ÇEVRE - 04 Nisan 2023 Salı 12:21

Balıklı Göl'ün efsaneleri ve gizemi kendisini korumaya devam ediyor

A
A
A
Balıklı Göl'ün efsaneleri ve gizemi kendisini korumaya devam ediyor

Erzurum’da bulunan Balıklı Göl'ün efsaneleri ve gizemi kendisini korumaya devam ediyor. Köy sakinlerinden Şerif Atilla Soylu, "Hava ne kadar soğuk olursa olsun donmayan Balıklı Göl'de savaş zamanlarında balıkların sayısının azaldığı tespit edildi" dedi.

Aziziye ilçesine bağlı olan Söğütlü Mahallesi'nde bulunan Balıklı Göl'ün efsaneleri ve gizemi kendisini korumaya devam ediyor. Köy sakinleri tarafından kutsal olarak kabul edilen gölün en bilinen hikayesi ise yabancı bir adamın köyde bulunan bir gelinin yüzünü görmek istemesiyle başlıyor. Yüzünü yabancı adama gösteren kadın, daha sonra olanları kocasına anlatıyor. Kocası ise bir ateş yakarak kadının ateşe atlamasını istiyor. Ateşe atlayan kadının arkasından kendisi de ateşe atlayan adamdan sonra orada bir göl ve iki balık ortaya çıkıyor. Diğer hikaye ise, Türk akıncıları bu gölden su içerken düşman tarafından şehit ediliyor. Şehit olan askerler bu gölde balığa dönüşüyor. Köy sakinlerinden Şerif Atilla Soylu ise savaş zamanlarında özellikle Kıbrıs Barış Harekatı sırasında balıkların gölde gözle görülür şekilde azaldığını söyledi. Öte yandan, hava ne kadar soğuk olursa olsun donmamasıyla da ünlü olan Balıklı Göl'ün suyu tarım için kullanıldığı zaman verimliliği de büyük ölçüde artırıyor.

Balıklı Göl'ün efsaneleri ve gizemi kendisini korumaya devam ediyor

“Rus askerleri işgal sırasında Balıklı Göl'de fotoğraf çektirmiş”

Rus arşivlerinden de Balıklı Göl'ün fotoğraflarının çıktığını belirten Şerif Atilla Soylu, “Köyümüzdeki Balıklı Göl'ün efsaneleri birçok kitapta yazar. Kitabı yazan Bilge Hanım buranın durumunu kitaplarında 3-4 farklı mitoloji olarak anlatmıştır. Diğer kitaplarda ise yine mitoloji olarak ve suyun biyokimyası da anlatılmıştır. Özellikle yaz aylarında son yapılan düzenlemelerle burası piknik alanı olarak kullanılmaya da başladı. Bu gölün hikayesi ilk olarak nereden geldiği bilinmeyen bir hikayedir. Bu nedenle nereden çıktı bunu kimse bilmiyor. 1916 yılında Ruslar, Rus işgali sırasında burada bulunmuşlar. Son yapılan araştırmalarla Rus arşivlerinden çıkan fotoğraflarda burasıda var” diye konuştu.

“Kadın ve kocası ateşe atladıktan sonra bir göl ve iki balık ortaya çıkmış”

Balıklı gölün en çok bilinen hikayesini anlatan Soylu, “Hikayelerden ilki şöyle, burada köyde bulunan bir genç gelin evinde olduğu sırada, köy dışından bir genç gelmiş, kadının evinin önüne gelerek ondan ekmek istemiş, daha sonra ise kadın adama ekmek vermiş. Dışarıdan gelen adam yüzü kapalı olan genç kıza 'Allah rızası için senin yüzünü göreyim' demiş, kadın da adama yüzünü göstermiş. Daha sonra akşam vakti kadının kocası eve gelmiş ve olanları ona anlatmış. Kocası da sabah saatlerinde buraya gelerek bir ateş yakmış ve karısına 'Allah rızası için kendini bu ateşe at' demiş, kadın kendini ateşe atmış, daha sonra kocası da kendisini ateşe atmış ve burada bir göl ile iki balık ortaya çıkmış” şeklinde konuştu.

“Savaş zamanlarında göldeki balıkların sayısı azaldı”

Savaş yıllarında özellikle ise Kıbrıs Barış Harekatı sırasında göldeki balıklarda azalma olduğunun tespit edildiğini de kaydeden Soylu, “Kaynaklarda geçen ikinci hikaye ise Türk akıncıları zamanında gerçekleşiyor. Akıncılar bu göle gelerek buradan su içmişler. Düşmanları da o sırada akıncılar su içerken onları arkalarından vurmuş ve şehit etmişler. Daha sonra şehit olan akıncılar bu gölde balık olmuşlar. Özellikle savaş yıllarında buradaki balıkların azaldığına dair bir bilgimiz var. Bu savaşlardan özellikle Kıbrıs Barış Harekatı sırasında buradaki balıkların sayısında gözle görülür şekilde azalmalar olmuştur” açıklamalarında bulundu.

“Hava ne kadar soğuk olursa olsun bu göl donmuyor”

Hava ne kadar soğuk olursa olsun suyun donmadığını ve tarım alanlarında verimliliği büyük ölçüde artırdığını da belirten Soylu, “Buradaki balıklar köy halkı tarafından besleniyor. Genellikle ekmekle besleniyorlar. Buranın kendisine göre bir florası ve biyolojik durumu var. Önceden çocuklar ve köy halkı burada yüzerlerdi. Bizim köyümüzde bu göl sayesinde yüzme bilmeyen adam sayısı çok azdır. Ayrıca suyunun çok temiz olmasından dolayı insanlar tarım işlerinde de bu suyu kullanıyor. Diğer sulara oranla ise bu su tarlada kullanıldığı zamanlar ekilen ürünler çok daha verimli ve kaliteli şekilde oluşuyor. Bir de hava ne kadar soğuk olursa olsun bu su kesinlikle donmuyor. Çevrede bulunan diğer göller donuyor ama burası kesinlikle donmuyor. Akar olarak gittiği yerler de donmuyor. Köylüler buradan balık tutmaz ve asla yemezler. Gölün içerisinde bulunan bazı balıkların da yaralı olduğunu görebilirsiniz. Ben kendi gözlerimle gittim, Urfa Balıklı Göl'e baktım. Oradaki balıklarla buradakiler bire bir benzer şekildeler" ifadelerini kullandı.

Balıklı Göl'ün efsaneleri ve gizemi kendisini korumaya devam ediyor

Çağrı Korkmaz - M. Ertuğrul Polat

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."