ÇEVRE - 08 Nisan 2024 Pazartesi 11:03

Gümüşhane’nin yeraltı sarayı Karaca Mağarasında sezon başladı

A
A
A
Gümüşhane’nin yeraltı sarayı Karaca Mağarasında sezon başladı

Gümüşhane’nin Torul ilçesinde bulunan dünyaca ünlü Karaca Mağarası, 9 günlük Ramazan Bayramı tatilinde ziyaretçi akınına uğradı. Türkiye’nin sayılı damlataşı mağaralarından biri olan Karaca, sarkıt, dikit ve diğer oluşumlarıyla görenleri kendine hayran bırakıyor.


Türkiye’de halo terapiye uygun az sayıdaki mağaralardan birisi olan ve Gümüşhane’nin yer altı sarayı olarak kabul edilen dünyaca ünlü damlataşı mağarası Karaca Mağarası yeni turizm sezonuna merhaba dedi.


Gümüşhane’nin Torul ilçesine bağlı Cebeli köyü sınırları içerisinde yer alan, sarkıt, dikit ve damlataşı şekillerinin en yoğun, en güzel, en görkemli ve görenleri büyüleyici örneklerine sahip olan Karaca Mağarası, oluşumların yoğunluğu bakımından Türkiye ve dünyanın en zengin mağaralarından birisi olarak kabul ediliyor.


Mağaranın yeni salonu ziyaretçilerin ilgi odağı oldu


Yeni sezona Ramazan Bayramı tatiliyle başlayan mağarada gerekli çalışmalar İl Özel İdaresi ekipleri tarafından yapılırken, özellikle bugüne kadar hiç açılmayan yeni açılan salon ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.


Özellikle astım hastalığı olmak üzere solunum yolu hastalıklarının tedavisinde kullanılan alternatif tedavi yöntemlerinden birisi olan ve tuz terapisi olarak da adlandırılan halo terapiye Türkiye’de uygun olan az sayıdaki mağaralardan birisi olarak bilinen Karaca Mağarası, yoğun sarkıt, dikit ve damlataşı şekilleriyle dünyanın sayılı damlataşı mağaralarından birisi olarak kabul ediliyor ve “Gümüşhane’nin yer altı sarayı” olarak nitelendiriliyor.



“Buraya geldiğim zaman nefes alışım bile değişiyor”


Bayram tatili için memleketine gelen ve ailesiyle birlikte, ana kayası 150 milyon yıl yaşındaki Karaca Mağarasını ziyaret eden Murat Köprülü, “İstanbul’da yaşıyorum. Her bayram geldiğim zaman Karaca Mağarasına uğruyorum çocuklarla beraber. Özellikle bu sabah da direkt yolumuzun üzeri uğradık. Çok güzel şeyler yaşadık. Yeni açılan salonu ilk defa gördüm. Orası çok farklıydı. Daha önce geliyorduk ama bu salon daha farklı bir yer çıktı. Daha çok güzel. Buraya geldiğim zaman nefes alışım bile değişiyor. Bu rakıma çıkıp burayı görmek çok mutlu ediyor bizi. Nefes darlığı var. Burada rahatlıyorum. Şu an nefes alışım, verişim bile değişti. Benim gibi astım hastası olan herkese davet ediyorum buraya” dedi.


Köprülü’nün kızı Gül Sena ise mağara içerisindeki taşların parlak ve çok güzel gözüktüğünü belirterek, oluşumları kışın oluşan buz kütlelerine benzettiğini söyledi.



“İçerisinin farklı bir aurası var”


Eşiyle birlikte İzmir’den gelen Beyhan Akkoyunlu da “Ben ilk defa buraya geldim ve çok beğendim. Herkese tavsiye ederim. Havası çok farklı. Astım hastalarına iyi geldiğini de dinleyince daha da etkilendim açıkçası. Farklı bir aurası var gerçekten içerisinin. Sarkıtların ne kadar uzun sürede oluştuğu da çok dikkatimi çekti. Herkese de tavsiye ederim. Daha çok yere batan sarnıcına benzettik” diye konuştu.



“Ben çok büyülendim girdiğim zaman”


Manisa’dan gelen Seda Esen ise “Ben çok büyülendim girdiğim zaman. Hiç hayatımda böyle bir yapı görmemiştim. Gerçekten çok güzel korunmuş. Gayet güzel görünüyor. Böyle bir mağaraya gitmedim. Sarkıtlar, dikitler inanılmaz. Daha çok böyle Romalıların yaptığı sütunlara, kendi eliyle yaptığı sütunlar gibi duruyor oluşumlar” ifadelerini kullandı.



“Çok güzel bir ambiyans, anlatılabilecek gibi değil”


İstanbul’dan gelen Köksal Öztürk de “Kızımın böyle yerlere duyarlı olduğu için getirme ihtiyacı duydum. Burada yeni bir salon da açıldığını duyduğumuz için bir görmek istedik. Burası gerçekten doğa harikası. Çok yerlere de gidiyorum, geziyorum. Fakat bu yeni açılan salon daha başka bir doğa harikası olarak görünüyor. Herkesin de görmesini tavsiye ediyorum. Çok güzel bir ambiyans. Anlatılabilecek gibi değil. Yani doğa harikası” dedi.



“Yeni açılan salonu çok güzeldi”


Mağaranın minik ziyaretçilerinden Ankara’dan gelen Elif Keskinpala, “Ben böyle sarkıtlar gördüm, dikitler gördüm. Çok güzel bir yer burası. Havası çok güzel” ifadelerini kullanırken Ali Güngör ise “Karaca Mağarası’na bayağıdır geliyorum. Güzel bir mağara. Sarkıtları benim ilgimi çekti. Ama havuza para atılması beni biraz üzdü. Yeni açılan salonu da gördüm. Güzeldi. Bayağı bir uğraşmışlar. Güzel olmuş. Yani ellerine sağlık diyorum” diye konuştu.


Cebeli köyünün aynı isimli mahallesinin sınırlarında yer alan ve “Yer altındaki gizemli dünya” olarak da nitelendirilen Karaca Mağarası Gümüşhane-Trabzon karayoluna 4 kilometre mesafede, denizden bin 550 metre yükseklikte, ortalama tavan yüksekliği 18 metre ve toplam iç alanı yaklaşık bin 500 metrekare. Mağaraya gelen yerli ve yabancı ziyaretçiler tavandan aşağıya doğru ve tem tersi istikametteki devasa sütunlar ve diğer oluşumları hayranlık ve şaşkınlıkla karşılıyor.


Yaklaşık 150 milyon yıllık dolomitik kireç taşlarının zengin yeraltı suları tarafından aşındırılmasıyla oluşan ve pasif karakterli bir mağara olan Karaca Mağarasındaki sarkıt ve dikitlerin 15 milyon yıl yaşında olduğu tahmin edilirken, yatay yönde gelişim gösteren salonların birleşmesinden bir araya geliyor. Mağaranın içerisinde çeşitli renk ve şekillerde sarkıt, dikit, sütun, org desenli duvarlar, bayrak şekilleri, perde damlataşları, mağara çiçekleri, mağara incileri, fil kulakları, traverten havuzları, traverten basamakları ve mağara gülleri yer alıyor.



Gümüşhane’nin yeraltı sarayı Karaca Mağarasında sezon başladı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."