POLİTİKA - 23 Mayıs 2025 Cuma 15:53 | Son Güncelleme : 23 Mayıs 2025 Cuma 16:43

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "2026-2035 dönemini Aile ve Nüfus 10 Yılı ilan ediyoruz"

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "2026-2035 dönemini Aile ve Nüfus 10 Yılı ilan ediyoruz"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yalnızca demografik göstergelere odaklanan değil, aynı zamanda aileyi ve insan fıtratını koruyan, değerleri yaşatan, toplumun sürekliliğini teminat altına alan kalıcı politikalar geliştirmek mecburiyetindeyiz. Bu yüzden 2026-2035 dönemini Aile ve Nüfus 10 Yılı ilan ediyoruz. Bu 10 yıl içerisinde iş hayatından eğitime, kültürden şehir planlamasına, teknolojiden sosyal politikalara kadar tüm alanlarda aileyi merkeze alan güçlü adımlar atacağız" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da bir otelde düzenlenen Uluslararası Aile Forumu'nun kapanış oturumda konuştu. Forumda insanlığın geleceği adına hayati bir konunun ele alındığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "26 ülkeden aileden sorumlu bakanların foruma iştirak ettiği bu forum devlet olarak aile müessesesine verilen önemin en somut işaretidir. Burada hepimizin bildiği şu gerçeğin altını çizmek isterim. Aile insanlık tarihinin ve insanlığın en önemli müesseselerinden biridir. Aile, en mukaddes varlığımız olma yanında toplumun da temel yapı taşıdır. Aile, yeri doldurulamayacak, yerine başka hiçbir kurum, ilişki veya bağ konulamayacak derecede mühimdir, değerlidir, kutsaldır. İlk insan Hazreti Adem babamız ve Hazreti Havva validemizden beri aile müessesesi vardır, hep olagelmiştir. On binlerce yıldır insanlar aile ortamında dünyaya gözlerini açmış, hayatı ilk orada öğrenmiş, ömürlerini bu şekilde idame ettirmiştir. Kadın ve erkekten oluşan aile müessesesi, insan neslinin devamı için de vazgeçilmez bir role sahiptir. Dolayısıyla aile, toplumu hem ayakta hem de bir arada huzur, güven, dayanışma ve kardeşlik içinde tutan bir çimentodur. Aile, fertleri bir arada tuttuğu kadar istikbalimizin teminatı olan çocukların da doğduğu, büyüdüğü, ilk eğitimlerini aldığı müşfik bir yuvadır. Tüm bunlarla birlikte aile, kadını koruyan, çocuğu büyüten, sosyalleştiren, insanı yaşatan bir yapıdır. Bakınız, tarih bize şu hakikati defalarca göstermiştir. Modernleşmeyi ailesizleşme ve yalnızlaşma gibi iki kavram üzerine bina eden anlayışın bireye de, topluma da huzur vermesi mümkün değildir. Ailenin çöktüğü, çözüldüğü, yıprandığı her toplum kökünden çürümeye, yozlaşmaya, çökmeye ve nihayetinde berhava olup gitmeye mahkumdur" dedi.

"Aileyi korumak, toplumu yaşatmaktır. Aileyi büyütmek, geleceği inşa etmektir"

Aileye yönelik her türlü tehdit ve saldırıya karşı koymanın, aile kurumunu yüceltmek ve tahkim etmenin herkesin özellikle asli vazifesi olduğunu belirten Erdoğan, "Bunun için diyoruz ki aileyi savunmak, insanı savunmaktır. Aileyi korumak, toplumu yaşatmaktır. Aileyi büyütmek, geleceği inşa etmektir. Dünyada teknolojinin körüklediği büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu değişim dalgasının hızlandırdığı küreselleşme ve modernleşme, toplumun temeli olan aile kurumunu da dönüştürüyor. Hayatımızın her alanda dijitalleşmesiyle birlikte aile mefhumu başta olmak üzere birçok geleneksel kurum da anlam kaybına uğruyor. İnsani değerler zayıflarken, toplum merkezli anlayışın yerini ben merkezli ne yazık ki zihniyet alıyor. Modern çağın insanlığın pek çok değeri gibi aile kurumu üzerinde de ciddi tahribatlara yol açtığını biliyoruz. Bireysel özgürlükler ve çağdaşlaşma adına bizleri asırlardır ayakta tutan manevi değerlerin örselendiğini, önemsiz hale getirildiğini görüyoruz. Kişisel konforu önceleyen yaşam biçimi, gençlerden başlayarak maalesef toplumun kılcallarına doğru hızla sirayet ediyor. Kendi mecrasında yaşanan değişimin de ötesinde küresel emperyalizmin aileyi özellikle hedef tahtasına koyduğunu müşahede ediyoruz. Şunu bugün artık açık açık söylememiz gerekiyor. Kültür emperyalizmi tüm araç, gereç ve aparatlarıyla aile müessesesini hacklemeye çalışmaktadır. Şöyle ki yediğini, giydiğini, kazandığını, hasılı tüketime konu gereçlerin tamamını diğer aile fertleriyle paylaşan, dayanışmacı aile yapısı, küresel pazar aktörlerinin tercih ettiği, tasvip ettiği, istediği bir durum asla değildir. Tüketim kültürünün özendirilmesiyle eş zamanlı olarak aile kurumunun itibarsızlaştırılmasının en büyük sebebi işte budur" diye konuştu.

"Özgürlük ambalajıyla sunulan aslında esaret ve kölelik düzenidir"

Özgürlük ambalajıyla sunulanın aslında esaret ve kölelik düzeni olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Birileri ısrarla kabul etmek istemese de ailesinden koparılmış, millet bağı zayıflamış bireyin özgür ve özgün olmasına imkan yoktur. Dünyanın neresinde olursa olsun, aile kurumunun irtifa kaybetmesiyle birlikte insanlar popüler kültürün tüketim nesnesi haline gelmektedir. Özgürlük ambalajıyla sunulan aslında büyük bir esaret ve kölelik düzenidir. Bunun en çarpıcı örneği ise hiç şüphesiz cinsiyetsizleştirme projesidir. Bugün insanlık kendi varlığının en temel hakikatleriyle sınanıyor. İnsan fıtratı küresel ölçekte organize bir kuşatma altındadır. Adına özgürlük denilen ancak özünde insanın yaratılışına karşı bir inkar hareketi olan bu ideolojik kuşatma sadece aileyi değil, kadını da, çocuğu da, insan onurunu da tehdit ediyor. LGBT denilen sapkınlığın çeşitli sebeplerle bunun önünü açan ülkelerde ne derece vahim boyutlara ulaştığını ibretle takip ediyoruz. Tercihlere saygı denilerek meşrulaştırılan bu sapkınlık bugün farklı hiçbir sese görüşe tahammülü olmayan bir zorbalığa kelimenin tam manasıyla bir faşizme dönüşmüştür. Bu dayatmaların arkasında sadece bazı sivil inisiyatifler değil, çok uluslu şirketler, bazı uluslararası kuruluşlar ve belli başlı devletler de yer alıyor. Sırf LGBT belasını eleştirdiği için sanatçılar, iş adamları, siyasetçiler, bilim insanları linç edilmekte, adeta yaşayan birer ölüye çevrilmektedir. Bir başka acı verici gerçek ise şudur. Cinsiyetsizleştirme projeleriyle insan fıtratını inkar edenler, çocuklarımızın bedenlerine geri dönüşü olmayan tıbbi müdahalelerde bulunarak aslında masum çocukları da istismar etmektedir. Bu ısrarı, bu istismarı kesinlikle seyredemeyiz. Daha 4-5 yaşındaki yavrularımıza uzanan bu kirli ve rezil ellerin, insanı insanlığından utandıran çarpık ilişkileri meşrulaştırmaya çalışması elbette tesadüfi değildir. Bunlar insanlık düşmanıdır, kadın düşmanıdır, çocuk düşmanıdır. LGBT sapkınlığına karşı mücadele, aynı zamanda özgürlük mücadelesi, haysiyet ve insanlığın istikbalini kurtarma mücadelesidir" diye konuştu.

"Milli bünyemizi açıkça tehdit eden cinsiyetsizleştirme projeleriyle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz"

LGBT konusunda dünyada giderek artan bilinçlenmeyi çok olumlu karşıladığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bilhassa farklı ülkelerde aileyi kadın ve erkek arasındaki meşru birliktelik olarak tanımlayan yasal ve anayasal düzenlemelerden büyük memnuniyet duyuyoruz. Bu yönde adım atan liderlerin maruz kaldığı saldırıların gayet farkındayız. Türkiye olarak aileye savaş açan hiçbir ideolojiye, insanın doğasını inkar eden hiçbir zorbalığa eyvallah demeyeceğimizi burada özellikle ifade ediyorum. Şunun da bilinmesini isterim. Her ne kadar ülkemiz içinde muhalefet partileri ve kimi kadın örgütleri tarafından himaye ediliyor olsa da, milli bünyemizi açıkça tehdit eden cinsiyetsizleştirme projeleriyle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Anomalinin özgürlük ve kişisel tercih markajıyla ve makyajıyla normalleştirilmesine göz yummayacağız. Uluslararası arenada bu konuda yük almaya, sorumluluk almaya, öncü rol üstlenmeye inşallah devam edeceğiz. Bugün cinsiyetsizleştirmeyi teşvik eden malum odaklar daha önce de uzun yıllar boyunca nüfus kontrolü ve aile planlaması politikalarının savunuculuğunu yaptı. 1960'lardan itibaren dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi ülkemizde de benzer politikalar uygulandı. Tıbbi zorunluluklar haricinde, özünde bir cinayet olan kürtaj yine aynı çevreler tarafından masumlaştırıldı, sıradan hale getirildi. Neticede demografik dengemiz maalesef altüst oldu. Bugün bu yanlış, daha doğrusu art niyetli politikaların can yakıcı ve menfi sonuçlarıyla çok dramatik bir şekilde yüzleşiyoruz" diye konuştu.

"Yıllar içerisinde refah seviyesi yükseldikçe birçok sebepten ötürü doğurganlık hızımız düşmeye başladı"

TÜİK'in açıkladığı verilerin Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehditleri açıkça ortaya koyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin doğurganlık hızı, tarihimizde ilk kez 1,48'e gerilemiş durumda. Bu bir felaket. Bu rakam, kritik eşik olan 2,1'in çok altında bir seviyedir. İster iktidar, ister muhalefet olsun, hiç kimse buna kayıtsız kalamaz. Tabii biz bunu söyleyince hemen birileri 'ekonomi' diyor. Özellikle muhalefet bu meseleyi sık sık istismar ediyor. Bugün muhalefetin adeta üzerinde tepindiği bir gerçeği de burada açıklığa kavuşturmakta fayda görüyorum. Ülkemizde doğum hızının düşmesinin sebebi asla ekonomide yaşanan dönemsel sorunlar değildir. Tam aksine, kişi başına düşen gelirin şu anki seviyenin beşte biri olduğu dönemlerde, ülkemizin doğurganlık hızı yaklaşık iki kat daha fazlaydı. Yıllar içerisinde refah seviyesi yükseldikçe birçok sebepten ötürü doğurganlık hızımız düşmeye başladı. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın diğer ülkelerinde de benzer bir durum söz konusudur. Bakınız, bugün dünya ülkelerinin yarısından fazlasında doğurganlık hızı, nüfus yenilenme seviyesinin altındadır. Küresel doğurganlık hızı 1950'de 5'ken, 2024'te 2,2'ye düşmüştür. Avrupa Birliği üye ülkelerinin toplam doğurganlık hızı ortalaması 1,38'dir. Malta, kişi başına düşen geliri 41 bin dolar olmasına rağmen 1,06 oranla Avrupa içerisinde doğurganlık hızında en alt sıralarda. 1,81 ile Avrupa'da en yüksek doğurganlık hızına sahip Bulgaristan'ın kişi başı geliri ise 16 bin dolardır. Ekonomik zorluklardan ziyade popüler kültürün konforu, tüketimi ve nefsi hevesleri yücelten telkinleri bu sıkıntıların en önemli nedenidir" diye konuştu.

"2026-2035 dönemini Aile ve Nüfus 10 Yılı ilan ediyoruz"

Karşı karşıya olduğumuz bu tablo sadece bir istatistik değil bizi harekete geçmeye çağıran açık bir ikazdır. Bu anlayışla son dönemde nüfusumuzu artıracak evliliği teşvik edecek en 3 çocuk çağrımıza uygun şekilde evlat sahibi olmayı özendirecek çok önemli politikaları devreye alıyoruz. 2024 yılında Nüfus Politikaları Kurulunu hayata geçirdik. Yine bu süreçte 2025 yılını Aile Yılı ilan ettik. Gençlerin evlenmelerini kolaylaştıracak ekonomik ve sosyal desteklerimizi ülke genelinde yaygınlaştırdık.14-28 Mayıs seçimleri öncesinde gençlere vaadimiz olan Aile ve Gençlik Fonu'nu ilk etapta deprem bölgemizde, daha sonra da 81 ilimizde hayata geçirdik. Fondan faydalanmak için şimdiye kadar yaklaşık 114 bin kardeşimiz müracaat etti.

Başvuranlar içinde faydalanmaya hak kazanan çiftlerimizin sayısı ise 41 bine ulaştı. Ayrıca bu yıl doğacak çocuklar için çocuk sayısına göre artan destek paketleri sunduk. 28 Mayıs'ta doğum yardımı ödemelerini toplu olarak yapacağız. 163 bin 295 haneye yaklaşık 1,2 milyar liralık ödeme gerçekleştireceğiz. Aileyi güçlendirecek politikalarımıza yön vermesi amacıyla Bakanlığımız bünyesinde Aile Enstitüsü'nü kurduk. Ancak şurası da bir gerçek ki, aile ve nüfus bir yıla sığdırılacak kadar dar bir gündem değildir. Aile kurumu üzerindeki küresel baskılar ve nüfus yapımızdaki değişim ancak uzun vadeli bir vizyon, kararlı ve bütüncül politikalarla yönetilebilir. Yalnızca demografik göstergelere odaklanan değil, aynı zamanda aileyi ve insan fıtratını koruyan, değerleri yaşatan, toplumun sürekliliğini teminat altına alan kalıcı politikalar geliştirmek mecburiyetindeyiz. Bu yüzden 2026-2035 dönemini Aile ve Nüfus 10 Yılı ilan ediyoruz. Bu 10 yıl içerisinde iş hayatından eğitime, kültürden şehir planlamasına, teknolojiden sosyal politikalara kadar tüm alanlarda aileyi merkeze alan güçlü adımlar atacağız" diye konuştu.

Mutlu aile, mutlu bir birey ve mutlu bir toplum demek olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Millet olarak maruz kaldığımız onca saldırıya rağmen bizi bu topraklarda yüzyıllardır dimdik ayakta tutan en güçlü vasfımız aile bağlarımızdır. Aile bağlarımızın sağlamlığı ve dayanıklılığı sayesinde asırlardır bu topraklarda özgürce var olduk, bütün tehditleri başarıyla bertaraf ettik. Yine bu sayede tüm insanlığın gıptayla baktığı medeniyetler inşa ettik. Milletçe bizi Türkiye Yüzyılı ülkemizde ve ülkümüze taşıyacak en muhkem köprümüz yine aile olacaktır. Aile, küresel emperyalizm karşısında en korunaklı limanımız, en sağlam kalemiz, aşılmaz, yıkılmaz bendimizdir. Aynı hassasiyetleri buradaki her bir misafirimizin, her bir kardeşimizin de paylaştığına yürekten inanıyorum. Aileyi ve aile kavramını hedef alan her türlü girişimin savuşturulmasında sizleri işbirliğine davet ediyorum. Aileye değer verenler olarak hep beraber umudu çoğaltacak, dayanışmayı güçlendirecek, kendi hanemizden başlayarak inşallah dalga dalga mutlu, sıcak, sevgi dolu bir toplumu birlikte inşa edeceğiz" dedi. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Karabük 40 yılda biriktirdiği Türk boy damgaları Safranbolu’da sergiledi Koleksiyoner emekli öğretmen Mustafa Gezici’nin 40 yılda topladığı Türk boyu damgalarının bazıları Safranbolu’nun UNESCO’ya kabul edilişinin 31. yılı etkinlikleri kapsamında açılan sergide ziyaretçilerle buluştu. Karabük’ün Safranbolu ilçesinin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kabul edilişinin 31. yılı, düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başlandı. Kutlamalar kapsamında, Tarihi Safranbolu Sempozyumu ile başlayan programda günün anlam ve önemine ilişkin konuşmalar yapıldı. Etkinlikler çerçevesinde koleksiyoner ve emekli öğretmen Mustafa Gezici (61), 40 yılda topladığı 90 Türk boyu damgasından 39’unu katılımcılarla buluşturdu. "Türk Dilinin Sessiz Tanıkları: Türk Boy Damgaları" adıyla açılan sergide, Türk kültür ve tarihine ışık tutan damgalar ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Serginin, Safranbolu’nun kültürel miras kimliğine katkı sağlamasının yanı sıra Türk boylarının tarihsel izlerinin tanıtılmasına da önemli katkı sağlıyor. Gezici, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Anadolu’da artık son aşamada hayvanlara vurulan damgalardır bunlar. Hayvancılığın artık çiftliklere çevrilmesi, köy hayvancılığının da çok azalması nedeniyle bunlar son 50 yıldır kullanılmaz oldu. Ama tarihin sessiz tanıklarıdır bu hayvan damgaları, Türk boy damgalarıdır" dedi. Şu ana kadar yaklaşık 90 adet topladıklarını ifade eden Gezici, "Bunlar, Türklerin Anadolu’ya 1071’den daha önce geldiğine dair belgelerdir. Sessiz tanıklarıdır. Yılda yaklaşık 4 tane falan bulabiliyoruz. İşte 40 yıllık bir emektir bu yani. Kastamonu, Yozgat, Kayseri, Erzurum, Elazığ, Erzincan; bu bölgelerden topladık. Moğolistan’dan da gelen var. Bir arkadaş gönderdi; 3–4 tane de oradan var. Karşılaştırma açısından Moğolistan’dan geldi" diye konuştu. Gezici, "Büyükbaş hayvanların butlarına, küçükbaş hayvanların da kulaklarına vurulurdu. Yani Türkler ilk defa, şunu söyleyelim, hayvanlara kulak küpesinin ilk mucididir. Kime ait olduğu belli oluyor böylece. Ova ova, boy boy bellidir bunlar. Hatta iki kardeş boyun bile damgaları ayrıdır" ifadelerine yer verdi.
Hakkari Hakkâri’nin hafızası kütüphanede yaşıyor Hakkâri’nin ilk öğretmenlerinden ve matbaacılarından olan İbrahim Hatipoğlu’nun mirası gelecek nesillere emanet edildi. Hakkârili emekli öğretmen ve yazar Aziz Hatipoğlu, Hakkâri’nin eğitim ve kültür tarihine ışık tutan anlamlı bir bağışa imza attı. Hakkâri’nin ilk üç öğretmeninden biri ve aynı zamanda kentin ilk matbaa kurucularından olan merhum babası İbrahim Hatipoğlu’na ait kişisel kütüphanede bulunan kitaplar, Hakkâri Sosyal Bilimler Lisesi Emin Özatak Kütüphanesi’ne bağışlandı. Bağış kapsamında, İbrahim Hatipoğlu’nun Hakkâri’nin kurtuluşunun 30. yıl dönümü dolayısıyla 1947 yılında kutlama programında yaptığı konuşmanın orijinal metni de gün yüzüne çıktı. Tarihî belge niteliği taşıyan bu metin, dönemin ruhunu ve Hakkâri’nin kültürel birikimini yansıtması açısından büyük önem taşıyor. Rahmetli babası gibi kendisi de öğretmen ve yazar olan Aziz Hatipoğlu, 1931 doğumlu babasının hatıralarını paylaşırken duygulu anlar yaşadı. Hakkâri’nin geçmişten bugüne bir ilim ve kültür şehri olduğunu vurgulayan Hatipoğlu, bu kimliğin oluşmasında emeği geçen eğitimcileri ve aydınları saygıyla andı. Hakkâri İl Millî Eğitim Müdürü Nurettin Yılmaz’ı makamında ziyaret eden Hatipoğlu; bu anlamlı bağışın kütüphaneyle buluşmasına vesile olan İl Müdürü Yılmaz’a teşekkür ederek, gençlerin tarihî ve kültürel mirasla buluşmasının önemine dikkat çekti. İl Millî Eğitim Müdürü Nurettin Yılmaz, Hakkâri’nin eğitim tarihine yön veren isimlerin yaşatılmasının büyük önem taşıdığını vurgulayarak, "Şehrimizin ilk öğretmenlerinden ve eğitim öncülerinden merhum İbrahim Hatipoğlu’nun aziz hatırasını gelecek nesillere aktarmak adına, isminin bir okul kütüphanemize verilmesini kararlaştırdık. Bu anlamlı bağışla birlikte öğrencilerimizin hem kitaplarla hem de Hakkâri’nin köklü eğitim geçmişiyle buluşmasını son derece kıymetli buluyoruz. Eğitime gönül vermiş büyüklerimizi rahmet ve şükranla anıyor, bu değerli mirası bizlere ulaştıran emekli öğretmenimiz ve yazar Aziz Hatipoğlu’na teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
Muğla Büyükşehir’den Menteşe’ye nefes aldıracak bir proje daha Muğla’nın Menteşe ilçesinde, kente nefes aldıracak ve yaşam kalitesini yükseltecek önemli projelerden biri olan Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında bulunan parkta yürütülen çalışmalarda sona yaklaşıldı. Muğla Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Tayfun Yılmaz, teknik ekiplerle birlikte alanda incelemeler yaparak çalışmaların son durumunu değerlendirdi. Yaklaşık 8 bin 300 metrekare alan üzerine inşa edilen Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında bulunan park sadece bir yeşil alan olmanın ötesinde, her yaştan yurttaş için güvenli ve estetik bir buluşma noktası olarak tasarlandı. Proje kapsamında, 900 metrekarelik güvenli çocuk oyun alanı, doğal taş amfi ve süs havuzları ile birlikte 3 bin 500 metrekarelik yeşil alan ve yürüyüş yollarına yer verildi. Parkın, sunduğu bu donatılarla Menteşe’de sosyal yaşamı canlandıracak nitelikli bir kamusal alan olma özelliği taşıdığı belirtildi. Genel Sekreter Tayfun Yılmaz: "Bu projeler kent kültürünü güçlendiriyor" Muğla Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Tayfun Yılmaz, proje alanındaki incelemeler sırasında yaptığı açıklamada, çalışmaların planlandığı şekilde ilerlediğini belirterek "Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında inşa ettiğimiz parkımız Muğla’nın kültürel kimliğini, kamusal yaşamını ve sosyal etkileşimini güçlendiren çok değerli bir proje. Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Aras’ın vizyonu doğrultusunda, kentin merkezinde herkesin rahatça nefes alabileceği, bir araya gelebileceği alanlar oluşturuyoruz. Teknik ekiplerimizle birlikte titizlikle yürüttüğümüz bu çalışmayı, Menteşe’ye yakışır şekilde tamamlamaktan mutluluk duyuyoruz." Dedi. Başkan Aras: "Kentler betonla değil, insanla güzelleşir" Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras ise yaptığı değerlendirmede, kentsel projelerde insan odaklı yaklaşımı benimsediklerini vurgulayarak, "Bizim anlayışımızda kentler sadece yollarla, binalarla değil; parklarıyla, meydanlarıyla ve insanların bir araya gelebildiği ortak yaşam alanlarıyla güzelleşir. Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında inşa edilen parkımız da bu anlayışın somut bir örneğidir. Menteşe’de yeşil alanları artırmak, çocuklarımıza güvenli oyun alanları, yurttaşlarımıza nefes alabilecekleri sosyal mekanlar sunmak en temel önceliklerimizden biri. Muğla’yı doğasına, tarihine ve insanına yakışır şekilde birlikte büyütmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Mersin Minikler Togg’la tanıştı, yerli üretimi öğrendi Mersin’in Anamur ilçesinde Yerli Malı Haftası kapsamında minik öğrenciler yerli üretim Togg’u yakından görme fırsatı buldu. Geleneksel Yerli Malı Haftası kutlamaları, bu yıl Anamur’da yerli üretim ve milli teknoloji bilinci temasıyla farklı bir boyut kazandı. Akdeniz Camii Müberra Mert, Yunus Emre ve Değirmencik Burnu 4-6 Yaş Kur’an kurslarında eğitim gören öğrenciler, ev yapımı ürünlerle stantlar kurarak yerli üretimin önemini öğrenirken, yöresel kıyafetlerle Türkiye’nin farklı bölgelerinde yetişen yerli ürünleri tanıttı. Etkinlik alanında sergilenen Türkiye’nin yerli ve milli otomobili Togg ise miniklerin yoğun ilgisini çekti. Öğrencilere Togg’un üretim süreci ve özellikleri hakkında bilgi verilerek, milli markaların ülke ekonomisine katkısı anlatıldı. Etkinlik kapsamında çocuklar, AKINCI, TCG Anadolu, Gökbey, Hürkuş, Kirpi, Göktürk ve Togg gibi Türkiye’nin yerli ve milli projelerini resmetti. Çocukların çizimleri, yapay zeka destekli bir video ile canlandırılarak katılımcılara izletildi. Programda konuşan Anamur İlçe Müftüsü Mehmet Fidan, yerli ve milli bilincin küçük yaşlarda kazandırılmasının büyük önem taşıdığını vurguladı. Fidan, "Yerli Malı Haftası, çocuklarımıza kendi değerlerimizi tanıtmak ve yerli üretimin gücünü anlatmak açısından son derece anlamlıdır. Yerli ve milli aracımız Togg’u yakından inceleyen evlatlarımız, yarının mühendisleri, tasarımcıları ve üreticileri olacaktır. Kendi markalarına sahip çıkan bir nesil, ülkemizin geleceğini daha güçlü kılacaktır" dedi. 4-6 yaş Kur’an kurslarında çocuklara yalnızca dini eğitim verilmediğini ifade eden Fidan, aynı zamanda tutumlu olma, bilinçli tüketim, israftan kaçınma ve milli değerlere sahip çıkma bilincinin de kazandırıldığını belirtti. Fidan, "Yerli ve milli bilinç, güçlü bir gelecek demektir. Bu bilincin erken yaşta verilmesi, çocuklarımızın öz benliklerini koruyarak yetişmelerine katkı sağlar" diye konuştu.