RAMAZAN - 13 Mayıs 2019 Pazartesi 14:52

Buhar orucu bozar mı! Buhar banyosu orucu bozar mı!

A
A
A
Buhar orucu bozar mı! Buhar banyosu orucu bozar mı!

Buhar orucu bozar mı! Buhar banyosu orucu bozar mı! vatandaşlar tarafından merak ediliyor ve bu konu ile ilgili araştırmalar yapılıyor. İşte sizler için bu sorunun cevabını araştırdık...

Buhar orucu bozar mı! Buhar banyosu orucu bozar mı... Ramazan ayında bu soruların cevapları araştırılıyor. İşte orucu bozan ve bozmayan durumlar bu haberimizde detaylı bir şekilde yer alıyor...

Buhar orucu bozar mı! Buhar banyosu orucu bozar mı!

Orucu bozan şeyler

Sual: Ramazan orucunu bozan şeyler nelerdir?

CEVAP

Ramazan orucunu bozup, yalnız kaza gerektiren şeyler:

1- Boğaza kar ve yağmur kaçması,

2- Astım spreyi kullanmak,

3- Zorla bozdurulmak,

4- Buruna sıvı ilaç koymak,

5- Burnuna kolonya çekmek, [Koklamak bozmaz.]

6- Mukimken oruca başlayıp, sefere çıkınca yiyip içmek,

7- Ud ağacının, amberle tütsülenip dumanının çekilmesi,

8- Başkasının içtiği sigara dumanını isteyerek çekmek,

9- Kulağın içine ilaç damlatmak, kulağı ilaçlı suyla yıkamak,

10- Derideki açık yaraya konan sıvı veya katı ilacın sindirim yoluna girmesi,

11- Vücuda ilaç şırınga etmek,

12- İsteyerek, zorlayarak ağız dolusu kusmak,

13- Dişi kanayanın ağzındaki kanı yutması veya tükürükle eşit miktarda karışık kanı yutması,

14- İmsak vaktinin bittiğini bilmeden yiyip içmek,

15- Güneş battı zannederek orucunu bozmak,

16- Dişlerin arasında kalan nohut kadar şeyi yutmak,

17- Buruna çekilen suyun ağızdan çıkması,

18- Abdest alırken boğaza su kaçması, [Hanbelî’de bozmaz.]

19- Kâğıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç gibi ilaç ve gıda olmayan şeyi yutmak,

20- Makattan veya kadınların önden fitil kullanması,

21- Oruçlu olduğunu unutup yediğinde, orucu bozuldu sanarak, bilerek yemeye devam etmek,

22- İmsak vaktinden sonra niyet edenin, gün içinde orucunu kasten bozması,

23- Denize girince veya guslederken makattan su girmesi, [Hanbelî’de bozmaz.]

24- Dil altına konan ilacı emmek,

25- Makata konan pamuğun veya başka şeyin hepsinin içeri girmesi,

26- Vücuda giren ultrason veya endoskopi cihazında ilaç, merhem olması,

27- Lavman yaptırmak, [Mâlikî’de bozmaz.]

28- Özel olarak su buharı teneffüs etmek,

29- Burundan genze giden kanı yutmak,

30- Bayılanı ayıltmak için veya uyuyanın ağzına su akıtmak,

31- Açlığa veya susuzluğa gerçekten dayanamayarak yiyip içmek. [Kefaret gerekip gerekmeyeceğini bilmeyen, ihtiyaten küçük bir kağıt parçasını veya çiğ pirinç tanesini susuz yutarak orucunu bozmalı. Sonra yiyip içebilir.]

32- Basur memesinin, taharetlendikten sonra, ıslak olarak içeriye girmesi,

33- Mastürbasyon yapmak,

34- Yaş parmağı, ön veya arka tarafa sokmak, [Hanbeli’de bozmaz.]

35- Seferde iken kasten orucunu bozana kefaret gerekmez, sadece kaza gerekir. Çünkü seferde oruç tutmak farz değildir.

36- Kasten orucunu bozan, sonradan oruç tutmamayı mubah kılacak bir hâl başına gelse, mesela kadının hayzı başlasa yahut oruç tutamayacak kadar hastalansa yalnız kaza gerekir. Fakat orucunu bozup sefere çıksa, kefaret gerekir; çünkü sefere çıkmak semavi bir özür değildir.

37- Oruçlunun ağzına giren gözyaşı veya ter, çok olur da, tuzluluğunu ağzının her yerinde duyar ve yutarsa orucu bozulur. Yutmayıp tükürürse bozulmaz.

Orucu bozan şeyler
Sual: Dinde reformcular, (Kolaylaştırın, güçleştirmeyin) hadisini, (Abdest alırken ağza bulaşan su orucu bozmadığı gibi, ağza sıkılan ilaçlı sprey de orucu bozmaz. Burun damlası da içeri girse bile bozmaz. İğne veya serumla ilaç vermek, makattan ve vajinadan fitil kullanmak, dilaltı hapını emmek ve kulağa damlatılan ilaç da orucu bozmaz) şeklinde yorumluyorlar. Bu yorumlar yanlış değil mi?
CEVAP
Elbette yanlıştır. Hepsi, dört mezhepte de orucu bozar. Fıkıh kitaplarında gıda veya deva [ilaç] olan bir şeyi yutmak orucu bozar deniyor. Kum, toprak, maden gibi gıda ve deva olmayanlar ise orucu bozar, fakat kefaret gerektirmez. (Redd-ül-muhtar)

Gıda ve deva olanların serumla, iğneyle verilmesi orucu bozar, kefaret değil kaza gerektirir. Mesela açık yaraya konulan sıvı veya katı ilaç emilirse, orucu bozar, fakat kefaret gerekmez. Astım spreyinin içinde ilaç olduğu için bozar. Ağza girip yutulan bir şeyin, az veya çok olmasının önemi yoktur. Bir damla ilaç veya bir damla su, isteyerek yutulursa oruç bozulur, kefaret de gerekir. Abdest alırken istemeden yutulursa kefaret gerekmez, çünkü bunda kasıt yoktur. Abdest alırken ağızda kalan yaşlığı yutmakla, ağza burna verilen ilacın yutulması mukayese edilemez, çünkü abdest almak zarurettir. İlaç almak da zarurettir denirse, zaten oruç tutamayacak kadar hasta olanın oruç tutmamasına ruhsat verilmiştir. İyileşince tutar. Reformcuların dediği gibi, (Hem ilacı alır, hem de oruçlu olurum) demek çok yanlıştır.

Dört mezhepte de ve bütün müctehid imamlara göre, yaraya konulan ilaç, cevfe [içeriye] giderse oruç bozulur. Şâfiî’de, dimağ [beyin], karın, bağırsak, mesane birer cevftir. Mesela, baştaki kemik yarılsa, buradaki yaraya konulan ilaç, cevfe yani beyne gideceğinden oruç bozulmuş olur.

Şafii’de karna bıçak saplansa, bıçağın ucu mideye, yani cevfe girdiği için oruç bozulur. Sağlam deriden bıçak, cevfe girince oruç bozulduğu gibi, iğneyle adaleyi veya damarı yırtarak verilen ilaç, cevfe ulaşınca oruç bozulmuş olur. Hanefi’deyse, bıçak tamamen midenin içine girerse oruç bozulur.

Bugün tıpta, serumun mesaneye, dimağa ve vücudun her yerine gittiği kesin olarak bilinmektedir. O halde serum, dört mezhepte de orucu bozar. Sadece kaza gerekir. Tıp, damardan veya adaleden verilen ilacın, dimağ ve mesaneye gittiğini bildirirken, hiç kimse, (Serum veya enjeksiyonla verilen ilaç, cevfe [yani dimağ ve mesane gibi yerlere] gitmez) diyemez. Derse de ilmî olmaz, indî olur ve hiç kıymeti olmaz. [Buradaki Hanefîyle ilgili bilgiler, Tahtâvi, Mebsut, Bedayi gibi, Şâfiîlerle ilgili bilgiler ise, Mecmû, Muğn-il-muhtaç, Tuhfe, Envâr, Kummesrâ, Bâcuri, Şerh-i İbni Bâcuri gibi muteber eserlerden alınmıştır.]

Lavman yaptırmak, Maliki hariç, diğer mezheplerde bozar. (El-fıkh-u alel-mezahib-i erbaa)

Makattan ve vajinadan fitil kullanmak, hatta pamuğun girip kaybolması, parmağın yaş olarak girmesi, kulağa ilaç damlatmak ve burna sıvı ilaç çekmek de orucu bozar. (Redd-ül-muhtar, Hindiye, Hidaye)

Dilaltı hapı ise ilaçtır, mukoza denilen yumuşak dokudan emildiği için, deri altına iğneyle ilaç zerki gibi olup orucu bozar. Ağız içindeki mukozadan değil de, vücuttaki sağlam deriden emilen ilaçlar bozmaz.

Kulağa konan ilaç

Sual: (Kulağa veya buruna konan ilaç, tedavi amaçlı olduğu için orucu bozmaz) diyenler çıkıyor. Tedavi amaçlı olunca, bu ilaçlar ve serumlar orucu bozmaz mı?

CEVAP
Tedavi maksatlı olanlar da elbette orucu bozar. Oruçlu, kasten gıda yahut ilaç olarak bir şeyi yiyip içerse, kefaret de gerekir. Şırınga [enjeksiyon] yaptırır veya buruna ilaç akıtır yahut kulağa yağ damlatırsa veya ufak taş ve benzeri yenmeyen veya iğrenilen, tiksinilen bir şeyi yutarsa sadece kaza gerekir. (Redd-ül-muhtar)

Tedavi veya gıda maksadıyla da olsa, serum da, iğne yaptırmak gibi orucu bozar ve kaza gerekir. Kefaret gerektirmemesi, ağızdan verilmediği içindir.

Yaradılışta bulunan deliklerden içeri giren şey, gıda ve deva olmasa bile orucu bozduğu gibi, vücuttaki yaraya konulan ilaç, sindirim yollarına sızarsa, yine oruç bozulur. (Tahtavi)

Demek ki, tedavi maksadıyla yani ilaç olarak da olsa, zaruretsiz bir şey yiyip içmek, orucu bozduğu gibi kefaret de gerekiyor. Tedavi maksadı olsun olmasın, kulağa veya buruna akıtılan ilaç kazayı gerektiriyor. Tedavi amaçlı olunca orucu bozmaz demek, dinimize aykırıdır.

İlaç orucu bozmaz mı?
Sual: Bir dinde reformcu, (Kulağa ilaç damlatılsa, buruna sıvı ilaç çekilse, astım spreyi kullanılsa oruç bozulmaz, çünkü tedavi amaçlı ilaç ve damlalar orucu bozmaz. İlaç kullanılması bir beslenme işi değildir, oruca karşı direnç kazanma faaliyeti sayılmaz. Onun için orucu bozmaz) diyor. İlaç almak orucu bozmuyor mu?
CEVAP
Elbette bozar. (İlaç alınması orucu bozmaz) demek dini sulandırarak yıkmak demektir. Fıkıh kitaplarında deniyor ki:
Faydalı bir şey yiyip içince, gıda veya deva olarak veya keyif veren bir şey ağızdan mideye gidince oruç bozulmuş olur, kefaret de gerekir. Açık yaraya konulan sıvı veya katı ilaç emilirse oruç bozulur. Vücuda, gıda ve deva olmadığı hâlde, ağızdan yutulan, bir taş, bir kâğıt parçası da girse, orucu bozar. Suyun illa ağızdan burundan girmesi şart değildir, taharetlenirken makata su kaçarsa oruç bozulur. Bir kimse şırınga yaptırır, burnuna bir ilaç akıtır veya kulağına yağ damlatırsa yahut vücut veya baş yarasına ilaç akıtır da ilaç hakikaten içine ve beynine işlerse veya ufak taş ve benzeri insanın yemediği veya iğrenip tiksindiği bir şeyi yutarsa kaza lazım gelir. (Dürr-ül muhtar, Redd-ül muhtar, Hindiyye, S. Ebediyye)

Orucu bozanlar
Sual: Gözyaşları, yüzden akan terler, yağan yağmur yahut kar, ağzımızı kapattığımız hâlde boğazımıza kaçarsa orucumuz bozulur mu?
CEVAP
Evet, bozulur ve kaza gerekir. Eğer kasten ağzımızı açıp yağmurun, karın girmesini sağlarsak kefaret de gerekir. (Nimet-i İslâm)

Kulağa ilaç koymak
Sual: Hanefî’yim diyen biri, (Kulağa ilaç damlatmak orucu bozmaz) gibi yanlış bir hükmü nasıl verebiliyor?
CEVAP
Belki, mezhepsiz demesinler diye Hanefî’yim demiş olabilir. Çünkü mezhebi olan kimse, aklına göre kıyaslar yapmaz, mezhep kitaplarından nakiller yapar.

Kulağa damlatılan ilacın mideye veya boğaza gitme şartı yoktur. Kulağa damlatılan yağ veya ilaçlar orucu bozar. (Dürr-ül muhtar, Redd-ül muhtar, Mülteka, Fetâvâ-i Hindiyye, Hidaye, Nimet-i İslam, Mecmua-i Zühdiye, Dürer ve Gurer)

Şâfiî mezhebinde kulağının içine bir şey sokmak da orucu bozar. Çünkü kulağın içi mide hükmündedir, hattâ bir erkek idrar yoluna pamuk koysa bile orucu bozulur. Çünkü tabiî menfezden içeri girmiş oluyor. Şâfiî'de kulak da tabiî bir menfez yani deliktir. (El-fıkhü alel mezahibil-erbea)’da, (Şâfiî'de, bir çöpü kulağa sokmak da orucu bozar. Çünkü kulağın içi, vücudun iç kısmından sayılır) deniyor.

O kişi, (Astım spreyi ile ağza püskürtülen oksijenli ilaç orucu bozmaz, çünkü miktarı azdır) diyor. Hâlbuki hiçbir kitapta (Çoğu bozar, azı bozmaz) diye bir kayıt yok. Gıda değil veya deva değil, küçücük bir taş veya kum tanesi de boğaza girince bozduğu, yukarıda adı geçen kitapların hepsinde bildirilmektedir.

(Dil altı hapı, az ilaç emildiği için orucu bozmaz) diyor. Dil altı hapı ise ilaçtır, mukoza denilen yumuşak dokudan emildiği için, deri altına iğne ile ilaç zerki gibidir. Orucu bozar. Mezhebimizin hükmüne uymayıp da aklını ölçü alan kim olursa olsun itibar etmemelidir.

İğne yaptırmak orucu bozar mı?
Sual: (S. Ebediyye’de, iğne [enjeksiyon] yaptırmanın, serum vermenin İmameyn’in kavline göre orucu bozmadığı yazılıdır) deniyor. Doğru mu?
CEVAP
Doğru değil. Bir yanlış anlaşılma var. Serum ve iğne, dört mezhepte de orucu bozar. S. Ebediyye’de Merakıl-felah şerhinden alınarak şöyle deniyor:
(Başta ve gövdedeki yaraya konulan ilacın, sıvı olsun, katı olsun, beyne ve hazım yoluna gittiği bilinirse, oruç bozulur. İçeri gittiği iyi bilinmezse, ilaç sıvı ise, İmam-ı a’zam bozulur dedi. İki imam ise, içeri gittiği iyi bilinmeyince bozulmaz dedi. İçeri sızdığı iyi bilinmeyen ilaç katı ise, üç imam da, bozulmaz dedi.)

Bundan anlaşılıyor ki, sızdığı iyi bilinen ilaç, katı da olsa, sıvı da olsa, üç imam da (Orucu bozar) buyurmuştur. Koldan, bacaktan, her yerden deri altına, adaleye iğne ile yapılan aşı, ilaç enjeksiyonlarının orucu bozacağı, buradan anlaşılmaktadır. (S. Ebediyye)

Görüldüğü gibi, yapılan iğnelerin, serumların orucu bozduğu açıkça bildirilirken, (Bozmaz) diyenlere itibar etmemelidir.

Orucu bozup, kazayı gerektiren hâller
Sual: Ramazan ayında, sadece orucu bozup, kefareti değil de kazayı gerektiren hâller, durumlar nelerdir?
Cevap: Oruç, hata ile bozulsa, mesela, abdest alırken, boğaza su kaçsa veya zorla orucu bozdurulsa, ihtikan ederse, burnuna sıvı ilaç, kolonya veya duman, başkasının içtiği sigara dumanı yahut, ud ağacı, anber ile tütsülenip dumanını çekse, kulağına ilaç damlatsa, derideki yaraya koyduğu ilaç içeri girse ve iğne ile ilaç şırınga edilse, kağıt, taş, maden parçası, pamuk, ot, pişmemiş pirinç, darı, mercimek tanesi gibi, ilaç ve gıda olmayan şey yutulsa, zorlayarak ağız dolusu kusulsa, dişi kanayan, yalnız kanı veya tükürükle müsavi, eşit miktarda karışık kanı yutsa, fecir doğduğunu yani imsak vakti girdiğini bilmeyerek yese, güneş battı zannederek orucu bozsa, oruçlu olduğunu unutup yedikte, orucu bozuldu sanarak, bilerek yemeye devam etse, uyurken ağzına su akıtılsa veya cima olsa, niyet etmeden oruç tutsa veya Ramazanda sabaha kadar niyet etmeyip, sonra niyet etse bile, yani kuşluk namazı zamanından, dahveden sonra oruç tutmazsa, bunların hepsinde oruç bozulur ve bayramdan sonra, bir günü için yalnız bir gün kaza etmek lazım olur. Kefaret lazım olmaz. Boğaza yağmur, kar kaçsa, oruç da, namaz da bozulur, kaza lazım olur. Geceden dişleri arasında kalan şeyi, bilerek yutsa, nohut tanesi kadar ise, bozulup kaza lazım olur. Nohuttan küçükse bozulmaz. Unutarak yiyen kimse, orucu bozulmadığını bildiği hâlde, yine yer ve içerse, kaza ve kefaret lâzım olur.

Sual: Kulağa yağ damlatmak, lavman yaptırmak, orucu bozar mı?
Cevap: Bu konuda Fetâvâyı Hindiyyede deniyor ki:
“İhtikan, lavman yapmak, kulağına yağ damlatmak orucu bozar ise de, kefaret lazım olmaz. Helada taharetlenirken içeri su kaçarsa, orucu bozar.”

Sual: Tozlu, dumanlı şeyleri koklamak ve piyasadaki çiklet denilen sakızları çiğnemek orucu bozar mı?
Cevap: Tozlu dumanlı şeyleri koklamak ve çiklet çiğnemek orucu bozar.

Sual: Vücuttaki yaraya konan katı veya sıvı ilaçlar, orucu bozar mı?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Merâkıl-felâh şerhinde deniyor ki:
“Başta ve gövdedeki yaraya konulan ilacın, sıvı olsun, katı olsun, beyne ve hazım, sindirim yoluna gittiği bilinirse, oruç bozulur. İçeri gittiği iyi bilinmezse, ilaç sıvı ise, İmam-ı a'zam bozulur dedi. İki imam ise, içeri gittiği iyi bilinmeyince bozulmaz dedi. İçeri sızdığı iyi bilinmeyen ilaç katı ise, üç imam da, bozulmaz dedi.”

Bundan anlaşılıyor ki, sızdığı iyi bilinen ilaç, katı da olsa, sıvı da olsa, üç imam da orucu bozar, buyurmuştur. Koldan, bacaktan, her yerden deri altına, adaleye iğne ile yapılan aşı, ilaç enjeksiyonlarının orucu bozacağı, buradan anlaşılmaktadır.

KAYNAK:DİNİMİZİSLAM

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Hekim milletvekillerinden Sağlık-Sen’e ziyaret TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi ve AK Parti Elazığ Milletvekili Prof. Dr. Erol Keleş, Adıyaman Milletvekili Doç. Dr. İshak Şan, Afyonkarahisar Milletvekili Dr. Hasan Arslan ve Şanlıurfa Milletvekili Prof. Dr. Abdurrahim Dusak Sağlık-Sen’i ziyaret etti. TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi ve AK Parti Elazığ Milletvekili Prof. Dr. Erol Keleş, Adıyaman Milletvekili Doç. Dr. İshak Şan, Afyonkarahisar Milletvekili Dr. Hasan Arslan ve Şanlıurfa Milletvekili Prof. Dr. Abdurrahim Dusak, Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Faruk Doğan’ı ve yönetimini ziyaret etti. Sağlık-Sen Genel Merkezi’nde gerçekleşen ziyarette; Sağlık-Sen Genel Başkan Yardımcıları Sinan Kuluöztürk, Yasin Barutcu, İdris Baykan, Mustafa Irgatoğlu ve Abdullah Duman ile Hekim Komisyonu Başkanı Hüseyin Alperen Güldiken, SASAM Hekim Koordinatörü Doç. Dr. Ali Ramazan Benli ve Sayıştay Denetçileri Derneği Başkanı İsmail Cengiz Erek de yer aldı. Talepleri içeren rapor milletvekilleri ile paylaşıldı Sağlık profesyonellerini ilgilendiren pek çok konunun konuşulduğu görüşmede, Sağlık-Sen’in uzman ekibi tarafından hazırlanan ve sağlık profesyonellerinin taleplerinin yer aldığı rapor, Milletvekilleri ile paylaşıldı. Ayrıca Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Faruk Doğan, nöbet ücretleriyle ilgili rakamları gösteren tabloyu Milletvekillerine sundu. “Nöbet ücretlerinin artırılmasını istiyoruz” Nöbet ücretlerinin artırılması gerektiğine dikkat çeken Doğan, “Nöbet ücretleri günümüz ekonomik şartlarına göre çok düşük. Biz hekimin, hemşirenin, ebenin, radyoloji teknisyeninin yani tüm sağlık profesyonellerinin nöbet ücretlerinin artırılmasını istiyoruz. Bu bizim en önemli taleplerimiz arasında. Gece çalışmanın karşılığında da nöbet ücretlerinin artırımlı ödenmesini istiyoruz. Bu konuda Gazi Meclisimizden destek bekliyoruz” dedi. “Sabit Ücretler Emekliliğe Yansıtılmalı” Genel Başkan Doğan, sabit ücretlerin hak kaybı yaşanmadan emekliğe yansıtılması, taban ücretlerin artırılması, sağlık profesyonellerinin giydiği formanın ve önlüğün özel görev kıyafeti sayılması, üniversite hastanelerinde çalışanlara tayin hakkı verilmesi gibi birçok talebini de görüşmede yineledi. Sağlık profesyonellerine muayene önceliği verilmesi konusunu da gündeme getiren Doğan, bu konuda gerekli düzenlemenin yapılmasıyla önemli bir sorunun ortadan kalkacağını söyledi. Hekimlerini özlük ve mali haklarını da gündeme getiren Doğan, uzman aile hekimlerinin taban ücretinin uzman hekimlerle aynı olması gerektiğine dikkat çekti. Sağlık-Sen’in milletvekilleri ile paylaştığı raporda, hekimlerin emekliliğine dair ek göstergenin en düşük 6400’e çıkarılması ve 3600 düzenlenmesinden tüm çalışanların faydalandırılması, Yardımcı Hizmetler Sınıfında çalışanların Genel İdari Hizmetler Sınıfına aktarılması, sağlık lisansiyerlerinin ek ödeme kat sayılarının artırılması. Araştırmacıların Ek Gösterge ve Ek Ödeme mağduriyetlerinin giderilmesi, Bakanlık Merkez Teşkilatı ve bağlı kuruluşların sabit ve ek ödeme sorununun çözülmesi talepleri de yer aldı.
Elazığ Elazığ’daki kan donduran cinayetin dehşet veren detayları ortaya çıktı Elazığ’da kaybolan ve 8 gün sonra Anneler Gününde toprağa gömülü halde ekipler tarafından bulunan bir çocuk annesi Dilara Günana cinayetinin dehşet veren ayrıntıları ortaya çıktı. Cinayeti işleyen zanlıların, talihsiz kadını ensesinden kurşun sıkarak öldürdükten sonra battaniyeye sararak eşeğe bindirip, daha önce defineciler tarafından kazılan 3 metrelik çukura gömdüğü öğrenildi. İddiaya göre, 1 çocuk annesi 25 yaşındaki Dilara Günana, 4 Mayısta akrabalarının bulunduğu Sedeftepe köyüne gitti. Günana’dan haber alamayan ailesi durumu polise bildirdi. Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından yapılan geniş çaplı çalışmada, kadının cesedi merkeze bağlı Sedeftepe köyü Armutluk mevkisinde toprağa gömülü halde bulundu. Topraktan çıkartılan kadının cesedi, otopsi yapılmak üzere Fırat Üniversitesi Hastanesi morguna kaldırıldı. Otopsinin ardından morgdan alınan Günana’nın cansız bedeni memleketi Tunceli’nin Pertek ilçesinde defnedildi. Ensesine sıkmış, cesedi eşek sırtında taşımış Olaya ilişkin başta V.K. olmak üzere babası Y.K., annesi N.K. ve kardeşi S.K. adliyeye sevk edilirken bir yandan da korkunç cinayetin detayları ortaya çıktı. Edinilen bilgiye göre, olayın faili V.K.’nın evlenmeyi düşündüğü Dilara Günana’nın telefonuna bakmaya çalıştığı ve kendisini aldattığına dair şüpheleri üzerine tartışma çıktığı, tartışmanın ardından V.K.’nın kriz geçirerek Günana’nın ensesine bir el ateş ettiği öğrenildi. Olayın ardından V.K.’nın Günana’yı bir battaniyeye sararak eşeğe yüklediği ve Armutluk mevkinde daha önce defineciler tarafından kazılan yaklaşık 3 metrelik çukura gömdüğü öğrenildi. Asayiş Şube Müdürlüğünde aile fertlerinin çapraz sorgusu sonrasında cinayeti itiraf eden ve pişman olduğunu dile getiren V.K.’nın, Günana’yı gömdüğü yeri gösterdiği öğrenildi. Öte yandan V.K. ve ailesinin yaşadığı ev ile Günana’nın gömülü bulunduğu bölge, dron ile havadan görüntülendi.
Gaziantep Gaziantep Büyükşehir’den tasarruf tedbirleri açıklama Gaziantep Büyükşehir Belediyesi sosyal medyada yer alan kiralık araç temini ve tasarruf tedbirleri hakkında basın açıklaması yaptı. Türkiye genelinde tasarruf tedbirleri açıklanmadan önce açık ihale usulüyle araç kiralanması ile gündeme gelen Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, sosyal medyada yer alan haberlere ilişkin basın açıklaması yaptı. Açıklamada, "Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve bağlı iştirakler her yıl rutin olarak kiralama ihalelerini yapmakta ve sadece ihtiyacı olan araçları kullanmaktadır. Haberde bahsi geçen ve Nisan ayında yapılan ihaleler de açık ihale usulü ile gerçekleştirilmiş, ancak bugüne kadar yükleniciye herhangi bir ödeme yapılmamıştır. Bu yıl içinde Gaziantep Büyükşehir ve iştirakleri bünyesinde kiralık olarak çalıştırılan araçların 64’ü tasarruf tedbirleri kapsamında bir ay önce iade edilmiştir” denildi. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi yaptığı yazılı açıklamada, “Bugün medyada yer alan Gaziantep Büyükşehir Belediyesi için “açık ihale usulüyle yapılan” kiralık araç teminiyle ilgili açıklama yapılması ihtiyacı doğmuştur. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi olarak araç ihtiyacımızı, satın almak yerine maliyet açısından kiralama yöntemi ile karşılamaktayız. Haberlerde konu edinilen ihaleler de bu kapsamda gerçekleştirilmiştir. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve bağlı iştirakler her yıl rutin olarak kiralama ihalelerini yapmakta ve sadece ihtiyacı olan araçları kullanmaktadır. Haberde bahsi geçen ve Nisan ayında yapılan ihaleler de açık ihale usulü ile gerçekleştirilmiş, ancak bugüne kadar yükleniciye herhangi bir ödeme yapılmamıştır. Bu yıl içinde Gaziantep Büyükşehir ve iştirakleri bünyesinde kiralık olarak çalıştırılan araçların 64’ü tasarruf tedbirleri kapsamında bir ay önce iade edilmiştir. Ayrıca 2020 yılında yapılan tasarruf çalışmalarıyla daha önceki kiralık araç sayısı yaklaşık yüzde 22 oranında azaltılmış ve bu tasarruf oranı 2024 yılına kadar hem hizmet edilen nüfusun artmasına hem de hizmetlerimizde artış olmasına rağmen korunmuştur” ifadelerine yer verildi.
Van Başkan Süer: “Çiftçilerimize destek hayati önemdedir” Van Ticaret Borsası (VANTB) Başkanı Nayif Süer, “İnsanlığın varlığından beri tarım ve hayvancılık ile kutsal bir görev yapan çiftçilerimiz, emek vermeye devam ediyor. İklim ve verimli topraklarımız ile güzel ülkemizde eken-biçen ve hasat eden çiftçilerimiz en kıymetli hazinemizdir” dedi. 4 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle tarım ve hayvancılığa dair açıklamalarda bulunan Başkan Süer, “Hem bölgemiz hem de ülkemiz için ziraat olmazsa olmazdır. Geleceğin tarım ve hayvancılıkta olduğunun bilincine varmalıyız. İnsan neslinin geleceği, tarım ve hayvancılıktadır. Pandemi sürecinde insanların büyük bir telaş içerisine girdi. Marketlerde yoğunluk yaşandı. O süreçte tarım ve hayvancılık üretiminin de büyük bir sekteye uğraması nedeniyle, herkes telaş içerisine girdi. İnsanlar gıdaya ulaşamayacağını düşünerek 2-3 aylık alışverişler yaptı. Bu da gösteriyor ki insan hayatının devamlılığı olan temel beslenme ürünleri çok kıymetlidir. Tarımsal ve hayvansal ürünlerin üretimi vazgeçilmezdir. Tarım, ülkemizin kalkınmasında ve ekonomimizin büyümesinde can damar sektörler arasındadır. Türkiye’nin tarım ve hayvancılığa dayalı önemli kentlerden biridir. Van’da bu sektörü bağrında barındırıyor. Van ekonomisinin önemli bir kısmı başta küçükbaş hayvancılık olmak üzere tarım hayvancılığa ve hayvan ürünlerini işleyen sanayiye dayanıyor. 13 milyon 600 bin dekarlık çayır ve mera alanına sahip Van’ın, 3 milyon 551 bin 257 dekarlık tarım alanı işleniyor. 1 milyon 359 bin 22 hektar mera alanımız ile ülkemizin toplam mera varlığının yüzde 10’nunu oluşturuyoruz. Van’da yaklaşık 40 bin çiftçimiz, bereketli topraklarımızda emek veriyor. Faal nüfusumuzun yaklaşık yüzde 20-25’i, kırsal nüfusun ise yaklaşık yüzde 75-80’i tarım ve hayvancılık sektörü ile bağlantılı olarak çalışıyor. Van, cumhuriyet tarihi boyunca küçükbaş hayvan sayısındaki birinciliğini korudu. Ülkemizin yüzde 6,27 küçükbaş hayvancılığı ile Türkiye birincisi olan Van’da, TÜİK 2023 verilerine göre 3 milyon 280 bin 145 adet küçükbaş bulunuyor. Van’da, 2 milyon 993 bin 722 koyun bulunuyor. Van’da 133 bin 193 büyükbaş, 462 bin 32 kanatlı hayvan bulunuyor. Geçen yıl Van’da 22 bin 211 ton kırmızı et, 298 bin 650 ton süt, 176 bin 713 kovanda 2 bin 225 ton bal ve 62 bin 100 adet yumurta üretildi” dedi. “Canlı hayvan ihraç ederken, ithal eden bir ülke konumuna geldik” diyen Süer, şöyle devam etti: “Tarımsal ve hayvansal üretimde dış ticaret açığımız var. Van, 1980-1990’lı yıllarda Ortadoğu’ya canlı hayvan ihraç ediyordu. İran, Irak, Azerbaycan ve Ermenistan ile Türkiye’nin Ortadoğu ve Orta Asya’ya açılan kapısı konumunda olan Van, 125 milyonluk hinterlanda hitap eden bir konumdadır. Tarımsal ve hayvansal ürünlerde iç talebin artış eğiliminde ve ithalatın yüksek olması, Van ve bölgemiz için önemli bir fırsat oluşturuyor. Van otlu peynirinin de endemik ot türlerini barındıran şehrimizde 673 yayla bulunuyor. Yaylalar ve meralar canlandırılmalı ve daha fazla verim için ıslah edilen arazilerin oranı acil olarak artırılmalıdır. Islah çalışmalarının yaygınlaştırılmasını talep ediyoruz. Ayrıca nadasa bırakılan tarım arazisi alanının hayli fazla olması ve atıl durumda kalmasının önüne geçecek politikalar hayat bulmalıdır.” Türkiye-İran dış ticaret hacminin 30 milyar dolara yükseltilmesinin kıymetli olduğunu ifade eden Süer, “Başta tarım ve hayvancılık olmak üzere tüm sektörlerde sınır ticareti teşvikleri arttırılabilir. Tarım dış ticareti teşvik edilmelidir. Tarımsal ürünlerin İran’dan alınıp satılması konusunda VANTB, oluşturulacak kurullarda yer almalıdır. 114 km olan Van İskelesi-İran arası demiryolu ile ticaretin devamlılığı esastır. Sınır ticaretinde tarım ve hayvancılık ürünlerinde kotalar karşılıklı olarak kaldırılmalı ya da minimize edilmelidir. Böylece potansiyelimiz yükselebilir. Doğu Anadolu Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürlüğü Van’da bulunuyor ancak Van’da alınan numuneler genellikle Mersin ve Ankara’ya gönderiliyor. İhtisas Gümrüğü yetkisi verilmesi gereken Kapıköy Gümrük Kapısı’nda tam donanımlı laboratuvar kurulmalıdır. Van Lojistik Merkez Üssü projesi hayat bulmalıdır. Çalışan vefakâr çiftçilerimize, daha fazla üretebilmesi için verilen destekler artırılmalıdır. Tarım ve hayvancılığın sekteye uğramaması için çiftçilerimizin verdiği büyük emeklerin karşılığını alması önemlidir. Devletimizin çiftçilerimize sunduğu destekler, potansiyelimize olumlu olarak yansımaktadır. Pozitif destek çiftçilerimizin üretimine büyük katkı sunuyor. Tarımsal yatırımlarının istenen boyuta ulaşması için bölgemize özel ekonomik teşvik ve destek paketleri uygulanmalıdır. Yaşanan son ekonomik gelişmeler dikkate alınarak çiftçilerimize hibe kredi ya da faizsiz desteğin yanı sıra akaryakıt ve yem bitkileri desteği de sunulmalıdır. Tarım aletleri ve makine alımlarında hibe destekler verilmelidir. Küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık kapsamında devlet destekleri artırılmalıdır. Kamu bankaları limitleri artırarak ve kredi şartlarını kolaylaştırarak, finansa erişimi sağlamalıdır. Verilen mazot ve gübre desteklerinin nakdi olarak ödenmelidir. Özellikle endüstriyel tarım yapan firmalarımızın önemli bir enerji sorunu var. Devlet destekli Güneş Enerjisi Santrali yenilenebilir enerji (GES) ve Rüzgar Enerjisi Santrali (RES) projeleri ile çiftçilerimizin enerji yükü azaltılmalıdır. Jeotermal kaynaklarımızı, organize jeotermal sera bölgesinde değerlendirebiliriz. 2015 yılında yapılan araştırmalara göre Van Gölü’nde, piyasa değeri 7,5 milyar dolar olan 50 bin tonluk uranyum vardır. Bu da Türkiye’nin 50 yıllık uranyum ihtiyacını karşılıyor. Uranyumun çıkarılması çalışmaları enerji alanında Van’a büyük bir değer katacaktır” ifadelerini kullandı. Geleneksel tarım yerine, dijital ve endüstriyel tarım ve hayvancılığa geçilmesinin büyümeyi ve kalkınmayı hızlandıracağını kaydeden Süer, “İklim nedeniyle zorlu kış şartlarının uzun süre devam ettiği Van, Bitlis, Hakkari ve Muş illerinden oluşan TRB 2 bölgesinde çiftçilerimize bu yönde destekler sunulmalıdır. Böylece daha bilinçli ve profesyonel çiftçi ve firmalar ile planlı tarım uygulanabilir. Tarihi ve turistik değerleri bakımından bazı dünya değerlerini bağrında barındıran ve turizm şehri olan Van’da yeni turizm otelcilik projelerine daha fazla destek verilmelidir. Kırsal turizm ön plana çıkarılabilir. Gastro Van değerleri hizmete sunulabilir. Van’da Liman Başkanlığı’nın kurulması ve TMO Başmüdürlüğünün açılması önemlidir. Kuzey Van Gölü Demiryolu Projesi, Van Çevre Yolu ve Van-Şırnak karayolunu tamamlayan, merkezinde tramvay ve deniz otobüsü yolcu taşımacılığının yapıldığı bir Van istiyoruz. Sürekli gelişen Van’da işlerin yoluna gireceğine inanıyoruz. 2023 yılı İşgücü Piyasası Araştırması’na göre, işgücüne katılım oranı yüzde 49,7 seviyesinde. İşsizliğin en yüksek olduğu Van, Muş, Bitlis ve Hakkari’yi kapsayan TRB2 bölgesindeyiz. TÜİK’in 2023 verilerine göre, bölgede kayıtlı işsizlik oranı yüzde 17,2 olarak gerçekleşti. 2023 yılı sonu itibarıyla Van’da kayıtlı işsizlerin sayısı 39 bin 459 oldu. Hem Van hem de bölgemizde büyük bir genç işsizlik sorunu var. Van’da, 15-24 yaş arası genç nüfus oranı 217 bin 452 ile yüzde 19,29’u buldu. 277 bin 484 ile 25-39 yaş arası nüfus oranı ise yüzde 24,61 olarak gerçekleşti. Van, Muş, Bitlis ve Hakkari’yi kapsayan TRB2 bölgesinde 15 yaş ve üstü 1 milyon 436 bin genç var. Bu durum hem Van için hem de bölgemiz için büyük bir iş potansiyeli demektir. Genç potansiyeli değerlendirmek gerekiyor. Tarım mesleklerinin edindirilmesi konusunda ilgili kurumlar aracılığıyla tarım meslek edindirme kursları açılabilir. Firmalar eliyle İş Garantili Meslek Edindirme Kursları Projesi hayata geçirilebilir. Sürü Yöneticiliği, Paketleme Elemanı, Seracılık, Manav, Doğa ve Tarım Bakıcısı, Tarımsal Dış Ticaret Eğitimi vb. kurslar açılabilir. Tarım işçiliğine teşvik oluşturulmalıdır. Her köye, mesleki atamalar gerçekleştirilmelidir. Nüfusu 1 milyon 127 bin 612 olan Van’da, 11 bin 215 işyerinde 125 bin 893 kişi sigortalı olarak çalışıyor. Oysa bu rakam tarım ve hayvancılık yatırım imkanları ile daha da artırılabilir. Batıya göç veren ve Türkiye’nin en çok göç alan 30 büyükşehrinden biri olan Van, TÜİK 2022 verilerine göre, 33 bin 900 göç alırken, 62 bin 400 kişi göç etti. Tarımsal potansiyelin tam kapasite ile değerlendirilmesi durumunda, 90’lı yıllardan buyana devam eden göç sorununa bir nebze olsun çözüm olabileceğine inanıyoruz. Van’ın en büyük geçim kaynaklarından biri tarım ve hayvancılıktır ancak girdi maliyetlerinin artması nedeniyle tarım ve hayvancılık yapılamaz bir duruma gelmiştir. Akaryakıt, yem, enerji, personel, kira vb. giderler çiftçimizi çok zorluyor. Kırsal mahallelerde yaşayan çiftçilerimizin hem sosyal güvencesine hem de sosyal yaşamına katkıda bulunmalı ki bu kişiler çiftçilik yapsın ve topraklarını bırakmasın. Çiftçilerimizin emeğinin karşılığını alabilmesi hayati derecededir. Tahsis edilecek kamu arazilerinde yapılabilecek olan, Kent tarım-hayvancılık uygulamaları ile göç ve işsizlik bir nebze de olsa azaltılabilir. Türkiye küçükbaş hayvan varlığında lider konumda olan Van’da, 1970’li ve 1980’li 7-7,5 milyon civarında hayvan varlığımız bulunuyordu. Bu sayı şimdilerde maalesef yaklaşık 3 milyona düştü. 70’li, 80’li yıllarda Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere Afrika, Libya, Mısır, dağılmadan önce Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne Türkiye’den canlı hayvan ve et ihraç edilirdi. Bunun büyük bir bölümü de Van’dan gönderilirdi. Şimdi ise ithal ediyoruz. Dişi hayvan ihracatına hiçbir zaman izin verilmediği, 1980’li yıllardaki politikalar gibi hayvancılık yine koruma altında olmalı. 1994’de kilosu 19 lira olan et, 2020’de 60 lira oldu. Son 4 yılda ise yüksek düzeyde artış göstererek çeşidine göre 450-900 TL’yi bulmuştur. Et ve Süt Kurumu’nda ise 279-600 TL’ye kadar satılıyor. Türkiye’de et fiyatları son dönemlerde yüksek bir artış meydana geldiğini görüyoruz. Arz düşüşünün yaşanması et fiyatlarının yükselmesine neden olmuştur. Kombine ırk hayvanları kullanılarak hem et hem de süt üretimi arttırılabilir. Süt hayvanları kesilmek zorunda kalınıyor oysa ana olmadan dana olmaz. Son 21 yılın en yağışlı dönemini yaşıyoruz. Bu yıl mart, nisan ve mayıs aylarında yağmur bereketiyle gelmiştir. Rekor düzeydeki yağışlar, çiftçimizi sevindirmiştir. Rekoltelerin artmasını bekliyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), hububatları piyasaların üzerinde bir fiyata satın almalıdır. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin yaptığı açıklamaya göre, 1 kilogram buğdayın maliyeti 10 lira 87 kuruştur. Yıllık enflasyon, mazotta yüzde 100’ün üzerinde zam, gübrede yüzde 40’lık zam, ilaç, araç ve gereç ile diğer masraflar da göz önünde bulundurularak, hububatlar maliyetleri ve verilen emekleri karşılayacak fiyatlar ile alınmalıdır. Her çiftçi ve besici kendi imkanları ile ayakta durmaya çalışıyor. Ham madde alımında ve ürün satışında dar bir pazar alanı bulunuyor. Nakliye başlı başına büyük bir sorun teşkil ediyor. Ürünlerin piyasa bulma ve pazarlama sorunu çiftçilerimize verilecek teşvik ile kooperatif ve birlik kurmaları sağlanmalıdır. Yaklaşık 14 bin kişiye ekmek kapısı olan ve 39 adet tesisin bulunduğu Van’da, Van Balığı İnci Kefali başta olmak üzere, alabalık, sazan, karabalık, kayabalıkçılığı yapılıyor. 2023 yılında, 2 bin 625 ton iç su balığı, 8 Bin 750 ton ise Van Balığı İnci Kefali avlandı. İşleme tesisleri ile Van Balığı İnci Kefali Döneri, Köftesi ve Ton Balığı Projesi ilealabalık, su ürünleri balıkçılığı (fileto)desteklenmelidir. Çanakkale Dardanel Ton ile yapılan görüşmeler hızlandırılmalıdır. Coğrafi olarak Türkiye’nin en büyük ilçesi olan Gürpınar, ayrıca değerlendirilmelidir. Özellikle dünyada sadece Gürpınar’da olan 12 kaburgalı Norduz koyununun tanıtımı için Gürpınar’ın ilçe olduğu tarih seçilerek o gün Norduz Koyunu Günü ilan edilmelidir ve Norduz Koyunu Festivali ile şenlikler yapılmalıdır. Ülkemizde yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlayan dikey tarım uygulamalarını Van’da başlatmak istiyoruz. Topraksız tarım olarak nitelendirilen dikey tarım için harekete geçmenin zamanı geldi. Özellikle Van’da, 1 milyar 350 milyon ton rezervi bulunan perlit hazinesi mutlaka değerlendirilmelidir. Topraksız tarım uygulamaları arasında yer alan perlit ile tarımı yaygınlaştırabiliriz. Perlit çiçek, sebze ve meyve köklendirilmelerinde kullanarak, domates ve salatalık başta olmak üzere çeşitli sebze ve meyveler üremek mümkündür. Kuraklığın oluşturduğu tarımsal ve hayvansal su sorunu çözüm bekliyor. Van’da bulunan 63 bin 199 hektarlık, 11 sulak alan korunmalıdır. 80 kilometrelik uzunluğu olan ve Karasu üzerine inşa edilen, 32 mahalle ile 140 bin dönüm araziyi sulayan Sarımehmet Barajı’nın 32 yıllık ömrü kaldı. Barajın mutlaka yenilenmesi gerekiyor. Yağmur suları depolama sistemi ve Hayvan İçme Suyu (HİS) ile su kaynaklarımızı değerlendirebiliriz. İlimizde ilk önemli sanayileşme hareketi, 1969 yılında üretime başlayan Van Çimento Fabrikası ile başladı. 1976’da Van Yün İpliği Sanayi, 1977’de Van-Et Entegre Et Sanayi, 1980’de Et ve Balık Kurumu Van Et Kombinası, 1981’de Sümer Holding A.Ş. Van Deri ve Kundura Sanayi İşletmesi, 1989’da Türkiye Şeker Fabrikaları Erciş Şeker Fabrikası ve 1998’de Van Organize Sanayi Bölgesi takip etmiştir. Ardından, un-yem, ağaç-plastik sanayi, tarım-süt ve süt ürünleri işletmeleri ve çeşitli sektörlerde gelişim olmuştur. Dönerdere Tarımsal Kalkınma Kooperatifi 1966’da, Emek Tarımsal Kalkınma Kooperatifi 1967’de, Van Süt 1974’de, Kır Gülü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ise (İşletme Van YYÜ’deydi) 1998’de kuruldu. Dört işletmede o dönem, günlük var olan toplam 48 tonluk kapasitenin 13 tonluk kısmı değerlendirilebiliyordu. Van Süt önce İl Özel İdare’ye devredildi, ardından özelleştirildi. Van Yün ve İplik Fabrikası’nın çalıştığı günlerin özlemi içerisindeyiz. Bir konsorsiyum oluşturularak Van’da yün ve iplik fabrikası kurulabilir. 90’lı yıllarda en büyük gücü olan fabrikaların tarihe karışması üzüntü vericidir. Bir zamanlar hayvan derisi ve yünü çok kıymetliydi. Şimdilerde ise değerlendirilemiyor. 1990’lı yıllarda etin kilosu 15 lira iken koyun derisi 90-100 lira arasındaydı. Bu da 6-7 kilo et fiyatına denk geliyordu. Türkiye’de 1990’da, 10 milyon 300 bin adet olan koyun derisi sayısı, 2007’de 6 milyon 900 Bin oldu. Türkiye koyun derisinde artık net ithalatçı bir ülke oldu.Bereketli topraklarımızda alın teri döken, toprağı yoğuran, tarladan soframıza gelen her türlü nimette büyük emeği olan tüm çiftçilerimizin, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü kutluyoruz. Tarım ve hayvancılık sektörünün tüm emektarlarına en içten sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum” şeklinde konuştu.