YEREL HABERLER - 16 Nisan 2012 Pazartesi 18:05

AK PARTİLİ ÖZLEM YEMİŞÇİ 4+4+4 SİSTEMİNİ DEОERLENDİRDİ

A
A
A
AK PARTİLİ ÖZLEM YEMİŞÇİ 4+4+4 SİSTEMİNİ DEОERLENDİRDİ

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Tekirdağ Milletvekili Özlem Yemişçi 4+4+4 eğitim sistemi ile zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığını söyledi. Yemişçi zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması bugünün temel sorunlarından olan işsizliği azaltacağını ve nitelikli meslek öğrencilerini arttıracağını belirtti.
Düzenlenen kanunun kamuoyunda imam hatipliler kanunu olarak anıldığını ancak sadece imam hatiplileri değil katsayı engelline takılmış tüm meslek dallarını içerdiğini belirten Özlem Yemişçi: ``2023 yılı hedeflerini yakalamamız için en önemli aracın eğitim olduğunu düşünüyoruz. Eğitim ve öğretim hizmetlerinde temel hedefimiz, kız erkek ayrımı yapmadan herkesi eğitmek, rekabet içinde geliştirmek ve onları hayata hazırlamaktır. Bu amaçla toplumumuzdaki her bireyi yapabileceği işlerde değerlendirerek ve üretime dahil ederek uluslararası rekabet gücümüzü en üst noktaya taşımalıyız`` dedi.
``ZORUNLU EОİTİM 12 YIL OLUYOR``
Yemişçi sözlerini şöyle sürdürdü: ``Bu zamana kadar sürdürülen 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim, bireyleri özgürleştirmeyen, tercih ve hedef değiştirmeye fırsat vermeyen, seçme hakkı tanımayan, farklılıklara imkan veremeyen ve farklı seçenekler sunmayan yapısı ile çağdaş dünyaya inat müesses nizamın devamını öngören bir yapıdır. Dünya geneline baktığımızda 197 ülkenin içinde sadece İrlanda`da 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin uygulandığını ve 130 ülkede ise zorunlu eğitim süresinin 9-14 yıl arasında olduğunu görüyoruz. AB üyesi ülkelerde 2020 yılına kadar nüfusun yüzde 90`ının en az lise mezunu olma hedefi öngörülmüştür. Ülkemizde ise toplam nüfusumuzun sadece yüzde 28`i lise mezunu olarak görülüyor. Tüm bunlar dikkate alındığında ve en önemlisi gelişmiş ülkelerden geri kalmamak adına ülkemizdeki zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkarılması için geç bile kaldığımız söylenebilir.``
Bu bağlamda öngörülen 4+4+4 eğitim sistemine ilişkin de bilgiler veren Yemişçi: ``İlk 4 yıl ilkokul olacak. Bu bölümde öğrencilerin çevreye duyarlılıklarını artıracak, becerilerini geliştirecek, sosyalleşmelerini sağlayacak ve temel yaşam kurallarını öğrenecekleri zorunlu eğitim kademesi olarak tasarlanmıştır. İkinci kademe 4 yıl ortaokul olarak anılacak bilgiye erişim ve bilgiyi kullanma amaçlı seçmeli derslerin alınacağı zorunlu bir kademe olarak tasarlanmıştır. Üçüncü kademe ise 4 yıl lise. Genel, mesleki ve teknik olarak bilgiye erişim, bilgiyi kullanma, hayata ve bir üst öğrenim olan üniversite eğitimine hazırlanmak amacıyla zorunlu eğitimin üçüncü kademesi olarak tasarlanmıştır. 4+4+4`ün özellikle ikinci kademesinde, yani ortaokullarda, öğrencilerin daha özgür bir birey olarak sivil toplum ve demokratik devlet anlayışı gereğince eğitim süreçlerinde özgür ve karar değiştirme hakkına sahip olmalarına fırsat verilmektedir. Eğitim sisteminin önemi kadar, öğrencilerin sistem içerisindeki programlarda ne şekilde ve hangi tercih değişikliği yapabilecekleri de en az o kadar önemlidir. Yeni düzenleme ile 4 yıllık ilköğretim, ortaokul ve liseler bağımsız (fiziksel olarak) oluşturulabileceği gibi ilkokullar ile ortaokulların bir arada ya da ortaokulların liselerle birlikte oluşturulmasına da fırsat verilmektedir. Ortaokullar, program bütünlüğü korunacak şekilde, üst öğretim programlarının bütününe yönelik olarak fazla sayıda seçeneği barındırıp, lise öğrenim sürecinde yer alan programların tercih edilmesine fırsat verecek esneklikte tasarlanacaktır. Yine dünya geneline baktığımızda temel dersler dışında bireylerin tercih, gelişim ve yeteneklerine uygun seçmeli derslerden oluşan seçimlik ders programları uygulandığını görüyoruz`` şeklinde konuştu.
Sistemin getireceği en önemli yeniliklerden birisinin de ders seçme hakkı olacağını belirten Özlem Yemişçi: ``Ortaokullarda yani ikinci 4 yıllık kademelerde Türkçe, matematik, fen, sosyal bilgiler ve yabancı dil gibi temel dersler dışında seçimlik dersler ile lise eğitimi için altyapı oluşturulacaktır. Bundan sonra isteyen her öğrenci veya velisi Kuran-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin Hayatı derslerini de seçmeli olarak alabilecek. Eğer öğrenci gelecekte İmam Hatip Lisesi okumak istiyorsa bu program için gerekli olan seçmeli dersleri alabilecek ya da sosyal bilimler programına devam etmeyi istiyorsa yine seçmeli derslerden sosyal bilimler derslerini seçme hakkına sahip olacaktır. 4+4+4 ile matematik, spor ya da güzel sanatlar yeteneği olan çocuklar çok erkenden tespit edilebilecek ve yönlendirilebilecektir. Ortaokullardaki temel dersler dışındaki seçimlik dersleri öğrencinin veya ebeveynin isteğine ve tercihine bağlı olarak alabilme esnekliği getiriyoruz. Tercih devletin değil bireyin olacaktır. Böylece devlet bireylerin demokratik hak ve taleplerine sınırlama getirmeyecek, aksine sağlanan esneklik ile bu hak ve taleplerine cevap verecektir. Öğrencilere diplomaları ise mecburi eğitim-öğretimin tamamlandığı lise bitiminde verilecektir`` dedi.
Yeni eğitim sistemi ile çocuklarımızın zulmü olan katsayı sorunu da ortadan kalkıyor diyen Yemişçi: ``Yıllardır tüm toplumun büyük bir kesimini derinden yaralayan birçok gencin geleceğini olumsuz yönde etkileyen ideolojik amaçla yapılmış olan katsayı zulmü bu kanunla sona ermiştir. Artık mezun olunan okula bakılmaksızın isteyen herkes istediği üniversiteyi seçebilecek, kendi bölümünden farklı bölüm seçtiği için okul puanı düşmeyecek. Böylece yıllardır meslek okullarında okuyan yavrularımızın çektiği sıkıntı kaldırılmış olacak`` diye konuştu.
Kanun yayımlandığında okumakta olan orta kademelilere ne olacağı konusunda da bilgiler veren Yemişçi: ``Bu kanunun yayımı tarihinde ilköğretim kurumlarının 5,6,7 ve 8. sınıflarında eğitim görenlerin eğitimlerini bu kurumlarda tamamlaması kararlaştırıldı. Bu maddenin uygulanmasıyla ilgili usul ve esasların Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenmesi, gerektiğinde ilgili düzenlemelerin bakanlık tarafından il, ilçe ve okul bazında yapılması öngörülüyor. 4+4+4 ile okula başlama yaşında da değişikliğe gidildi. Yapılan değişiklikle ilköğretim çağı 6-13 olarak belirlendi ve 5 yaşını doldurmuş, 6 yaşına girmiş çocuklarımızın ilköğretime başlamalarına fırsat verildi. Yine dünya geneline baktığımızda 197 ülkeden 126`sında ilkokula başlama yaşının 6 olduğunu görüyoruz. Okul öncesindeki politika ve stratejimiz aynı kararlılıkla devam edecek ve okul öncesinde 2016 yılına kadar yüzde 100 okullaşma hedefimiz olacaktır. Kaldı ki dünyanın hiçbir ülkesinde okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamında değildir. Okul öncesi eğitim bugün olduğu gibi devlet okullarında ücretsiz ve özel okullarda verilmeye devam edecektir. Yapılan tüm bu değişiklik ve yeniliklerle, yeteneklerine göre eğitilmiş çocuklarımız, gençlerimiz her alanda rekabet gücümüzü artıracak, ülkenin geleceğini aydınlatacaktır. Hükümetimiz, ülkemizin geleceği açısından zor olanı seçmektedir. Biz inanıyoruz ki bu ülkenin çocukları ve gençleri çok daha iyisine layıktır. Onların aklına, becerilerine güveniyoruz. Biz onlarla, elbirliğiyle bu ülkenin geleceğini şekillendireceğiz`` diyerek konuşmasını tamamladı.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Denizli Merkezefendi’de buz pateni pisti açıldı Merkezefendi Belediyesi, çocukların ve ailelerin keyifli vakit geçirmesi için Merkezefendi Kültür Merkezi’nin yanında Buz Pateni Pisti’ni vatandaşların hizmetine sundu. Renkli etkinlik alanlarıyla dikkat çeken pist, Mart ayına kadar açık kalacak. Sosyal ve kültürel etkinliklerle ilçe genelinde çalışmalarını sürdüren Merkezefendi Belediyesi, çocuklar ve gençler için eğlence dolu bir alan oluşturdu. Merkezefendi Kültür Merkezi’nin yan tarafına kurulan geniş Buz Pateni Pisti, kısa sürede çocukların ve gençlerin buluşma noktası haline geldi. Çocuklar buz pateni yapmanın keyfini yaşarken, aileler için de alan çevresinde sokak lezzetleri, lunapark ve alışveriş stantları kuruldu. Yiyecek-içecek kioskları ve çeşitli stantlarla zenginleştirilen alanda her yaştan ziyaretçi keyifli vakit geçirebilecek. Buz Pisti’nde vatandaşlar Mart ayına kadar her gün 12.00 - 22.00 saatleri arasında giriş yapabilecek. "Kış boyunca eğlence Merkezefendi’de yaşanacak" Çocukların mutluluğunun kendileri için çok kıymetli olduğunu ifade eden Merkezefendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan, "Çocuklarımızın güzel hatıralar biriktirmesini istedik. Bu düşünceyle Merkezefendi Kültür Merkezi’mizin yan tarafına büyük bir Buz Pateni Pisti kurduk. Çocuklarımız eğlenirken, ailelerimizin de keyifle vakit geçirebilmesi için sokak lezzetleri, lunapark ve alışveriş stantlarıyla alanı daha da renklendirdik. Pistimiz 12.00 - 22.00 saatleri arasında her gün Mart ayına kadar açık olacak. Tüm hemşehrilerimizi bu keyifli atmosfere davet ediyorum" dedi.
İstanbul "Tuğyan ve Sultan, ekran önü ve ekran arkasında çok farklıydılar" ‘Neler Oluyor Hayatta’ programının Genel Koordinatörü ve haberci Reyhan Şan Tunaboylu, Tuğyan Ülkem Gülter ve o gecenin tek tanığı olan itirafçı arkadaşı Sultan Nur Ulu ile yaptığı röportajın hem perde arkasını hem de önemli izlenimlerini anlattı. Ünlü sanatçı Güllü’nün şüpheli ölümüne dair birçok röportaj, Kanal D’de yayınlanan Hakan Ural ve Ferda Yıldırım’ın sunduğu "Neler Oluyor Hayatta" programında izlenmişti. Annesini, "kasten öldürme" suçlamasıyla tutuklanan Tuğyan Ülkem Gülter ve o gecenin tek tanığı olan itirafçı arkadaşı Sultan Nur Ulu, "Neler Oluyor Hayatta"ya konuşmuştu. Röportajları yapan ve Güllü’nün düştüğü o eve giren "Neler Oluyor Hayatta" programının Genel Koordinatörü Reyhan Şan Tunaboylu, hem röportajların perde arkasını hem de önemli izlenimlerini anlattı. Tuğberk de şüpheli mi? Röportajların perde arkasında yaşananlara dair Tunaboylu’nun anlattıkları şöyle: ’’İlk andan itibaren olayın üzerinde ciddi bir titizlikle durduk. Bu konunun ana karakterleri Tuğyan, Tuğberk ve Sultan’dı. Ben de konuya onlarla görüşerek girmeye başladım. Başta yapımcımız Hülya Sepken olmak üzere ekiple yaptığımız görüşmeler sonucu Yalova’ya gitmeye karar verdik. Yayıncılık kalitemizi ve tarafsız yayın yaptığımızı gördükleri için onlar da sadece ve sadece bizimle konuşmayı tercih ettiler. Tuğberk olayın çok üzerindeydi. Şu an Tuğyan gözükse bile belli bir süre olayı hep Tuğberk ile yürüttük. İlk görüşmeleri onunla yaptık. Röportaj günü, yeri, saati, eve davet etmeler, "Burayı çekelim, şurayı çekmeyelim" gibi tüm talepler ve iletişimi Tuğberk ile yaptık. Ben onun şüpheli olduğuna inanıyorum. Tuğberk bize bağlandığında, "Ne olur acımızı yaşamamıza müsaade edin" dedi ve tüm ekip olarak onun acısını hissetmeye çalıştık. Saygı duyduk ve başka hiçbir canlı yayına da katılmadı. Annesinin doğum gününde yayınımıza bağlanan birine soracağınız her soru kifayetsiz kalıyordu. Şunu net söyleyebilirim; ekran önünde gördüğünüz o duygusal, anneye bağlı, konuşmakta bile güçlük çeken Tuğberk, birebir görüşme anlarında hiç öyle bir profil değil. "Ekran önü ve ekran arkasında çok farklıydılar" Ciddi baskın, o acısını hiç hissettirmeyen, bütün olayı koordine eden, hatta evden çıkarken "Reyhan abla, sana polislerin olay inceleme görüntülerini atacağız. İzleyin, bakın yerlerin kaygan olduğuna onlar da inanıyor" diyerek bunun aslında bir kaza olduğu yönünde görsel videolarla bizi ikna etmeye çalışıyordu. Geldiğimiz noktada olay çok net; ekran önüne geldikleri zaman Tuğyan ve Tuğberk, ağlamaktan konuşamayan iki acılı evlat; kameralar kapanıyor, arkamızı dönüyoruz, ciddi anlamda etrafa hükmeden, olayın yönünü çeviren, ağzı bozuk, çok sertleşebilen yapılara sahip iki kardeş bunlar. Tuğberk belli bir yere kadar olayı yönetti. Belli bir noktadan sonra artık ifşalar, mesajlar, ses kayıtları. Olay onun kontrolünden çıktıktan sonra kendini yok etti. Çünkü oradan çıkış olmadığını fark etti. Mesela oğluyla ilgili KADES’e Güllü’nün yaptığı şikâyeti de ilk biz verdik ve bunu da inkâr edemediler. Ben de bunu Tuğyan röportajımda sordum. Tuğberk her şeyi yönetiyordu; avukatlarla yaptığımız görüşmelerde bile. Sultan bu hikâyenin en silik karakteriydi aslında. Ben avukattan, Tuğberk’ten ve Tuğyan’dan defalarca Sultan’ın telefonunu istedim ama buna asla müsaade etmediler. Ben Sultan’ın ifadesinde Sultan’ın telefonunu gördüm, hemen aradım. Çok ürkek konuştu; hatta konuşmak istemediğini söyledi. Ben de ısrarcı oldum. Konuşmayı düşünmeyince ben bir hafta boyunca aramaya başladım. Bir gece beni aradı. "Konuşmaya karar verdim ama bana Tuğyan ve Tuğberk’in izin vermesi lazım. Siz eğer onlardan izin alırsanız, ben bir kez konuşacağım ve size konuşacağım" dedi. Tuğberk ile iletişime geçtim, izin verdi. Hatta orada Tuğberk ile bir tartışmamız oldu. "18 yaşın üzerinde, üniversite eğitimi alan bir kız Sultan, senin ailenin içinde biri değil. Senin onunla röportaj yapmam konusunda nasıl bir müdahalen olabilir? O kendi hür iradesiyle röportaj yapmak istiyor. Sen neden bunu engelliyorsun?" dedim. "Ben engellemiyorum ama şu an hiç kimsenin psikolojisi yerinde değil" dedi. Gece yarısı Sultan’a mesaj attım ve konuşması gerektiğini söyledim. Beni aradı ve ne soracağımı sordu, soruları istedi. Birkaç soru attım ona ve "tamam" dedi. Röportajı nerede yapacağımızı sorduğumda "Yalova’da Güllü annenin evinde" dedi. Sürekli fikir değiştiren karakterler bunlar. O gün Tuğyan, Sultan ve Sultan’ın babası evdeydi. Bir de tanımadığımız birkaç kişi daha Eve girdiğinizde o tedirginliği hissediyorsunuz. O an röportaja başlayacakken Tuğberk beni aradı. Ben o an Tuğberk’in bizi kameralardan izlediğini bilmiyorum. "Eve gelmişsin, soruları da göndermişsin ama bak sadece beş soru" dedi. Tuğberk’in telefonundan sonra ben herhalde kız kardeşi haber verdi diye düşündüm. Röportajı Güllü’nün odasında yapmak istedim, izin vermediler ve bir siyah koltuk gösterdiler. Tuğyan aşırı gergindi ve sürekli bir telefon trafiğindeydi. Sultan bakışlarını Tuğyan’dan alamadığı için rahat değildi. Röportaj yapacağın yere kadar onlar karar veriyor ve bir türlü başlayamıyorsun. Benim o gün gördüğüm; o güne kadar acılı, konuşmakta bile güçlük çeken anne acısıyla yanıp tutuşan Tuğyan profilinin olmadığıydı. Çok agresif, sürekli küfreden biri olduğunu gördüm. Sürekli telefonda Kervan ile kavga, gürültü Ortamda terör estiren bir Tuğyan vardı ve o baskı yüzünden Sultan konuşamaz hâlde. Ve beni Tuğberk tekrar aradı. "Reyhan Abla hemen başlayın" dedi. "Beş sorunun dışına çıkmayın" diye de uyardı. O gerilim beni rahatsız etti. Sultan hipnozda gibi, Tuğyan’dan gözlerini alamıyordu. Birinci soru ürkek cevap, ikinci soru ürkek cevap Tuğyan yine birileriyle telefonda kavga ediyor, yine küfürlü konuşuyor. Sultan’ın konuşmak istediğini gözlerinden görüyordum. Biz 20 dakika rahat konuşabilirdik. Bizim istihbarat şefimiz İsmail Navruz, Tuğyan’ı kısa süreliğine mutfağa götürdüğünde ben hemen Sultan’a "o gece aslında ne yaşandı?" sorusunu sorar sormaz telefonum çaldı. Arayan Tuğberk’ti Bana "bu soruya girme" dedi. Şaşırdım, etrafıma baktım; Tuğberk yoktu. O an kameralarla bizi izlediğini fark ettim. "Hemen röportajı kesin" dedi. "Soruların dışına çıktınız" dedi. Baskı yaptı.’’