GENEL - 15 Mart 2012 Perşembe 16:34

"UZAK DOĞU`DAN KORKACAĞIMIZA AVRUPA`YI KORKUTALIM"

A
A
A
"UZAK DOĞU`DAN KORKACAĞIMIZA AVRUPA`YI KORKUTALIM"

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ekonomik başarısıyla anılan Çin ve Hindistan’da çok ciddi yoksulluk problemi olduğunu belirterek, "Asya’dan gelecek rekabetten şikayet etmek yerine, Avrupa’nın bizden korkmasını sağlayacak stratejiler geliştirmemiz lazım" dedi.
Almira Otel’de Bursa Girişimci İşadamları Derneği (BUGİAD) tarafından düzenlenen ’Dünya ve Türkiye Ekonomisinin Durumu: Riskler ve Fırsatlar’ konulu programda konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Bursa’nın artık bir dünya şehri olduğunu belirterek, "Bursa’nın aynı zamanda İstanbul’dan sonra en çok göç alan şehir olduğunu kuşkusuz takip ediyoruz. Türkiye’nin ihracatında çok önemli bir başarıyı Bursa yakaladı. Geçen sene 11,7 milyar dolar ihracatı Bursa kendi başına yakaladı. Sanayisi gurur kaynağı.
Türk otomotiv sektörünün yüzde 70’i Bursa’da faaliyet gösteriyor. Bursa’da tekstil hala öncü bir sektördür. Değişen piyasa şartlarına göre tekstil sektörü de kendini yenileyerek yeni ürünlerle kendini geliştiren bir sektör olmaya devam ediyor. Bir zamanlar Bursa ovası tarımı ile meşhurdu. Şeftali ağaçları kesilip fabrikalar kurulurken eleştiri aldı. Bugün de tarım sektörü Bursa’da önemli bir konumda. 13 OSB’nin olduğu başka şehrimiz parmakla sayılacak kadar az sayıda" diye konuştu.
"AKŞAMDAN SABAHA DEĞİŞEN POLİTİKALAR YAPMADIK"
Türkiye’nin 9,5 yıldır büyüme süreci yaşadığını, uzun süredir Türkiye’ye gelmeyen yabancıların ülkemizi gördüğü zaman hayran kaldığını ifade eden Babacan, "Türkiye bambaşka yer olmuş, diyorlar. Bugünkü Türkiye ile geçmişteki Türkiye’yi karşılaştıranlar, ’Neredeyse iki ayrı ülke’ diyor. Bunda kuşkusuz özel sektörün ve iş dünyasının ayrı katkıları var. Bizim de hükümet olarak yaptığımız en önemli katkı, belki güven ortamını memleketimizde sağlamak ve sağlamlaştırmak. Güven, istikrar, öngörülebilirlik ve
akşamdan sabaha değişmeyen, süreklilik arz eden politikalar yaptık. Bugün öyle bir noktaya geldik ki, ABD’ye bakıyoruz, Avrupa’ya bakıyoruz, bunca zenginliğe ve ekonomik güce rağmen, güven ortamını zedeledikleri için büyük sıkıntı yaşıyorlar. ABD’nin 2012 bütçesi belli değil. Bu bütçenin ne olacağını kimse bilmiyor. Avrupa’da birçok ülkede siyasi liderlik sorunu var. Siyasi karar alma mekanizmaları çalışmıyor. Bir zamanların istikrar birliği olarak görülen AB, bugün sıkıntı çekiyor" dedi.
"AVRUPALI ŞİRKETLER ÜLKELERİNİ ŞİKAYET EDİYOR"
Pek çok Avrupa ülkesinde ciddi bir devlet adamı eksikliği olduğunu ifade eden Babacan, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
"Gerçekten ülkesinin geleceğini düşünen ve uzun vadeli perspektifle hareket eden, kendi siyasi bekasını değil, ülkesinin ve Avrupa’nın uzun vadeli çıkarlarını göstermeye çalışan siyaset adamı çok azaldı. Bu ayrı bir kayıp unsuru. Avrupalı işadamları ile konuştuğumda, ülkelerini şikayet ediyorlar. Diyorlar ki, ’Biz Türkiye’ye ve kendimize bakıyoruz. Burada özel sektör için uğraşan, politikalar üreten devlet anlayışı varken, biz kendi ülkemizde bunu göremiyoruz.’ Geçenlerde AB’nin kurucusu olan bir ülkede
iş dünyasının en önemli örgütünün başkanı, uluslararası toplantıda yanımıza geldi. ’Bizim için bir şey yapabilir misiniz?’ dediler. ’Bizim hükümet üyelerimizle Türkiye’de neler yaptığınız paylaşın. Gerçekten öğrenmeleri gereken çok şeyler görüyoruz’ dediler. Bu bizi sevindirdi. AB için de kaygı verici bir durum. İhracatımızın yüzde 45’ini yaptığımız Avrupa’nın geleceğinin bizi yakından ilgilendirdiğini vurgulamak önemli. ’Ne halleri varsa görsünler’, ’İyi oldu’, ’Bizi uğraştırdılar, şimdi de başlarına böyle
geldi’, ’Oh olsun’ tavrı yanlış. Bütün uluslararası toplantılarda, hepsinde AB ekonomisin daha iyiye doğru gitmesi için görüşlerimizi söyledik. Avrupa’nın yakaladığı demokratik standartlar, her ne kadar bugünlerde ekonomik sıkıntıları olsa da bizim için önemli. AB sürecinde inatla devam etmemizin en önemli sebebi, yüksek demokratik standartlar çerçevesinde bu sürecin bize faydalı olduğuna inanmamızdır. Bunun siyasi reformlarla ve siyasi istikrarla el ele gitmesi gerekiyor. Avrupa, temel hak ve
özgürlüklerinde, yargı sisteminde ileri noktada olsa da ekonomi konusunda yapılması gerekenleri yapmadı. Bir mirasyedilik anlayışı var. ’İstediğimiz kadar borçlanalım, bize bir şey olmaz’ dediler."
Avrupa’da ciddi bir güven kaybı başladığını dile getiren Babacan, "Bugün AB ortalamasında borç stoğu milli gelirin yüzde 90’ı. Bütçe açığı pek çok ülkede yüzde 8-9. Aralarında yapılan anlaşma, her ülke için hedefler gösterip bu bütçe açıklarını yüzde 3’e indirilmesiyle alakalı. Biz geçen sene yüzde 1,4 açıkla yılı tamamladık. Borç stoğu ortalama Avrupa’da yüzde 90’lardayken, geçen seneyi yüzde 30 ile kapatacağız" ifadelerini kullandı.
"BİZİM BANKACILIK SİSTEMİMİZ SAĞLAM"
Avrupa’da birçok banka sıkıntı çekerken Türkiye’de her bankanın bilançosu ve mali bölgesinin sağlam olduğuna işaret eden Babacan, "Pek çok devlet, kendi bankasını kurtarmak için milyarlarca avroluk kaynak aktardı. Biz tek bir bankaya bile destek vermedik çünkü gerek yok. Bizim bankacılık reformu sayesinde, güçlü düzenlemeler ile bankacılık sisteminin problemi yok. Avrupalı ve ABD’li bankalar kendi ülkelerinde sıkıntı çekerken, o bankaların Türkiye kısmı sapasağlam ayakta kaldı. Türkiye’de bizim
kurallarımıza uyuyorlar. Bu kurallar katı kurallar. Dünyadaki genel bankacılık ile düzenlemelerden öte kurallarımız var. İhtiyatlı tutum sayesinde bankacılık sektörü krizde sağlam bünyesini korudu" açıklamasını yaptı.
YENİ ANAYASA VURGUSU
Ekonomi ile siyasetin el ele büyümesi gerektiğinin altını çizen Babacan, "Biz gerOLERİNİ ŞİKAYET EDİYOçek adımlar attık. Temel hak ve özgürlük alanında güzel adımlar attık. Açılımlar gerçekleştirdik. Ancak bu attığımız adımların devam etmesi, tersine çevrilmemesi adına yeni bir anayasa Türkiye için son derece önemli. Geleceğin Türkiye’sine sağlam bir hukuk düzeni sağlayan yeni anayasa şart. İktidar partisi olarak seçimlerden birinci parti olarak ayrılsak da tüm oyların yarısını alsak da yeni anayasayı
değiştirecek çoğunluk yok. Yeni anayasanın farklı siyasi partilerle mutabakat içinde hazırlanması ve yasalaşması gerekiyor. Bunun için de uzlaşma komisyonu kuruldu. Koltuk sayısına bakmadan her parti eşit sayıda üye verdi. Bu bizim için önemlidir. 330 sandalyesi de 30 sandalyesi de olsa aynı şekilde üye verdi. Bu çalışmalar devam ediyor. Bunun en kısa sürede tamamlanmasını, Türkiye’nin hak ettiği yeni bir anayasaya kavuşmasını arzuluyoruz. Bu anayasa tabii kendi başına tüm sorunları çözecek değil" dedi.
Babacan, yeni anayasanın hukuk sisteminin temeli olduğuna işaret ederek, "Bunun hemen yanında ve ötesinde yargı reformu ihtiyacı var. Hızlı karar veren, öngörülebilir kararlar alan ve herkesin, ’Ben Türk yargısına güveniyorum’ diyebileceği bir sistem arzu ediyoruz. Bu konudaki çabalarımız devam edecek" şeklinde konuştu.
"2023 HEDEFİNE ULAŞMAK İÇİN EĞİTİME AĞIRLIK VERMELİYİZ"
Ekonominin geleceği konusunda ana belirleyici unsurun eğitim olduğunu kaydeden Babacan, "Şu anda bizim 25 yaş üstü vatandaşlarımızın okulda geçirdiği yıl sayısı 6 buçuk. 6. sınıfı bitirip 7. sınıfı tamamlayamadan yarıda bırakan var. Yani orta 2’den terk. Bizim bu seviye ile dünyanın ilk 10 ülkesi olmamız mümkün değil. Çocuklarımız mutlaka daha uzun süre okulda kalmalı. Daha uzun yıllarını okulda geçirmeleri gerekiyor. Bunun için de zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarıyoruz. 12 yıl derken, eğitim sisteminde
belli esneklik olması gerekiyor. Yeni sistem her 4 yılda bir alternatifler, seçenekler oluşturuyor. Çocuklar ve ailelerin isteğine göre tercihler ortaya çıkarıyor. Dünyada şartlar hızlı gelişiyor. Bugün çok geçerli olan bir meslek, 10 sene sonra geçerliliğini yitiriyor. 10 sene sonra şu meslek iyi olacak, diyemiyoruz. Ömür boyu eğitim kavramını yerleştirmek istiyoruz. Her yaştan insanın her zaman eğitim alacağı bir ortamı oluşturmamız lazım. Mesleki eğitim bu yüzden çok önemli. Hayatın belli dönemlerinde
branş değiştirmek, meslek değiştirmek her zaman mümkün olmalı" açıklamalarında bulundu.
"Bizim doğalgazımız yok. Petrolümüz, ihtiyacımızın 10’da biri bile değil" diyen Babacan, Türkiye’nin en büyük zenginliğinin insan gücü olduğuna işaret ederek, "Dünyada şartlar çok hızlı değişiyor. Dengeler hızla değişiyor. Bizim Çin’den, Hindistan’dan, Asya’dan belki bir rekabet şikayetimiz var. Peki Türkiye ne yapmalı? Türkiye, milli geliri yükselen ve gelir dağılımında hızla düzelen bir ülke. Zengin ile fakir arasındaki uçurum artarken, Türkiye’de bu uçurum kapanıyor. Gelir dağılımı gittikçe düzeliyor.
Yoksulluk hızlı bir şekilde azalıyor. Bugün ekonomik başarısıyla anılan ülkelere, Çin, Hindistan ve Brezilya’ya bakın, hepsinde çok ciddi yoksulluk sorunu var. Zengini çoğalıyor. Yoksulu da artıyor. Sadece iş gücü ucuz olduğu için iş yapabilen firmaların mutlaka gelecek için strateji değişikliği yapması gerek. 2023 çok uzak değil. Sayılı gün çabuk geçiyor. Asya’dan gelecek rekabetlerden şikayet etmek yerine, Asya’dan korkacağımıza, İtalya ve Fransa’nın bizden korkmasını sağlayacak stratejiler yapmak lazım.
İtalyan sanayiinin yapıp da bizim yapmadığımız ne var? Alman sanayiine bakın. Bazı ürünlerde kapasite ve kalite problemi olabilir. Biraz destekle bunlar da düzelir. Türkiye’nin geleceği, ucuz iş gücü ile Asya rekabeti değil, kaliteli iş gücü ile Avrupa ile yarışmaktır. Biz daha çok çalışacağız. Onlar eski birikimlerden yesinler. Artık yönümüz Avrupa. İş dünyamızın da yoğun bir şekilde korkmadan Avrupa’ya bakmasını istiyoruz. Ekmek de o tarafta. Türk iş dünyasının Avrupa için ciddi rakip haline gelmesi
lazım" dedi.
YENİ ANAYASA ÇAĞRISI
BUGİAD Başkanı Ali Fuat Er ise, Türkiye’de son 10 yılda atılan doğru adımlarla gurur duyduklarını belirterek, "Sadece ekonomi ile değil, yaşanan problemlerle de ilgileniyoruz. Atılan adımları daha anlamlı kılacak, şirketlerin kurumsallaşması gibi demokratikleşme adımlarının da kurumsallaşmasını istiyoruz. Sizden yeni bir anayasa istiyoruz. Ekonomik olarak en fazla zarar gördüğümüz dönemler darbe dönemleri oldu. Bu dönemler, cadı kazanlarının kaynadığı dönemlerdir. Bu anayasa Türkiye’ye yetmemektedir"
ifadelerini kullandı.
Vali Şahabettin Harput da Türkiye’nin 2023 hedefine füze gibi kilitlendiğini belirterek, "Bu hedefe giden yolda tüketilen her nefes, tarih önünde unutulmayacaktır. Biz şanlı mirasın sahipleriyiz. Bu topraklar 6 asır dünyaya adaletle hükmetti" dedi.
Programın sonunda Babacan, Bursa Valiliği ile Almira Otel arasındaki sıcak su protokolü gereği yapılan törene katıldı. Babacan, Almira Otel Genel Müdürü Ersin Yazıcı ile birlikte vanayı açarak sıcak su akışını başlattı.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Voleybolun Unutulmazları Derneği’nden anlamlı gece Voleybolun Unutulmazları Derneği (VUD), Türk voleybolunun hafızasında iz bırakan isimleri "SAHNE BİZ’im" gecesinde bir araya getirdi. Maltepe Belediyesi ev sahipliğinde Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinlik, 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden 56 voleybolcunun anısına gerçekleştirildi. Geçmişte kulüplerinde ve milli takımlarda Türkiye’yi temsil etmiş voleybolcular, bu kez sahnede buluşarak müzik, dans ve anlatılarla izleyicilere duygu dolu anlar yaşattı. Gecenin sunuculuğunu Burcu Hakyemez Dal üstlenirken, VUD Başkanı Gülnur Özfer Görgün açılış konuşmasını yaptı. Görgün, "Bu kez filede değil sahnede buluşuyoruz. Sahnede göreceğiniz herkes sadece voleybol oynamış kişiler. Onlar bir dönemin muhteşem yıldızları, kulüplerde milli takımlarda ülkemizi gururla temsil etmiş Türk voleybolunu bugünlere taşımış çok özel isimler, bizi kırmadılar bu özel projede sahne de olmayı kabul ettiler. Memleketin çeşitli kentlerinden İstanbul’un çeşitli semtlerinden geldiler. Biz ilk kez sahneye çıkıyoruz. Amatörüz ve çok heyecanlıyız. Çok özel bir amaç için bir aradayız. Bu gecenin tüm bağış geliri deprem unutmadıklarımız voleybolun unutulmaz evlatları projesine aktarılacak" dedi. Programda; Smaç Makamı, Team EFSOOO, Les Dinos, Anadolu Volley, VUD Girls, BM & SJAYVO ile VUD Korosu sahne aldı. Kenan Bengü, Bülent Meriç, İlker Çeteci ve Saygun Keskin ise voleybol hafızasına dair özel anlatılarıyla geceye eşlik etti. Geceden elde edilecek tüm gelirin, "Depremle Unutmadıklarımız: Voleybolun Unutulmaz Evlatları" projesi kapsamında hazırlanacak Ansiklopedi ile Hatay Samandağ’da hayata geçirilmesi planlanan VUD Voleybol Anıt Parkı için kullanılacağı bildirildi.
Ankara Ankara’da ortaokul öğrencisi, kendisinden 3 yaş küçük öğrencinin parmağını kırdı Ankara’da 15 yaşındaki ortaokul öğrencisi, annesine küfür ettiği gerekçesiyle kendisine tepki gösteren 12 yaşındaki 5. sınıf öğrencisinin parmağını kırdı. Olayla ilgili konuşan yaralı çocuk ve annesi, okul yönetiminin kendileriyle ilgilenmediğini ve kötü muamele gördüklerini ileri sürdü. Olay, 9 Aralık’ta Sincan’da yer alan bir ortaokulda meydana geldi. İddiaya göre 15 yaşındaki 8. Sınıf öğrencisi S.Y.M., annesine küfür ettiği için kendisine tepki gösteren 12 yaşındaki 5. sınıf öğrencisi H.İ.Ü.’yü darp ederek parmağını kırdı. Olayla ilgili konuşan mağdur çocuk H.İ.Ü., "Saldırgan çocuk öncesinde de benimle uğraşıyordu. O gün benimle dalga geçti ve anneme çok ağır küfür etti. Ben de ’annemi sokakta mı buldum’ diyerek bağırdım ve içerde beni sıkıştırdı. Bana omzuyla vurdu ve yumruk attı. Ben de elimle yüzümü korumaya çalıştım. O sırada yüzük parmağım kırılmış. Dokularım kopmuş. Müdür yardımcısını ve müdürü odasında bulamadım. Diğer müdür yardımcısından ailemi aramasını istedim. Annem geldi ve beni hastaneye götürdü" dedi. "Daha önce de küfür etmişti" Daha önce aynı kişi tarafından benzer saldırılara maruz kaldığını dile getiren çocuk, "Sürekli boyumla, kilomla ve ismimle dalga geçerdi. Daha önce de küfür etmişti. Öğretmene şikayet ettiğimde, ‘o kaynaştırma öğrencisi, bulaşma ona’ dedi. Öğretmenlerim o gün benimle hiç ilgilenmedi. Yardımcı olmadılar. 1 saat boyunca o acıyla tek başıma mücadele ettim. Ruhsal olarak çok kötü hissediyorum. Tekrar dayak yiyeceğim diye korkuyorum. Parmağım da hâlâ acıyor. O Okula da gitmek istemiyorum. Bana saldıran öğrenciyle ilgili daha önce de şikayetler vardı. Hep aynı şeyleri yapıyormuş" ifadelerini kullandı. "Okulda hiçbir muhatap bulamadım" Anne Emine Ünal, okul müdürünün kendilerini kovduğunu iddia ederek, "Olay günü müdür yardımcısı beni aradı ve oğlumu almam gerektiğini söyledi. Ardından da ders gireceğini ve çocuğumu, nöbetçi öğrencilerden teslim alabileceğimi belirtti. Oğlumun elinde buz vardı ve parmağı çok kötü haldeydi. Hastaneye götürdüm ve parmak kemiğinin kırıldığını, dokularının da koptuğunu öğrendik. Karşı tarafın da çocuk olduğunu düşündüğüm için şikayetçi olmak istemedim. Ertesi gün avukatımızla birlikte okula gittik. Belki benim de çocuğumda suç vardır diye kamera kayıtlarını izlemek istedim. Okulda hiçbir muhatap bulamadım. Sınıf öğretmeni, okul müdürüyle görüşmemi söyledi. Müdür yardımcısının odasına gittik. Bizimle ilgilenmedi. Telefonda görüştüğü kişiye argolu sözler söylüyordu. Avukatım vekaletnamesini göstermek istemeyince bizi odasından kovdu. Dışarı çıkmamızı isteyerek bize bağırdı. Bize kameranın bozuk olabileceğini, oğlumun o çocuğa iftira atabilmiş olacağına dair söylemlerde bulundu" diye konuştu. "Oğlumun eli o haldeyken içlerinden biri ambulans çağırıp hastaneye götürebilirdi" Yalnız bırakıldıkları için kırgın olduğunu söyleyen anne Ünal, "Okul yönetiminden ve saldırgan çocuğun ailesi tarafından bir kez bile geçmiş olsun denilmedi. Yönetim bize, karakol isterse görüntüleri vereceklerini söyleyerek adeta kovdu. Daha sonra şikayette bulunduk. Oğlumun eli o haldeyken içlerinden biri ambulans çağırıp hastaneye götürebilirdi. O acıyla tek başına bırakmayabilirdi. Yardımcı olsalardı ya da geçmiş deselerdi hiçbirinden şikayetçi olmazdım. Sürecin sonuna kadar takipçisi olacağım" ifadelerine yer verdi.
Konya 752. Vuslat Yıl Dönümü Anma Törenleri Şeb-i Arus programı Konya’da Hazreti Mevlana’nın 752. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri, Şeb-i Arus programıyla sona erdi. Mevlana Kültür Merkezi’nde "Huzur Vakti" temasıyla düzenlenen Şeb-i Arus programına Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Safi Arpaguş, Konya Valisi İbrahim Akın, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, protokol mensupları, yerli ve yabancı çok sayıda davetli ve vatandaşlar katıldı. "Hazreti Mevlana’yı anlamak ve anlatmak; onu anarken bu anlamı yaşayıp yaşatmak ilgili herkesin sorumluluğudur Programda konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, "Hazreti Mevlana’yı anlamak ve anlatmak; onu anarken bu anlamı yaşayıp yaşatmak ilgili herkesin sorumluluğudur. Bu yıl ‘Huzur Vakti’ temasıyla gerçekleştirdiğimiz, Hazreti Mevlana’nın Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenlerinin de bütün gayesi budur. Kadim tarihimize baktığımızda; devleti ve toplumu şekillendiren, değiştiren, dönüştüren, nihayetinde bunun da ötesine geçerek bütün insanlık için bir örnek, bir rehber konumuna erişen nice büyük insanımızın derin izlerini görürüz. Devlet adamlarından komutanlara, alimlerden sanatkarlara bu insan varlığımız öylesine zengin, etkileri öylesine büyüktür ki zaman onların izlerini örtememiş, verdikleri ilham hiç dinmemiş, açtıkları yolun yolcusu, gösterdikleri menzilin ziyaretçisi daima artmış, asla eksilmemiştir. Bu silsilenin içinde Hacı Bektaş Veli’den Yunus Emre’ye, Sadrettin Konevî’den, Sultan Veled’e, Şems-i Tebrizî’den Hoca Nasreddin’e gönül fatihlerimiz daima ayrı ve özel bir yere sahip olmuştur. Mevlana da bu gül bahçesinden bir güldür. Bu bahçenin kapısı bütün gönüllere ardına kadar açıktır. Ancak bilinsin ki gül deryamızdan bir dalın dahi kök salıp boy verdiği manevi topraktan koparılmasına izin vermeyiz. Değerlerimize bütünüyle sahip çıkmaya ve onları, bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğunu açıkça gördüğümüz insanlıkla paylaşmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. Konya Valisi İbrahim Akın ise, "Bizler her yıl, 7-17 Aralık tarihleri arasındaki bu müstesna zamanlarda gönlümüzü tazeliyor, huzuru sadece kendimiz için değil bütün insanlık için diliyoruz. ‘Gönlün huzuru, gönül sahiplerinin huzurundadır’ temasıyla, bu süre zarfında büyük bir teveccühle programlarımızı tamamladık" şeklinde konuştu. "Şeb-i Arus, insanlığın özlediği barışın, kardeşliğin ve sevginin yeniden hatırlatıldığı bir hakikat mektebidir" Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay da, "Bugün Gazze başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında yaşanan acılar, hepimizin canını yakmaktadır. İsrail’in Gazzeli kardeşlerimize reva gördüğü soykırımı yıllarca bütün insanlık kör, sağır ve dilsiz kesilerek seyretti; vicdanlar sustu, insaniyet karanlığa gömüldü. Tüm bu süreçte; Gazze’de toprağa düşen bedenler, mazlum annelerin gözyaşı, çocukların masumiyeti bugün insanlığın utancı oldu. Unutmayınız ki, eğer bir yerde mazlum ağlıyorsa, orada hala ayrılık vardır. Ve bir çocuğun gözyaşı, bir ümmetin imtihanıdır. Çare kavga değildir; çare gönülleri birleştirmektir. Bu yüzden Şeb-i Arus, insanlığın özlediği barışın, kardeşliğin ve sevginin yeniden hatırlatıldığı bir hakikat mektebidir. Bu duygularla, Hz. Mevlana’yı 752. vuslat yıl dönümünde rahmetle anıyorum" diye konuştu. Konuşmaların ardından Diyanet İşleri Başkanı Safi Arpaguş da Mesnevi sohbeti gerçekleştirdi.