YEREL HABERLER - 13 Mart 2012 Salı 09:09

BAŞKAN ÇAKIR’DAN 13 MART ERZİNCAN DEPREMİ MESAJI

A
A
A
BAŞKAN ÇAKIR’DAN 13 MART ERZİNCAN DEPREMİ MESAJI

Erzincan Belediye Başkanı Yüksel Çakır 13 Mart 1992 Erzincan Depreminin 20. yıldönümü dolayısıyla bir mesaj yayımlayarak “Depremlerin yıl dönümleri ağıt ve yas günleri olmamalı, bu günleri hatırlayarak kendimize çeki düzen vermemiz için birer vesile olmalıdır diye düşünüyorum.” dedi.
Başkan Çakır mesajında; “Erzincan’da son yaşanan büyük depremin üzerinden tam 20 yıl geçti. Depremler, birer afettir. Ancak biliyoruz ki afet olduğu kadar da doğal bir olaydır. Depremlerin yıl dönümleri ağıt ve yas günleri olmamalı, bu günleri hatırlayarak kendimize çeki düzen vermemiz için birer vesile olmalıdır diye düşünüyorum. Gelişmiş teknolojilere hükmeden medeniyetler bizim yaşadıklarımızdan kat kat fazla şiddetlerdeki depremlerden nasıl daha az can kaybı ve hasarla çıkıyor, ülke ekonomileri nasıl bu işten etkilenmiyor. Bütün bunlar gözlemlenmeli ve tedbirler alınmalıdır. Dün için ağıt yakıp dövünmek, yarın bu iş yine başımıza gelince nasıl yaparız da hazırlıksız yakalanmayız diye düşünmemek, cehalettin ve acziyetin emaresidir. Bu şehrin insanı artık depremle yaşamayı öğrenmeli. Erzincan olarak yakın zamanda yaşadığımız 13 Mart 1992 Depreminden sonra gerçekleştirilen yapılaşma kontrolleri ile sivil savunma organizasyonları ile arama kurtarma teşkilatları ile ilimiz, Türkiye’de depreme en hazırlıklı illerden biridir. Yapılarımız Türkiye’de depreme en dayanıklı yapılardır. Bayındırlık İl Müdürlüğünün kontrolünde yapılan takviye çalışmaları ile kentimizde hasar görmüş ve onarılıp depreme dayanıklı hale getirilmemiş bina kalmamıştır. Erzincan Belediyesi olarak, İmar Müdürlüğümüz bünyesinde faaliyet gösteren kontrolörlerimiz, yeni yapılan binalar üzerindeki kontrol çalışmalarında olması gerekenden çok daha fazla, müsamahayı kabul etmeyen bir ciddiyet içerisindedirler. Bunlarla da yetinmeden Belediye olarak Beton ve Demir Test laboratuarı kurarak, yapılan inşaatların kalite kontrolleri tarafımızdan titizlikle yürütülmektedir. Buradan Erzincanlı hemşerilerime sesleniyorum. Deprem sigortalarında lütfen gerekli ciddiyeti gösteriniz. Biz depremle yaşamaya mahkûm bir şehrin evlatlarıyız. Bu gerçeği bilinçli bir vatandaş olarak beynimize kazımalıyız. Belediyemizin ve diğer yapı kontrolünde yetkili kamu organlarının yaptıkları kontrollerde gözden kaçan hususları kendinize kar saymayınız. Bu hatalar sizin canınıza en azından malınıza zarar vererek size geri dönecektir. Bu şehri bir daha yerle bir görmek istemiyoruz. Bu şehir afet günlerinden bu günlere gelinceye kadar çok sancılar çekti. Nice canlar toprağa verdi. Acılarımıza ağlamayalım. Deprem kaderimizdir ama nice canları toprağa vermek asla ve kata kaderimiz değildir. İlimizi deprem yıkıntılarından oluşan imajından kurtarmak, bir doğa turizmi merkezi, bir eğitim ve kültür merkezi, bir ticaret merkezi, sanayileşen bir kent haline getirmek için yarın yeni acılar yaşamamak için el ele vererek yarının çağdaş ve modern Türkiye’sini birlikte kuralım. “ ifadelerine yer verdi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay Her 3 bin bebekten birinde görülen ’kistik fibrozis’te erken tanı hayat kurtarıyor Türkiye’de 3 bin bebekten birinde görülen kistik fibrozis hastalığı, topuk taramaları ve ter testiyle erken teşhis ediliyor. Çocuk Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hüseyin Arslan, kistik fibrozis hastalığının erken teşhis edilmesinin insanın yaşam kalitesini artırdığını ve yaşam sürecini uzattığını söyledi. Genetik bir hastalık olan kistik fibrozis, ülkemizde yeni doğan her 3 bebekten birinde görülüyor. Bebeklerin doğumuyla birlikte ön tanı için 2015 yılından itibaren yapılmaya başlanan topuk taraması ile erken teşhis sağlanıyor. Erken teşhisin ardından uygulanan ter testiyle de hastalığın tespiti yapılıyor. Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde uygulanmaya başlanan ter testi de deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlara kolaylık sağlamaya başladı. Hastanede görevli Çocuk Göğüs Hastalıkları Uzmanı Hüseyin Arslan, hastalığın tanı süreci hakkında ve sonrasındaki tedavi süreci hakkında bilgi verdi. "Kistik fibrozis genetik geçişli bir hastalık, bulaşıcı bir hastalık değildir" Kistik fibrozun genetik geçişli bir hastalık olduğunu ve bulaşıcı bir hastalık olmadığını ifade eden Arslan, "Burada çocuk göğüs hastalıkların dan biri olan kistik fibroz için ter çalışması yapıyoruz. Kistik fibrozis genetik geçişli bir hastalık, bulaşıcı bir hastalık değildir. Bu geni taşıyan anne ve babanın çocuklarında meydana geliyor. Türk toplumunun da 3 bin kişiden birinde görülebiliyor. Ülkemizdeki mutosyonlar Avrupa’daki görülen mutasyonlardan farklı görülüyor. Kistik fibrozis de ter ve senkrasoyonlarla ilgili bir sorun oluşuyor ve buna bağlı olarak akciğerde ki balgamların yumuşatılıp atılması, pankreasta senkrosyonlar etkileniyor. Buna bağlı olarak sık tekrarlanan akciğer enfeksiyonları, beslenme bozukluğu, yağlı dışkılama, pis koku ishal, gelişme geriliği, sık sinüzitler nedeniyle hastalar çeşitli sıkıntı yaşamakta ve ilerleyen zamanda hayatını kaybediyordu dedi. "Hastalığı ne kadar erken yakalarsak, hastaya bazı tedavileri verirsek daha faydalı oluyoruz" Ülkemizde 2015 yılından itibaren uygulanmaya başlanan topuk testiyle hastalığın erken teşhis edilmeye başlandığına dikkat çeken Dr. Arslan, “2015 yılından itibaren ülkemizde bu hastalık taranıyor. Bebekler doğduğunda topuk taramasında riskli görülen hastalar tarafımıza yönlendiriliyor. Burada ter testi yaparak bu hastalığın tanısını koyuyoruz. Erken tedavi ile daha iyi yaşam kalitesi sağlamaya yardımcı olmaya çalışıyoruz. Ter testi için hastaları 1 gün öncesinden hazırlıyoruz çünkü hastalardan ter toplamamız gerekiyor. 1 gün öncesinden banyo yapıp, iyi besleniyorlar. Yaklaşık yarım saatlik bir süreç içerisinde de ter toplanıyor sonrasında da ölçüm cihazında teri ölçüyoruz. Toplamda 1 saat içerisinde ter testinin sonucunu elde etmiş oluyoruz. Erken yaşta gözlemlenmeye başlıyor. Hastalığı ne kadar erken yakalarsak, hastaya bazı tedavileri verirsek daha faydalı oluyoruz. Hastalar erken tanıyla daha uzun yaşam ömre sahip oluyor. Normal bir birey gibi yaşayabiliyorlar. Bu tedavi süreci hastalar için ömür boyu devam ediyor. Bazı ilaçları ve fizik tedavi uygulamalarını sürekli yapmaları gerekiyor" ifadelerini kullandı.