacak, avlamaya başlayacak gemilerimiz. Daha çeşitlilik de artacak. Ama bu da kötü bir haberi, hamsi fiyatları biraz artacak" ifadelerini kullandı.


Maliyetini karşılamak için tek gecede 100 tona kadar balık yakalamak zorunda


Balıkçı gemileri ava çıktıkları seferin maliyeti karşılamak için çok fazla balık tutmaya yöneldiğini belirten Naci Karabiber, "Balığın tutulduğu bölge ve tutan gemiye ve tutulan miktara göre değişmekle beraber balıkçı gemisinde bir kasa hamsinin maliyeti 400 liradan alta düşmez, çok nadiren. Çok bol tutması lazım geminin 400 liradan aşağı düşmesi için. 400 lira ile 600 lira arasında değişir şu an bir kasa hamsinin balıkçıya, gemiye maliyeti. Çünkü gecede 3-4 ton, çok abartılı geliyor insanlara ama bir gecede 5 ton yakıt yakan balıkçı gemileri var Karadeniz’de. Çok büyük balıkçı gemilerimiz var. 50 metre gemi, 2’şer, 3’er bin beygir motorları var. O kadar büyük gemileri götürmek için büyük motorlar gerekiyor. Büyük motor, büyük yakıt demek. Ben kendim bu Çanakkale bölgesinde kendi gemimle günlük 1,5 ton, yakıt tüketiyorum. Çok tutmak zorunda, böyle olunca balıkçı çok tutmak zorunda kalıyor. Yani gecede 10 ton, 20 ton, 50 ton, 100 ton gibi rakamlara ulaşmak zorunda. Çünkü maliyeti kurtarmıyor" şeklinde konuştu.


Av baskısı sürdürülebilir balıkçılığı olumsuz etkiledi


Balıkçıların çok balık tutarak maliyetini karşılamaya çalışmasıyla aslında sürdürülebilir balıkçılığa zarar verdiğini söyleyen Karabiber, "Çok tutmaktan, sürümden kazanmaya çalışıyor bu defa balıkçı. Bu da işte bir sürdürülebilir balıkçılığa çok kötü etki ediyor. Balıkçılık yönetiminin bu konuda bence biraz eksikleri var. Türkiye şu an hamsiye kota uygulandı, bir kota uygulanıyor ama bu yıllık kota olarak geldi. Günlük kota olsaydı mesela bir balıkçı bir günden atıyorum 500 kasadan fazla tutamaz denseydi o zaman bu rakamlar da bu kadar dip görmezdi. Sürdürülebilir balıkçılık açısından da daha iyi sonuçlar alınırdı. Böyle yapmadık. Daha kota da Türkiye yeni uygulanıyor bu yıl 2’nci yılı. Belki ilerleyen yıllarda o günlük kotaya geçilirse daha iyi sonuçlar alınacağına inanıyoruz" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: "(Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi) Eğer gerçekten bu sistemi iyileştirmek istiyorsanız, geliştirmek istiyorsanız gelin yeni anayasayı çalışalım" Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Eğer gerçekten bu sistemi iyileştirmek istiyorsanız, geliştirmek istiyorsanız gelin yeni anayasayı çalışalım. Gelin hep birlikte bu ülkenin geleceğine dair çok daha güçlü bir çerçeve oluşturalım. Biz AK Parti olarak bu konuları çalışıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi zaten yeni tasarısını hazırladı. Bu sistemi iyileştirmek, geliştirmek için partilerin, grupların bir araya gelip ortak akılla böyle ön yargılarla baştan sıkılmış yumruklarla değil açık fikirlilikle alternatifleri ortaya koyarak her birinin artısını, eksisini, analizini yaparak tartışmamız lazım" dedi. Yılmaz, 2026 Merkezi Yönetim Bütçe ve 2024 Kesin Hesap Kanun Teklifi görüşmelerine katıldı ve hükümet adına konuşma yaptı. TBMM Genel Kurulu’nda konuşan Yılmaz, bütçenin önemine işaret ederek, "Bütçeler vesilesiyle aslında bir ülkenin bütün politikaları tartışılıyor, dünya değerlendiriliyor, Türkiye değerlendiriliyor. Dolayısıyla bu görüşmeleri çok kıymetli bulduğumuzu ve bunlardan yürütme olarak da mutlaka istifade etmeye çalışacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Ancak şunun da altını çizmek isterim: Bütçeler, elbette bütçe hakkı nihai olarak Meclisimizindir. Nitekim, nihai olarak burada Meclisimiz kabul edecektir veya reddedecektir veya değiştirecektir ancak bütçelerin özel bir durumunun olduğunu da görmemiz lazım. Bütçeler aynı zamanda yürütmenin halka söz verdiği hususlarda icraat yapabilmelerinde temel araç niteliğindedir" ifadelerini kullandı. Yılmaz, şöyle devam etti: "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye için özellikle içinden geçtiğimiz dönemde son derece kıymetlidir. Tabii ki bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin iyileştirilemeyeceği geliştirilemeyeceği anlamına da kesinlikle gelmemektedir. Her sistem gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de iyileştirmeye, geliştirmeye açık bir sistemdir. Yapısında, tabiatında bu var. Çünkü birçok hususu kanun olmadan da düzenleme hakkı getirmektedir. Niye böyle bir hak vermiş Anayasa? İdare daha hızlı hareket edip kendisini yeni şartlara uyarlasın diye. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yaşanan tecrübeler ışığında, birikimler ışığında geliştirilmesi, iyileştirilmesi her zaman mümkündür. Bu noktada da müsaadenizle muhalefete bir eleştiride bulunmak istiyorum. Bir taraftan bu sistemin iyileştirilmesini siz de talep ediyorsunuz. Ama bir taraftan da bu sistemi iyileştirecek anayasal çalışmalarda biz yokuz diyorsunuz. Ben bunu bir tutarsızlık olarak görüyorum. Eğer gerçekten bu sistemi iyileştirmek istiyorsanız, geliştirmek istiyorsanız gelin yeni anayasayı çalışalım. Gelin hep birlikte bu ülkenin geleceğine dair çok daha güçlü bir çerçeve oluşturalım. Biz AK Parti olarak bu konuları çalışıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi zaten yeni tasarısını hazırladı. Bu sistemi iyileştirmek, geliştirmek için partilerin, grupların bir araya gelip ortak akılla böyle ön yargılarla baştan sıkılmış yumruklarla değil açık fikirlilikle alternatifleri ortaya koyarak her birinin artısını, eksisini, analizini yaparak tartışmamız lazım. Demokrasi dediğimiz bu. Tartışmadan doğruyu bulamayız. Konuşmadan doğruyu bulamayız. Dolayısıyla dışlayıcı yaklaşımların ben hiçbir şekilde ülkemize fayda getirmediğini vurgulamak istiyorum. Bu sistem doğru bir sistem ve iyileştirilmeye açık bir sistem." Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı bütçesine ilişkin bilgi vererek, "Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yarıya yakını barışa hizmet anlamında yurt dışındaki askerlerimize gönderdiğimiz ödeneklerden başka kurumlara transfer ettiğimiz ödeneklerden oluşuyor. Bir taraftan da dünyanın üçüncü kütüphanesi olan millet kütüphanemize yaptığımız harcamalarda bu bütçenin içinde yer alıyor. Dolayısıyla çok masraflı bir sistem oluştu. Cumhurbaşkanlığı sistemi çok daha fazla para tüketiyor yaklaşımı da rakamlarla teyit edilmeyen doğru bir yaklaşım değil. Örtülü ödenekle ilgili de yine bir takım fikirler ortaya koyuldu. Orada da değerli arkadaşlar limit limitler kanunlarla açıkça belirlenmiştir. Binde onu gibi hatırlıyorum. Yanılıyor olabilirim. O limitin çok çok altında bir oranda örtülü ödenek harcanıyor. Hiçbir şekilde o limitler aşılmıyor. Türkiye dediğim gibi bir hukuk devleti, kuralların olduğu bir devlet ve bu kuralların içinde harcamalarımızı gerçekleştiriyoruz" şeklinde konuştu. Yılmaz vergilerle ilgili olarak, "Asıl geride olduğumuz doğrudan vergiler, doğrudan vergilerde biz Avrupa Birliği OECD oranlarına göre çok daha düşük oranda vergileri topluyoruz, bunu da değiştirmek bizim de bir politikamız, bunu Orta Vadeli Program’a da yazmış durumdayız. Doğrudan vergilerin payını artırmak istiyoruz, bu anlamda çok sayıda adım attık, kurumlar vergisi oranını 5 puan artırdık, yap-işlet-devret ve kamu-özel iş birliği için projelerde yüzde 10 artırdık kurumlar vergisini, banka ve diğer finansal kuruluşların finansal faaliyet harçlarını yüzde 50 yükselttik, çok uluslu şirketlerde minimum kurumlar vergisi yüzde 15 olacak dedik, yerli şirketlerde yüzde 10 olacak dedik, şirketlerin taşınmaz satışlarında uygulanan yüzde 50 kazanç istisnasını kaldırdık, kâr paylarındaki gelir vergisi stopajını yüzde 15’e yükselttik, daha çok sayıda eylem var ve bütün bunlarla 2024 yılında yüzde 65,8 olan dolaylı vergilerin payını 2026 yılında yüzde 61,8’e indirmeyi hedefliyoruz, daha da aşağıya elbette çekelim ama şunun da altını çizmek isterim: Bizim dolaylı vergilerimizde de sosyal adaleti gözetiyoruz, düşük gelirli grupların daha fazla tükettiği ürünlerde KDV’yi, ÖTV’yi düşük tutuyoruz veya hiç almıyoruz, yüksek gelirli grupların tüketimlerinden daha fazla ÖTV ve KDV alıyoruz, dolaylı vergilerimizde de sosyal adaleti gözeten bir yapı kuruyoruz. Türkiye’nin toplam vergi yükü yani dolaylı, dolaysız pirimler millî gelire oranla 23,5. Bu oran OECD’de yüzde 33,9; AB ülkelerinde yüzde 39,9. Hani "Herkesten vergi alıyorsunuz, çok vergi alıyorsunuz." diye bir iddia var, bu rakamlar onu desteklemiyor. Bizim millî gelire oranla topladığımız tüm vergiler -doğrudan, dolaylı, sosyal güvenlik primleri, hepsini dâhil ederek- millî gelire oranla yüzde 23,5; OECD’de bu oran yüzde 33,9; Avrupa Birliğinde yüzde 39,9. Bu oranları da görmemiz lazım" ifadelerini kullandı.
İstanbul Mert Hakan Yandaş ve Metehan Baltacı’nın da arasında bulunduğu 20 şüpheli tutuklandı Futbol dünyasında ’bahis oynama’ iddiasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında aralarında Mert Hakan Yandaş, Metehan Baltacı ve Murat Sancak’ın bulunduğu 20 şüpheli çıkarıldığı nöbetçi hakimlikçe tutuklandı. Aralarında Zorbay Küçük, Salih Malkoçoğlu, Samet Karabatak ve Tolga Kalender’in de bulunduğu 19 şüpheli ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aralarında eski Adanademirspor Başkanı Murat Sancak, futbolcular Mert Hakan Yandaş ile Metehan Balcı, spor yorumcusu Ahmet Çakar ve hakem Zorbay Küçük gibi isimlerin de bulunduğu, futbol müsabakalarında görev yapan bir kısım hakem, futbolcu ve bazı kulüp yetkililerinin karıştığı ’bahis oynama’ iddiasına yönelik yürütülen soruşturma sürüyor. 20 şüpheli tutuklandı Soruşturma kapsamında Savcılıktaki işlemlerinin tamamlanmasının ardından şüpheliler Emrah Çelik, Yunus Emre Tekoğul, Metehan Baltacı, İzzet Furkan Malak, Bartu Kaya, Murat Sancak, Orkun Özdemir, Kadir Kaan Yurdakul, Faruk Can Genç, Alessane Ndao, Mert Hakan Yandaş, Ersen Dikmen, Kerem Yusuf Sirkeci, Emircan Çiçek, Ahmet Okatan, Gürhan Sünmez, Mehmet Emin Katipoğlu, Volkan Erten, Şahin Kaya ve Ümit Kaya çıkarıldığı nöbetçi hakimlikçe tutuklandı. 19 şüpheli adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı Diğer şüpheliler Abdulsamet Burak, Cengiz Demir, Erhan Çelenk, İsmail Kalburcu, Salih Malkoçoğlu, Samet Karabatak, Tolga Kalender, Uğur Kaan Yıldız, Gamze Neli Kaya ve Zorbay Küçük ’imza atmak’ şeklinde; Ahmet Abdullah Çakmak, Eren Karadağ, Uğur Adem Gezer, Arda Türken, Muhammed Furkan Özhan, Yusuf Özdemir, Ensar Bilir, Oktay Aydin ve Yücel Gürol ’yurt dışına çıkış yasağı’ ve ’imza atmak’ şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması şartıyla serbest bırakıldı.