EĞİTİM - 02 Ekim 2016 Pazar 10:05

15 Temmuz'un ekonomiye etkileri ABD'de tartışıldı

A
A
A
15 Temmuz'un ekonomiye etkileri ABD'de tartışıldı

Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) bünyesinde kurulan BAU International Washington D.C. Üniversitesi’nde 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin Türkiye ekonomisine etkilerinin tartışıldığı panel düzenlendi. Panelde genç Türk iş insanları, Moody’s’in not düşürme kararına en iyi cevabı Türkiye ekonomisini büyüterek vereceklerini söyledi.

Bahçeşehir Üniversitesi Washington D.C. kampüsünde gerçekleştirilen panelde, 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin Türkiye ekonomisine etkileri masaya yatırıldı. Türk iş dünyasından genç iş insanlarının konuşmacı olarak katıldığı panelde, darbe girişimi sonrasında yaşananlarla birlikte uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in Türkiye'nin uzun vadeli kredi notunu yatırım yapılabilir seviyesinin altına indirmesi değerlendirildi. Etkinliği aralarında diplomatlar, akademisyenler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve iş insanlarının da olduğu geniş bir izleyici kitlesi takip etti. Program, 15 Temmuz gecesi yaşananların dakika dakika anlatıldığı bir belgesel filmin gösterimi ile başladı.
Moderatörlüğünü Washington D.C. merkezli düşünce kuruluşu Global Policy Institute (GPI) başkanı Paolo von Schirach'ın üstlendiği tartışmada Gayem Group yönetici ortağı Eral Osmanlar, darbe girişimi akşamında yaşananları özetleyerek Türk halkının büyük bir kahramanlık örneği sergilediğini hatırlattı. Osmanlar, "Türkiye, tarihinde tanık olmadığı kadar kanlı bir saldırıyla karşı karşıya kaldı. 242 kişi hayatını kaybetti, iki binden fazla insan yaralandı. Kısa süre içinde anlaşıldı ki bu girişimin arkasındakiler FETÖ örgütüne bağlı ve Türk ordusunun içine yuvalanmış bir gruptan ibaretti. Her geçen gün darbeyi planlayan ve yönetenlerin Pennsylvania bağlantıları daha da açıkça ortaya çıkıyor. Biliyorsunuz ABD ve Türkiye birbirleri için ‘model ortak’ statüsünde. Türkiye’nin ortağından beklentisi ise darbenin elebaşı konumundaki Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi için sürecin ivedilikle işletilmesi” diye konuştu.

Osmanlar sözlerinin devamında “Türkiye’nin demokrasisine kasteden bu suikast girişimi, milletin birliğiyle yenilgiye uğratıldı. Şimdi yapılan ise Türkiye’nin anayasal çerçevede ve insan hakları ile hukukun üstünlüğünü gözeterek bu terör örgütü ile her alanda mücadelesidir” dedi.

Bahçeşehir Eğitim Kurumları İcra Kurulu Başkanı Hüseyin Yücel, panelde yaptığı konuşmada darbe girişiminin Türkiye ekonomisine olan etkilerini değerlendirdi. Türkiye’nin son yıllarda bölgesinde pek çok sorunla başa çıkmak zorunda kaldığını hatırlatan Yücel, buna rağmen Türkiye ekonomisinde yüzde dörde yaklaşan bir büyüme oranının yakalanmasının önemine değindi. Yücel, eğitim sektöründe her yıl milyonlarca dolar yatırım yapan bir grubun yöneticisi olarak, iyi yetişmiş insan kaynağının bir ekonominin en önemli lokomotif gücü olduğuna inandığına vurgu yaptı ve bu yatırımları artırmak gerektiğine dikkat çekti.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunu düşürmesiyle gündeme gelen derecelendirme kuruluşu Moody’s’in kararını da yorumlayan Hüseyin Yücel, “Darbe girişiminin üzerinden iki aydan fazla zaman geçmişken Moody’s yaptığı değerlendirmede Türkiye ekonomisinin darbenin şokunu tamamen emdiğini belirtmişti. Ancak bu değerlendirmeden sadece üç gün sonra aynı kuruluş tarafından Türkiye’nin kredi notu düşürüldü. Üç gün içinde kendisiyle çelişen bu iki karara imza atan bir kuruluşun güvenilirliğinden şüphe ediyoruz” dedi.

ABD’deki mortgage krizinden hemen önce kredi derecelendirme şirketlerinin bu kredilere verdiği notların en üst seviye olan AAA+ olduğunu hatırlatan Yücel, işin aslının böyle olmadığının çok geçmeden anlaşıldığını söyledi. Yücel şöyle devam etti:

“Soru işareti şudur, darbe girişimi ile elde edilemeyenler, Türkiye’nin ekonomisini zora sokarak mı elde edilmeye çalışılıyor? Türkiye’yi tekrardan sıkıntıya sokma hevesinde olanlar varsa şunu bilmelidirler ki bu çabalar bir kez daha sonuçsuz kalacaktır.”

Yücel, konuşmasının sonunda Türkiye’nin 2023 hedefinin dünyanın en gelişmiş ilk 10 ekonomisinden biri haline gelmek olduğunu belirterek bunun için gençlere büyük görev düştüğünü söyledi.
Hüseyin Yücel’den sonra söz alan İstanbul merkezli Bestimage reklam ajansı CEO’su Serdar Şenel, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri stratejik iletişim perspektifinden ele aldı. Her iki ülkenin de birbiri için vazgeçilmez önemde olduğunun altını çizen Şenel, iki ülke arasında açık iletişime dayalı, genç düşüncelere güvenen, kültürel ve sosyal alanlarda bilgi paylaşımının artırılmasını amaçlayan, empati kurabilen güçlendirilmiş bir ortaklığın kurulmasının gerekli olduğuna dikkat çekti. Şenel, konuşmasının devamında “ABD ve dünya; Türkiye’de, Suriye’de ve diğer yerlerde olanlara bir film gözüyle bakıyor. Oysa tüm bunlar gerçek. Yüzlerce insan bir darbe girişiminde ölüyor ve bu gerçek. Muhataplarımızdan bizi anlamalarını beklerken, bizim de bu gerçekleri dünyaya doğru şekilde anlatmak görevimiz olmalı.” diye konuştu.
Etkinliğin sonunda Washington Post gazetesi muhabirinin Fethullah Gülen’in iadesine ilişkin sorusunu yanıtlayan BAU International Washington D.C. Üniversitesi rektörü Sinem Vatanartıran, FETÖ’nün 30 yılı aşkın bir süredir Türkiye’yi ele geçirmek için gizli bir örgütlenme içerisinde olduğunu belirterek “Türkiye’nin demokrasisine, halkına saldıran bu örgütün lideri ABD’de bir malikanede yaşıyor. Ortada açık bir suç var ve biz bu suçlunun iadesini talep ediyoruz” diye konuştu.

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye kararı konusundaki görüşlerini dile getiren BAU International MBA programı öğretim üyelerinden Andrew Wyner de, darbenin ekonomiye etkisinin tamamen emildiğini kabul eden Moody’s’in, Türkiye’nin kredi notunu düşürmek yerine aksine yükseltmesi gerektiğini belirtti.
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Ay: “İşçi hakları ve sürdürülebilirliği gündemine almayan firmalar risk altında” Tüm Dokuma, İplik, Trikotaj, Hazır Giyim, Konfeksiyon ve Deri İşçileri Sendikası (Öz İplik-İş) Genel Başkanı Rafi Ay, işçi hakları ve sürdürülebilirliği gündemine almayan firmaların risk altında olduğunu belirterek, “Ülkemizin kalkınması, sektörümüzün ayakta kalabilmesi için ihtiyaç duyan firmalara destek olmaya hazırız” dedi. Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Rafi Ay, Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi’nin 24 Nisan’da Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilmesiyle beraber onaylanan direktifi ve sürdürülebilirlik konusunu değerlendirdi. Ay, Avrupa Birliği’nde faaliyet gösteren şirketlerle beraber Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde faaliyet gösteren şirketler için direktif uygulamalarının önemli olduğunu vurguladı. Sektördeki küresel manzaranın değiştiğine vurgu yapan Ay, “Ülkemizde sektörü ayakta tutmak için dönüşmek zorundayız. Bundan başka yol yok. Kurumsal sürdürülebilirlik direktifi, işçi haklarını ve sendikaların rolünü güçlendirerek sürdürülebilir bir iş dünyasının oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. Çalışan hakları kapsamında, sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık haklarının tanınması ve desteklenmesi hususu önem arz etmektedir” açıklamasında bulundu. “Sektörümüzün ayakta kalabilmesi için ihtiyaç duyan firmalara destek olmaya hazırız” Ay, doğrudan ve dolaylı iş ilişkileri de dahil olmak üzere şirketlerin kendi operasyonlarında, yan kuruluşlarında ve tedarik zincirlerinde geçerli olacak direktifin, Türkiye’de üretim yapan tekstil, hazır giyim ve deri sektöründe faaliyet gösteren birçok firmayı yakından ilgilendireceğini vurguladı. Ay, “Buradan sektörde örgütlü olduğumuz veya olmadığımız firmalara sesleniyoruz. Süreci yakından takip ediyoruz. Konuyla alakalı yeterli kapasite ve bilgi birikimine sahibiz. Bünyemizde kurduğumuz sürdürülebilirlik birimimiz mevcut. İşçimizin refahı, ülkemizin kalkınması, sektörümüzün ayakta kalabilmesi için ihtiyaç duyan firmalara destek olmaya hazırız” şeklinde konuştu. “Sektörde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” Söz konusu direktiften çıkan sonuca da dikkati çeken Ay, “Tekstil, hazır giyim ve deri sektöründe küresel görünüm değişmiştir. Bildiğiniz gibi AB, karbon ve işçi haklarına yönelik ihlalleri ticaretin asli unsuru haline getirmiştir. Şimdi de görüyoruz ki imzalanan direktifle AB, firmaların üretim ve tedarik süreçlerinde çevresel ve sosyal haklara etkilerini önemsemeleri ve özen göstermeleri konusundaki hassasiyeti sağlamayı hedeflemektedir. Bu gelişmeler, ülkemize her yıl 20 milyar dolardan fazla net ihracat geliri sağlayan, doğrudan ve dolaylı 2 milyona yakın hanenin geçimini sağlayan, bir sektörde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını göstermektedir” değerlendirmesinde bulundu. Öte yandan, Avrupa Konseyi tarafından onaylanan bir diğer önemli direktif ise Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadeleye ilişkin direktif olarak öne çıktı. Öz İplik İş Sendikası Uluslararası İlişkiler Sekreteri Fulya Pınar Özcan ise yeni kurallar, toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti önlemeyi ve başta kadınlar ve aile içi şiddet mağdurları olmak üzere mağdurları korumayı amaçlayan direktifi değerlendirdi. Direktifin sendikaların ya da sosyal ortakların güvenli iş yerlerine yönelik tedbirler alması için herhangi bir atıfta bulunmadığını söyleyen Özcan, “Direktif, işverenlere de kadın işçileri iş yerinde korumaları için gerekli bir yükümlülük getirmiyor. Uluslararası çalışma örgütünün iş yerlerinde şiddet ve tacizin önlenmesi sözleşmesinden (ILO C190) direktifte açıkça bahsedilmiyor. Ancak elbette eksik ve eleştirdiğimiz kısımlar olmasına rağmen direktif; Avrupa Birliği’ne üye devletlerin kadına yönelik şiddeti sona erdirmeye yönelik yasal yükümlülüklerini ve politikalarını yerine getirmeleri için atılmış önemli bir adımdır. Üye devletler, kadınların ve kız çocuklarının hayatlarını kurtarmak için bu kapsamlı kurallar dizisini uygulamaya koymalıdır” açıklamasında bulundu. Avrupa Parlamentosunun onayladığı direktiflerin iş dünyasının geleceği için önem arz ettiğinin altını çizen Öz İplik İş Sendikası Genel Başkanı Rafi Ay, Öz İplik İş olarak Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi başta olmak üzere emek gücünü koruyan her türlü uygulamanın destekçisi ve takipçisi olacaklarını belirtti.
Zonguldak Aroması ve tadı ile Osmanlı Çileği tarlada alıcı buluyor Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde kendine has aroması ve tadı ile ilgi gören Osmanlı Çileği, tarladan hasat edilmeden satılıyor. Kilosu 400 liraya satılan çileğin yaygınlaştırılması çalışmaları devam ediyor. Karadeniz Ereğli’de kestane toprağında yerli kara çilekle etkileşime girerek özgün bir çeşit olarak üretilen Osmanlı Çileği’nin yaygınlaştırılması çalışmaları sürüyor. Her yıl Mayıs ayında hasat edilen çilek, rengi ve aromasıyla tarlada alıcı buluyor. Osmanlı Çileğini Yaygınlaştırma ve Üreticiyi Koruma Derneği Başkanı Şaban Çetinkaya, kilosu 400 liradan satılan çileğin yurt dışından da yoğun talep olduğunu anlattı. Üçköyde kurum ve kuruluşların destekleriyle beş dönüm araziye kurulan Osmanlı Çileği Fide Üretim Merkezi’yle birlikte üründe artış yaşandığını aktaran Çetinkaya bu yıl 4 ton çilek hasat etmeyi hedeflediklerini aktardı. Çetinkaya, “Mayıs ayının ilk haftasındayız daha önceki dönemlerde bu kadar olgunlaşmamıştı. Yaptığımız çalışmalar artık kendini göstermeye başladı. Bölgemizde üretim geçtiğimiz yıllara nazaran en az ikiye katlandı. Çevredeki üretim sayısı hızla artıyor. Burada yapılan çalışmalar, halkın bilgilendirilmesi, Osmanlı çileğinin yeniden anlaşılmış olması bunda büyük etken. Dolayısıyla Osmanlı çileği için insanlar yeniden üretime başladılar. Ereğli Kaymakamlığımız, Osmanlı çileği ile ilgili çilek üreticileri kursları açmaya başladı. Bu da son derece önemli bir adım. Osmanlı Çileği’nin gelişimini sağlayabilmek için bu yıl kararlar aldık. Aldığımız karar da ürünün belli bir miktarını az da olsa ilçe halkına tattırmak için manav, pazarlara küçük ambalajlarla indirmeyi düşünüyoruz. Ereğli’de yaşayan insanlar daha fazla Osmanlı çileğine yabancı kalmasın, bu lezzete kavuşsun” ifadelerine yer verdi.