SPOR - 10 Ağustos 2018 Cuma 14:20

Alanyaspor-Aytemiz işbirliğinde devam kararı alındı

A
A
A
Alanyaspor-Aytemiz işbirliğinde devam kararı alındı

Aytemiz, iki yıldır sürdürdüğü Alanyaspor isim sponsorluğunu 3'üncüyılında da devam ettirme kararı aldı. Alanyaspor mücadele edeceği tüm kulvarlarda Aytemiz Alanyaspor adıyla yer alacak.

Aytemiz, Spor Toto Süper Lig’deki ilk 2 yılında istikrarlı bir duruş sergileyen Alanyaspor ile isim sponsorluğu için yeniden sözleşme imzaladı. Alanyaspor, 2018-2019 Lefter Küçükandonyadis Sezonu’nda, Aytemiz’in verdiği destekle Süper Lig’de oynamaya devam edecek.

Her zaman spor ve sporcuyu destekleyen bir anlayışla hareket ettiklerini ifade eden Aytemiz Genel Müdürü Ahmet Eke sponsorlukla ilgili olarak “Biz, Aytemiz olarak sektörün en hızlı büyüyen markasıyız. Alanyaspor da 2 yıl önce Süper Lig’e yükselme başarısı gösterdi. 2 yıldır başarıyla devam eden işbirliğimizi 3’üncü yılımızda da sürdüreceğiz. Şirketimiz ve Alanyaspor yönetimi tarafından imzalanan iş birliği ile takımın adı bu sezon boyunca da Aytemiz Alanyaspor olarak anılacak. Aytemiz Alanyaspor’un Spor Toto Süper Lig’de 2 yıldır gösterdiği istikrarlı başarının devam edeceğine canı gönülden inanıyoruz” dedi.

Alanyaspor Kulübü Başkanı Hasan Çavuşoğlu da söz konusu iş birliğine ilişkin olarak “Türkiye’nin güçlü ve büyüyen akaryakıt firması olan Aytemiz ile işbirliğimizin 3’üncü yılına giriyoruz. Bu işbirliğinden aldığımız kuvvetle yeni sezonda da başarılı işlere imza atacağımıza yürekten inanıyorum. Bu anlaşmada emeği geçenlere ve firma yetkililerine ayrıca teşekkür ederim. Her iki taraf için de hayırlı olsun” ifadelerini kullandı.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Kozanlı öğrenciler "Bağlı ol ama Bağımlı Olma" projesi ile Avrupa’ya açıldı Adana’nın Kozan ilçesinde İsmet İnönü Ortaokulu öğretmen ve öğrencileri tarafından hazırlanan Erasmus çalışması çerçevesinde "Bağlı ol ama Bağımlı Olma" projesi Türkiye’de 452 proje arasından ilk 8’e girdi. Öğretmen ve öğrenciler dijital bağımlılığa çözüm için dünya ülkeleri çocukları ile bir araya dijital bağlantı kurarak geldi. Birçok projeye imza atan Kozan İsmet İnönü Ortaokulu öğretmen ve öğrencileri, Polonya ve İtalya’daki öğrenciler ile bir araya gelerek ülkelerindeki dijital bağımlılık sorununu konuşarak kendi ülkelerinde bağımlılıkla mücadele için çözüm önerileri hakkında fikir alışverişinde bulundular. Öğrenciler Türkiye’de dijital bağımlılığın gençler arasında daha yoğun gözlemlendiğini ifade ederek Avrupa’da bağımlılıkla mücadele sürerken Avrupalı gençlerin dijital platformları bilgiye ulaşmak için kullandığını gözlemlediler. Polonya ve İtalya’daki eğitimciler ve öğrenciler ile sınıf ortamında hazırlanan dijital platform üzerinden bir araya geldiklerini aktaran okul müdürü Levent Çörekli, "Türkiye Ulusal Ajansına yapmış olduğumuz başvuru kabul edildi. ’Bağlan ama Bağımlı Olma’ adlı proje ile Türkiye’de değerlendirmeye değer bulunan yüzlerce proje arasından onaylanan 8 projeden 1.’si olarak hibe almaya hak kazandık" dedi. Çörekli, koordinatörü olunan proje 60 bin euro bütçeli, İtalya ve Polonya’nın ortak olarak yer aldığı öğretmen hareketliliği ile projenin birinci hareketliliğini 15-19 Nisan 2024 tarihleri arasında İtalya’nın ev sahipliğinde Roma’nın Pitigliano şehrinde gerçekleştirdiklerini ikinci hareketliliği Türkiye ev sahipliğinde sanal toplantı olarak okulda gerçekleştirdiklerini ifade etti. Koordinatör Emrah Gümüş, öğrencilerin de projede yer aldığını kaydederek, "Aynı sorunu yaşayan farklı ülkelerdeki çocuklar birlikte paylaşmış yaparak, ortak bir çözüm arayışı içinde oluyorlar. Amacımız öğrencilerimizi dijitale bağlı ama bağımlı olmadan doğru kullanım ve en az kullanım üzerine çalışma yapmış olduk" diye konuştu. "Bizim ülkemizde bağımlılık maalesef daha çok" Öğrencilerden Mediha Yılmaz, yabancı ülkelerden kendi akranlarıyla bir araya geldiklerini söyleyerek, "Türkiye’de gençlerde bağımlılık daha çok. Yurt dışında gençler daha çok bilgiye ulaşmak için kullandığını gözlemledik, bizim ülkemizde maalesef gençler sosyal medya eğlence için kullanmakta" şeklinde konuştu. "Siber zorbalığın evrensel bir sorun olduğunu gözlemledik" Siber zorbalık üzerine yabancı öğrencilerle konuştuğunu aktaran Öykü Aydın, "Ben de siber zorbalığa maruz kaldım. Dijital bağımlılık sorununu hepimiz yaşıyoruz ama çözümlerimiz var. Özellikle hepimizin dijitalle uzak durmak dışarıda arkadaşlarımızla vakit geçirmeliyiz gibi ortak birçok görüşümüz var. Dijital zorbalık da hem bizim ülkemizde hem yabancı ülkelerde maalesef yaşadığımız bir durum. Bu sorun maalesef evrensel. Bence Avrupa’da bağımlılık oranı bize göre daha az. Orada daha çok araştırma için kullanılıyorlar" dedi.
İstanbul “Gümrük Birliği Anlaşması, vize ve mülteci sorunu Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkiliyor” Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri, İstanbul Arel Üniversitesi’nde düzenlenen “Geçmişten Günümüze Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri” konulu panelde masaya yatırıldı. AB ile yapılan Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi gerektiği vurgulanan panelde, özellikle vize ve göç sorununun AB ile olan ilişkileri olumsuz etkilediği ifade edildi. AB’nin resmi bayramı olan "9 Mayıs Avrupa Günü" kapsamında düzenlenen “Erasmus, sağlık, kültür ve siyasi yaşam” konularının konuşulduğu panelde, Türkiye’nin tam üyelik süreci ve AB ilişkileri hakkında önemli bilgiler verildi. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik başvurusu sürecinde önemli rol oynayan Türkiye Cumhuriyeti 49. Dönem Devlet Bakanı ve Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu Kurucu Başkanı Bülent Akarcalı ile İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri ve YTÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Nas’ın konuşmacı olarak katıldığı panelde, AB ile ilişkilerde yaşanan sorunlar gündeme getirildi. AB ile yapılan Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi gerektiği vurgulanan panelde, özellikle vize ve göç sorununun AB ile olan ilişkileri olumsuz etkilediği ifade edildi. Türkiye’nin yakın siyasi tarihine de ışık tutan panelin açılış konuşmasını yapan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Harun Demirkaya, 9 Mayıs Avrupa Günü hakkında bilgiler vererek, AB ile istenen ölçüde birliktelik yakalanamadığını söyledi. Prof. Dr. Demirkaya, “Avrupa değerleri olarak bildiğimiz insanlık onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, insan haklarına saygı gibi değerler her ülkede olması gereken değerler. Bu anlamda belki cumhuriyet ile başlayan çağdaşlaşma projemizi daha da ileriye taşımak adına Avrupa Birliği’nin bir vesile olması bizim için son derece önemli. Ancak şunu da ifade etmek gerekiyor ki hala istediğimiz ölçüde birliktelik yakalayamadık” şeklinde konuştu. “Yolumuzdan ayrılmayacağız” Panelin moderatörlüğünü yapan İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Celil Uğur Özgöker ise, Türkiye’nin AB ilişkileri hakkında bilgiler verdi. Özgöker, “12 Eylül 1963 yılında Türkiye ile AB arasında ortaklık oluşturan Ankara Anlaşması imzalandı. 61 yıldır AB sürecimiz devam ediyor. Bize faydası şu anda ortak üye olduğumuz için Avrupa Birliği’ne girmeden ilk defa Erasmus programlarına dahil olan ülke olduk. Yolumuzdan ayrılmayacağız, devam edeceğiz. 1995 yılında Gümrük Birliği’ni yaptık. Polonya’dan, Macaristan’dan, Bulgaristan, Romanya’dan çok daha ileri bir aşamaya geldik” dedi. “Bizim temel sorunumuz dişlilerin birbiri ile uyum sağlamaması” 14 Nisan 1987’de AB’ye tam üyelik başvurusu yapıldığı zaman Türkiye’nin dış politikalarını hazırlayan ve AB Komisyonunu kuran Türkiye Cumhuriyeti 49. Dönem Devlet Bakanı Bülent Akarcalı ise, Avrupa ile öğrencilik yıllarında tanıştığını ifade ederek, Batı’nın karar alma mekanizmasını yakından gözlemlediğini ifade etti. Konuşmasında ülkemizin yakın siyasi tarihine ışık tutan Akarcalı, AB ilişkilerinde yaşanan sorunlar hakkında önemli bilgiler verdi. Akarcalı, “Bizim temel sorunumuz, dişlilerin birbiri ile uyum sağlamaması. Yani iki tane dişli var. Biri Avrupa dişlisi, biri de bizim dişlimiz. Avrupa diyor ki; ‘Ben dişlilerimi değiştiremem. Bu dişliler 30 ülkeden oluşturuldu. Sen dişlilerini değiştirip benim dişlilerime uyum sağlamak zorundasın.’ Ben seni zorla davet etmiyorum diyor. Sıkıntı burada. Onların talep ettiklerini tüm açıdan bizim kültürümüz, kendi değerlerimiz, bulunduğumuz coğrafi nedenlerden dolayı değiştirme imkânımız yok. Onların da uyum sağlayacak imkânı yok” dedi. “Yunanistan’ın AB üyesi olması ile iyice devre dışı kaldık” Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerine ışık tutan Akarcalı, özellikle ülkemizde yaşanan siyasi krizlerin AB sürecini olumsuz etkilediğini vurguladı. Anavatan Partisi’nin seçimleri kazanması ile tam üyelik sürecinin başladığını sözlerine ekleyen Akarcalı, Kıbrıs meselesi ve Yunanistan’ın AB üyesi olması ile devre dışı kaldığımızı ifade etti. Akarcalı, “1963 yılında ciddi bir ortaklık anlaşması imzalanıyor. 10 sene sonra bu anlaşma tekrar imzalanacaktı fakat 1973 yılı Türkiye siyaseti açısından krizli dönem. 1971 yılında bana göre çok başarılı olmasına rağmen Süleyman Demirel ültimatomla görevinden alınıyor. 1973’de Avrupa ile yapılabilecek çok ciddi bir pazarlık yapma şansı kaybediliyor. 1973 yılında ne kadar para verildi bilmiyorum ama en azından onun on misli verilebilecekti. Arkasından Kıbrıs çıkarması da gelince ondan sonra AB’ye doğru giden yolda 1981 yılında Yunanistan’ın da üye olmasıyla biz iyice devre dışı kaldık. 1983 seçimlerini Anavatan Partisi’nin kazanması AB’de bir değişikliğe yol açtı. 1980 darbesinden sonra 1983’teki seçimlere iki tane parti hazırlanmıştı. İktidarı temsil eden ve darbe ile kapatılmış olan Cumhuriyet Halk Partisi yerine kurulan Halkçı Parti, öbürü de Demokrat Parti yerine Milliyetçi Demokrat Parti vardı. Biz de Anavatan Partisi’ni kurmuştuk. İki parti ve Anavatan dışında başka partiye izin verilmedi. Anavatan Partisi’nin seçimi kazanması ile Batı da demokrasi konusundaki iddialarından vazgeçmek zorunda kaldı. 1987 yılında biz resmi olarak ilk defa AB’ye tam üyelik başvurusunu yaptık. AB tam iki sene bize cevap verebilmek için bekledi. Arkasından 1995 müzakeresi bitti. 1 Ocak 1996’da Gümrük Birliği başladı. 2005 yılında da tam üyelik müzakerelerinin başlama kararı alındı” şeklinde konuştu. “Mülteci sorunu AB sürecine zarar veriyor” AB’nin kuruluş misyonundan bahseden eski Devlet Bakanı Bülent Akarcalı, AB’yi eleştirmenin ya da düşman olarak görmenin doğru olmadığını ifade ederek, “AB üç temel üzerine oluştu. Birincisi Avrupa’nın siyasi ve kültürel değerlerini oluşturma. Bunun içine tabii ki demokrasi, insan hakları, hukuk devleti vs. giriyor. İkincisi ekonomi, üçüncüsü ise güvenlik. Türkiye’nin sıkıntısı birinci kısımda. O birinci aşamadaki sıkıntı da kendi açısından da iç sıkıntıya dönüşüyor. Kim ne derse desin AB, tüm yabancılar için Türkiye’yi lokomotif ülke olarak görüyor. İslam dünyasının önderi, Batı ile iç içe olmuş, zamanında Batı’ya hâkim olmuş ülke olarak Batı’da bir Müslüman dediğiniz zaman akla önce Türkler geliyor. Temel sıkıntı bu kültürel yapıda. Bana göre bu uyuşmazlık gittikçe devam edecek. Bu bizden yana kaynaklanan bir husus değil. Ama AB açısından o dişlilerin yapısı bile değişmeye başlıyor. Ekonomik kısma gelince, bu ekonomik kısım büyük ölçüde Gümrük Birliği Anlaşması ile aşıldı. Fakat Gümrük Birliği 1996’da eskidi. AB, Türkiye politikası konusunda hatalı” ifadelerine yer verdi. “AB ilişkilerinde diplomatları değil, siyaset adamlarını muhatap kılmalıyız” AB ilişkilerinde bir diğer sorunun ise AB’nin siyasiler yerine Türk diplomatlarla iletişime geçmesi olduğunu ifade eden Akarcalı, siyasilerin AB ile daha çok iş birliği yapması gerektiğini vurguladı. Bülent Akarcalı, “Sürekli olarak karşı tarafı eleştirmekten vazgeçmemiz lazım. Karşı taraf bizi engelleyebilir. Kendi aralarında dahi yapıyorlar bunu. En büyük yanlışlıkta her konuda meselelerimizi diplomatlarımıza havale ederiz. Diplomatlar belirli sınırlar içinde çalışabilen insanlardır. Sınırda o devletin belirli itibarla temsil edilmesidir. Batı’da ise bu kararlar siyaset adamları tarafından alınır. Batı’da muhatap olmamız gerekenler siyaset adamlarıdır. En büyük eksiğimiz dışarıya siyaset adamlarımızı muhatap kılmamaktır” şeklinde konuştu. “Türkiye-AB ilişkileri için en ideal formül tam üyelik” İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Nas ise, İktisadi Kalkınma Vakfı’nın çalışmaları hakkında bilgiler vererek, AB ilişkilerinde üçüncü bir yolun gündeme geldiğine değindi. AB ile olan ilişkilerin güçlenerek devam etmesi için yapılması gerekenler hakkında bilgiler veren Doç. Dr. Çiğdem Nas, özellikle dijitalleşme ve sürdürülebilirlik konusunda iş birliği yapılması gerektiğini vurguladı. Doç. Dr. Nas, “Artık Türkiye ve Avrupa arasında yeni bir ilişkinin oluşturulması, bunun daha çok karşılıklı çıkara ve iş birliğine dayalı bir süreç olması gerektiği ve bu üçüncü yolun diğerlerinden farklı bir bütünleşmeyi ön görmemesi gündemde. Bizim vakıf olarak görüşümüz tam üyelik hedefine bağlılık. Türkiye-Avrupa ilişkileri için en ideal formül, Türkiye’nin AB üyesi olması. Her ne kadar şu anda çok zor gözükse de, birçok engel bulunsa da gerekli koşullar sağlandığı takdirde bu hedefe ulaşacağımıza inancımız devam ediyor” dedi. “Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerekiyor” Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesi için Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Çiğdem Nas, vize ve mülteci sorununun da süreci olumsuz etkilediğini belirtti. Doç. Dr. Çiğdem Nas, “Türkiye ile AB arasında ortak konularda iş birlikleri oluşturmak için ilişkilerin belli konular üzerinden canlandırılması gerekiyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerekiyor. Çağın gereklerine cevap vermeyen Gümrük Birliği’nin yeni gereçlere, yeni ihtiyaçlara göre güncellenmesi ya da revize edilmesi gerekiyor. İkincisi Türkiye-AB ilişkilerini etkileyen vize konusu. Üçüncü olarak ise göç ve mülteci konusu. Bir de bunlara dördüncü konu olarak son günlerde gündeme gelen ve AB’nin yeni gündemini oluşturan yeşil ve dijitalleşme konusunu ekleyebiliriz” dedi. Geçmişten günümüze AB ilişkilerine ve ülkemizin yakın siyasi tarihine ışık tutan panele İstanbul Arel Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Özgür Gözükara, İstanbul Arel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A.Ercan Gegez, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Enver Duran ve Prof. Dr. Ergül Berber, Üniversite Genel Sekreteri Mustafa Kılıçaslan, üniversite akademik ve idari personeli ile öğrenciler katıldı. İstanbul Arel Üniversitesi Tepekent Kemal Gözükara Yerleşkesi Aziz Sancar Amfisi’nde düzenlenen panel, konuşmacılara plaket ve teşekkür belgelerinin takdiminin ardından fotoğraf çekimi ile sona erdi.
Edirne Çantasında taşıdığı yapay kalp cihazıyla hayatını sürdürüyor Edirne’de yaşayan 60 yaşındaki Ahmet Sanrı, kalp krizinin ardından kalbinin fonksiyonlarını yerine getirememesi sonucu 4 yıldır çantasında taşıdığı yapay kalp cihazıyla hayatını sürdürüyor. Edirne’nin Karaağaç Mahallesi’nde çiftçilik yapan Ahmet Sanrı, 2016 yılında kalp krizi geçirdi. Rahatsızlığı nedeniyle kalbinin fonksiyonlarını yerine getirememesi sonucu zaman zaman zor anlar yaşayan Sanrı’ya, 2020 yılında yapay kalp makinesi bağlandı. 4 yıldır çantasında taşıdığı yapay kalp cihazıyla hayatını sürdüren Sanrı, omzuna astığı çantasında bulunan makinesi ve vücudundan kalbine kadar ulaşan kabloları ile hayatını devam ettiriyor. 22 saatte 1 kez pil değiştiriyor Her gün 22 saatte 1 kez yapay kalp makinesinin pillerini değiştiren Sanrı, vücuduna makine bağlanmadan önce ve bağlandıktan sonra yaşadıklarını anlattı. Yapay kalp cihazı takılmadan önce 150 kilograma kadar ulaştığını, ayaklarının şiştiğini anlatan Sanrı, yürüyemez hale geldiğini söyledi. Makine dakikada 4,5 kilogram kan süzüp pompalıyor Vücuduna takılan yapay kalp makinesinin dakikada 4,5 kilogram kan süzüp pompaladığını ve 4 yıldır hayatını bu makine sayesinde sürdürdüğünü anlatan Sanrı, makinenin ardından normal hayatına devam etmeye başladığına değindi. "Ölene kadar vücudumda kalacak" Gece gündüz, yatarken, kalkarken, duş alırken makinenin hep vücuduna bağlı bulunduğunu ifade eden Sanrı, ölene kadar makinenin vücudunda kalacağını söyledi. "Kalbimi çantamda taşıyorum" Kalbinin çantasında olduğunu anlatan Sanrı, şu ifadelere yer verdi: "Vücudum 150 kilograma kadar şişmişti. Ayaklarım şişti yürüyemez hale geldim. Ameliyat oldum. Ameliyat olduktan sonra gayet güzel kendi işlerimi görüyorum. Yapay kalp olarak, kalbimi çantamda taşıyorum. Devamlı takılı duruyor. Hayatımız pile bağlı. Elektrik kesildi, pillerin şarjı bitti. Biz de bittik. Ayaklarım şiş, su içinde tutuyordum. Nefes alamıyordum, sanki kafamda poşet varmış gibi. Makine takıldıktan sonra, yürümemi yapıyorum, rutin işlerimi yapıyorum. Her şeyim rahat güzel. Normal hayatıma devam ediyorum. Bu makine öldüğüm güne kadar benimle. Gece, gündüz, yatarken, kalkarken, duş alırken hep yanımda. Bunun sayesinde yaşıyorum. Tansiyonumu, kan oranımı, her şeyimi ayarlayan alet bu. Vücudumdaki 4,5 kilo kanı 1 dakikada süzüp pompalıyor, tansiyonumu, kan oranımı, su oranımı ölçüyor."