KÜLTÜR SANAT - 22 Haziran 2021 Salı 13:57

Eskişehir’in tarihi Helenisitk ve Roma Dönemi’nden çok eski

A
A
A
Eskişehir’in tarihi Helenisitk ve Roma Dönemi’nden çok eski

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Fatma Sevinç Erbaşı, Eskişehir’in geçmiş uygarlıklar için birçok konuda önemli bir merkez olduğunu anlattı.


Eskişehir’in en eski tarihi hakkında konuşan Doç. Dr. Fatma Sevinç Erbaşı, Eskişehir’in geçmişte yaşayan uygarlıklar için önemli bir konumda bulunduğunu, Frigler için ise adeta bir hac merkezi olduğunu aktardı. Eskişehir sınırları içerisindeki Yazılıkaya bölgesindeki kazıların çok değerli olduğunu belirtken Erbaşı, bu kazıların Eskişehir’in sembolü olduğunu söyledi.



“Hitit’lerin sınır karakolu Eskişehir”


“Eskişehir’in en eski tarihinin yazısız belgelerin ortaya çıktığı tarih öncesi dönemle başladığını belirten Doç. Dr. Fatma Sevinç Erbaşı, Eskişehir bölgesinde oldukça fazla sayıda arkeolojik kazı olduğunu ve bu durumun önemli kültürlerin burada ortaya çıktığını gösterdiğini aktardı. Bu kültürlerin özelliklerine değinen Erbaşı, “Özellikle Tunç Çağı, Demircihöyük çok çok özel. Demircihöyük ve Marmara Bölgesi’ne uzanan diğer bazı arkeolojik kazı alanlarında ortaya çıkan kültürler Anadolu tarım ekonomisi ya da tarım hayatıyla ilgili bilgilerin suyun öteki yanına, Avrupa’ya aktarılmasında önemli rol oynuyor diyebiliriz. Bunun dışında pek çok kazı var Eskişehir’de, fakat Eskişehir’de yazılı belge bırakan ve bu anlamda tarihi de başlatan ilk uygarlık Frigler’dir. Frigler tartışmalı olmakla birlikte MÖ birinci bin yılda Anadolu’ya giriş yapıyorlar ve bir süre sonra devletleşiyorlar. Böylece Eskişehir, Afyon, Kütahya, Ankara’ya kadar uzanan İç Anadolu Bölgesi’nde bir devlet şekillenmiş oluyor. Bu devletin özellikle kült merkezleri diyebileceğimiz tapınım, özellikle Ana Tanrıça Kybele’ye adanmış tapınım alanlarının birçoğu Eskişehir’in sınırları içerisinde. Eskişehir’in bu anlamda özel bir yeri var” ifadelerini kullandı.



“Eskişehir önemli bir durak”


Frigler’den öncesine bakıldığında özellikle Orta Anadolu Bölgesi’nde geniş tarım alanları olduğu görüldüğünden bahseden Doç. Dr. Fatma Sevinç Erbaşı, bu tarım alanlarının ekonominin bel kemiği olduğunu söyledi. Büyük merkezi devletlerin bu nedenle Anadolu’nun ortasında kurulduğuna değinen Erbaşı, “Frigler’den önce örneğin Hititler Dönemi’nde Eskişehir, bir sınır karakolu gibi sınırda, kenarda kalıyor. Ama tabii ki büyük devletler denizlere, limanlara da çok önem verdiklerinden limanlara ulaşım noktasında Eskişehir Bölgesi ön plana çıkıyor. Eskişehir önemli yolların geçtiği bir yer, hatta bir durak, kavşak noktası. Çok özel ve önemi hiçbir dönem azalmıyor. Hititler’in sınır karakolu dedik, bu nedenle Frigler birinci bin yılda Demir Çağı’nda Anadolu’ya büyük ihtimalle boğazlar yoluyla giriş yaptıklarında çok fazla içlere gitmiyorlar, kenarda Eskişehir civarında yerleşiyorlar. İlk girişleri Anadolu’ya aslında MÖ birinci bin yıl değil, ikinci bin yılın sonunda yavaş yavaş giriş yapıyorlar ve Hitit Devleti yıkıldıktan sonra burada büyük bir devlet olarak kendilerini gösteriyorlar” dedi.



“Eskişehir, bir zamanların hac merkezi”


Eskişehir’in bir zamanlar kutsal sayılan topraklar üzerinde yer aldığını vurgulayan Erbaşı, “Eskişehir ve civarı kavşak noktası olunca Frigler’den sonra Anadolu’ya hâkim olan güçler de çok önemsiyorlar Eskişehir’i. Frigler Dönemi’nde Ana Tanrıça Kybele’ye adanmış tapınak faaliyetleri sonrasında da sona ermiyor. Anadolu’ya Helenistik Krallıklar (Makedonya Krallığı) hâkim olduğu zaman da Eskişehir’in önemli olduğu görülüyor; arkasından Roma hâkim oluyor. Sivrihisar yakınlarında Pessinus olarak geçen Ballıhisar Köyü, Ana Tanrıça Kybele’nin büyük bir tapınağının bulunduğu tapınım merkezi, haç merkezi durumunda. Dünyanın çeşitli yerlerinden birçok hacı bu topraklara geliyor. Eskişehir’in ne kadar önemli olduğunu vurgulayacak pek çok ayrıntı var, bunları belge ve arkeolojik kazılarda görüyoruz” sözlerini kullandı.



“Yazılıkaya Bölgesi büyüleyici bir yer, Eskişehir’in sembolü”


Eskişehir’in öneminin çok eski zamanlardan bu yana azalmadığını söyleyen Doç. Dr. Fatma Sevinç Erbaşı, Osmanlı Devleti’nin bu topraklarda kurulmuş olmasının tesadüf olmadığını belirtti. Önemli limanlara giden yol üzerinde olmasının Eskişehir’i her zaman değişik insanlarla, kültürlerle tanıştırdığını ve diğer Anadolu şehirlerinden bir adım öne taşıdığını dile getiren Erbaşı, “Özellikle seyyahlar Eskişehir’in eski çağ tarihi ile ilgili önemli bilgiler vermişler ve keşifler yapmışlardır. Örneğin Frig Vadisi içerisindeki Yazılıkaya Bölgesi gerçekten büyüleyici bir yer. Burası bir anlamda Eskişehir’in sembolü. Yazılı bir takım bilgilerin yer aldığı kayalar da var; fakat bu yazılar okunamayabiliyor, okunmuyor, anlaşılmıyor çünkü çok az belge bırakmışlar. Ne kadar çok belge olursa o kadar fazla yazıyı çözme ve anlama şansına sahip oluyor uzmanlar. Bu nedenle Eskişehir hakkında bilgi veren en eski yazılı belgeler daha çok Helenisitk ve Roma Dönemi’nden. Ama Eskişehir’in tarihi çok çok daha eskiye gidiyor” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Bahar aylarındaki göz alerjisi görme kaybına yol açabilir Polen ve tozların gözde oluşturduğu kaşıntı, sulanma ve kızarıklıkların kısa sürede geçeceği düşüncesinin yanlış olduğunu belirten Medicana Sağlık Grubu Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, sıradan gibi görünen bu rahatsızlığın görme bozukluğu, hatta görme kaybına bile sebep olabileceğini söyledi. Mevsimsel hastalıklar arasında başı çeken göz alerjileri, baharın gelmesiyle birlikte daha sık görülüyor. Medicana Bursa Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, bahar aylarında yoğunlaşan polenler ve gözle görülemeyen tozların gözlerde alerjiye yol açtığını belirterek, gözde kızarıklık, kaşıntı ve sulanma gibi şikayetlerin alerji belirtisi olabileceğini söyledi. Op. Dr. İpçioğlu, göz alerjilerinin tedavi edilmediğinde görme kaybına kadar uzanan ciddi sorunlara sebep olabileceğini söyledi. "Gözü kaşımak kornea yapısını bozabilir" Göz alerjilerinden korunmak için birkaç püf nokta olduğunu belirten Op. Dr. İpçioğlu, "Öncelikle böyle bir alerjisi bulunan kişinin tozlu ortamlardan uzak durması gerekiyor. Özellikle alerjik konjonktivitler kendilerini yanma, batma ve kaşıntı şeklinde ortaya çıkarıyor. Alerjinin en rahatsız edici yanı göz kaşınmaları olduğundan, hastalar gözlerini kaşımaya ve ovuşturmaya doyamaz. Bu kaşımalar bazı kimselerde gözün önündeki saydam tabaka olan korneanın yapısında bozulmalara sebep olur, ki bunların en ciddisi ise görme kaybına yol açan keratokonustur" dedi. "Çocuklukta ortaya çıkıp, yıllarca aynı mevsimde tekrarlar" Alerjik göz nezlelerinin genellikle atopik bünyeli kişilerde çocukluk yaşlarında ortaya çıkıp, yıllarca aynı mevsimde kendisini hatırlatabileceğini söyleyen Op. Dr. İpçioğlu, “Güneş ışınları alerjiyi ciddi şekilde arttırarak yanma, batma ve kızarıklığı şiddetlendiriyor. Bu nedenle güneşin yoğun olduğu saatlerde dışarı çıkılmaması ve güneş ışınlarından gözlerin korunması gerekiyor. Güneş gözlüğü, göz alerjisinden korunmaya ciddi bir şekilde yardımcı olur. Polenlerden ve güneşe maruz kalmaktan korunulduğu zaman alerjinin de ciddi şekilde azaldığı görülmektedir” dedi. Göz alerjisi tedavisinin başlarda hafif ilaçlarla yapıldığını belirten Op. Dr. Adnan İpçioğlu, “Daha ciddi vakalarda yoğun ilaç kullanımı da gerekebilir. Onun için doktor kontrolü bu noktada çok önem arz ediyor. Alerjik göz yangısına sade çiçek polenleri değil, bunun yanında çayır tozları ve kavak tozları da sebep olabilir” dedi.
Rize Rize merkezin ilk kadın muhtarı mazbatasını aldı Rize merkezin ilk kadın muhtarı YSK’dan mazbatasını alarak muhtarlığın başına geçti. Rize merkeze bağlı İslampaşa Mahallesi’nde adaylığını koyan ve mahalle sakinlerinin kendisine oy vermesi ile seçilen 35 yaşındaki Ayşe Memişoğlu, Rize merkezin de ilk kadın mahalle muhtarı oldu. 6 adayın içerisinde yarışarak 870 oy alan ve Cumhuriyet tarihinde Rize Merkez’in ilk kadın muhtarı olan Ayşe Memişoğlu, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından hazırlanan mazbatasını alarak işe koyuldu. Alışılmışın aksine kadından da muhtar olabileceğini göstermeye niyetli olan Memişoğlu, mahallesine hizmet için kolları sıvarken projelerini hayata geçirmek için de gerekli çalışmalarını başlattı. Tarihe geçmenin mutluluğunu yaşadığını ve gurunu ileride torunlarına miras bırakacağını dile getiren Rize merkezin ilk kadın mahalle muhtarı Ayşe Memişoğlu “Çok mutluyuz. Öncelikle İslampaşa halkına ve çalışma arkadaşlarıma, aza ekibime teşekkür ediyorum. Çok emek verdik. Her zaman söylüyorum, çok emek verdik ve başardık. Beş sene içerisinde de inanıyorum ki çok güzel hizmetler yapacağız mahallemize. Tarihe geçmek gibi bir şey bu şu an. İleride mesela torunlarıma bırakabileceğim bir anı. Şu an çok gencim ama yani ilk olmak her zaman güzeldir. Ve biz bu beş sene içerisinde çok güzel çalışmalar yaptığımızda insanlar görecek ki sadece erkekler değil kadınlar da çok güzel muhtar olabilir. Rize’de bir sonraki dönemde çok güzel daha fazla kadınların muhtar olarak seçileceğine hep beraber şahit olacağız inşallah” ifadelerini kullandı. “Rize merkezin incisi” Rize Muhtarlar Derneği Başkanı Gökmen Genç ise böyle tarihi bir olayın kendi dönemine rastlamasından dolayı mutlu olduğunu kaydederek “Mazbataları aldık, yeni muhtarlarımıza hayırlı olsun, başarılar diliyorum. 2024-2029 muhtarlık sezonunda tüm muhtarlarımıza başarılar diliyorum. Hayırlı olsun diyorum. Rize merkezin incisi, ilk bayan muhtarımız. Sağ olsun hep beraber bizimle de yola çıktı. Derneğimiz de kayıtlıdır. Bize nasip oldu. İnşallah birlikte iyi şeyler yapacağız, başarılara imzaları atacağız” dedi. “Bir de bir kadın eli değsin” Kadın muhtar seçildiği için Rize dışından da tebrik telefonları aldıklarını ifade eden kadın muhtarın azası Yakup Demirci “Çok mutlu olduk. Allah’a şükürler olsun. Bir de bir kadın eli değsin, millet bir görsün. Mahalleye hizmet edenlerin hepsinden, eskilerinden de Allah razı olsun. Ama tabii çok eksiklerimiz var mahallede. Allah’ın izniyle bu dört senede bütün bu eksiklikler gidereceğiz. Kadın muhtar seçildiği için çok tebrikler de alıyoruz. İstanbul’dan, İzmir’den, Isparta’dan arayan var teşekkür içi, bayan muhtar seçildiği için. Yani çok güzel bir duygu. Bir tarif edilemez” şeklinde konuştu.
Denizli Gören gözlerine inanamadı, hem oynadı hem para dağıttı Denizli’de hem oynayıp hem de para dağıtan vatandaşı görenler gözlerine inanamadı. Halil isimli vatandaş, birkaç dakikada 5 bin TL ve sarraftan bozdurduğu 100 doları kalabalığa dağıttı. Olay Denizli’nin Merkezefendi ilçesi Sırakapılar Mahallesi’nde bulunan Candoğan Parkı’nda yaşandı. Arkadaşı ile birlikte kentin en işlek noktası olan Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’nda yürüyen vatandaş, parkın köşesinde sokak sanatçısının ses sisteminden yankılanan oyun havalarını duyunca bir anda kendinden geçti. Emekli olduğu öğrenilen ve tüm ısrarlara rağmen kimseye soyadını söylemeyen Halil isimli vatandaş, cebinden çıkardığı 5 bin lirayı önce çocuklara, sonrasında ise etrafında toplanan kalabalığa dağıtmaya başladı. Çalan “Bas Bas Paraları Leyla’ya”, “Çekirge” ve “Topal” gibi sevilen oyun havalarının coşkusuna kapılan Halil isimli vatandaş, 100 ve 200’lük banknotlar bitince cebinden çıkan 100 doları da karşıdaki sarrafa gidip bozdurdu. Parka geri dönen Halil, yaklaşık 3 bin 200 TL’yi de oyun havası eşliğinde kısa sürede dağıttı. “Benden başka kimse dağıtamaz” Bir ara galeyana gelip elindeki paraları havaya savuran Halil, “Neden para dağıtıyorsun, bu paranın kaynağı ne?” diye soranlara, “Para dağıtıyorum para, parayı sevmiyorum ben. Allah Allah sana ne; benim sana borcum var mı, yok. Devlete de yok. Ben para dağıtıyorum sana ne, al sana da vereyim. Cumhurbaşkanı dağıtamaz böyle ama ben dağıtırım. Kimse dağıtamaz böyle” diye karşılık verdi. Yaptığı jest ve sempatikliğiyle gönülleri fetheden Halil isimli vatandaş, yırtık pantolonuyla dikkat çekti. Halil, “Bak donumda yırtık. Parayı sevmediğimden yırtık. Diktirmiyorum, terziye vermiyorum. Pantolon alır mıyım, deli miyim ben. Hiçbir iş yapmıyorum. Sahte para basıyorum. Dağıttıklarımın hepsi sahte. Nereye harcayacağım ben paramı, dağıtıyorum” sözleriyle etrafındakileri gülümsetti. “Sen kafayı mı yedin?” diyerek kendisine engel olmaya çalışan arkadaşına da aldırmayan Halil, hem oynayıp hem de etrafında toplanan kalabalığa para dağıtmaya devam etti. Kısa süre içerisinde 8 bin 200 lirayı dağıtan vatandaş, daha sonra kalabalığın şaşkın bakışları arasında gözden kayboldu.
Çanakkale Uluslararası Çanakkale Savaşları Sempozyumu Gerçekleştirildi Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi iş birliği ile organize edilen Uluslararası Çanakkale Savaşları Sempozyumu Troia Kültür Merkezinde yapıldı. Farklı disiplinleri kapsayan, yeni bilimsel tartışmaları ve çıktıları ortaya koymak, Çanakkale muharebeleri tarih yazımına yeni bakışlar ve uluslararası zeminde akademik bir buluşmayı sağlamak için organize edilen sempozyuma, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti İran Büyükelçisi Prof. Dr. Derya Örs, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özgen, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. R. Cüneyt Erenoğlu, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Osman Köse, Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü Çağman Esirgemez, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasının arından devam eden sempozyumda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. R. Cüneyt Erenoğlu, Çanakkale Savaşları’nın 109. yıl dönümünde sempozyumun büyük bir önem taşıdığını vurgulayarak şunları söyledi: "Çanakkale Savaşları, sadece Türk milletinin değil, dünya tarihinin de en önemli dönüm noktalarından biridir. Bu savaşta, vatan sevgisi ve bağımsızlık tutkusuyla dolu kahramanlarımız, inanılmaz bir direniş göstererek tüm dünyaya Türk milletinin ne kadar güçlü ve kararlı olduğunu kanıtlamıştır. Bu sempozyum, Çanakkale Savaşları’nın farklı yönlerini ele alarak, bu önemli olayın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır. Sempozyumda sunulacak bildiriler ve yapılacak tartışmalar ışığında, Çanakkale Savaşları’na dair bilgilerimizi daha da pekiştirecek ve bu tarihi olaydan çıkaracağımız dersleri daha iyi anlayacağız. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir ise Çanakkale Savaşlarının öneminin her geçen gün arttığını ve Tarihi Alan Başkanlığı olarak Çanakkale Tarihi Araştırmalarına destek verilmesinin bilinci ve sorumluluğu içinde olduklarının altını çizdi “Dünyanın seçkin tarihçilerinin, bilim insanlarının katılım sağladığı bu sempozyumda gerçekten çok heyecanlıyız” dedi. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özge ve Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Büyükelçi Prof. Dr. Derya Örs; sempozyumun tarihçilere ve Türk tarihine büyük katkılar sunacağını ifade ederek sempozyumun böylesine geniş bir yelpazede yerli ve yabancı uzmanların katılımıyla bilimsel bir şölen şeklinde icra edilmesinin son derece memnuniyet verici olduğunu vurgunu yaptılar. Açılış konuşmalarının ardından, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı tarafından hazırlanan Irmak Arıcı’nın seslendirdiği “Bizim Çanakkale” şarkısının klibi izletildi. Toplam 66 tebliğ sunumunun yapıldığı Sempozyum’da, Çanakkale Savaşları’nda dünya çapında yapılan çalışmalar ve savaşan tarafların tamamına dair sunumlar yer aldı. İngiltere, Fransa, Almanya, Macaristan, ABD, Azerbaycan başta olmak üzere birçok ülke temsilcisinin katıldığı sempozyumda, çok sayıda ulusal ve uluslararası alanda çalışma yapan bilim insanı ve araştırmacı sunum yaptı. Sempozyum öncesinde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti İran Büyükelçisi Prof. Dr. Derya Örs, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özgen, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Osman Köse, Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü Çağman Esirgemez ve beraberindeki heyet Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. R. Cüneyt Erenoğlu tarafından Rektörlük makamında ağırlandı. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti İran Büyükelçisi Prof. Dr. Derya Örs, makam ziyaretinin ardından şeref defterini imzaladı.
Sivas Kimi sagara basıyor kimi kolonya döküyor, bu yöntemler ölüme götürüyor Sivas ve çevresinde sıklıkla görülen kene vakaları ile ilgili uyarılar gelmeye devam ediyor. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Ömer Tamer Doğan, “Sigara basılması, benzin dökülmesi, kolonya dökülmesi gibi yöntemler tamamen yanlış yöntemler. Bunlara dikkat edelim, asla kendimiz çıkarmayalım” dedi. Sivas, Tokat, Yozgat ve diğer çevre illerde kene popülasyonunda artış yaşanıyor. Kene varlığının artmasıyla birlikte kırsalda yaşayan vatandaşlar için de tehlike artıyor. İnsan vücuduna tutunan ve ısırarak bünyesindeki virüsü kana bulaştıran keneler ile ilgili uzmanlardan sıklıkla uyarılar geliyor. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Ömer Tamer Doğan, “Bu sene ‘erken başladı’ desek de henüz çok sayıda değil. Şu ana kadar iki tane hastamız oldu. İkisinin de durumu iyi. Birini taburcu ettik, bir tanesinin de tedavi süreci devam ediyor, şu anda bir problem yok” dedi. Geç kalan hastalarda can kayıpları yaşanıyor Kırım Kongo Kanamalı Ateşi virüsü anlatan Prof. Dr. Ömer Tamer Doğan, “Kene hastalığı ülkemizde 2002 yılından bu yana görülmeye başlanan bir hastalık. 2002’de Tokat’ta, sonrasında Amasya, Çorum, Giresun, Gümüşhane illerinde görülmeye başlandı. Virüs taşıyan kenelerden insanlara bulaşan bir hastalık. Üşüme ve titreme ile gelen bir ateş, daha sonrasında da bulantı, kusma, karın ağrısı, kas ağrıları ve eklem ağrıları ile belirti gösteren bir hastalık. İlerlediğinde diş eti kanaması gibi, burun kanaması gibi, idrar yollarından kanama gibi belirtiler veren bir hastalık. İlerlediği zaman tedavisi güçleşen, zor tedavi edebildiğimiz bir hastalık. Henüz tedavisi yok ama destek tedavisi uygulanan bir hastalık. Erken dönemde gelindiğinde işimiz kolaylaşıyor. Erken gelindiğinde destek tedavileri ile hastaları iyileştirerek taburcu edebiliyoruz. İleriki dönemlerde maalesef bazı hastaları kaybedebiliyoruz” ifadelerine yer verdi. “Keneyi kendi yöntemleri ile çıkardıkları için hayatlarını kaybedebiliyor” Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nin kene konusunda tecrübeli olduğunu vurgulayan Doğan, “Türkiye’nin en tecrübeli birkaç hastanesinden biriyiz. Hastalar bize erken dönemde geldikleri zaman çok fazla kaybımız olmuyor ama yine de her yıl kaybettiğimiz hastalar var. Onlar da genelde geç kaldıkları için ya da keneyi kendi yöntemleri ile çıkardıkları için hayatlarını kaybedebiliyor. Burada önemli olan kene tespit edildiği zaman keneyi uygun yöntemlerle çıkarmak için mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor. Çünkü bu illerde kenenin nasıl çıkarılacağı ile ilgili doktorlar oldukça bilinçli. Sigara basılması, benzin dökülmesi, kolonya dökülmesi gibi yöntemler tamamen yanlış yöntemler. Bunlara dikkat edelim, asla kendimiz çıkarmayalım” şeklinde konuştu.
Adana İşçiler bayrama tamirhanede girdi Adana’nın Kozan ilçesinde oto tamir atölyelerindeki ustalar 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde de yoğun mesailerini sürdürürken, artık geleceğin işçi ve ustalarının yetişmediğini kaydetti. Kozan’da oto tamir sanayi sitesindeki esnaf Adana sıcağında zorlu mesleklerini sürdürürken, 1 Mayıs işçi bayramında da mesai başındaydı. Ustalar memurdan daha fazla kazanmalarına rağmen artık çalıştıracak işçi bulamadıklarını ifade ederek, ileride belki de 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde işçi bayramını kutlayacak işçi bulunamayacağını söyledi. "İşçi bayramı ama işçi yok" Usta Himmet Karakurt, “22 senedir sanayide çalışıyorum. Bugün bayram ama sanayide bayram yapamıyoruz. Yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Eskiden pek kazancı yoktu ama 2015 yılından bu yana kazancı güzel bir meslek. Memur olmaktansa tamirci olmanın getirisi daha iyi. Eleman bulamıyoruz. İşçi bayramı ama işçi yok. İşi öğreteceğim, dükkanı açacak eleman yok. Çıraklık okulu bizim bölgemizde pek etkili ancak bize pek yaramadı. Ama diğer mesleklere yaradı. Adana sıcağında çalışmak ateşle oynamak gibi bir şey bizim için. Sabah ve akşam üstü sıcakta yoğun çalışıyoruz. Öğlen sıcakta daha esnek çalışıyoruz” diye konuştu. Oto elektrik ustası Yasin Sarıkaya da yoğun bir mesai yaptıklarını ifade ederek, “Çok sıcak bir havada çalışıyoruz. Eleman sıkıntısı da var. Son bayramlar. İşçi yok, çıraklık okulu olmasa işçi hiç yok. Maaş olmasa o da yok. Gençler çalışmadan, oturalım para kazanalım istiyor. Zor bir sektör ama getirisi yüksek” diye konuştu.