KÜLTÜR SANAT - 22 Nisan 2025 Salı 10:45

Tarih öğretmenleri Osmanlı Devleti’nden miras kalan Karacahisar Kalesi’ni gezdi

A
A
A
Tarih öğretmenleri Osmanlı Devleti’nden miras kalan Karacahisar Kalesi’ni gezdi

Eskişehir’deki çeşitli liselerde görev yapan tarih öğretmenlerine, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün ’Turizm Haftası’ etkinlikleri kapsamında kentin tarihi sembollerinden biri olan Karacahisar Kalesi gezdirilerek, devam eden arkeolojik kazılar hakkında bilgi verildi.


Odunpazarı ilçesine bağlı Karacaşehir Mahallesi’nde bulunan Karacahisar Kalesi, Eskişehir’in tarihi simgelerinden biri olarak yer almaya devam ediyor. Kente Osmanlı Devleti’nden miras kalan Karacahisar Kalesi günümüze kadar korunurken, aynı zamanda çeşitli arkeolojik kazılara da ev sahipliği yapıyor. 2019’dan beri süren arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular ise tarihçilere Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihiyle ilgili önemli bilgiler sunuyor. Bu kapsamda Eskişehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanan programda, Eskişehir’deki liselerde görev yapan tarih öğretmenlerine Karacahisar Kalesi ve Arkeolojik Kazı Alanı tanıtıldı. Gezi kapsamında öğretmenlerle birlikte Osmanlı tarihiyle ilgili bilinenlere, bilinmeyenlere ve Osmanlı arkeolojisine dair istişareler de gerçekleştirildi.



"Bulgular, kalenin 7’inci yüzyıldan itibaren Bizans döneminde kullanılmaya başladığını gösterdi"


Alandaki arkeolojik kazı çalışmalarında 2019 yılından bu yana görev alan Karacahisar Kalesi Kazı Başkanı Doç. Dr. Hasan Yılmaz Yaşar, kaledeki kazı çalışmalarının ilk olarak 1999 yılında başladığını ve elde edilen bulgular doğrultusunda, kalenin Bizans döneminde kullanılmaya başlandığını ifade etti. Karacahisar Kalesi’yle ilgili arkeolojik bulguları aktaran Doç. Dr. Yaşar, "Burası bir ‘Kastro’ yani kale kent. Ancak tarihi kaynaklarda Karacahisar’ın tarihiyle ilgili çok net ve akıcı bilgiler bulamıyoruz. Arkeolojik çalışmalar 1999 yılında başladı ve bu çalışmaların sonucunda elde edilen bulgular, kalenin 7’inci yüzyıldan itibaren Bizans döneminde kullanılmaya başladığını gösterdi. Daha sonra elde ettiğimiz arkeolojik veriler de bize yaklaşık 1070 yılına kadar kesintisiz bir Bizans hâkimiyeti sundu. Bu tarihten sonraki süreçte ise Selçuklu hâkimiyetinde bir iskân ve hâkimiyet oluştuğunu görüyoruz" şeklinde konuştu.



"Karacahisar Kalesi’ndeki arkeolojik çalışmalar hem Eskişehir hem de Osmanlı tarihine ışık tutacak"


Osmanlı tarihi açısından Karacahisar Kalesi’nin çok önemli bir yere sahip olduğunu dile getiren Yaşar, kalenin hem bölge hem de Osmanlı tarihi açısından çok önemli sonuçlar sunduğunu belirterek şu ifadelere yer verdi:


"Osmanlı’nın kurumsallaşma sürecinin, bir anlamda kuruluşunun birçok olayına ev sahipliği yapan çok önemli bir kale. Türkiye’deki Osmanlı arkeolojisinde kuruluş döneminin tek temsilcisi olarak Karacahisar Kalesi, aynı zamanda Osmanlı tarihinin başından itibaren gelişim sürecini ve Eskişehir’in tarihine dair çok önemli sonuçları bize sunuyor. Burada Orhan Gazi döneminden Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar çok yoğun bir iskân gördük. Yaklaşık 200 yıldan itibaren, I. Murat döneminde Kosova’ya kadar uzanan ve Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar İstanbul’a kadar alan bir uygarlık söz konusu. ‘Niçin böyle bir kaleyi kullanmış olabilirler?’ diye baktığımızda, hem bölgenin tarihi hem de Osmanlı tarihi açısından bize çok önemli sonuçlar sundu. Karacahisar Kalesi’ndeki arkeolojik çalışmalar hem Eskişehir hem de Osmanlı tarihine ışık tutacak; bu da beni çok heyecanlandırdı."



"Hem bilimsel ortamda hem de eğitim sistemi içerisinde bu ziyaretler çok kıymetli"


Tarih öğretmenleriyle birlikte gerçekleştirilen bu gezinin faydalı ve önemli bir etkinlik olduğunu söyleyen Doç. Dr. Hasan Yılmaz Yaşar, "Osmanlı tarihiyle ilgili bilinenlere, bilinmeyenlere, az bilinenlere ya da tereddüt edilen bazı konulara dair Osmanlı arkeolojisinin neler sunabileceğini konuştuk. Çok güzel istişarelerde bulunduk. Bu ziyaret çok kıymetliydi ve bunların artarak devam etmesini, arkeoloji-tarih bağlamının bir arada, hem bilimsel ortamda hem de eğitim sistemi içerisinde birlikte değerlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum" sözlerine yer verdi.



"Buradan çıkan bilgilerin Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihiyle ilgili geleceği daha farklı aydınlatabileceğini gördük"


Mehmetçik Anadolu Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapan Serap Ulus Tekbaş, etkinlik vesilesiyle kaleye ilk kez geldiğini ve çok güzel bir etkinlik gerçekleştirdiklerini dile getirdi. Karacahisar’daki arkeolojik çalışmaları somut olarak görmenin bir tarih öğretmeni olarak keyifli ve güzel bir deneyim olduğunu söyleyen Tekbaş, şunları kaydetti:


"Buraya ilk defa geliyorum, çok mutluyum. Yıllardır anlattığımız şeyleri canlı olarak görmek harika. Ben hep Karacahisar’ın yanından geçerdim. Bir kale olduğunu biliyordum ama kazı çalışmaları olduğunu bilmiyordum. Çok mutluyum, çok güzel bir yer. Umarım daha sonra öğrencilerimizi getirme imkânımız da olur. Bu kalenin Osman Bey döneminde alındığını öğrendik. Daha önceki dönemlere ait çok fazla kalıntı yok ama Bizans döneminden sikkeler var. Özellikle I. Murat dönemine ait çok yoğun sikke buluntuları mevcut. Büyük bir sarnıç, su ihtiyacını karşılamak için yapılmış. Kalenin girişi, ısınmak amacıyla yapılan ocaklar gibi detayları öğrendik. Buradan çıkan bilgilerin Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihiyle ilgili geleceği daha farklı aydınlatabileceğini gördük. O yüzden somut olarak görmek, tarih öğretmeni olarak gerçekten çok keyifli ve güzel bir deneyim."



Osmanlı Devleti’nin temeli, Karacahisar Kalesi’nin alınması ile atılmış oldu


Karacahisar Kalesi; Eskişehir’in güneybatısında, Porsuk Çayı’nın yanındaki platonun üzerinde kurulmuş bir Bizans kalesi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin sınırı Karacahisar Kalesi’ne kadar dayanıyor. Kalenin tekfuru bölgede bulunan diğer Bizans tekfurları gibi Anadolu Selçuklu Devleti’ne vergi veriyordu. Böylece Bizans ile Türkler arasındaki barış devam etti. Osman Bey Söğüt’e yerleştikten sonra Karacahisar tekfuru iktidarını kaybedeceğini düşünerek Osman Bey’e karşı düşmanca davrandı. Sonuçta Osman Bey tekfuru yendi ve 1288 yılında Karacahisar Kalesi’ni fethetti. Kalenin yakınında bulunan Karacaşehir’e Türkleri yerleştirdi. Karacaşehir’de kalabalıklaşan halk, Eskişehir’e gelip Karacaşehir’deki camide hutbe okutmak istediklerini bildirdi. Şeyh Eaebali’nin yardımı ile Osman Bey Karacaşehir’deki camide hutbe okunmasına izin verdi. Oraya kadı ve imam tayin etti (1299). Karacahisar Kalesine sahip olan Osman Bey, Bizans topraklarında ilerledi ve beyliğin sınırlarını genişletti. Osmanlı Devletinin temeli Karacahisar Kalesi’nin alınması ile atılmış oldu.



Tarih öğretmenleri Osmanlı Devleti’nden miras kalan Karacahisar Kalesi’ni gezdi

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."