GÜNDEM - 11 Nisan 2020 Cumartesi 15:34

Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Cansızlar: “Kriz katlanarak artıyor"

A
A
A
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Cansızlar: “Kriz katlanarak artıyor"

Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Doğan Cansızlar, “Kriz katlanarak artıyor ve daha uzun süreceğe benziyor” dedi.

İçinde bulunulan krizden geleneksel finansal kriz dönemlerinde olduğu gibi piyasalara para saçarak kısa sürede çıkmamız pek mümkün görünmediğini bildiren Prof. Dr. Doğan Cansızlar, ”Bu defa bu kriz çok farklı. Kriz hem üretim (arz) hem de tüketim (talep) tarafını vuruyor. Ekonomide gelir-harcama zinciri koptu. İnsanlar sokağa çıkamadıkları için talep ile birlikte üretim, dolayısıyla ekonominin çarkları durdu. İşsiz sayısı tüm dünyada arttı. Şimdilik mevcut stoklar tüketildiği için sanki sorun yokmuş gibi bir algı var ancak evde kalma süreci uzadıkça mevcut stoklar bitecek ve başta gıda olmak üzere tüm mallarda sıkıntı çekilecek ve yüksek enflasyon yaşanabilecektir” dedi.

Korona virüs salgınından dolayı dünya genelinde alınan tedbirler nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntılar ve sürecin küresel ekonomide yansımaları hakkında İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulunan Sermeye Siyasası Kurulu eski başkanı, Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Or. Doğan Cansızlar, ekonomik kriz katlanarak arttığını ve daha da uzun süreceğe benzediğini belirterek, “2008 küresel finans krizi sonrası parasal bollaşma nedeniyle zaman içerisinde oluşan borçlar ve varlık fiyatlarında aşırı artışların, 2020 sonlarına doğru ya da 2021 yılı başlarında yeni bir krizi tetikleyeceği ve krizin bu defa daha önceki krizden fazla etkilenmeyen özellikle gelişmekte olan ülkeleri ve reel sektörü de etkileyeceği bekleniyordu. Bugün içinde bulunduğumuz kriz sadece ekonomik ya da finansal bir kriz değil, bunlara ilaveten bir de sağlık krizi var. İşte bu nedenle ekonomik kriz katlanarak artıyor ve daha uzun süreceğe benziyor.” ifadesini kullandı.

Prof. Dr. Doğan cansızlar, bugün için virüsün ABD ve Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada hızla yayıldığını, bu salgına karşı henüz herhangi bir aşı ve tedavi edici bir ilacın olmaması nedeniyle sosyal - fiziki - mesafe ve evden çıkmama gibi alınan önlemlerin tüm ekonomileri olumsuz etkilediğini belirterek şöyle dedi:

“Alınan bu tedbirler ekonomileri etkilemesi üzerine ülkeler ilk aşamada son dönemlerde olduğu gibi yine parasal genişlemeye gittiler ve hemen sonrasında da bütçe açıklarını ve kamu borçlarını artıracak harcama ve vergi teşvik paketlerini uygulamaya koydular. Bugün için bu paketlerin yaklaşık olarak tutarı 8.5 trilyon dolara ulaştı ( dünya milli gelirinin \% 10’u ). Bunun daha da artacağını söyleyebiliriz. Buna ilaveten IMF de 1 trilyon dolarlık bir yardım paketi açıkladı. IMF’nin 189 üyesinden 90 ülke buna başvurdu. Türkiye başvuran ülkeler arasında yer almadı. Yine, ABD Merkez Bankası FED küresel piyasalarda dolar sıkışıklığını hafifletmek için; 14 ülke ile swap (belli koşullarda yerli para ile dolar takası) imkanını ve hemen ardından bu 14 ülke dışında kalan diğer ülkeler için de eğer ellerinde ABD Hazine Tahvil-Bonoları varsa bunlarla ilgili gecelik repo imkanını uygulamaya başladı. Türkiye’nin söz konusu 14 ülkeye tanınan swap işlemi için FED’e müracaatı oldu ancak şu anda henüz olumlu bir sonuç alınmış değil. FED’in diğer tüm ülkelere tanıdığı repo imkanı ile ilgili olarak da Türkiye’nin elinde 2.8 milyar dolarlık ABD tahvil-bonosu mevcut olduğundan bu da çok fazla bir şey ifade etmeyecektir. Türkiye’de 2014 yılında ABD kağıtlarının tutarı 77 milyar dolar iken geçmişte ABD ile yaşanan gerginlikler nedeniyle bu tutar giderek azaltılmıştır.”

İçinde bulunulan krizden geleneksel finansal kriz dönemlerinde olduğu gibi piyasalara para saçarak kısa sürede çıkmanın pek mümkün görülmediğini bildiren Prof. Dr. Cansızlar, bu defa krizin çok farklı olduğunu, kriz hem üretim (arz) hem de tüketim (talep) tarafını vurduğunu bildirdi. Ekonomide gelir-harcama zinciri koptuğunu belitten Cansızlar, “ İnsanlar sokağa çıkamadıkları için talep ile birlikte üretim, dolayısıyla ekonominin çarkları durdu. İşsiz sayısı tüm dünyada arttı. Şimdilik mevcut stoklar tüketildiği için sanki sorun yokmuş gibi bir algı var ancak evde kalma süreci uzadıkça mevcut stoklar bitecek ve başta gıda olmak üzere tüm mallarda kıtlık ve yüksek enflasyon yaşanabilecektir. Bu bakımdan öncelikle 2020 yılının ekonomik yönden tüm dünya için kayıp bir yıl olacağını, virüse karşı aşı ve ilacın bulunup testlerinin neticelendirilmesine bağlı olarak da en erken 2021 yılının ortalarına kadar ekonomilerde durgunluğun-resesyonun devam edeceğini söyleyebiliriz.” dedi.

Kriz sonrasında ise artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacağının tüm kesimler tarafından kabul edildiğini bildiren Prof Dr. Cansızlar, “Gerek insan davranışlarında daha tutumlu ve çevreye daha duyarlı ve benzeri, gerekse iş modellerinde uzaktan eğitim, evde çalışma ve benzeri değişiklikler olacaktır. Geleneksel denetimsiz neo-klasik liberal ekonomik yapı yerini devletin ekonomilerde ağırlığının giderek artacağı bir yapıya dönüşecektir. Yatırımlar büyük ölçüde daha çok gıda - tarım, sağlık, çevre ve teknolojiye yoğunlaşacaktır. Bu belirsizlik ve resesyon ortamında yatırımcıların daha güvenli bölgelere ve yatırım araçlarına yöneldikleri görülüyor. Bu ise hem dolara hem de altına talebi artırmıştır. Dolar endeksi yükselmiştir. Nitekim IIF (Uluslararası Finans Kurumu) son verilerine göre gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı 90 milyar dolara yaklaşmıştır. Türkiye’de ise yıl başından bugüne kadar toplam 7 milyar dolar çıkmıştır. Güvenli yatırım aracı olarak talebi artan altın fiyatları da yükselmiştir. Tersine sermaye hareketlerinin ve altın fiyatlarının kısa vadede aşı ve ilacın bulunmasına kadar istikrarlı hale geleceğini söylemek mümkün değildir.” İfadesini kullandı.

“Üretim ve tüketimdeki azalışa paralel olarak petrol fiyatlarının düşmesi aslında petrol ithal eden Türkiye gibi ülkeler açısından olumlu olabilir ancak, petrol geliri düşen ülkelerin ithalatlarını da düşürecek olması bu ülkelerde ve küresel ekonomilerde de sorunlara neden olabilir.” diyen Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Or. Doğan Cansızlar, şu açıklamalarda bulundu:

“Petrol fiyatlarının aşırı düşmesini önlemek ve belli bir fiyat aralığında kalmasını temin için Suudi Arabistan’ ın liderliğini çektiği OPEC’de petrol üretiminin arzının kısılması tartışılmış ancak, Rusya buna karşı çıkmıştır. Sebebi de bunun ABD’ nin bir stratejisi olduğu iddiası bir yana Rusya’nın tek gelir kaynağının petrol ve doğalgaz olmasıdır. Rusya uluslararası rezervlerinin yeterli olduğunu ve uzunca bir süre dayanabileceğini ifade etmiştir. Son gelen bilgiler Rusya'nın petrol arzını kısıtlamaya yönelik prensipte OECD ile anlaştığı yönündedir.”

Avrupa birliğinin bu kriz döneminde çok başarılı tepkiler vermediğini bildiren Prof. Dr. Doğan Cansızlar, “Özellikle salgın sürecinde İtalya ve İspanya’ya yardım konusunda geç kalınması ve isteksiz olunması, ayrıca teşvik paketi konusunda kısa sürede görüş birliği sağlanamaması bazı AB üyesi ülkelerde eleştirilere neden olmuştur. Nihayet, bugünkü toplantıda 540 milyar Euro tutarında bir teşvik paketi hazırlanmasında anlaşma sağlandığı belirtilmiştir. Parasal birlik ve bir ölçüde siyasal birlik sağlandığı halde maliye politikaları (özellikle harcamalar) konusunda birlik sağlanamadığından zaten kırılgan olan yapı bu son gelişmeler çerçevesinde AB’ nin geleceği ile ilgili endişelerin daha da artmasına neden olmuştur. Nitekim Euro, dolara karşı değer kaybetmeye başlamıştır.” dedi.

Dünyadaki son gelişmelere paralel olarak küresel sistemin bir parçası olan Türkiye’nin de salgın nedeniyle diğer ülkelerdekine benzer tedbirler süratle alınmaya başladığını bildiren Cansızlar, bu çerçevede; kısmi sokağı çıkma yasağı, evde kalma, uzaktan eğitim, evde çalışma gibi tedbirlerin yanı sıra ekonomik teşvik paketlerinin de ardarda açıklanmasına devam edildiğini bildirdi. Alınan tedbirlerin her ne kadar bazı eleştirilere maruz kalsa da olumlu olduğunu ,eksik kalan tedbirlerin kısa sürede alınacağından kuşku duymamak gerektiğini belirten Doğan Cansızlar şöyle dedi;

“ Özellikle ekonomik tedbirler açısından Türkiye’ nin içinde bulunduğu şarlar dikkate alındığında yapılabileceğin belki de en iyisinin yapılmaya çalışıldığıdır. Türkiye bu krize maalesef; düşük Merkez Bankası rezervi, yüksek enflasyon, artmakta olan bütçe açığı ve reel sektörün süregelen bilanço sorunlarıyla yakalanmıştır. Bu durum doğaldır ki krizle mücadelede hareket alanını kısıtlamaktadır. Türkiye’nin en büyük sorunu ekonomisinin başta enerji olmak üzere ithalata bağımlı olmasıdır. İşte bu nedenledir ki dış kaynağa yani dövize ihtiyacı vardır. Açıklanan ekonomik tedbirlerin tamamı 200 milyar TL civarındadır ve doğaldır ki Türk Lirası olarak belirlenmiştir. Türk Lirası basarak bu tedbirleri finanse etmek belli bir süre ve bir ölçüde mümkündür ve bunun yetersiz de olsa yapılıyor olması olumludur. Bu ortamda enflasyon riskini bir kenara koymak gerekir. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Olağanüstü dönemlerde olağanüstü tedbirler almak zorunludur. Ancak, bizim dövize ihtiyacımız var. Önümüzdeki bir yıl içinde dış borç ödemesi için 174 milyar dolar ve en iyimser tahminle dış ticaret açığı finansmanı için de 25 milyar dolar olmak üzere toplamda yaklaşık 200 milyar dolara ihtiyaç var. Bu paranın bulunması gerekir. Önce mevcut durumumuza bakalım; ihracatımız, dış dünyadaki talep daralması nedeniyle maalesef azalıyor. Petrol fiyatlarının düşmesinden sağlanacak döviz kazancı, turizm gelirlerinin bu yaz maalesef çok gerileyecek olması nedeniyle pek işimize yaramayacaktır. TCMB rezervleri de maalesef yeterli değildir ve giderek erimektedir. ABD Merkez Bankası (FED) ya da Avrupa Merkez Bankası (ECB) bize dolar ve Euro basma imtiyazı vermeyeceğine göre, rezerv para olarak döviz elde etmenin bugün için çok sınırlı yolları vardır. Bunlardan birisi, dış borç bulmaktır. Bunun için de yabancı yatırımcıların ilgisini çekecek cazip oranda yüksek faiz vermek gerekir. Yukarıda da belirtildiği gibi, şu anda belirsizlikler ve risk nedeniyle yatırımcıların faiz ne olursa olsun güvenli limanlara - kendi ülkelerine geri döndüğü ( tersine sermaye hareketi ), Türkiye’ nin derecelendirme kuruluşları (Standard and Poors, Moodys ve Fitch) tarafından verilen notlarının yatırım yapılabilir seviyenin altında bulunduğu ve uluslararası piyasalarda alınıp satılan CDS’ inin de (Kredi Temerrüt Faizi) 600’ ler gibi çok yüksek seviyede bulunduğu, yani özetle çok riskli ülke konumunda olmamız nedeniyle dış borç bulmak eskisi gibi kolay olmayacaktır. Borç bulsak dahi maliyeti çok yüksek olacaktır. Diğeri; halkın bankalarda bulunan döviz hesaplarının gönüllü olarak TL’ ye çevirmeleridir. Bu gün için yurtiçi yerleşiklerin bankalardaki döviz mevduatı tutarı 194.2 milyar dolardır .Bu toplam bankalardaki toplam mevduatın yaklaşık yarısı kadardır. Bunun 118.3 milyar doları sade vatandaşın, kalan ise şirketlerindir. Bu döviz hesaplarının TL’ ye çevrilmesi aslında biraz rahatlama sağlayabilir ancak bu konuda vatandaşın ikna edilmesi gerekir. Gerçi son günlerde banka döviz hesaplarında bir miktar azalma vardır, ancak bunun büyük ölçüde bankadan çekilip yastık altına saklandığı konusunda şüpheler vardır. Geriye son çare olarak IMF ile anlaşma yaparak en az 50-60 milyar dolarlık düşük faizli (yüzde 1 gibi) dış kaynak sağlamak kalıyor. Bu kaynak, IMF’nin şu anda tahsis ettiği ve Türkiye’nin içinde bulunmadığı 90 üye ülkenin müracaat ettiği kaynağın dışında sağlanacak Rapid Credit Facility (Hızlı Kredi İmkanı) çerçevesinde sağlanacak bir kaynak olacaktır. Çünkü yüze yakın ülkenin müracaat ettiği 1 trilyon dolarlık kaynaktan Türkiye müracaat etse bile en iyimser rakamla en fazla 3 -5 milyar dolar alınabilir ki bu rakam çok yetersiz kalır. Türkiye, IMF’nin kurucu ortağıdır. Bu nedenle mesafeli durmanın özellikle bu ortamda herhangi bir faydası yoktur. Aksine IMF ile işbirliğinin faydası olacaktır. Şöyle ki; dış borçlanmada risk primi düşebilecektir, TCMB para basmasının karşılığı olabilecektir, döviz kuru daha istikrarlı olabilecektir. Kaldı ki bu ortamda IMF koşullarının hafifletileceği göz önüne alınmalıdır. Özetle; önümüzde maalesef uzun sürecek sıkıntılı ve zor bir dönem var. Daha olumsuzu, bu dönemde alınan tedbirler sonraki dönemlere ciddi bir enkaz olarak devredecektir.”

Behçet Aksoy

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muğla Gökçe Sulak alanı yeniden canlanıyor Muğla’nın Ula ilçesinde 6 hektar alandaki Gökçe Sulak Alanı, Akdeniz Koruma Derneği’nin paydaşları ve yerel halkın katılımı ile sürdürdüğü çalışmalar sonrası koruma-kullanma dengesi gözetilerek yeniden hayat buluyor. Yapılan çalışmalar ile Gökçe Sulak Alanı göçmen kuşlar için bir durak noktası, yerel halk için bir doğa noktası ve örnek bir model olarak yeniden tasarlanıyor. Akdeniz Koruma Derneğinden yapılan açıklamada, "Gökova Körfezi’nde dağları denize bağlayan Gökçe Sulak alanı, yıllar içinde drenaj, kentleşme ve kirlilik nedeniyle doğal işlevlerini büyük ölçüde kaybetmişti. 2023’te Gökçe, Green Light (Yeşil Işık) protokolünün ilk pilot sahası olarak belirlendi. Akdeniz Koruma Derneği (AKD) olarak, Tour du Valat ve Mediterranean Alliance for Wetlands ile birlikte; uzmanlar, öğrenciler ve bölge sakinleriyle sahayı adım adım inceledik. Su akışını, sazlık yapısını ve kuş göç yollarını analiz ettik. Ekosistemi tehdit eden baskıları haritaladık. Bölgedeki okullarla birlikte öğrencilerin katıldığı gözlem ve saha incelemeleri gerçekleştirdik. Gökçe’nin yeniden canlanması için koruma-kullanma dengesini gözeten ortak bir restorasyon vizyonu geliştirdik. 31 Aralık 2025’e kadar sürecek olan bu süreçte; Gökova’da restorasyona uygun sulak alan bölgelerinin tespit edilmesi, paydaşlarla güçlü bir iletişim kurulması, ve bölge için bilim temelli bir envanter oluşturulması hedefleniyor. Bu çalışma, yerel paydaşların uzlaşısıyla belirlenecek ortak bir vizyonun; gelecekte uygulanabilecek kıyı sulak alanı restorasyon projelerine altlık oluşturmasını sağlayacak. Bugün, 6 hektarlık bu küçük sulak alan; göçmen kuşlar için bir durak noktası, yerel topluluk için bir doğa alanı ve Akdeniz kıyıların restorasyonu için örnek bir model olarak yeniden tasarlanıyor. Türkiye’nin Ramsar Sözleşmesi kapsamındaki taahhütleri, bu tür hassas alanların restore edilmesinin ve korunmasının önemini vurgulamaktadır" denildi.
Van Van trafiğine nefes: Çevre yolunun 28 kilometrelik 2 etabı açılıyor Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Van Çevre Yolu’nun toplam uzunluğu 28 kilometre olan birinci ve üçüncü etaplarını yarın hizmete açacaklarını duyurdu. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, toplam uzunluğu 41 kilometre olan Van Çevre Yolu’nun birinci ve üçüncü kesimlerini yarın trafiğe açacaklarını bildirdi. Bakan Uraloğlu, "Van’ın şehir içi, bölgesel ve uluslararası trafik yükünü hafifletmek ve daha konforlu bir ulaşım sağlamak amacıyla hayata geçirdiğimiz projenin 28 kilometrelik bölümünü tamamladık" ifadelerini kullandı. Açılışı yapılacak kesimler hakkında bilgi veren Uraloğlu, sözlerine şu şekilde devam etti: "Çevre yolunda ilk aşamada; İpek Yolu üzerindeki Edremit Kavşağı ile Van-Hakkâri Yolu üzerindeki Kurubaş Kavşağı arasında kalan 10 kilometrelik birinci kesimi ve Van-Özalp Yolu üzerindeki Özalp Kavşağı ile Van-Erciş Yolu’ndaki Erciş Kavşağı arasında kalan 18 kilometrelik üçüncü kesimi trafiğe açacağız. Böylece Van Çevre Yolu’nun 28 kilometrelik bölümünü vatandaşımızın hizmetine sunacağız." Uraloğlu, birinci ve üçüncü kesimlerin tamamlanmasıyla şehir merkezindeki trafik yükünün önemli ölçüde azalacağını, Van’dan çevre yerleşimlere ve sınır kapılarına kesintisiz ve konforlu ulaşım sağlanacağını vurguladı. Projenin; Gürbulak, Kapıköy, Esendere, Umurlu ve Üzümlü gibi önemli sınır kapılarına erişimde de büyük kolaylık sağlayacağına dikkat çeken Uraloğlu, "Kuzey-güney ve doğu-batı yönlü uluslararası güzergâhlar, çevre yolu üzerinden daha kısa sürede ve yüksek standartlı yollarla kat edilecek" dedi. Bakan Uraloğlu, Çevre Yolu’nun tamamını 41 kilometre uzunluğunda projelendirdiklerini kaydetti. Uraloğlu, "3 kesimden oluşan çevre yolumuz Edremit’ten başlayıp Van şehir merkezinin doğusundan geçerek Erciş Yolu’na bağlanacak ve 3 gidiş 3 geliş olmak üzere bitümlü sıcak karışım kaplamalı yol standardında hizmet verecek" açıklamasında bulundu. Bakan Uraloğlu, çevre yolunun tamamının hizmete sunulmasıyla seyahat süresinde azalma olacağını da belirtti. Bakan Uraloğlu, "41 kilometrenin tamamını hizmete sunduğumuzda seyahat süresi 75 dakikadan 35 dakikaya inecek. Zamandan 2,4 milyar lira, akaryakıttan 300 milyon lira olmak üzere yıllık toplam 2,7 milyar lira tasarruf sağlayacağız. Karbon emisyonunu ise 15 bin ton azaltacağız" diye konuştu.
Ankara ‘Hüseyin Nihal Atsız’a Vefa’ temasıyla düzenlenen şiir yarışmasının ödül töreni yapıldı ‘Doğumunun 120’nci, vefatının ise 50’nci yılında Hüseyin Nihal Atsız’a Vefa’ temasıyla düzenlenen ‘Milli Ruh, Milli Kimlik ve Kahramanlık’ şiir yarışması ödül töreni gerçekleştirildi. Türk Eğitim Sen Genel Merkezi’nin, Türk fikir dünyasına, edebiyatına ve tarihine derin izler bırakan Hüseyin Nihal Atsız’ı anmak ve aziz hatırasını yaşamak amacıyla ‘Doğumunun 120’nci, vefatının ise 50’nci yılında Hüseyin Nihal Atsız’a Vefa’ temasıyla düzenlediği ‘Milli Ruh, Milli Kimlik ve Kahramanlık’ şiir yarışmasının ödül töreni gerçekleştirildi. Törene, Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan ve eşi Havva Geylan, Türkiye Kamu Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Ülkü Ocakları Genel Sekreteri İlhan Durak, TÜRKAV Genel Başkanı Ebubekir Korkmaz, Türk Mühendisler Derneği Genel Başkanı Yaşar Yekebağcı, Türk Orman Sen Genel Başkanı Ahmet Demirci, Türk Yerel Hizmet Sen Genel Başkanı Tuncay Erden, Türk İmar Sen Genel Başkanı Zafer Çelik, Türk Enerji Sen Genel Başkanı Şuayip Deniz Demir, Türk Eğitim Sen Genel Başkan Yardımcıları, Türk Eğitim Sen Merkez Kadın Komisyonu, Türk Eğitim Sen Ankara Şubeleri ve çok sayıda davetli katıldı. Yarışma, Türk Dünyası’nın güçlü isimlerinden Nihal Atsız’ın fikirlerini ve eserlerini genç nesillere tanıtmayı amaçlarken, aynı zamanda Türk milletinin kahramanlık mirasına, kültürel zenginliklerine ve millî ruhuna şiir aracılığıyla taze bir nefes kattı. Ödül töreni, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Kur’an-ı Kerim Tilaveti’nin ardından da Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan açılış konuşmalarını gerçekleştirdi. "Milletler yalnızca zaferler kazanarak değil; dilini koruyarak, kimliğini yaşatarak değerlerini diri tutar " Genel Başkan Geylan, ödül töreninin açılış konuşmasına şair yazar Hüseyin Nihal Atsız’ı şükranla anarak başladı. Geylan şunları söyledi: "Bugün burada, Türk fikir dünyasına, edebiyatına ve tarihine derin izler bırakmış büyük mütefekkir Hüseyin Nihal Atsız’ın; ‘Vaktiyle bir Atsız varmış derlerse ne hoş, Anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş?’ Diyerek gönderdiği selamı almak, onu rahmet ve vefayla anmak; onun aziz hatırasını yaşatmak için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bu buluşma; yalnızca bir anma programı değildir; millet olmanın temel mayası olan millî ruhu, millî kimliği ve kahramanlık şuurunu yeniden hatırlama vesilesidir. Türk milletinin tarih sahnesindeki yürüyüşü, yalnızca ‘destan yapanların’ yürüyüşü değildir; aynı zamanda destanı kelimeye dönüştürenlerin, hatırayı hafızaya, hafızayı şuura çevirenlerin de yürüyüşüdür. Tarih yapan kadar tarihi yazan; kılıç kullanan kadar kalem taşıyan; sınır çizen kadar sınırı anlamlandıran münevverler vardır. Çünkü milletler yalnızca zaferler kazanarak değil; dilini koruyarak, kimliğini yaşatarak, değerlerini diri tutarak büyür. Bu yüzden edebiyat, fikir, tarih ve kültür dünyamızın büyük isimleri, zamanın karanlığında ışığı yakan birer nöbetçilerdir" dedi. "Türk milleti haysiyetini ve istikbal tasavvurunu korumak için mücadele etmiş büyük bir millettir" Türk milletinin, tarih boyunca yalnızca sınırlarını değil; inancını, dilini, haysiyetini ve istikbal tasavvurunu da korumak için mücadele etmiş büyük bir millet olduğunu kaydeden Geylan, "İşte Hüseyin Nihal Atsız da bu nöbetin önemli isimlerindendir. O; tarih araştırmacısı, öğretmen, akademisyen, şair-yazar ve milletine karşı mesuliyet duyan büyük bir mütefekkirdir. O, Ziya Gökalp ve arkadaşlarının yaktığı meşaleyi kimi zaman sisin içinde, kimi zaman fırtınanın karşısında taşımış ama her daim istikametini muhafaza etmiştir. Türk milleti, tarih boyunca yalnızca sınırlarını değil; inancını, dilini, haysiyetini ve istikbal tasavvurunu da korumak için mücadele etmiş büyük bir millettir. Bu mücadele, kimi zaman ordunun ön saflarında, kimi zaman kürsüde, kimi zaman kalemin ucunda, kimi zaman da bir ülkünün etrafında kenetlenen yüreklerde sürmüştür. Bu mücadelede, her çağın kendi öncüleri var olmuştur. Bilge Kağan’dan Sultan Alparslan’a, çağ açıp çağ kapatan Fatih’ten küllerinden yeni bir devlet kuran Atatürk’e uzanan bu yürüyüş; Türk devlet aklının ve Türk idealinin ufkunu temsil eder" diye konuştu. "Eğitimin yalnızca bilgi aktarmak değil; aynı zamanda karakter inşa etmek, değer yaşatmak ve mensubiyet duygusunu güçlendirmek olduğuna inanıyoruz" Türk milletinin büyük yürüyüşlerinin sadece meydanlarda değil mısralarda da sürdüğünü kaydeden Geylan, "Geçmişte ve yakın tarihimizde ise Atsız gibi isimler, farklı şartlarda ama aynı hedef doğrultusunda, inandığı fikirleri savunmayı milli bir sorumluluk bilmiştir. Atsız’ın yürüyüşü; Türkçülük ve Turancılık davasını bir slogan kolaylığına teslim etmeyen, ödediği bedeliyle birlikte yaşayan bir fikrî seferberliktir. O, kalemini rüzgâra göre eğip bükmeyen; itirazın, yalnızlığın, hatta zaman zaman hedef gösterilmenin karşısında dahi duruşunu koruyan bir iradenin adıdır. Türk Eğitim-Sen olarak, eğitimin yalnızca bilgi aktarmak değil; aynı zamanda karakter inşa etmek, değer yaşatmak ve mensubiyet duygusunu güçlendirmek olduğuna inanıyoruz. Tam da bu anlayışla, ‘Doğumunun 120’nci, Vefatının 50’nci Yılında Hüseyin Nihal Atsız’a Vefa" temasıyla düzenlediğimiz ‘Millî Ruh, Millî Kimlik ve Kahramanlık’ Şiir Yarışması; Türk milletinin en asli unsurlarından olan kahramanlık, milliyetçilik, devletçilik gibi hasletleri yüceltmeyi; şiirin diliyle tarihe not düşmeyi ve bunu geleceğe emanet etmeyi hedeflemektedir. Çünkü milletlerin büyük yürüyüşleri yalnızca meydanlarda değil, mısralarda da sürer: Bazen bir mısra bir nesli ayağa kaldırır; bazen bir hissediş bir millete yön verir; bazen bir şiir bir çağrıyı tarihin vicdanına kazır" şeklinde konuştu. "Bedel ödemek, doğru yoldan döndürmez; aksine doğruyu daha gür sesle söyleme cesareti verir" Türk Eğitim-Sen ve Türkiye Kamu-Sen çatısı olarak emeğin onurunu ve kamu çalışanının hakkını savunmaktan her zaman vazgeçmeyeceklerinin altını çizen Geylan, "Atsız’ı anlamak, sadece bir kişiyi hatırlamak değildir; öğretmenliğiyle, akademisyenliğiyle, şairliğiyle ve mütefekkir duruşuyla bedel ödemeyi göze alan bir fikrî ahlâkı da hatırlamaktır. Sendikal mücadelemizle fikrî mücadelenin aynı çizgide yürüdüğünü söylerken, aslında Hüseyin Nihal Atsız’ın şahsında, bugün de sendikal tercihi, fikrî duruşu, millet ve devlet hassasiyeti sebebiyle ekmeğiyle, işiyle, çalışma ortamıyla, ücretiyle tehdit edilen; baskıya, dışlanmaya ve gadre uğrayan kamu çalışanlarımızın hâlini görüyoruz. Atsız’ın Türkçülük ve Turancılık davasıyla başlayan yürüyüşünün tabutlukta işkenceye varan ağır süreçlerle sınandığı; fakat bütün mağduriyetlere rağmen yılmadan direndiği ve sonunda hakikatin yanında duruşuyla zaferi kazanarak bize 3 Mayıs Milliyetçiler Günü gibi nesilden nesile taşınan bir şuur mirası bıraktığı gerçeği, bizim için sadece bir hatıra değil; aynı zamanda bir moral ve motivasyon kaynağıdır. Çünkü o mücadele bize şunu öğretiyor: Bedel ödemek, doğru yoldan döndürmez; aksine doğruyu daha gür sesle söyleme cesareti verir. Bu inançla bizler de Türk Eğitim-Sen ve Türkiye Kamu-Sen çatısı altında, hangi şartla karşılaşırsak karşılaşalım, emeğin onurunu ve kamu çalışanının hakkını savunmaktan vazgeçmeyecek; birliğimizi büyüterek, teşkilatımızı güçlendirerek, haklı mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz" ifadelerine yer verdi. "Türk Eğitim-Sen bir yıldız gibi parlıyor" Türkiye Kamu Sen Genel Başkanı Önder Kahveci ise şunları kaydetti: "Türk Eğitim-Sen, yalnızca eğitim çalışanlarımızın ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumakla kalmıyor. Ülkemizin bilimsel ve entelektüel kapasitesinin artırılması, milli değerlerimizin yaşatılması ve geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuk ve gençlerimizin, şanlı tarihimizin ve kahramanlarımızın ışığında yetişerek devletine ve milletine bağlı bireyler olması yolunda son derece önemli çalışmalara da imza atıyor. Bu çerçevede yazar, Türkolog, düşünür, şair ve her şeyden önemlisi bir öğretmen olan Hüseyin Nihal Atsız’ın hatırasını yaşatmak, düşünce dünyasını genç dimağlarda sürdürmek adına son derece anlamlı bir yarışmayı da düzenlemiş olması, Türk Eğitim-Sen’in neden hizmet kolundaki diğer bütün sendikalar içinde bir yıldız gibi parladığını da ortaya koyuyor. Başta Atsız olmak üzere; bu millet için yazan, düşünen, mücadele eden, fikriyle yol açan tüm münevverlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Bu güzel programımıza katılan tüm misafirlere saygılarımı sunuyor; Hepinizi Allah’a emanet ediyorum. ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’." Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, Türkiye Kamu Sen Genel Başkanı Önder Kahveci ve TÜRKAV Genel Başkanı Ebubekir Korkmaz dereceye giren eser sahiplerine ödüllerini takdim etti. Buna göre; birincilik ödülünü Türk Eğitim Sen Uşak Şubesi’nden Ömerali Şimşek’in "Atsız Ata" isimli eseri kazandı. İkincilik ödülünü Türk Eğitim Sen Gümüşhane Şube’den Talat Ülker’in "Kızılelma Muştusu" isimli eseri alırken iken, üçüncülük ödülünü ise Türk Eğitim Sen Gaziantep 1 No’lu Şube’den Abdulhamit Koçoğlu’nun "Hilalin Gölgesinde Atsızlar" isimli eseri kazandı. Ödül töreni, Atilla Yılmaz’ın ‘Yolların Sonu’ adlı konseri ile son buldu.