SAĞLIK - 21 Şubat 2018 Çarşamba 12:50

Dünyada ilk kez Türkler yaptı

A
A
A
Dünyada ilk kez Türkler yaptı

El bileği tümörü sonucu oluşan boşluğu dolduracak ve işlev sağlayacak protez, dünyada ilk kez Ege Üniversitesinde dizayn edildi. El tümörü şikayetiyle Ege Üniversitesine başvuran futbolcu Ali Rıza Turhal uygulanan yeni yöntemle sağlığına kavuşacak.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı öğretim üyeleri Doç. Dr. Burçin Keçeci ve Doç. Dr. Levent Küçük, yeni bir el bileği protezi geliştirdi. El tümörü şikayetiyle Ege Üniversitesine başvuran futbolcu Ali Rıza Turhal (21) uygulanan yeni yöntemle sağlığına kavuşacak.

Yeni protezi geliştiren ekibi ve hastayı ziyaret eden Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, Ege Üniversitesinin geleneğinde bulunan inovasyon yeteneğinin güzel bir örneğini daha görmenin gururunu yaşadıklarını söyledi. Türkiye’nin biyomedikal ihtiyacını önemli ölçüde başka ülkelerden ithal ettiğini söyleyen Rektör Prof. Dr. Budak, “Ortopedi Kliniğimizde hocalarımız geliştirdikleri bu protezi daha da geliştirip Türkiye’de diğer hastanelerde de kullanılması için çabalayacağız. Akademisyenlerimiz bu başarılarını Dünya Kas İskelet Sistemi Tümörleri Kongresinde yapacakları sunum ile uluslararası bilim dünyası ile de paylaşacaklar ve dünyada bu alanda bilimsel olarak çığır açacaklarını düşünüyorum. Değerli akademisyenlerimizi Ege Üniversitesi Rektörü olarak tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum” şeklinde konuştu.

Yeni protez konusunda bilgi veren Doç. Dr. Burçin Keçeci ise “Bu protezi uyguladığımız hastamız sağ el bileğinde kötü huylu bir kemik tümörü ile bize başvurmuştu. Ameliyat öncesi kemoterapi alan hastamıza operasyon uygulandı ve el bileğinde radus dediğimiz kemikte bu tümörü çıkardıktan sonra kocaman bir boşluk oluştu. Bu yaklaşık olarak 9 santimlik bir boşluktu. Geçici olarak o an ameliyathanede kemik çimentosu dediğimiz bir maddeyi kullanarak o bölgedeki boşluğu doldurduk ancak hastamız günlük ihtiyaçlarını giderebilecek hareketleri bile yapamayacaktı. Biz de ‘Hastamıza özel bir protez nasıl dizayn ederiz. Uyguladığımız protez nasıl güvenli bir şey olabilir’ diye uzun süre düşündük. 8 ay kadar Doç. Dr. Levent Küçük ile beraber bir düşünme araştırma aşamasından sonra protezin çizimlerine ve dizaynına başladık. Üretim aşamalarından sonra hastamızın da onayı ile el bileği tümör protez uygulamasını gerçekleştirdik” dedi.

”ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞBİRLİĞİNE İYİ BİR ÖRNEK"

Başarılı geçen ameliyat sonrası 4. günde hastanın el bileğini rahat ve ağrısız hareket ettirmeye başladığını ifade eden Doç. Dr. Keçeci, “Şu an hastamızın rehabilitasyonu büyük bir titizlikle sürdürülüyor. Bu protezin başarısı aynı hastalığa sahip hastalarımıza bir umut olacak. Protezin dizaynının gerçeğe dönüşmesinde bizlere özveriyle bütün imkanlarını sunan ve bu protezin uygulamasında hiçbir şekilde maddi bir talepte bulunmayan sponsor firmamıza da çok teşekkür ediyoruz. Üniversite-sanayi iş birliği sonucu birçok protezin geliştirmesi ve üretilmesi mümkün olacak. Bu sayede ithal etmek zorunda kaldığımız ürünler ülkemizde üretilebilecek” şeklinde konuştu.

”HALKIMIZ VE EKONOMİMİZ KAZANACAK"

Türkiye’nin sağlık alanında en büyük sorunlarından birinin protezlerin ithal olarak kullanılması olduğuna değinen Doç. Dr. Keçeci şöyle konuştu:

“Yurt dışından sürekli ithal protezler geliyor ve ülkemiz bunlara ciddi anlamda döviz harcıyor. Bu ürünler Sağlık Bakanlığımızın bütçesinde de çok ciddi yer ediniyor. Burada en önemli şey bilim adamları yani bizlerin Türk sanayisi ile işbirliği içerisinde bu tür üretimleri yapıp artık yurt dışına bağımlılığımızı bir derece azaltmak hedefinde olmalıyız. En büyük amaçlarımızdan bir tanesi bu. Diğer avantajı ise şu; kendi geliştirdiğiniz bir protezde herhangi bir sorun görüyorsanız bunu iyileştirme şansına sahipsiniz. Ama yurt dışından gelen bir protezde beğenmediğiniz bir yönü varsa hiçbir şekilde onu değiştirme şansınız olmuyor. Size ne sunuluyorsa onu uygulamak zorunda kalıyorsunuz. Onun için ne kadar çok Türk doktorlarının yaptığı dizaynları kullanırsak bizler, halkımız ve ekonomimiz için çok daha iyi olacak.”

ULUSLARARASI KONGREDE BİLİM DÜNYASINA SUNULACAK

Dünyada ilk kez dizayn edilen protezi, Dünya Kas İskelet Sistemi Tümörleri Kongresinde uluslararası bilim dünyası ile de paylaşacaklarını belirten Doç. Dr. Keçeci, “Dünyadaki diğer meslektaşlarımızın da hem görüşlerini alacağız belki de onların katkılarını alıp protezimizin daha da iyileştirilmesini sağlamış olacağız. Gururlu bir şekilde ülkemizi temsil edeceğimizi düşünüyorum” dedi.

”80-90 BİN TL YERİNE 3-4 BİN TL’YE ÜRETİLECEK"

Dünya üzerinde el bileği bölgesi için standart bir protezin olmadığını ifade eden Doç. Dr. Levent Küçük de “Bu tür durumlarda yapılacaksa hastaya özel hastanın ölçümleriyle bir takım protezler yapılabiliyor. Ancak bu protezler hastaya özel olduğu için de protez başına 80-90 bin TL gibi rakamlardan bahsedeceğimiz ciddi büyük maliyetlerin çıktığını görüyoruz. Dünyada, Amerika ve Güney Amerika’dan 4 ayrı firmanın ürettiği protezler var ama bunların hiç birini tümör hastaları için kullanmanız mümkün değil. Yalnızca zor kırıklarda ve kireçlenme rahatsızlıklarında kullanılabilecek türden protezler. Bizim geliştirmeye çalıştığımız bu protezin en önemli özelliği hem kırık ve kireçlenme vakalarında hem de tümör hastalarında kullanıma uygun olması. Bu şekilde bir üretim standardını yakalayabilirsek 80-90 bin TL maliyetlerden 3-4 bin TL arası maliyetlere indirmiş ve bunu hastalarımızın hizmetine sunmuş olacağız” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ MERKEZLERİNDEN BİRİ

Dünya üzerinde el bileği kırıkları ve el bilek kıkırdak hasarları sonrası uygulanan 4 çeşit el bilek protezi bulunuyor. Ancak tümör sonucu oluşan büyük boşluğu dolduracak ve işlev sağlayacak bir protez dizaynı dünyada ilk kez Ege Üniversitesinde geliştirildi. Ege Üniversitesi kemik ve yumuşak doku tümörlerinin tanı ve tedavisinde Türkiye’nin ilk kliniklerinden biri olma özelliği taşıyor. Ege Üniversitesi ilk uzuv kurtarıcı cerrahi 1991 yılında uygulandı. Ege Üniversitesinin manyetik rezonans görüntüleme (MRG) cihazının hizmete sunulmasıyla birlikte tanı koymadaki başarısı da artış gösterdi. MRG’nin aynı zamanda hekimlere tümör dokusunun anatomik yapılarla ilişkisini de gösterebilmesi, başarılı uzuv kurtarıcı cerrahi yapma oranını artırdı. Şu anda Ege Üniversitesi bu tümörlerin tedavisinde Türkiye’nin en önemli merkezlerinden birisi konumunda bulunuyor.

”SPOR HAYATIMA GERİ DÖNECEĞİM"

Yeniden sağlığına kavuşacak olmaktan dolayı çok mutlu olduğunu söyleyen Ali Rıza Turhal ise “Şu an kendimi daha iyi hissediyorum. İki hafta geçmesine rağmen ağrım yok ve bazı hareketleri yapmaya başladım. İlk ameliyattan sonra bileğimi hiç oynatamıyordum. Ama şu an çok umutluyum ve inanılmaz derecede bir iyileşme var. Fizik tedavi sürecim de devam ediyor bileğimin daha iyi olacağına inanıyorum. Futbolcuyum ve spor benim hayatımın önemli bir parçası. Ben bilek dondurma yöntemini bu yüzden kabul etmedim. Spor hayatıma da tekrardan döneceğime inanıyorum. Dünyada ilk kez bu ameliyatı yaptıkları ve beni sağlığıma yeniden kavuşturacakları için Burçin Hocam ve ekibine teşekkür ediyorum” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Hastane satışı yılan hikayesine döndü Adana’da doktor Mahmut Ersan Türkoğlu, 2016 yılında 35 milyon lira karşılığında hastanesinin yüzde 75’ni sattığını ancak parasını alamadığı gibi sahte imza ile 36 milyon lira borçlandırıldığını, hastanenin iflas ettiğinin de hileli olduğunu öne sürerken, hastaneyi satın alan şahıs suçlamaları kabul etmeyerek karşı davalar açtı. İki taraf 2016 yılından bu yana mahkemelik. Türkoğlu, 2016 yılında bir tıp merkezi bünyesinde bulunan 3 tıp merkezinin yüzde 75’ini 35 milyon lira karşılığında A.T. isimli şahsa senet karşılığı sattı. Türkoğlu, satıştan sonra senet olmasına rağmen bir türlü alacağını alamadığı gerekçesiyle savcılığa şikayette bulundu. Şikayet üzerine hastaneyi satın alan A.T. de senetteki imzanın kendisine ait olmadığını söyledi. Bunun üzerine senet Adli Tıp Kurumuna incelenmeye götürüldü. Burada bilirkişi raporunda senetteki imzanın A.T.’ye ait olduğu belirlendi. Bunun üzerine A.T. Türkoğlu’nun bir başkasına 36 milyon lira borcu olduğunu bu borca karşılık senet imzaladığını kendi borcunu da bu borçla kapatılacağını söyledi. Ancak Türkoğlu kendisinin böyle bir senede imza atmadığını söyleyerek savcılığa başvurdu. Savcılık başvur üzerine senedin Adli Tıp Kurumunda incelenmeye alınmasını talep etti. Talep üzerine yapılan incelemede bilirkişi senetteki imzanın Türkoğlu’na ait olmadığını belirledi. “Hastaneye başka bir şirketin postu konuldu” Bu arada Türkoğlu, hastaneyi satın alan A.T.’nin satın aldıktan hemen sonra bir akrabasına satış yaptığını daha sonrada bu kişinin şirketinin postunu hastaneye koyarak kredi kartı ve diğer kartlardan yapılan hastane ödemelerinin bu şirket hesabına gittiği yönünde suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyurusu üzerine yapılan incelemede ekonomist bilir kişilerinin incelemesinde şu görüşlere yer verildi: “Daha önceki raporunda belirlemiş olduğum bütün olumsuzlukların yapıldığı bunun aynı zamanda benden sonra dosyaya rapor sunan bilirkişi tarafından da teyit edildiğinden şüphelilerin birlikte müşteki Mahmut Ersan Türkoğlu’ nu mağdur ettikleri ilgili özel tıp merkezlerine ait hastanelerin kasalarında nakit olarak biriken ve gerekse banka hesaplarında biriken paraların başka firmaların banka hesaplarına aktarıldığı veya nakit olarak üçüncü kişiler aracılığıyla yatırıldığı, şüphelilerin özel tıp merkezini zarara uğratarak güveni kötüye kullandıkları kanaatine varıldığı görülmüştür.” “Hileli konkordato iddiasına bilirkişiden hastanenin içi boşaltılmış raporu” Türkoğlu, ayrıca hastanenin iflas ettiği belirtilerek konkordato ilan edilmesinin de hileli olduğunu, bu süreçte atanan iflas tasfiye memurlarının da şüphelilerden oluştuğu nedeniyle suç duyurusunda bulundu. Türkoğlu’nun suç duyurusu üzerine yapılan incelemede 5. İcra Dairesi, “İlk derece mahkemesinin, iflas memurlarının iflasın tasfiyesini geciktirici eylemlerde bulundukları, aralarındaki uyumsuzluğun olduğu, bu haliyle tasfiye aşamasında kendilerinden beklenen özenin gösterilmediği, mevcut görevde kalmaları halinde işlemlerin sürümcemede kalacağı, bu durumunda gerek borçlu gerek alacaklıların menfaatini zedelediği gerekçesiyle iflas memurlarının görevlerine son verilmesine, yeni iflas idaresi oluşturuluncaya kadar iflas dairesi müdürünün yetkili olmasına” karar verdi. Ayrıca hileli konkordato ilanı suç duyurusu sonrası bilirkişi raporunda, “A.T. şirketin yüzde 75 hissesini ve yönetimi ele geçirdikten hemen sonra 2016 yılı Ekim ayı içerisinde halasının oğlu kuaförlük yapan B. S.’ye paravan olarak bir sağlık hizmetleri A.Ş.’ yi kurdurarak kendisinde bulunan özel tıp merkezinin yüzde 75 hissesini yönetim kurulu başkanlığını kurdurtulan A.Ş.’ye devrederek, özel tıp merkezinin yönetim kurulu başkanı halasının oğlu B. S’yi şirketin tek yetkilisi ve temsilcisi yapmıştır. Bu hileli paravan operasyondan sonra şirketin içerisini usulsüz olarak boşaltması, A. T. ve paravan şirketlerine şirketin usulsüz borçlandırılması ve şirketin hastanelerine A. T.’ nin sahip olduğu ve konkordato altındaki şirketlere ait POS cihazı konulmak suretiyle hastaların peşin ödemeleri ve SGK fark ödemelerini bu POS cihazları üzerinden hortumlanarak şirketin konkordato ve iflas aşamasına getirilmesine sebebiyet verilmiştir” denildi. Türkoğlu, 2022 tarihinde hileli iflas kanun yararına bozma, imzaların sahte çıkmasına rağmen olmasına rağmen soruşturmanın bir türlü tamamlanmasına hastane satışının yılan hikayesine dönmesine tepki gösterdi. “Vicdanen çok rahatsız oldum” A.T.’nin hastaneyi aldıktan hemen sonra devrettiği B.S. ise 15 Şubat 2024 günü 1. Genel İcra ve İflas Müdürlüğüne konuyla ilgili verdiği ifadesinde şunlara yer verdi: “Özel tıp merkezinin temsile yetkili ortağıyım. Müflis şirketten alacaklı görünen A.T. benim yakın akrabam olur. A.T.’nin talebi üzerine talep edildiğinde geri iade etmek üzere şirket hisselerini devir aldım. Şirketin sahibi olduğu hastaneyi gerçekte A. T. yönetiyor ben ise sadece resmi işlemler için imza atıyordum. A.T. hastane gelirlerini kendi şirketine ait post makineleri ile şirketine aktardı ve bu paralar ile müflis Hacettepe şirketinin icra borçlarını ödedi sonra da bu paraların tekrar kendisine dönüşünü sağlamak için de icra dosyaları kapatmak yerine alacağı temlik alarak şirketten alacak konumuna geçti. Yine hastanenin ana binasını kendi sahibi olduğu şirkete bedelsiz devir yaptırdı. A.T. icra dosyalarını bu şekilde temlik alarak şirketten alacaklı konumuna geçmiş oldu. Konkordato ve iflas sürecinde de şirketten en yüksek miktarda alacaklı sıfatını kullanarak kendisini ve yanında çalışan M.T.’yi iflas idare memuru olarak atadı. Sonra istediği kişiye alacak yazdırdı istemediği kişinin alacağına itiraz etti. İflas masasını kullanarak hastanene ruhsatını kendi şirketine devir etti. Ben gelinen noktada vicdanen çok rahatsız oldum. Alacaklılar içinde evini geçindirmesi gereken birçok işçi var onlar hala alacağını alamadı. Ekmeğe muhtaç olanlar olduğunu duyuyorum. A.T.’nin beni kullanmasına izin verdiğim için çok pişmanım.” “Suçlamaları kabul etmiyorum, senetteki imza da benim değil” A.T. 5.İcra Hukuk Mahkemesinde verdiği ifadesinde suçlamaları kabul etmeyerek, hileli iflas olmadığını, doktorun beyan ettiği senetteki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etti. Ayrıca A.T. bilirkişinin “imzalar sahte” raporuna da itiraz etti.
Kahramanmaraş Kahramanmaraş’ta tarhana ve firik vakti Kahramanmaraş’ın adıyla özdeşleşen ve Avrupa Birliği’nden (AB) coğrafi işaret tescili alan ‘Maraş tarhanası’ üretimin başladığı yaz mevsiminde damakları tatlandırıyor. Kahramanmaraş’ın geleneksel lezzetlerinden biri olan Maraş tarhanasında yaz mevsiminin gelmesiyle üretimi hızlandı. Dört mevsim tüketilen doyurucu özelliği ve sağlığa faydası ile bilinen tarhana ve firik tezgahlardaki yerini aldı. Firik, çerezlik cips, çorbalık olarak kendine has tadı ve aromasıyla damaklara lezzet katan tarhana, tok tutma ve organik olmasıyla her kesimin damak zevkine hitap ediyor. Yoğurt, buğday, kekik ve tuz karışımı ile hazırlanan ürün bir günde elde ediliyor. Önce yaş olan tarhana firik olarak, kuruyunca ise tarhana olarak tüketiliyor. Kentteki iş yerlerinde kilogramı 200 liradan satılan tarhana yıl boyunca tüketiliyor. Esnaf Muhammed Ali Günalan, “Tarhana yoğurt ve dövme ile karışımından elde ediliyor. Makinalar ile serilir iki üç saat güneş altında kuruduktan sonra firik olur. Daha sonra bir gün boyunca kurumaya bırakılınca tarhana olur” dedi. Müşteri Serdar Kulaklı, “Kahramanmaraş’ta kolay kolay patates cipslerini sevmez. Hem besleyici hem çok faydalı her yere götürüyoruz” ifadesini kullandı. Esnaf Harun Reşit Özpınar, “Kentimize özgü yöresel lezzet. Sağlığa faydalı çocuk gelişimine faydalı. 6 Şubat depremleri sonrası insanlar birbirleriyle yardımlaşarak devletimizin de desteği ile yaralar sarılıyor. Buğday cipsi olarak adlandırılıyor. Bademli, fıstıklı, biberli, kuru meyvelisi gibi farklı çeşitlerde hazırlanıyor” dedi.
İstanbul Bahçelievler’de 2 ay boyunca dükkanın önünden süt çalan hırsız kamerada Bahçelievler’de bir hırsız, 2 ay boyunca organik köy ürünleri satan dükkanın kapısına bırakılan ürünleri çaldı. Dükkanın kapısına dadanan şüphelinin, sütü çaldığı anlar güvenlik kamerasına yansıdı. Olay, Bahçelievler Yenibosna Merkez Mahallesi Mithat Paşa Caddesi’nde organik gıda ürünleri satan bir işletmede meydana geldi. İddiaya göre, her sabah saat 05.00 sıralarında dükkanın önüne gelen sütçüyü kollayan şüpheli, 2 ay boyunca işletmenin kapısına sütçü tarafından bırakılan süt ve yoğurtları çaldı. Bırakılan ürünlerdeki eksikleri fark eden işletme sahibi, sütçünün eksik bıraktığı düşünerek hırsızlığı fark etmedi. Dikkat çekmemek için her gün bir ürün çalan şüpheli, işletme sahibinin 2 ay sonra güvenlik kamerasını izlemesiyle olay ortaya çıktı. Hırsızlığı alışkanlık haline getiren şüphelinin 2 ay boyunca bir gün süt, bir gün yoğurt çaldığını ifade eden dükkan sahibinin, toplam 10 bin liralık zararının olduğu öğrenildi. Kimliği belirsiz şüphelinin, kapının önüne bırakılan sütleri poşetine koyarak çaldığı anlar güvenlik kamerasına yansıdı. Görüntülerde, kapının önünü kolaçan eden şüphelinin bir süre sonra eşiğe oturarak dışarıda bırakılan sütleri çaldığı görüldü. “Biz sütçü ürünleri bırakmıyor zannediyorduk ama değilmiş, meğer hırsız gelip götürüyormuş” İki aydır yaşanan hırsızlıkla ilgili olarak konuşan isimli işletme sahibi Saime Arslan, “Sütçü her sabah 5’te buraya sütleri bırakıyor. Biz bırakmıyor zannediyorduk. Bir iki aydır devam ediyor. Dün eşim fark ediyor. Kameradan bakıyoruz süt ile yoğurdu alıp gidiyor. Bu iki aydır oluyor. Biz sütçü ürünleri bırakmıyor zannediyorduk ama değilmiş meğer hırsız gelip götürüyormuş. Yoğurtlara dokunmuyor sütleri alıp götürüyor. Bir gün süt alıp gidiyor bir gün yoğurt alıp gidiyor. Adam evinde sütü bittikçe alıp götürüyor. 10 bin liralık bir zararımız var bir ay boyunca her gün 5 litrelik süt alıp gitmiş adam. Şikayetçi olmadık ama böyle devam ederse şikayetçi olmayı düşünüyoruz” dedi.
Bursa "Orhan Taylan Sokağın Direniş Hafızası" Sergisi Nilüfer’de Nilüfer Belediyesi, geçen yıl hayatını kaybeden ressam Orhan Taylan’ın çalışmalarını "Orhan Taylan Sokağın Direniş Hafızası" isimli sergide sanatseverlerle buluşturuyor. 1 Mayıs işçi Bayramı yaklaşırken Nilüfer Belediyesi, sokağın direnişini anlatan özel bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Geçen yıl hayatını kaybeden, 1 Mayıs kutlamalarının simge afişlerinin öncüsü Orhan Taylan’ı da anma niteliği taşıyan, "Orhan Taylan Sokağın Direniş Hafızası" isimli sergi, Nilüfer’de iki ayrı salonda beğeniye sunuldu. Serginin açılışını, Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Orhan Taylan’ın eşi Melek Taylan Ulagay ve oğlu Ferhat Taylan birlikte yaptı. Çok sayıda davetlinin de katıldığı serginin açılışında konuşan Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, çok anlamlı bir sergiye ev sahipliği yaptıklarını ifade ederek, “Orhan Taylan’ın anlamlı ve güzel eserlerine ev sahipliği yapmaktan dolayı çok mutluyuz. Nilüfer Belediyesi her zaman sanata ve sanatçıya sahip çıkmıştır. Bundan sonra da bu anlayış devam edecek. Bu eserleri bizlerle buluşturan ailesine ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de Nilüfer’in çok anlamlı bir sergiyi Bursa ile buluşturduğunu vurgulayarak, “Orhan Taylan’ın gezi olayları sırasında sokağın direnişini sanata dönüştürmesi inanılmaz değerli. Ailesine de bu çalışmalara sahip çıktığı için teşekkür ediyorum. Bu sergi çok büyük anlam içeriyor. Verilen mücadeleyi anlatmak açısından bu eserlerin ileri ki yıllara taşınması gerekir. Sanata sahip çıkmak herkesin sorumluluğudur. Bizim aydınlanmamızı kültür-sanat yapacaktır. Nilüfer’deki sanata sahip çıkma anlayışı Bursa genelinde de devam edecek. Bursa sanat kenti olmak zorunda” dedi. Sergi açılışında duygularını ifade eden Orhan Taylan’ın oğlu Ferhat Taylan da emeği geçenlere teşekkür ederek, “Babam burada olsaydı çok mutlu olurdu. 10 yıl önce yaptığı çalışmalarının kamusal alanda sergilenmesine çok sevinirdi. Biz de aile olarak onun emeğine sahip çıkıldığı için çok mutlu olduk” diye konuştu. Orhan Taylan’ın, büyük kısmını 2013 yılında yaptığı Gezi resimleri ile DİSK’le beraber çalıştığı dönemden afişleri, fotoğrafları, çizimleri ve yazılarını buluşturan sergi, aile arşivi yanında DİSK ve salt arşivinden bir seçkiyi de Bursa’ya taşıyor. Sergi, 28 Temmuz’a kadar Nâzım Hikmet Kültürevi ve Meteor I Balat Kültürevi’nde beğeniye açık kalacak.