GENEL - 20 Ocak 2017 Cuma 10:39

(Özel haber) Portakal içinde pişen ‘Türk Kahvesi’

A
A
A
(Özel haber) Portakal içinde pişen ‘Türk Kahvesi’

Kendine has tadı, köpüğü, kokusu ve sunuluş biçimiyle oldukça sevilen Türk kahvesi, son dönemlerde portakal içinde pişirilmesiyle gündeme gelmeye başladı.
Sosyal medya üzerinden geçen günlerde paylaşılmaya başlanan ve herkes tarafından denenen ‘Portakal kabuğu içinde Türk kahvesi’ kısa sürede ilgi odağı oldu. Binlerce kişi sosyal medya hesapları üzerinden Türk mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden kahveyi, cezvede değil portakal kabuğu içerisinde pişirip paylaşmaya başladı. Yapımı normal kahveye göre biraz daha uğraş gerektiren ‘Portakal içinde Türk kahvesi’, farklı tadıyla da deneyenlerin hoşuna gidiyor.

"Portakalın kahveye kattığı aroma herkesin hoşuna gitti""
Sosyal medya üzerinde gördüğü ‘Portakal içinde Türk kahvesini’ Eskişehir’de bulunan işletmesinde deneyen ve müşterilerine sunan kafe işletmecisi Oğuzhan Erol, daha önce duyulmayan bir tat olduğunu söyledi. Erol, “Son dönemde portakallı kahve trendi gidiyor. Bunun üzerine biz de bir ‘deneyelim’ dedik. Denemelerimizden de olumlu sonuç aldık. Portakalın kahveye kattığı ekstra aroma herkesin hoşuna gitti. Tamamen doğal olan portakalın içini oyarak daha sonra ateşin üzerinde su ve kahveyle beraber pişirilmesiyle yapılıyor. Tabi biraz uğraştırıyor. Portakalın içi boşaltılıyor, ateşe konulduktan sonra portakalla beraber kahve pişirildiği için yapımı biraz daha uzun sürüyor. İnsanlar duyduğunda bir durup düşünüyor doğal olarak ‘Nasıl oluyor?’ diye. Çünkü daha önce denemedikleri ya da duymadıkları için farklı geliyor. Eskişehir’de duyulmuş bir şey değil ama İstanbul’da oldukça revaçta olan bir içecek. Denedikleri zaman da herkesin hoşuna giden bir şey. Çak farklı bir aroması var çünkü” dedi.

Portakal içinde Türk kahvesinin yapımını anlattı
‘Portakal içinde Türk kahvesi’nin yapımını da anlatan Oğuzhan Erol şunları aktardı:
“İlk önce portakalın içi boşaltılıyor. Tam olarak boşalmasa bile kahve olacak kadar bir boşluk olması gerekiyor. Daha sonra kahve ve su konuluyor. İsteğe göre şeker de atılabilir. Daha sonrasında ise ocağa koyuluyor ve yavaş yavaş pişiriliyor. Portakalın kabuğu da ateşten dolayı delinmiyor merak edilmesin.”
Kahveyi deneyen müşteriler de daha önce kahveyi bu şekilde hiç tatmadıklarını, portakal aromasının da kahveye eklenmesiyle ortaya güzel bir tadın çıktığını dile getirdiler.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmirli ‘Müslümcülerden’ Mustafa Keser’e tepki: “Özür bekliyoruz” Şarkıcı Mustafa Keser’in Müslüm Gürses ile ilgili söylediği sözlere İzmir’de ‘Müslümcülerden’ tepki geldi. Müslümcüler, “Mustafa Keser’den özür bekliyoruz” dedi. Sanatçı Mustafa Keser, yaptığı bir röportajda şarkıcı Orhan Gencebay ve Müslüm Gürses’e yönelik, “Orhan Gencebay iyi bir müzisyendir ama iyi bir ses sanatçısı değildir. Müslüm Gürses Türkiye’nin en lezzetli seslerinden biridir ama hayatımda dinlemedim çünkü kötü okuyor” ifadelerini kullanmıştı. Keser’in bu sözlerine İzmir’de ‘Müslümcüler’ tepki gösterdi. Bornova’da bulunan Müslüm Gürses Arşiv Evi’nde toplanan ‘Müslümcüler’ arasından kendisini ‘radikal Müslümcü’ olarak tanıtan Mehmet Kara, “Geçtiğimiz günlerde Mustafa Keser abimizin bir röportajına denk geldik. Bahsettiği kelimelerde Müslüm Baba için ‘kötü okuyor’, Orhan Gencebay için ‘müzisyenliğini sevmiyorum’ gibi yorumlarda bulunmuş. Biz buna üzüldük. Mustafa Keser’den öncelikle özür bekliyoruz. Müslüm Baba gibi bir sanatçı daha da gelmez” diye konuştu. “Müslüm camiası olarak özür bekliyoruz” 35 yıldır Müslüm Gürses’in müziklerini dinlediğini belirten Nuri Alptekin ise şöyle konuştu: “Müslüm Baba’nın arşiv evi ve müzesi var. Müslüm Baba’nın mumyası yapıldı. Müslüm Baba’nın burada milyonlarca evladı var. Onu sahipsiz bırakmayız. Lütfen ‘Müslüm camiası’ olarak bir özür bekliyoruz.” Müslüm Gürses’in ‘sadece müziklerime saygı duyun’ dediğini aktaran Mustafa Aldanoğlu, “Müslüm Baba, garibanların yanında olan bir insandı. Allah rahmet eylesin, yattığı yeri cennet etsin. Onun üstüne gelmiş geçmiş bir sanatçı daha tanımıyorum. Laflarıyla herkes kendinden sorumludur. Böyle iftiralar atılmaması gerekiyor. Her sanatçıya kendince saygı duyarım. Herkes yaptığından utanır” ifadelerine yer verdi.
Eskişehir Bu hastalığın çaresi hijyene dikkat ve stresten uzak durmak Yaklaşık 50 yıldır Eskişehir’de berberlik yapan Tahsin Bıyıkoğlu, mikrop ve stresten kaynaklanan bir deri hastalığı olan saçkıranın önüne geçilebilmesi için tavsiyelerde bulundu. Son zamanlarda erkek kuaförlerinin hijyene önem vermemesinden ve bireylerin stresli bir hayat sürmesinden kaynaklı saçkıran hastalığının yaygınlaştığı iddia edildi. Bu hastalığın bir deri hastalığı olduğu ve tedavisinin aylar sürdüğü öğrenildi. Saçkıranın, sağlığa herhangi bir negatif etkisinin bulunmadığı fakat vatandaşların, görüntü olarak hoş bir izlenim vermediği için tedaviye başvurduğu gözlendi. “Bu hastalık bir mikroptan bir de stresten olur” Saçkıran hastalığına yakalanan bireylerin kafalarının belirli kısımlarında zaman içerisinde kelliğin meydana geldiğini dile getiren erkek kuaförü Tahsin Bıyıkoğlu, ”Bu hastalık bir mikroptan geçer bir de stresten olur. Bu iki tür oluyor. Birisi dişi birisi erkektir. Bunun tedavisi için cildiyeye gidiyorlar. Ayriyetten jiletle ve sarımsakla kanatarak mikrobu öldürüyorlar. O şekilde dökülen saçın tekrar çıkma durumu oluyor ama erkek olanlarda saçın çıkması biraz daha zor oluyor. İlk başlarda saç olarak beyaz çıkıyor. Arkadan tekrar siyahlaşıyor. Ama bu biraz zaman alıyor tabi. En az 5 - 6 ay sürüyor” ifadelerine yer verdi. “Berberlerin kullanmış olduğu malzeme çok önemli” Saçkıran hastalığının sadece stresten değil, aynı zamanda tercih edilen erkek kuaförlerinin de hijyene dikkat etmemesinden kaynaklı olabileceğini belirten Bıyıkoğlu, “Kullanmış olduğun malzeme çok önemli. Tıraştan sonra kullanılan bütün malzemelerin ilaçlanması çok önemli. Ama tabii ki dikkat edilmiyor bu tür şeylere. Ciltte ne olduğunu bilemeyiz. Çünkü her türlü insan geliyor. Soramayız biz müşteriye saçkıran hastalığın var mı diye. Onun tedbirini berberler kendileri almalı, başka türlü olmaz. Bu saçkıran hastalığının sağlığa bir zararı yoktur. Sadece bir cilt bozukluğu yapar. Saçkıran sakalda ve saçta çıkar. Saç kıranı olan bir müşteriyi tıraş etmek için sandalyeye oturttuduğumuzda düşünerek alırız. Çünkü sonuçta bir sıçrama da olabilir. Tedavi olmadan olmuyor gerçekten. Kullanmış olduğumuz malzemeyi böyle bir durumda yıkamaya mecburuz. Başka bir müşterinin cildine atlama durumu var” şeklinde konuştu. “Hastalığı olan kişinin şansı varsa sarımsak ile saçı ve sakalı tekrar çıkar” Bazı vatandaşların cildiyeye gitmeyip çözümü kuaförlerde aradığını ve bazen dertlerine çözüm bulduklarını söyleyen kuaför Tahsin Bıyıkoğlu, “Önce bir kolonya ile saçkıran olan bölge silinecek sonra kullanılmamış temiz bir jiletin ucuyla iyice kanatılacak. Kanattıktan sonra o bölgeye tuz ve sarımsak sürülecek. Biraz yakar tabi cildi haliyle. Bu şekilde bir deneyecek. Eğer olmazsa mecburen cildiyeye gidilecek. Ama bizim sürdüğümüz sarımsak ve tuz ile geçerse şansına çıkar saçı, sakalı. Bilemeyiz biz, cildin nasıl bir mikrop aldığını bilemeyiz” dedi.