GENEL - 11 Temmuz 2019 Perşembe 17:24

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu,“Türkiye’nin şahlanmasının önünde hiçbir engel bulunmamaktadır”

A
A
A
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu,“Türkiye’nin şahlanmasının önünde hiçbir engel bulunmamaktadır”

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Türkiye’nin şahlanmasının önünde hiçbir engel bulunmamaktadır” dedi.


Yargı Reformunun ilk paketinin hazır olduğunu dile getiren Feyzioğlu, “Bunun Temmuz ayı içerisinde kanunlaşmasını diliyoruz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın da Milletimize bir taahhüdü olmuştur. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Devletimizin Cumhurbaşkanının sözünü havada bırakmamasını diliyoruz” diye konuştu.


Milli Mücadelenin 100. Yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Erzurum Barosu ve Atatürk Üniversitesi işbirliğinde “100. Yılında Erzurum Kongresi” konulu panel düzenlendi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun da katıldığı panelde Erzurum kongresi tüm boyutlarıyla anlatıldı.


Etkinlik için Erzurum’a gelen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu daha sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ömer Çomaklı’yı makamında ziyaret etti. Çomaklıyla bir süre görüşen Baro Başkanı Feyzioğlu düzenlenen panel öncesi basına açıklama yaptı.


Panele Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof.Dr.Metin Feyzioğlu, Erzurum Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Ömer Çomaklı, Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Ahmet Hacıoğlu, Erzurum Baro Başkanı Avukat Talat Göğebakan, Panelistler Dr. Öğretim Üyesi Zekeriya Türkmen, Prof.Dr.Esin Dayı, Avukat Hüseyin Özbek, Prof.Dr.Yavuz Aslan, Bingöl ve Sivas Baro Başkanları avukatlar katıldı.


Milli Mücadelenin Yüzüncü Yılı etkinlikleri kapsamındaki panelde açılış konuşmasını Erzurum Baro Başkanı Avukat Talat Göğebakan ve Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı selamlama konuşması yaptı.


Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof.Dr.Metin Feyzioğlu açılış konuşmasında, “Bu toplantı yalnızca bir toplantı veya bir protokol toplantısı değildir. Bir anma olmamalıdır. Çünkü bu gün aslında geleceğimiz için çok ihtiyaç duyduğumuz o Milli hissi, o Milli bilinci canlandırabileceğimiz bir gündür. Yüzüncü yılı kutluyoruz. Milli İradenin Erzurum’dan tüm Anadolu’yu bir güneş gibi aydınlattığı bir Yüzüncü yılını kutluyoruz. Bu sıkıntılar arasında birilerinin göstermek istediği gibi umutsuzluk olmasıdır, veya nikahsız bir gül bahçesindeyiz, ama umutsuz olmak en büyük felakettir. Umudumuzun zorlandığı yerde tarihten gelen maneviyatımızdan ve milliyetçiliğimizden gelen inancımız umudumuz olur, yola kararlılıkla devam ederiz. Her zaman başardık yine başarırız” diye konuştu.


Anayasamızda ihtiyaç duyacağımız revizyonları ortak akılla hep birlikte yapılacağını dile getiren Feyzioğlu, “Kavga etmeden, birbirimize vurmadan, birbirimize tepeden bakmadan, birbirimize büyüklük taslamadan, parmak sallamadan, bu çerçevede artık hakimlerimizin bağımsızlık ve tarafsızlığını Anayasal anlamda tam bir güvenceye kavuşturmak anlamında Hakimler ve Savcılar Kurulunun oluşumunu artık tartışmaya ama dediğim gibi yapıcı bir şekilde tartışmaya başlamamız lazım. Öte yandan muhakkak surette Hukukçunun eğitimini ve liyakatını ölçme değerlendirmesini en iyi şekilde yapmak zorundayız. Yargı Reformu Strateji Belgesi bu gün Türkiye’nin gündeminde olan bir belge, işte bu anlayışla hazırlanmıştır. İçinde belli taslaklarının yapısı konusunda başka bir şey yoktur. Ama Hukukçunun yetiştirilmesi ölçülmesi ve değerlendirilmesi, Hakimlerimizin kararlarının özgürlükçü pencereden değerlendirilmesi noktasında çok ama çok önemli cümleler ve hedefler konulmuştur” diye konuştu.


Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Feyzioğlu, basın mensuplarına yönelik açıklamasında ise Türkiye’nin gündeminde çok önemli bir yargı, çok önemli bir hukuk reformu olduğuna dikkat çekerek, “Türkiye’nin şahlanmasının önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Türk Milletinin Potansiyelinin yüzde yüzünün kullanılması, hiç kimsenin kendisini dışlanmış hissetmemesi için 82 milyonu adalet paydasında, erişilebilir ve güven veren bir adalet çizgisinde buluşmamız gerekmektedir. Yargı Reformunun ilk paketi hazırdır, bunun Temmuz ayı içerisinde kanunlaşmasını diliyoruz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın da Milletimize bir taahhüdü olmuştur. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Devletimizin Cumhurbaşkanının sözünü havada bırakmamasını diliyoruz. Çünkü halkımız bu konuda haklı bir konuda beklentiye girmiştir. Bu arada şunu altını özellikle çizerek ifade etmek istiyorum Yargı Reformu Paketi tamamen Adalet Bakanlığı’nın şapkası altında, çatısı altında, ilgili kurumlarca yazılmıştır çalışma yöntemi itibariyle gurur vericidir. Ben son 25 yılı bilerek söylüyorum daha önce bu çapta çoğulcu ve katılımcı bir çalışma yürütülmemiştir. Bu vesile ile Adalet Bakanlığı’mıza da hepimizi içine katarak gerçek anlamda katkı sunmamızı sağlayarak böyle bir çalışmayı yürüttükleri için de teşekkür ediyorum. Şimdi seçim bitti değerli basın mensupları, Türkiye seçim ortamında artık bir an önce çıkmak zorunda. Dağ gibi birikmiş sorunlarımız var. Bu sorunların çözümünde Yargı Reformu anahtar özelliği taşıyacaktır. Erzurum’da her halde bir benzetmeyi yerinde görürsünüz, bir kısrak düşünün yarışmaya hazır, şahlanmaya hazır, ülkenin buna binip şahlanması lazım. Her kes bunu bekliyor. Bu meseleyi sadece işte ceza indirimi, sadece pasaport vesaire gibi basit ve küçük konulara indirmek isteyenler iyi niyetli değil. Bir şey daha söylemek istiyorum, Yurt dışında Türkiye aleyhine yayınlara bakınız hepsinde şunu söylüyorlar, Türkiye Cumhuriyeti Yargı Reformunu yapmakta samimi değildir, ciddi değildir, çünkü Türkiye zaten bir diktatörlüktür, dolayısıyla güvenilmez bir Devlettir, tehlikeli bir Devlettir. Bizde buradan Erzurum’dan Milli İradenin Yüz sene önce şahlandığı bu güzel şehirden tüm dünyaya sesleniyoruz, Hukuk Devleti inşasında sağlam bir demokrasiyi çok sağlam temellere oturtma iddiasında olmayan bir Devlet bir buçuk sene boyunca binlerce kişiyi katarak neden Yargı Reformu yapmak için uğraşsın ki, böyle bir şey olur mu ? burada samimi bir düşünce vardır, samimi irade vardır, Türkiye düşmanlarının bu samimiyeti, bu iradeyi sorgulama fırsatını Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin vermemesi lazımdır. Çünkü yargı reformunu çıkartmamızı Türkiye düşmanları istemiyor. Türkiye düşmanları Türkiye’yi bir diktatörlük olarak gösterip senaryolarını rahatlıkla uygulayacakları bir ortamın oluşmasını istiyorlar. Bizim dünya kamuoylarının Türkiye’nin Hukuk Devleti’ni güçlendirmekte, demokrasiyi güçlendirmekte samimi olduklarına inandırmamızın tek yolu vatandaşımıza hukuk güvenliğini eksiksiz vermektedir” ifadelerine yer verdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun 150 bin samuray arısı kahverengi kokarca ile mücadele edecek İstilacı bir tür olan ve özellikle Karadeniz Bölgesi’nde fındık başta olmak üzere yüzlerce bitki türüne büyük zarar veren “kahverengi kokarca” ile mücadelede Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü bünyesinde üretilen ‘samuray arısı’ kullanılacak. Üretilen 150 bin arı ilerleyen günlerde 30 ilde doğaya salınacak. 2021 yılında Samsun’daki Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde kurulan Biyolojik Mücadele Laboratuvarı’nda kahverengi kokarca ile mücadele yöntemleri üzerine çalışılıyor. Bu laboratuvarda fındık, kivi, Trabzon hurması, turunçgil, elma, armut, şeftali, böğürtlen, üzüm, mısır, fasulye, biber, domates, kabak, hıyar gibi birçok sebze ve meyve gibi 300’den fazla bitkide zarar yapabilen istilacı bir tür olan kahverengi kokarcanın popülasyonunu azaltmak için trissolcus japonicus (samuray arısı) üretiliyor. 2023 yılında 20 bin arı üretilerek Artvin ve Rize bölgelerinde salındı. Bu yıl ise üretilen 150 bin samuray arı 30 ilde tabiata salıncak. "Şu anda çok ciddi derecede tüm dünyada salgın bulunmakta" Yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Entomoloğu Mustafa Kılıç, "Yaklaşık 3 yıldır kahverengi kokarca mücadelesinde görev almaktayım. 2021 yılında laboratuvarın yapılmasıyla birlikte hem o tarihten itibaren biyolojik mücadele ajanlarının yetiştirilmesini hem de bölgedeki popülasyon takibi çalışmalarını yürütmekteyiz. Projemizin amacı şu an tüm dünyada istilacı tür durumunda bulunan kahverengi kokarca ile mücadele etmek, popülasyonunu azaltmak ve ekonomik zarar eşiğinin altına düşürmektir. Burada önemli olan husus üreticilerimizin minimum hasarla bu süreci atlatmasıdır. Şu anda çok ciddi derecede tüm dünyada salgın bulunmaktadır. Bu mücadeleye en hızlı reaksiyon gösteren ülkelerden biri olan Türkiye hem biyolojik hem kimyasal hem de diğer mücadele yöntemlerini bir arada kullanarak çiftçilerimizin her zaman yanında olmaktadır. Bununla birlikte sürekli saha çalışması yürütmekteyiz. TAGEM, Gıda Kontrol, İl Tarım ve Orman Müdürlükleri birlikte bu çalışmaları birlikte yürütmekteyiz. Bizde yine her hafta ekip arkadaşlarımız bölünerek Artvin, Ardahan, Trabzon, Rize, Ordu, Sinop bütün Karadeniz Bölgesi, bununla birlikte diğer enstitülerle birlikte Akdeniz, Güneydoğu Anadolu, Ege Bölgelerinde popülasyon takibini yapmaktayız. Tarım ve Orman Bakanlığı olarak böceğin tüm ülkede olduğunu düşünerek hareket etmekteyiz. Bulunmadığı yerlerde bile hem mücadele hem de popülasyon yöntemlerini araştırmaktayız. Halk arasında ’samuray arıcığı’ olarak bilinen yaklaşık 20 bin civarında parazitoit arılarımız 2023 yılında Artvin ve Rize bölgelerinde salındı. 2024 yılında 150 bin arı 30 ilde salınımı gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Bu konuda bakanlığımız çok ciddi efor sarf etmektedir. Bizler de yoğun çaba harcıyoruz. Gelecek yıl da yaklaşık 150 bin arının 2024’te salınan yerlere salınımı ile devam edecektir" dedi. "Samuray arısının insan veya hayvana zararı yok" Samuray arısı hakkında bilgi veren Mustafa Kılıç, "Bu arı 1 ile 2 milimetre boyutundadır. Herhangi insan veya hayvana zararı bulunmayan arı türüdür. Bal üretimine herhangi bir tehdit oluşturmaktadır. Parazitoitlerin salınması için özellikle Doğu Karadeniz’de fındık bahçelerini seçmekteyiz. Yoğunluk burada bulunduğu için. Diğer bölgelerde de salımlar gerçekleşecektir. Bakanlığımız tüm dünyada büyük zararlara neden olan kahverengi kokarca ile takip ve mücadele faaliyetleri için yoğun çaba sarf etmektedir. Ancak zararlı ile mücadelede çiftçi ve vatandaşlarımıza da sorumluluk düşmektedir. Ev ve bahçelerindeki böceklerin imha edilmesi hem mücadele sürecini hızlandıracak hem de başarı oranını artıracaktır. Doğru bilgiler için sadece Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanlığı açıklamalarının dikkate alınmasını rica ederiz" diye konuştu.
Aydın Anaokulunda kirpi operasyonu Aydın’ın Efeler ilçesinde İstiklal Anaokulu’nun bahçesindeki su giderine sıkışan bir kirpi, Aydın Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ekiplerinin titiz çalışmasıyla kurtarıldı. Olay, sabah saatlerinde Meşrutiyet Mahallesi Gençlik Caddesi üzerinde bulunan İstiklal Anaokulu’nda meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, sabah saatlerinde anaokuluna çocuklarını getiren veliler bir kirpinin su giderine sıkıştığını fark ederek durumu okul idaresine bildirdi. Kendi çabaları ile kirpiyi bulunduğu yerden çıkartamayan okul idaresinin 112 Acil Çağrı Merkezi’ne yaptığı ihbar üzerine bölgeye itfaiye ekipleri sevk edildi. Kısa sürede olay yerine gelen Aydın Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ekipleri hızla yaramaz kirpiyi kurtarmak için çalışma başlattı. Kirpiyi görerek okul idaresine bildiren Emel Cem isimli veli, "Kirpiyi gördüm ve hemen okul idaresine söyledim. Okul idaresi de onlar da uğraştılar ama nasıl kurtarabileceklerini bilmedikleri için itfaiyeye haber çağırdılar. İtfaiye ekiplerinin sayesinde kirpi kurtarılacak ve doğal yaşamına geri bırakacaklar" dedi. Ekipler, kirpiye zarar gelmeden özgürlüğüne kavuşturulması için hummalı bir çalışma yürüttü. Özel ekipmanları ile çalışan itfaiye ekipleri kirpiyi kurtarmak için duvarı delip kirpinin ayaklarının sıkıştığı demiri demir makası ile kesti. Kirpi ekiplerin dikkatli ve duyarlı çalışmaları sonucu sıkıştığı yerden kurtarıldı. Gerekli kontrolleri yapılarak okul bahçesindeki otluk alana bırakılan kirpi bir süre sonra bölgeden uzaklaşarak gözden kayboldu. İstiklal Anaokulu idarecileri, şehirlerde yaşayan yaban hayvanlarının doğal ortamlarının korunmasının herkesin sorumluluğu olduğunu vurgulayarak, Aydın Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ekiplerine çalışmalarda gösterdikleri hassasiyet için teşekkür etti.
Çorum 10 ülkeden 77 bilim insanının katıldığı ’İrfan Geleneği’ sempozyumu başladı Hitit Üniversitesi tarafından düzenlenen "II. Uluslararası Türkistan’dan Anadolu’ya İrfan Geleneği: Abdal Ata Sempozyumu"nda konuşan Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Zekeriya Işık, "Bugün, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana ve Koyunbaba’nın kucaklayıcı anlayışına ihtiyaç var" dedi. Türk Tarih Kurumu’nun katkıları ile Çorum Hitit Üniversitesi’nde düzenlenen “II. Uluslararası Türkistan’dan Anadolu’ya İrfan Geleneği: Abdal Ata Sempozyumu”na Mısır, Kazakistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Fransa, İran, Tataristan Özerk Cumhuriyeti, Avusturya, Rusya olmak üzere 10 farklı ülkeden 77 bilim insanı katıldı. Sempozyumda 52’si sözlü, 12’si çevrimiçi, 2 video konferans olmak üzere 66 bildiri sunulacak. Sempozyumda tüm bilimsel oturumlar karekod uygulamasıyla yurt içi ve yurt dışından interaktif olarak takip edilebilecek. Sempozyum açılışında konuşan Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Zekeriya Işık, Türkistan, Horasan, Irak’tan Anadolu’ya, Balkanlar’a kadar uzanan irfan geleneğinin 13 ve 14. yüzyıllarda dini ve manevi olduğu kadar siyasi, askeri, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmeler üzerinde de belirleyici bir etkiye sahip olduğunu söyledi. İrfan geleneğini temsil eden Türkmen ata, baba, şeyh ve dervişlerinin “Fütüvvet ve Melamilik” ile olan güçlü bağın oluşmasında rol oynadığını dile getiren Doç. Dr. Işık, “Onlar fethedilen gerçek manada bir Türk yerleşkesinin nihayetinde yurduna dönüşmesinde etkili oldular. Bugün onlar tekke, zaviye, türbeleri, mescit, cami, medrese, kütüphane, çeşmeleri, dini ve tasavvufi eserleri ve dahi mesajlarıyla gönüllerimizde ve zihinlerimizde yer tutmaktadır” dedi. Işık, bugün modernitenin ayrıştırdığı, dağıttığı, kutuplaştırarak çatıştırdığı farklılıkları bir tehdit olarak görmek suretiyle aynılaşmayı dayattığı, din, inanç, gelenek ve örf namına yerel öğeleri çağ dışılıkla damgalayarak itibarsızlaştırdığı, saf dışı bıraktığı bir dönemde olunduğuna dikkat çekti. "Modern insanın bütün varlığa, kendi ırkına dahi acımayacak kadar insafsızlaştığı bir çağdayız" İnsan egosunun hormonlu bir şekilde beslendiği, suni, orantısız, kibir ile ilahi ve beşeri nizamın üstünde kendisine roller biçtiği arızi bir dönemde olduğumuzu dile getiren Doç. Dr. Zekeriya Işık, "Kadim erdemlerin yok sayıldığı tüm alemin, insanın sonsuz ve sınırsız hazlarına, ihtiraslarına hasredildiği, öyle ki aç gözlülükte modern insanın bütün varlığa, kendi ırkına dahi acımayacak kadar insafsızlaştığı bir çağdayız. Tüm patolojik arızalı anlayışın hayatı kuşattığı, adına rasyonel, pratik, pragmatik, diplomatik ve benzeri şekillerde ifade edilen etik ve ahlaki temelden yoksun bir takım yaklaşımlarla meşrulaştırılmaya çalışıldığı talihsiz bir zamandayız. Böylesi bir zamanda ve durumda Yunus Emre ile vücut bulan yaratılanı yaratanından ötürü seven, yetmiş iki milleti bir nazar gören, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin aslan ile ceylana aynı zaman ve mekanda adalet ve hakkaniyet şemsiyesi altında hayat bulunduran, Mevlana’nın kurulu düzene meydan okuyan, tüm dünyevi sınıfları ve sınırları kaldırarak ’ne olursan ol yine gel’ diyen, Koyunbaba’nın ’dirlik odunu yakın, geleni gideni hoş tutun’ himmetiyle güçlü bir şekilde ortaya konulan temelinde aşk ve sevgi bulunan bu birleştirici, kucaklayıcı ontolojik ve epistemolojik anlayışa olan ihtiyaç ortadadır. Bununla birlikte söz konusu irfan geleneğimizin emek, alın teri, zanaat, fedakarlık, paylaşmak, helal kazanmak, ahlaklı olmak gibi erdemlerinin işlenmesine de ziyadesiyle ihtiyaç olduğu da gözden kaçırılmamalıdır" diye konuştu. "Aleviliği doğru şekilde anlatmayı önemsiyoruz" Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemiyeti Başkanı Ali Rıza Özdemir de yaptığı konuşmasında, bilgi kirliliğinin önüne geçerek Aleviliği doğru şekilde anlatmayı önemsediklerini belirtti. Moğol istilasından sonra meydana gelen göçlerle birlikte Anadolu için yeni bir dönem başladığını hatırlatan Özdemir, "Horasan bölgesinden Anadolu’ya akan Türkmen aşiretlerinin içinde baba, ata, derviş ve şeyh olarak tanımlanan irfan ehli kimseler de yer almaktaydı. Bu dönemde Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, asayiş, fütuhat ve iskan konularının çözülmesi, imar faaliyetleriyle toprakların şenlenmesi bahsedilen şeyh ve dervişlerin öncülüğünde olmuştu. Osmanlı sosyal hayatı için oldukça mühim olan zaviyeler, manevi temellere dayalı kurumlardı. Öyle ki ıssız beldeler ve stratejik noktalar ’gazi dervişler’ tarafından kurulan tekke ve zaviyeler eliyle birer yurda dönüşmüş ve kalkınmıştır. İşte Abdal Ata, bu dervişler arasında olduğu gibi, onun tabi olduğu Abdallar zümresi de Türk nüfusunun önemli unsurlarından biri olarak varlığını sürdürmekteydi. Anadolu’yu Türkiye yapan öncü şahsiyetler de bu kişiler ve bu Türk kitlelerdi" şeklinde konuştu. Başkanlık olarak, bugüne kadar Alevi ve Bektaşi tarihinin şemsiyesi altında toplanmış olay, olgu ve şahsiyetleri araştırmak, Türk tarihindeki yerini ortaya koymak ve yarına aktarmak amacıyla pek çok panel, konferans ve sempozyum tertip ettiklerini anlatan Özdemir, şunları kaydetti: "Bilgi kirliliğinin önüne geçerek Aleviliği doğru şekilde anlatmayı çok önemsiyoruz. Alevilik ve Bektaşilik Ansiklopedisi ile Aleviliğin Yazılı Kaynakları çalıştayları başta olmak üzere Şubat ayında gerçekleştirdiğimiz beş büyük çalıştayımız da bu amaca hizmet etmektedir. Başkanlığımızda birçok konferans, panel ve temalı konserler düzenledik. Bundan sonra bu çalışmalarımızı artırarak sürdüreceğiz. Temalı konserlerimi 2024 yılı içinde 50 ilimizde halkımızla buluşturacağız. 2024 ve 2025 yılları içinde Şah İsmail Hatayi, Anadolu’nun Horasanı Tunceli, Balkanlarda Alevilik ve Bektaşilik, Cemevleri: Dünü, Bugünü, Yarını, Aleviliğin Yazılı Kaynakları, Davut Sulari, Pir Sultan Abdal gibi birçok başlık altında yapacağımız sempozyumları planlamış bulunuyoruz. Kün-Ay isimli hakemli dergimiz yıl içinde yayın hayatına başlayacaktır." "Hedefimiz milli birliğimizi güçlendirmektir" Aleviliğin yakın tarihinin kayıt altına alınacağı sözlü tarih projesini bu yıl içinde başlatacaklarını aktaran Özdemir, "Bilimin namusuna sahip çıkan tüm akademisyenlerimizi, bu vesileyle çalışmalarımıza omuz vermeye çağırıyorum. Her zaman belirttiğim gibi pek çok alanda Alevi ve Bektaşi toplumuna hizmet götürmeyi görev edinmiş başkanlığımızın iki ana hedefi vardır. Bunlardan ilki her iş ve eylemde Alevi ve Bektaşi toplumunun rızalığını almaktır. Bu doğrultuda istişare etmekten bir an geri durmadığımızı gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. İkinci ana hedefimiz ise milli birliğimizi güçlendirmektir. Başkanlık olarak bizi, biz yapan değerlerimize bağlı kalmak ve sahip çıkmak dışında; onu aktarmanın da peşindeyiz. Tüm işlerimizin temel motivasyon kaynağını işte bu iki ana hedef teşkil etmektedir. Alevi-Bektaşi toplumu için tarihi ve değerli bir süreçte bulunduğumuzun farkındalığında olarak çalışmalarımızı sürdürmekte olduğumuzu belirtmek istiyorum. İnşallah kararlılıkla yürüdüğümüz bu yolda daha çok iş üretecek ve daha fazla Can’ımıza ve cemevimizin kutlu eşiğine hizmette bulunacağız" ifadelerini kullandı. Sempozyum açılışına; Vali Zülkif Dağlı, Belediye Başkanı Dr. Halil İbrahim Aşgın, İl Jandarma Komutanı J. Alb Naim Çetinkaya, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Konferans sonunda Çorum Valisi Zülkif Dağlı, İslam İşbirliği Teşkilatı İslam, Tarih, Sanat ve Kültür Merkezi Orta Asya Bölge Danışmanı Prof. Dr. Ashirbek Müminov’a plaket verirken, Müminov ise Vali Dağlı’ya kaftan hediye etti.