GÜNDEM - 02 Aralık 2021 Perşembe 11:18

Akkuyu NGS, bölgeye ekonomik ve sosyal canlılık getirdi

A
A
A
Akkuyu NGS, bölgeye ekonomik ve sosyal canlılık getirdi

Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS), bölgede oluşturduğu ticari ve sosyal hareketlilikle Mersin’i Türkiye’nin cazibe merkezlerinden biri haline getirdi. Dört ünitesinde birden devam eden çalışmalarla dünyanın en büyük inşaat sahası haline gelen ve 13 bini aşkın kişinin çalıştığı inşaat sayesinde bölgede ticaret ve turizm kapasitesi her geçen gün genişliyor.

Mersin, Ekim 2021’de geçen yılın aynı ayına göre yüzde 12,3 artan konut satışları ile tüm iller arasında 6’ıncı sırada yer aldı. Akkuyu NGS inşaatının her geçen gün büyümesiyle özellikle sahada çalışan kesimin ikamet ettiği Silifke ve Taşucu bölgeleri de yepyeni bir görünüme kavuştu. Bölgede zincir marketlerden büyük mağazalara, kafelerden restoranlara kadar pek çok yeni iş yeri açıldı. Açılan bu iş yerleri bölge halkına istihdam sağlarken, ilçelerdeki sosyal yaşamda da gözle görünür bir hareketlilik yaşanıyor.

Yeni konut projelerine başlandı

Bölgedeki bu büyümenin ve hareketliliğin en yakın takipçilerinden olan Silifke Ticaret Odası Başkanı Nurettin Kaynar’a göre, santralin inşasının başladığı ilk günden bugüne kadar başta Taşucu ve Silifke olmak üzere pek çok noktanın çehresi değişmiş durumda. Bölgede özellikle hizmet ekonomisinin canlandığını söyleyen Kaynar, “Akkuyu NGS inşaatı Taşucu ve Silifke’ye sosyal bir canlılık getirdi. Ticari hayat önemli derecede hareketlendi. Oteller de yaz ya da kış farkı olmaksızın tam doluluk oranıyla hizmet veriyor. Elbette burada pay, Akkuyu NGS inşaatında görev yapan mühendislere, bölgeyi ziyaret eden heyetlere ait. Buna paralel olarak bölgede devam eden konut sıkıntısına çözüm getirecek inşaat çalışmaları da devam ediyor. Silifke-Taşucu arasında 5 bin konutluk bir lojman projesine başlandı. Bu projenin 2 yıl içinde tamamlanması öngörülüyor. Tamamlandığında bölgede nüfusun artışı ile artan kira oranlarının hızlı bir şekilde düşeceğine inanıyoruz. Bölge şu an Akkuyu NGS inşaatıyla paralel bir biçimde değişimini ve gelişimini sürdürüyor” diye konuştu.

Akkuyu NGS inşaatı sayesinde nüfusun artmasının ve bölgenin gelişmesinin, yeni ulaşım çözümlerine duyulan ihtiyacı da beraberinde getirdiğini belirten Kaynar, bölgenin gelişimine katkı sunacak en önemli projelerden biri olan Çeşmeli-Taşucu otobanı ile ilgili olarak da “Bu otobanın birinci aşaması Çeşmeli-Kızkalesi etabının ihalesi verildi. Bu yolumuz 3 yıl içinde tamamlanacak. Bölgenin ulaşımının bu otoban sayesinde rahatlayacağını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.

“Rusların bölgede olması turizm için büyük bir artı”

Bölgedeki nüfus artışına bağlı olarak turizm ve ticarette meydana gelen gelişim, bölgede faaliyetlerini sürdüren oteller için de büyük önem taşıyor. Gülnar’ın en büyük otellerinden birinin Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten İlhan Ulu, inşaatın getirdiği hareketliliğin bölgenin turizm potansiyelini artırdığını belirterek şunları söyledi:
“Mersin ilimiz Türkiye’nin en güzel kentlerinden biri. Ama Ortadoğu’daki savaş dolaylı olarak da olsa bölgeyi olumsuz etkiliyordu. Yıllardır iç pazara hizmet veren bölgemiz, Akkuyu NGS inşaatından sonra Rus vatandaşları sayesinde artık yabancı misafirlere de hizmet vermeye başladı. Bu anlamda Rusların bölgede olmasının turizm için büyük bir artı olduğunu söyleyebiliriz. Ben inşaatın gün geçtikçe turizm için daha büyük kazançlar getireceğine inanıyorum. Yabancı misafirlerin talep ve istekleri doğrultusunda yapılacak yeni oluşumlar, belirlenecek yeni stratejiler bölge turizmine sağlanan katkıyı büyütecektir.”

Bölgede turizmin yanı sıra diğer pek çok sektörün de büyüdüğünü belirten Ulu, “Santral inşaatının başlamasından itibaren Silifke, Taşucu, Yeşilovacık, Büyükeceli, Yanışlı ve Aydıncık gibi yerleşim yerlerinde büyük bir nüfus artışı yaşandı. Bu artışa bağlı olarak inşaat sektörü hız kazandı. Yeni konutlar, yeni iş yerleri bölgeye kazandırıldı. Bunların yanında gelişen bir başka sektör de yiyecek-içecek sektörü. Nüfus arttıkça büyüyen bu sektör, bölge halkının istihdamına da katkıda bulunuyor. Ayrıca ulaşım ve taşımacılık sektörleri de gelişme kaydetmiş durumda. Önceden var olmayan araç kiralama şirketleri artık bölgemizde faaliyet gösteriyor. Ayrıca konaklama ve genel ihtiyaç ürünleri sağlayan birçok işletme de yine bu dönemde faaliyete geçti” dedi.

“Akkuyu NGS her iki ülkeye de katkı sunuyor”

Akkuyu NGS inşaatında görev almak üzere bölgeye gelen Türk ve Rus çalışanlar için yeni konaklama tesislerinin de yapıldığını belirten Ulu, şöyle devam etti:

“Bölgenin geneline baktığımızda konut projelerinin hız kazandığını ve bölgedeki ticaret hacminin arttığını görüyoruz. Santralin inşaatında şu an en yoğun dönemlerden biri yaşanıyor ve bu da bu artışın temelini oluşturuyor. İnşaat tamamlandığında özellikle Silifke ve Taşucu bölgelerinin bu süreçte yaşanan büyüme sayesinde yepyeni bir ticari ve sosyal hayata kavuşacağını düşünüyorum. Bu aşamada çözülmesi gereken bazı sorunlar da var. Özellikle kanalizasyon ve elektrik altyapı sorunu şu anda bölgede büyük bir problem haline gelmiş durumda. Bununla birlikte enerji kesintileri ve ulaşım sorunlarının da çözülmesi gerekmekte. Bu sorunların çözümü için yetkililer gereken çalışmaları yapıyor. Ulaşım sorununu çözmek için yıllardır yapımı devam eden viyadük ve tünel inşaatlarının bir an önce tamamlanarak hizmete açılması gerektiğini düşünmekteyim. Ayrıca Gülnar-Akkuyu arasındaki yolun genişletilmesi de Gülnar halkı için büyük bir fayda sağlayacaktır.”

Ulu, santralin inşasıyla birlikte bölgede değişen kültürel yapı için ise “Bu büyük inşaat, Türk ve Rus toplumları arasında bir köprü görevi de görüyor. Bu anlamda buradaki kültürel etkileşimi de unutmamak gerekir. Şu anda iki topluluk kültürel olarak da bir etkileşime girmiş durumda. Akkuyu NGS’nin her iki ülkeye de katkısı olacağını düşünüyorum” yorumunu yaptı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun 150 bin samuray arısı kahverengi kokarca ile mücadele edecek İstilacı bir tür olan ve özellikle Karadeniz Bölgesi’nde fındık başta olmak üzere yüzlerce bitki türüne büyük zarar veren “kahverengi kokarca” ile mücadelede Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü bünyesinde üretilen ‘samuray arısı’ kullanılacak. Üretilen 150 bin arı ilerleyen günlerde 30 ilde doğaya salınacak. 2021 yılında Samsun’daki Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde kurulan Biyolojik Mücadele Laboratuvarı’nda kahverengi kokarca ile mücadele yöntemleri üzerine çalışılıyor. Bu laboratuvarda fındık, kivi, Trabzon hurması, turunçgil, elma, armut, şeftali, böğürtlen, üzüm, mısır, fasulye, biber, domates, kabak, hıyar gibi birçok sebze ve meyve gibi 300’den fazla bitkide zarar yapabilen istilacı bir tür olan kahverengi kokarcanın popülasyonunu azaltmak için trissolcus japonicus (samuray arısı) üretiliyor. 2023 yılında 20 bin arı üretilerek Artvin ve Rize bölgelerinde salındı. Bu yıl ise üretilen 150 bin samuray arı 30 ilde tabiata salıncak. "Şu anda çok ciddi derecede tüm dünyada salgın bulunmakta" Yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Entomoloğu Mustafa Kılıç, "Yaklaşık 3 yıldır kahverengi kokarca mücadelesinde görev almaktayım. 2021 yılında laboratuvarın yapılmasıyla birlikte hem o tarihten itibaren biyolojik mücadele ajanlarının yetiştirilmesini hem de bölgedeki popülasyon takibi çalışmalarını yürütmekteyiz. Projemizin amacı şu an tüm dünyada istilacı tür durumunda bulunan kahverengi kokarca ile mücadele etmek, popülasyonunu azaltmak ve ekonomik zarar eşiğinin altına düşürmektir. Burada önemli olan husus üreticilerimizin minimum hasarla bu süreci atlatmasıdır. Şu anda çok ciddi derecede tüm dünyada salgın bulunmaktadır. Bu mücadeleye en hızlı reaksiyon gösteren ülkelerden biri olan Türkiye hem biyolojik hem kimyasal hem de diğer mücadele yöntemlerini bir arada kullanarak çiftçilerimizin her zaman yanında olmaktadır. Bununla birlikte sürekli saha çalışması yürütmekteyiz. TAGEM, Gıda Kontrol, İl Tarım ve Orman Müdürlükleri birlikte bu çalışmaları birlikte yürütmekteyiz. Bizde yine her hafta ekip arkadaşlarımız bölünerek Artvin, Ardahan, Trabzon, Rize, Ordu, Sinop bütün Karadeniz Bölgesi, bununla birlikte diğer enstitülerle birlikte Akdeniz, Güneydoğu Anadolu, Ege Bölgelerinde popülasyon takibini yapmaktayız. Tarım ve Orman Bakanlığı olarak böceğin tüm ülkede olduğunu düşünerek hareket etmekteyiz. Bulunmadığı yerlerde bile hem mücadele hem de popülasyon yöntemlerini araştırmaktayız. Halk arasında ’samuray arıcığı’ olarak bilinen yaklaşık 20 bin civarında parazitoit arılarımız 2023 yılında Artvin ve Rize bölgelerinde salındı. 2024 yılında 150 bin arı 30 ilde salınımı gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Bu konuda bakanlığımız çok ciddi efor sarf etmektedir. Bizler de yoğun çaba harcıyoruz. Gelecek yıl da yaklaşık 150 bin arının 2024’te salınan yerlere salınımı ile devam edecektir" dedi. "Samuray arısının insan veya hayvana zararı yok" Samuray arısı hakkında bilgi veren Mustafa Kılıç, "Bu arı 1 ile 2 milimetre boyutundadır. Herhangi insan veya hayvana zararı bulunmayan arı türüdür. Bal üretimine herhangi bir tehdit oluşturmaktadır. Parazitoitlerin salınması için özellikle Doğu Karadeniz’de fındık bahçelerini seçmekteyiz. Yoğunluk burada bulunduğu için. Diğer bölgelerde de salımlar gerçekleşecektir. Bakanlığımız tüm dünyada büyük zararlara neden olan kahverengi kokarca ile takip ve mücadele faaliyetleri için yoğun çaba sarf etmektedir. Ancak zararlı ile mücadelede çiftçi ve vatandaşlarımıza da sorumluluk düşmektedir. Ev ve bahçelerindeki böceklerin imha edilmesi hem mücadele sürecini hızlandıracak hem de başarı oranını artıracaktır. Doğru bilgiler için sadece Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanlığı açıklamalarının dikkate alınmasını rica ederiz" diye konuştu.
Aydın Anaokulunda kirpi operasyonu Aydın’ın Efeler ilçesinde İstiklal Anaokulu’nun bahçesindeki su giderine sıkışan bir kirpi, Aydın Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ekiplerinin titiz çalışmasıyla kurtarıldı. Olay, sabah saatlerinde Meşrutiyet Mahallesi Gençlik Caddesi üzerinde bulunan İstiklal Anaokulu’nda meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, sabah saatlerinde anaokuluna çocuklarını getiren veliler bir kirpinin su giderine sıkıştığını fark ederek durumu okul idaresine bildirdi. Kendi çabaları ile kirpiyi bulunduğu yerden çıkartamayan okul idaresinin 112 Acil Çağrı Merkezi’ne yaptığı ihbar üzerine bölgeye itfaiye ekipleri sevk edildi. Kısa sürede olay yerine gelen Aydın Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ekipleri hızla yaramaz kirpiyi kurtarmak için çalışma başlattı. Kirpiyi görerek okul idaresine bildiren Emel Cem isimli veli, "Kirpiyi gördüm ve hemen okul idaresine söyledim. Okul idaresi de onlar da uğraştılar ama nasıl kurtarabileceklerini bilmedikleri için itfaiyeye haber çağırdılar. İtfaiye ekiplerinin sayesinde kirpi kurtarılacak ve doğal yaşamına geri bırakacaklar" dedi. Ekipler, kirpiye zarar gelmeden özgürlüğüne kavuşturulması için hummalı bir çalışma yürüttü. Özel ekipmanları ile çalışan itfaiye ekipleri kirpiyi kurtarmak için duvarı delip kirpinin ayaklarının sıkıştığı demiri demir makası ile kesti. Kirpi ekiplerin dikkatli ve duyarlı çalışmaları sonucu sıkıştığı yerden kurtarıldı. Gerekli kontrolleri yapılarak okul bahçesindeki otluk alana bırakılan kirpi bir süre sonra bölgeden uzaklaşarak gözden kayboldu. İstiklal Anaokulu idarecileri, şehirlerde yaşayan yaban hayvanlarının doğal ortamlarının korunmasının herkesin sorumluluğu olduğunu vurgulayarak, Aydın Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ekiplerine çalışmalarda gösterdikleri hassasiyet için teşekkür etti.
Çorum 10 ülkeden 77 bilim insanının katıldığı ’İrfan Geleneği’ sempozyumu başladı Hitit Üniversitesi tarafından düzenlenen "II. Uluslararası Türkistan’dan Anadolu’ya İrfan Geleneği: Abdal Ata Sempozyumu"nda konuşan Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Zekeriya Işık, "Bugün, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana ve Koyunbaba’nın kucaklayıcı anlayışına ihtiyaç var" dedi. Türk Tarih Kurumu’nun katkıları ile Çorum Hitit Üniversitesi’nde düzenlenen “II. Uluslararası Türkistan’dan Anadolu’ya İrfan Geleneği: Abdal Ata Sempozyumu”na Mısır, Kazakistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Fransa, İran, Tataristan Özerk Cumhuriyeti, Avusturya, Rusya olmak üzere 10 farklı ülkeden 77 bilim insanı katıldı. Sempozyumda 52’si sözlü, 12’si çevrimiçi, 2 video konferans olmak üzere 66 bildiri sunulacak. Sempozyumda tüm bilimsel oturumlar karekod uygulamasıyla yurt içi ve yurt dışından interaktif olarak takip edilebilecek. Sempozyum açılışında konuşan Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Zekeriya Işık, Türkistan, Horasan, Irak’tan Anadolu’ya, Balkanlar’a kadar uzanan irfan geleneğinin 13 ve 14. yüzyıllarda dini ve manevi olduğu kadar siyasi, askeri, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmeler üzerinde de belirleyici bir etkiye sahip olduğunu söyledi. İrfan geleneğini temsil eden Türkmen ata, baba, şeyh ve dervişlerinin “Fütüvvet ve Melamilik” ile olan güçlü bağın oluşmasında rol oynadığını dile getiren Doç. Dr. Işık, “Onlar fethedilen gerçek manada bir Türk yerleşkesinin nihayetinde yurduna dönüşmesinde etkili oldular. Bugün onlar tekke, zaviye, türbeleri, mescit, cami, medrese, kütüphane, çeşmeleri, dini ve tasavvufi eserleri ve dahi mesajlarıyla gönüllerimizde ve zihinlerimizde yer tutmaktadır” dedi. Işık, bugün modernitenin ayrıştırdığı, dağıttığı, kutuplaştırarak çatıştırdığı farklılıkları bir tehdit olarak görmek suretiyle aynılaşmayı dayattığı, din, inanç, gelenek ve örf namına yerel öğeleri çağ dışılıkla damgalayarak itibarsızlaştırdığı, saf dışı bıraktığı bir dönemde olunduğuna dikkat çekti. "Modern insanın bütün varlığa, kendi ırkına dahi acımayacak kadar insafsızlaştığı bir çağdayız" İnsan egosunun hormonlu bir şekilde beslendiği, suni, orantısız, kibir ile ilahi ve beşeri nizamın üstünde kendisine roller biçtiği arızi bir dönemde olduğumuzu dile getiren Doç. Dr. Zekeriya Işık, "Kadim erdemlerin yok sayıldığı tüm alemin, insanın sonsuz ve sınırsız hazlarına, ihtiraslarına hasredildiği, öyle ki aç gözlülükte modern insanın bütün varlığa, kendi ırkına dahi acımayacak kadar insafsızlaştığı bir çağdayız. Tüm patolojik arızalı anlayışın hayatı kuşattığı, adına rasyonel, pratik, pragmatik, diplomatik ve benzeri şekillerde ifade edilen etik ve ahlaki temelden yoksun bir takım yaklaşımlarla meşrulaştırılmaya çalışıldığı talihsiz bir zamandayız. Böylesi bir zamanda ve durumda Yunus Emre ile vücut bulan yaratılanı yaratanından ötürü seven, yetmiş iki milleti bir nazar gören, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin aslan ile ceylana aynı zaman ve mekanda adalet ve hakkaniyet şemsiyesi altında hayat bulunduran, Mevlana’nın kurulu düzene meydan okuyan, tüm dünyevi sınıfları ve sınırları kaldırarak ’ne olursan ol yine gel’ diyen, Koyunbaba’nın ’dirlik odunu yakın, geleni gideni hoş tutun’ himmetiyle güçlü bir şekilde ortaya konulan temelinde aşk ve sevgi bulunan bu birleştirici, kucaklayıcı ontolojik ve epistemolojik anlayışa olan ihtiyaç ortadadır. Bununla birlikte söz konusu irfan geleneğimizin emek, alın teri, zanaat, fedakarlık, paylaşmak, helal kazanmak, ahlaklı olmak gibi erdemlerinin işlenmesine de ziyadesiyle ihtiyaç olduğu da gözden kaçırılmamalıdır" diye konuştu. "Aleviliği doğru şekilde anlatmayı önemsiyoruz" Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemiyeti Başkanı Ali Rıza Özdemir de yaptığı konuşmasında, bilgi kirliliğinin önüne geçerek Aleviliği doğru şekilde anlatmayı önemsediklerini belirtti. Moğol istilasından sonra meydana gelen göçlerle birlikte Anadolu için yeni bir dönem başladığını hatırlatan Özdemir, "Horasan bölgesinden Anadolu’ya akan Türkmen aşiretlerinin içinde baba, ata, derviş ve şeyh olarak tanımlanan irfan ehli kimseler de yer almaktaydı. Bu dönemde Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, asayiş, fütuhat ve iskan konularının çözülmesi, imar faaliyetleriyle toprakların şenlenmesi bahsedilen şeyh ve dervişlerin öncülüğünde olmuştu. Osmanlı sosyal hayatı için oldukça mühim olan zaviyeler, manevi temellere dayalı kurumlardı. Öyle ki ıssız beldeler ve stratejik noktalar ’gazi dervişler’ tarafından kurulan tekke ve zaviyeler eliyle birer yurda dönüşmüş ve kalkınmıştır. İşte Abdal Ata, bu dervişler arasında olduğu gibi, onun tabi olduğu Abdallar zümresi de Türk nüfusunun önemli unsurlarından biri olarak varlığını sürdürmekteydi. Anadolu’yu Türkiye yapan öncü şahsiyetler de bu kişiler ve bu Türk kitlelerdi" şeklinde konuştu. Başkanlık olarak, bugüne kadar Alevi ve Bektaşi tarihinin şemsiyesi altında toplanmış olay, olgu ve şahsiyetleri araştırmak, Türk tarihindeki yerini ortaya koymak ve yarına aktarmak amacıyla pek çok panel, konferans ve sempozyum tertip ettiklerini anlatan Özdemir, şunları kaydetti: "Bilgi kirliliğinin önüne geçerek Aleviliği doğru şekilde anlatmayı çok önemsiyoruz. Alevilik ve Bektaşilik Ansiklopedisi ile Aleviliğin Yazılı Kaynakları çalıştayları başta olmak üzere Şubat ayında gerçekleştirdiğimiz beş büyük çalıştayımız da bu amaca hizmet etmektedir. Başkanlığımızda birçok konferans, panel ve temalı konserler düzenledik. Bundan sonra bu çalışmalarımızı artırarak sürdüreceğiz. Temalı konserlerimi 2024 yılı içinde 50 ilimizde halkımızla buluşturacağız. 2024 ve 2025 yılları içinde Şah İsmail Hatayi, Anadolu’nun Horasanı Tunceli, Balkanlarda Alevilik ve Bektaşilik, Cemevleri: Dünü, Bugünü, Yarını, Aleviliğin Yazılı Kaynakları, Davut Sulari, Pir Sultan Abdal gibi birçok başlık altında yapacağımız sempozyumları planlamış bulunuyoruz. Kün-Ay isimli hakemli dergimiz yıl içinde yayın hayatına başlayacaktır." "Hedefimiz milli birliğimizi güçlendirmektir" Aleviliğin yakın tarihinin kayıt altına alınacağı sözlü tarih projesini bu yıl içinde başlatacaklarını aktaran Özdemir, "Bilimin namusuna sahip çıkan tüm akademisyenlerimizi, bu vesileyle çalışmalarımıza omuz vermeye çağırıyorum. Her zaman belirttiğim gibi pek çok alanda Alevi ve Bektaşi toplumuna hizmet götürmeyi görev edinmiş başkanlığımızın iki ana hedefi vardır. Bunlardan ilki her iş ve eylemde Alevi ve Bektaşi toplumunun rızalığını almaktır. Bu doğrultuda istişare etmekten bir an geri durmadığımızı gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. İkinci ana hedefimiz ise milli birliğimizi güçlendirmektir. Başkanlık olarak bizi, biz yapan değerlerimize bağlı kalmak ve sahip çıkmak dışında; onu aktarmanın da peşindeyiz. Tüm işlerimizin temel motivasyon kaynağını işte bu iki ana hedef teşkil etmektedir. Alevi-Bektaşi toplumu için tarihi ve değerli bir süreçte bulunduğumuzun farkındalığında olarak çalışmalarımızı sürdürmekte olduğumuzu belirtmek istiyorum. İnşallah kararlılıkla yürüdüğümüz bu yolda daha çok iş üretecek ve daha fazla Can’ımıza ve cemevimizin kutlu eşiğine hizmette bulunacağız" ifadelerini kullandı. Sempozyum açılışına; Vali Zülkif Dağlı, Belediye Başkanı Dr. Halil İbrahim Aşgın, İl Jandarma Komutanı J. Alb Naim Çetinkaya, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Konferans sonunda Çorum Valisi Zülkif Dağlı, İslam İşbirliği Teşkilatı İslam, Tarih, Sanat ve Kültür Merkezi Orta Asya Bölge Danışmanı Prof. Dr. Ashirbek Müminov’a plaket verirken, Müminov ise Vali Dağlı’ya kaftan hediye etti.