POLİTİKA - 27 Şubat 2017 Pazartesi 11:37

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış: Yeni sistem bize asıl Cumhurbaşkanımızdan sonra lazım

A
A
A
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış: Yeni sistem bize asıl Cumhurbaşkanımızdan sonra lazım

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış, Türkiye’nin yeni hükümet şekliyle yönetilebilir hale geleceğini belirterek, “Bu sistem asıl Cumhurbaşkanımızdan sonra lazım olan bir sistem” dedi.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış, Türkiye’nin uzun yıllardır siyasi hayatında yer alan hükümet sistemi probleminin Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile ortadan kalkacağını söyledi.

“Çift başlılık ortadan kalkacak”

Hükümet etme sistemindeki çift başlılığın ortadan kalkacağını kaydeden Mustafa Akış, 2001 yılında yaşanan krizi ve bunun ülke ekonomisine yansımalarını hatırlattı. Akış, “Mevcut sistemin serüveni ve arkasındaki hikayeleri ortada. Türkiye için en uygun olanı kendimize ait, bizim kültürümüze uygun, hep bahsettiğimiz bin yıllık devlet geleneğimize uygun bir sistem olması gerektiğini, bunun da Türk tipi başkanlık sistemi olduğunu hep ifade ettik. Bugün de önümüzde bize ait Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Sistemi var. Bu sistemin neler getirdiğini belki mevcut sistem üzerinden okumak gerekir. Çünkü bu sistem mevcut sistemin bozuk yanlarını ortadan kaldıran bir sistem. Sistemin en sıkıntılı yönlerinden birisi çift başlılık. Bu sistem çift başlılığı ortadan kaldırıyor. Bu çift başlılık Türk siyasi hayatında bugüne kadar can yakıcı bir çok hikayenin de varlığını ortaya çıkarmış. Bunu Atatürk ve İsmet İnönü’den başlayarak 2007 yılına kadar Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasına kadar getirebiliriz. Sonraki süreç Sayın Cumhurbaşkanımızın hakim lider konumu, milletle uyumu ve kişilerin devleti öncelemeleri üzerine bir çift başlılık sorunu yaşanmadı. Cumhuriyetin kuruluşundan 2007’ye kadar bu yaşandı.

Bunun millete faturaları da gerçekten çok ağır oldu. Hepimizin hala zihinlerinde olan Ahmet Necdet Sezer ile Bülent Ecevit arasında yaşanan Anayasa kitapçığının fırlatılması meselesi. Devletin en tepesindeki iki ismin çatışmasını Türkiye’ye ve Türk milletine faturası biliniyor. Faizlerin bir gece de yüzde 7 bin 500’lere çıkması. Türkiye’nin 29 katrilyon daha fazla borçlanmış olması. Bu gibi meseleler çift başlılığı hem bir devlet ve bürokrasi olarak etkilemekte hem de ekonomiye ilişkin yansımaları var” dedi.

“Bir arabada iki direksiyon iki şoför var”

Ülkeye hükümet etmede çift başlılığın hep can yakıcı hikayeleri olduğunu belirten Mustafa Akış, mevcut sistemin ülkeyi patinajda bıraktığını vurguladı. Akış konuşmasına şöyle devam etti: 

“Bir araba var, iki tane direksiyonu var ve iki tane de şoförü var. Maalesef bu sistem bu çift başlılık üzerine kurulu. Dolayısıyla bu yönüyle de devletin zirvesindeki hem Cumhurbaşkanının mevcut sistemde hem de Başbakanının çok ciddi yetkilerin olması dünyadaki parlamenter sistem örneklerinden de bu yönüyle ayrılmasını ortaya koyuyor. Bizim mevcut sistemimiz anayasa hukuku bakımından aslında bir parlamenter sistem değil. Bir parlamenter sistem ülkelerin sınıflandırılması içerisinde geçiyor ama kendisi parlamenter sistem değil. Parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanının bu kadar büyük, geniş yetkileri olmaz.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri cumhurbaşkanlara ciddi yetkiler veren sistem kurgulanmış ve bu sistem de bizi sürekli bir patinaj haline sokuyor. Son 15 yıl istisna. Son 15 yılda Türk siyasi tarihinde ender görülebilen lider millet uyumu var. O lider millet uyumuyla sorunlar aşılabilmiştir. 15 yıl da başımıza gelmeyen kalmadı. Danıştay saldırısından bugüne kadar yaşadıklarımıza bakarsak Cumhuriyet mitingleri, 337 krizi, AK Parti’ye kapatma davası, 17-25 Aralık, MİT soruşturması ve 15 Temmuz, hepsini bir arada değerlendirdiğimiz de, bir lider millet uyumuyla ancak bunlar aşılabilmiştir. Yeni sistemin en büyük özelliklerinden birisi biraz bahsetmeye çalıştığım bu çift başlılığı ortadan kaldırmak. Bu en önemli hususlardan birisi.”

“Yeni sistemde ‘İstikrarsızlık’ olmayacak”

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Akış, Türkiye’nin yeni hükümet şekliyle yönetilebilir bir ülke olacağını, çok sihirli bir kelime olan ‘İstikrar’ın her alanda kalkınmayı sağlayacağını dile getirdi. Tamamen millete ait bir hükümetin milletin seçtiği gün göreve başlayacağını ifade eden Akış, 15 yıldır süren istikrar sayesinde Türkiye’nin kuruluşundan sonra en çok hizmet aldığı dönemi yaşadığını verdiği örneklerle anlattı. Akış, bölünmüş yolların ilk yapım aşamasında farklı bakanlıklara bağlı ekip ve ekipmanların koordinasyon içerisinde çalıştırılarak verimli kullanıldığını, koalisyon hükümetlerinde kurumlar arası böyle bir birlikteliği görme şansının olamayacağını söyledi.

“Bürokratik Oligarşinin ve vesayetin gücünü kırmak için ‘Evet’ demeliyiz”

Neden ‘Evet’ demeliyiz sorusunu, “Yönetilebilir bir Türkiye için” diyerek cevaplandıran Mustafa Akış, “Türkiye’ye bu makas değişimini yaptırmak istemiyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
Akış, “Yönetilebilir bir Türkiye için evet demeliyiz. Bu güne kadar yönetilemiyor muydu? Sistemler insanın tıkandığı yerlerde insanın önünü açar. Ama bizde öyle değil, bizde sistem tıkanıyor insan unsuru bunun önünü açıyor. O yüzden 15 yıldır bu sistem çalışıyor. O yüzden biz bu sistemi 15 yıllık çalışma performansı açısından değerlendirirsek hataya düşmüş oluruz. Bu sistemin Türkiye’ye vereceği en önemli husus yönetilebilir bir Türkiye. Bu millet kimi severse, bu milletin hoşuna kim giderse onun yönetebileceği Türkiye ortaya koyacağız.

Bürokratik Oligarşinin gücünü kırmak için bu sistem gerekli. Bundan sonra millet için çalışacak bir bürokrasi olacak. Niye evet demeliyiz, millete ait bir devlet bu da çok önemli bir husus. Bugüne kadar millete ait değil miydi? Evet bugüne kadar kurgulanan yapı anayasal yapı millete ait değildi. Onu millete ait kılan son 15 yıldır Cumhurbaşkanımızın performansı. O sadece milletten gücünü aldığı için, milletin taleplerini yansıttığı için devleti millete ait kıldı. Biz asıl kazanımlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamız için, güçlü bir Türkiye bırakmak için bizim cumhurbaşkanlığı sistemini ve yönetilebilir bir Türkiye’yi çocuklarımızı bırakmamız lazım. Bu yüzden evet demeliyiz. Hükümet sistemi değişikliği Türkiye için hedeflerine giderken çok önemli bir makas değişikliği. Bunu yaptırmamak için herkes elinden geleni yapıyor” şeklinde konuştu.

“Yargılanabilir bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz”

Mevcut sistemde vatana ihanet dışında yargılanamayan Cumhurbaşkanı’nın Anayasa değişikliği ile yargılanmasının önünün açılacağını anımsatan Başdanışman Akış, “Diktatörlük bu olabilir mi?” dedi.
Akış şöyle devam etti:
“Sistemleri değiştirirken korunması gereken değer demokratik hukuk devleti. Demokratik hukuk devleti yeni sistemde korunuyor. Bu neden kaynaklanıyor biliyor musunuz? Hani hep diyoruz ya ne kadar değiştirsek de darbe anayasasının ruhu değişmiyor diye. Darbe Anayasasının ruhu; işte bu mevcut sistemin hükümet şeklidir. Aslında çift başlığıyla, istikrarsızlığıyla, koalisyon ihtimalleriyle, bürokratik oligarşiyi ve vesayeti güçlendiren yapısıyla darbe anayasanın ruhu dediğimiz şey işte bugün üzerinde tartıştığımız ve değişmesi gerektiğini ifade ettiğimiz mevcut hükümet şekli. Şimdi bunu değiştiriyorsunuz. Türkiye’de çok önemli bir değişim yapıyorsunuz. Türkiye’yi 2023, 2053, 2071 hedeflerine götürecek. Türkiye’de devleti yeniden telakki ediyorsunuz.

Bunu yaptırmak istemeyen bu eski sistemde her halükarda iktidar ortağı olma ihtimalini bir şekilde vesayet organları nezdinde yakalamış bir grup var. O grup bu hükümet sistemi tartışmalarında milletimizin kafasını karıştırmak için dezenformasyonlar oluşturuyor. Bunlardan birisi ‘Tek adam diktatörlük’ meselesi, diğeri sistem değişince federasyon olacak, Türkiye eyaletlere bölünecek söylemi. Bu ikisi hamdolsun milletimiz nezdinde tutmadı. Özellikle 15 Temmuz'dan sonra baktılar ki bunlar tutmuyor tedavülden kaldırdılar. Yeni bir bilgi kirliliği gayreti daha var. O da Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra ne olacak. Bu da yeni dezenformasyon. Mevcut sistemimizde en basit yoluyla Cumhurbaşkanımızın yetkileri var. Anayasada gayet geniş bir biçimde tanımlanmış, fakat sorumluluğu yok. Cumhurbaşkanı vatana ihanet dışında hiçbir şekilde yargılanamaz. Biz yeni sistemde Cumhurbaşkanının yargılanabilmesinin önünü açtık. ‘Diktatörlük bu olabilir mi?’ Cumhurbaşkanının yargıyla ilgili tasarrufları var. Bu tasarruflar bugün neyse yine aynı. Burada böyle bir kafa karışıklığı oluşturmak için çalışma yapılıyor. Bu da doğru değil. Zannedersin, bağımsız mahkemeler ortadan kalkacak, TBMM ortadan kalkacak. Oysa yasama daha güçlenecek bu sistemde. Bağımsız yargıya tarafsız ibaresini de ekledik. Tek adam dedikleri hadisenin bir yönünü yargıya atıfla söylüyorlar. 2’nci yönünde yasamayla ilgili söylüyorlar. Tek adamlık otoriterlik falan bu sistem de yok.”

“Bu sistem asıl Cumhurbaşkanımızdan sonra lazım”

Başdanışman Mustafa Akış, Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye’ye daha çok Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra lazım olacağını vurguladı. Akış, “Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra ne olacak sorusu zaman zaman önümüze çıkıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızı sevenlerinde kafa karışıklığı yaşadığını görüyoruz.

Cumhurbaşkanımızın bir ifadesi var, ‘Ben faniyim bir sistemi bir faniyle özdeşleştirmek yanlış’ diye. Recep Tayyip Erdoğan bir kahraman hem de hikayesi olan bir kahraman. Bu tarz liderlerin özgül ağırlıkları hem makamlarının hem de siyasi hareketlerinin önüne geçer. Lider millet uyumu, sırtını millete dayama ve dik duruş. Bunlar olunca sistemin yanlışları ve hataları bu tarz liderlerin elinde erir gider. Her halükarda ülkeyi yönetir bu tarz kahramanlar. Asıl olan belli bir vasatta da sistemin işler olması, yaşamını devam ettirebilmesidir. Sistem fanilerin üzerinde bir sistem olmalı. Bundan yıllar sonra da biz bu sistemi Türkiye’nin menfaatleri için kullanabilmeliyiz ve Türkiye’nin doğru yönetilebilmesi için, doğru adımlarla doğru yöne gidebilmesi için kullanabileceğimiz bir sistem olmalı. Bu sistem asıl Cumhurbaşkanımızdan sonra lazım olan bir sistem. Biz yönetilebilir Türkiye için bu sistemi istiyoruz” şeklinde konuştu. 

H.İbrahim Parlak
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Yılbaşı öncesi sahte alkol uyarısı Tadı, kokusu ve rengi etil alkolle birebir aynı olan metil alkol, vücuda girdiği andan itibaren sessizce öldürüyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Selim Kocabora, Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Göral ve Acil Tıp Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erkan Temizkan, sahte alkole karşı yılbaşı öncesi hayati uyarılarda bulundu. Yılbaşı döneminde alkol tüketiminin artmasıyla birlikte, piyasaya sürülen sahte içkiler yeniden gündeme geldi. Özellikle metil alkol içeren ürünler, ilk saatlerde belirti vermeden ilerleyip kalıcı körlük ve ölüme kadar uzanan ağır tablolara neden olabiliyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nden Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Selim Kocabora, Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Göral ve Medipol Üniversitesi Esenler Hastanesi’nden Acil Tıp Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erkan Temizkan, vatandaşları hayati risklere karşı uyardı. İlk belirti gözlerde ortaya çıkıyor Sahte alkol olarak bilinen metil alkolün, halk arasında tüketilen etil alkolden tamamen farklı ve son derece tehlikeli bir madde olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kocabora, metil alkolün vücutta metabolize edilemediğini belirtti. Prof. Dr. Kocabora, bu nedenle vücutta formik asit adı verilen toksik bir maddenin biriktiğini söyledi. Bu maddenin özellikle sinir hücrelerinin enerji üretimini bozduğunu ifade eden Prof. Dr. Kocabora, "Metil alkol zehirlenmesinde ilk bulgular genellikle gözlerde ortaya çıkar. Kişiler, alkolü tükettikten sonra kendilerini bir süre iyi hissedebilir ancak yaklaşık 12 ila 24 saat içinde görme bulanıklığı, görmede sislenme ve ışık hassasiyeti gibi şikâyetler başlar" dedi. Bu belirtilere dikkat Görme şikayetlerinin ilerleyen süreçte merkezi sinir sistemini de etkileyebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Kocabora, yürüme bozukluğu, konuşma güçlüğü ve bilinç bulanıklığı gibi ciddi nörolojik tabloların da gelişebileceğini belirtti. Erken müdahale edilmediği takdirde görme kaybının kalıcı körlüğe kadar ilerleyebileceğini söyleyen Prof. Dr. Kocabora, bu nedenle şüpheli alkol tüketimi sonrası ortaya çıkan en ufak görme değişikliğinde bile vakit kaybetmeden acil sağlık kuruluşlarına başvurulması gerektiğini vurguladı. "Katil alkol" tüm organlarda hasara yol açıyor Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Göral, alkolün başlı başına sağlık açısından önerilmediğini vurgulayarak, özellikle yılbaşı dönemlerinde piyasaya sürülen sahte alkolün çok daha büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekti. Metil alkolün, halk arasında "katil alkol" olarak anıldığını belirten Prof. Dr. Göral, bu maddenin sanayide kullanılan, insan sağlığı açısından hiçbir faydası olmayan son derece toksik bir kimyasal olduğunu söyledi. Metil alkolün vücuda alındıktan sonra formaldehit ve formik aside dönüştüğünü ifade eden Göral, bu maddelerin hücresel düzeyde yaygın hasara yol açtığını ve neredeyse tüm organları etkilediğini dile getirdi. Ayırt edilemiyor Metil alkolün etil alkolden görünüş, koku ve tat açısından ayırt edilemediğini vurgulayan Prof. Dr. Göral, bu durumun insanların kolayca kandırılmasına neden olduğunu söyledi. Ucuz olması nedeniyle piyasaya sürülen sahte alkolün, birçok insanın hayatını kaybetmesine yol açtığını belirten Prof. Dr. Göral, "Bu durum sadece bir sağlık sorunu değil, açıkça insan hayatıyla oynanan bir cinayettir" dedi. Metil alkol zehirlenmesinde belirtilerin hemen ortaya çıkmayabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Göral, kişilerin ilk saatlerde kendilerini iyi hissedebileceğini ancak 6-8 saat sonra ya da ertesi gün gün bulantı, kusma, karın ağrısı, karaciğer iltihabı, sarılık, pankreas yetmezliği ve solunum yetmezliği gibi hayati risk taşıyan tabloların gelişebileceğini söyledi. Prof. Dr. Göral, bu nedenle özellikle sahte alkol riskinin olduğu dönemlerde alkol tüketiminden kesinlikle kaçınılması gerektiğini vurguladı. Tüm vücudu zehirliyor Metil alkolün, etil alkol yerine kullanılan ancak temizlik maddeleri ve antifriz üretiminde yer alan son derece zehirli bir madde olduğuna dikkat çeken Acil Tıp Uzmanı Dr. Temizkan, bu maddenin vücutta toksik etki gösterdiğini ve ölümcül sonuçlara yol açabildiğini söyledi. Metil alkol zehirlenmesinin en tehlikeli yönlerinden birinin, belirtilerin geç ortaya çıkması olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Temizkan, sahte alkolden korunmanın tek yolunun alkolün yalnızca bilinen, güvenilir ve denetimli satış noktalarından temin edilmesi olduğunu vurguladı. Temizkan, kaçak ve kaynağı bilinmeyen alkol tüketiminin her zaman bu tür zehirlenme risklerini barındırdığına dikkati çekti.
İstanbul YÖK 2025 raporu açıklandı: İGÜ’nün çok boyutlu akademik başarısı tescillendi Yükseköğretim Kurulu tarafından hazırlanan "Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025" yayımlandı. Rapor, Türkiye’deki üniversitelerin akademik üretimden uluslararasılaşmaya, erişilebilirlikten kalite güvencesine kadar pek çok başlık altında performanslarını ortaya koydu. Rapora göre İstanbul Gelişim Üniversitesi, "Patent, Faydalı Model veya Tasarım" başvurularında Türkiye genelinde 1’inci sırada yer alarak önemli bir başarıya imza attı. Raporda ayrıca İstanbul Gelişim Üniversitesi’nin; akredite lisans programı sayısı, uluslararası öğretim elemanı istihdamı, uluslararası ödüller ve engelli dostu kütüphane kaynakları gibi başlıklarda da ilk 20 üniversite arasında yer aldığı görüldü. Patent başvuruları sayısında zirve İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025’te yer alan verilere göre İstanbul Gelişim Üniversitesi, "Patent, Faydalı Model veya Tasarım" başvurusu sayısı bakımından Türkiye genelinde 1’inci oldu. Bu sonuç, üniversitenin araştırma, yenilikçilik ve ticarileşebilir akademik çıktı üretme kapasitesinin yüksekliğini ortaya koydu. Vakıf üniversiteleri arasında en fazla akredite lisans programına sahip üniversite 2024 YKS kılavuzu verileri esas alınarak hazırlanan değerlendirmede, akredite lisans programı sayısı en yüksek üniversiteler sıralandı. İstanbul Gelişim Üniversitesi, sahip olduğu 44 uluslararası akredite lisans programı ile bu alanda Türkiye genelinde 3’üncü sırada konumlanırken, vakıf üniversiteleri arasında ise 1’inci sırada yer aldı. Raporda bu tablo, akreditasyonun hem devlet hem de vakıf üniversiteleri için giderek daha belirleyici hâle geldiğini gösteren önemli göstergelerden biri olarak değerlendirildi. İGÜ’den çok boyutlu performans Rapora göre 2024 yılı itibarıyla en fazla uluslararası öğretim elemanı istihdam eden üniversiteler arasında İstanbul Gelişim Üniversitesi de yer aldı. 49 uluslararası öğretim elemanı ile İGÜ, bu kategoride Türkiye genelinde 11’inci, vakıf üniversiteleri arasında ise 5’inci sırada konumlandı. Uluslararası alanda kazanılan ödüller açısından yapılan değerlendirmede ise İGÜ, 14 uluslararası ödül ile Türkiye genelinde 15’inci, vakıf üniversiteleri arasında 9’uncu sırada yer aldı. Üniversite kütüphanelerinde bulunan sesli kitap ve engelli dostu dijital kaynaklara ilişkin verilerde İstanbul Gelişim Üniversitesi, 329 bin 6 kaynak ile bu alanda Türkiye genelinde 20’nci, vakıf üniversiteleri arasında 8’inci sırada yer aldı. Raporda, özellikle milyon ve yüz binler düzeyinde kaynağa sahip üniversitelerin erişilebilirlik ve kapsayıcılık açısından stratejik birer merkez hâline geldiği vurgulandı. "Sürdürülebilir bir yükseköğretim modeli inşa ediyoruz" İstanbul Gelişim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahri Şahin, YÖK tarafından yayımlanan raporda elde edilen sonuçlara ilişkin değerlendirmesinde şu ifadelere yer verdi: "Yükseköğretim Kurulu tarafından yayımlanan bu raporda elde edilen sonuçlar, İstanbul Gelişim Üniversitesi’nin araştırma üniversitesi hedefini bütüncül bir ekosistem anlayışıyla hayata geçirme gayreti içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Patent başvurularında Türkiye genelinde birinci sırada yer almamız; üniversite-sanayi iş birliğini merkeze alan, araştırmayı ticarileşebilir çıktılara dönüştüren stratejik yaklaşımımızın somut bir sonucudur. Akreditasyon, uluslararasılaşma ve erişilebilirlik göstergelerinde ilk 3 üniversite arasında yer almamız ise kalite güvencesi, küresel akademik etkileşim ve toplumsal sorumluluk alanlarını birlikte ele alan sürdürülebilir bir yükseköğretim modeli inşa ettiğimizi göstermektedir. İstanbul Gelişim Üniversitesi olarak önümüzdeki dönemde de araştırma, yenilikçilik ve uluslararasılaşma ekseninde şekillenen bu ekosistemi daha da güçlendirerek ülkemizin yükseköğretim ve Ar-Ge kapasitesine katkı sunmayı sürdüreceğiz."
Erzurum Lisede teknolojik dönüşüm Oltu MTAL’de teknolojik dönüşüm başladı, atölyeler yeni nesil makinelerle donatıldı. Erzurum’un Oltu ilçesi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Metal Teknolojisi ile Mobilya ve İç Mekân Tasarımı alanlarında yaptığı büyük teknolojik yatırımla dikkat çekti. Okul bünyesindeki atölyeler, yeni nesil makinelerle yenilenerek öğrencilerin sektör standartlarında eğitim almasına imkân sağladı. "Çelik gibi irade, teknolojiyle buluştu" anlayışıyla hareket eden okul yönetimi, öğrencilerin hem teorik hem de uygulamalı eğitimlerini güçlendirdi. Toplam 13 yeni nesil makinenin kazandırıldığı atölyelerde artık ahşap ve metal alanlarında her türlü üretim yapılabiliyor. Okulda gerçekleştirilen yenileme çalışmalarını yerinde incelemek amacıyla Oltu Kaymakamı Mustafa Çelik, İlçe Milli Eğitim Müdürü İlhami Şahin ve Okul Müdürü Anıl Demircan atölyeleri ziyaret etti. Ziyaret sırasında meslek öğretmenlerinden makinelerin teknik özellikleri ve eğitimdeki kullanım alanları hakkında bilgi alındı. Yetkililer, yapılan yatırımlar sayesinde öğrencilerin iş hayatına daha donanımlı şekilde hazırlandığını belirterek, okulun üretken, geliştiren ve geleceği inşa eden bireyler yetiştirmeye devam edeceğini vurguladı. Öte yandan Bilişim Teknolojileri Alanı atölyesi de yenilenerek 10 adet yeni nesil bilgisayar okul bünyesine kazandırıldı. Oltu MTAL geleceğin yükselen değeri Atölyelerin modern makinelerle donatılmasında emeği geçenlere teşekkür edilirken, Metal Teknolojisi Alanı için alınan makineler şu şekilde sıralandı: Lazer Kaynak Makinesi, Argon (TIG) Kaynak Makinesi, Plazma Kesme Makinesi, Punta Kaynak Makinesi, Mobilya ve İç Mekân Tasarımı Alanı için alınan makineler ise şöyle: Kenar Yapıştırma Makinesi, Planya Makinesi, Şerit Testere Makinesi, Yatay Delik Makinesi, Kalınlık Makinesi, Freze Makinesi, Sütunlu Dikey Matkap, Çoklu Delik Makinesi, Ahşap Lazer Kesim Makinesi, Okul Müdürü Anıl Demircan yapılan 4,5 milyona alınan ve Yapılan yatırımlarla Oltu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, bölgenin mesleki eğitimdeki önemli merkezlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
İzmir Gazeteci Yazar Gökhan Çelik’ten yeni roman: ’Hilal Birliği’ Gazeteci ve yazar Gökhan Çelik, aynı zamanda Türkiye Atıcılık Federasyonu As Başkanı olarak görev yaparken, edebiyat alanındaki üretkenliğini de yeni romanıyla sürdürüyor. Çelik’in dokuzuncu romanı olan "Hilal Birliği" okurla buluşarak raflardaki yerini aldı. 42. İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı ile birlikte satışa çıkan Hilal Birliği, tarihin gölgelerinde kurulmuş, varlığı hiçbir zaman kayıtlara geçmemiş gizli bir teşkilatın izini sürüyor. Roman, bir milletin hafızasında saklı kalmış, susarak hükmeden ve her dönemde varlığını koruyan bir aklın hikâyesini merkezine alıyor. 1990’lı yılların karanlık sokaklarında bir müzisyenin cebine bırakılan gizemli bir mektupla başlayan hikâye; geçmiş ile geleceği, birey ile devleti, hakikat ile sırrı iç içe geçirerek ilerliyor. Alparslan Türkeş’ten Turgut Özal’a, Muhsin Batur’dan Adil Erdem Bayazıt’a, Barış Manço’dan Necip Hoca’ya uzanan gerçek isimler, romanda tarih sahnesinin perde arkasındaki taşıyıcılar olarak yer alıyor. Yeni eserini okuyucularının beğenisine sunmanın heyecenını yaşadığını ifade eden Çelik, şöyle devam etti: "Hilal Birliği, hayal ile gerçeğin arasındaki en ince çizgide yürürken, okuru yalnızca bir hikâyeye değil bir sorgulamanın içine davet ediyor. İlk satırdan itibaren okur, sanki kendi cebine bırakılmış bir mektubun çağrısıyla baş başa kalıyor ve şu soruyla yüzleşiyor: ’Ben gitmeli miyim?’ " Yeni romanıyla tarihsel derinliği, politik arka planı ve güçlü kurgusuyla, okuru hem düşünmeye hem de hatırlamaya çağıran Çelik, bunu "Çünkü bazı sırlar anlatılmaz; ancak hak edenin kulağına fısıldanır." şeklinde ifade ediyor. Önceki romanları Gökhan Çelik, daha önce "Türk Mülkünün Nizamı: Nizamülmülk", "Ahi Evran", "Denizlerin Tufanı: Piri Reis", "Çaka Bey - Beni Denizlere Gömün", "Fatih Zamanı: Veladet", "Şahzade - Hükümdarlık Satracı", "Kurt Gecesi: İmparatoryum" ve "Kıbrıs Baskını" adlı romanlara imza atmıştı.