SAĞLIK - 19 Eylül 2019 Perşembe 14:27

Galata Kulesi prostat kanserine dikkat çekmek için mavi kravat taktı

A
A
A
Galata Kulesi prostat kanserine dikkat çekmek için mavi kravat taktı

Türk Tıbbi Onkoloji Derneği, ''Tak Bir Mavi Kravat, Prostat Kanserine Dikkat'' sloganıyla bu yıl da gündeme taşıdığı prostat kanseri ayı aktivitesi için Galata Kulesi'nde, 19-22 Eylül tarihleri arasında kalmak üzere dev bir mavi kravat taktı.

Türk Tıbbi Onkoloji Derneği'nin, Astellas İlaç Türkiye’nin katkılarıyla düzenlediği etkinlikle Prostat Kanseri Farkındalık Ayı olan Eylül ayı için Galata Kulesi’ne mavi kravat takıldı. Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Özlem Er, prostat kanserinin tanısı ve tedavisi hakkında bilgiler vererek hastalıkla ilgili merak edilenleri anlattı.

''Prostat kanseri, Türkiye'de 2'nci sıklıkta görülen kanser türü''
Prostat kanserinde erken teşhisin önemine ve ileri evrede kişiye özel tedavilere dikkat çeken Prof. Dr. Özlem Er, ''Eylül ayı, tüm dünyada prostat kanseri farkındalığını gündeme getirmek için aktivitelerin yapıldığı bir ay. Tüm dünyada ve Türkiye’de akciğer kanserinden sonra 2'nci sıklıkta görülüyor. Özellikle yaş ilerledikçe prostat kanseri sıklığı artıyor. O nedenle yakınmalar olmaksızın takipler yaptırılırsa daha erken tanı mümkün. Eğer idrar ile ilgili bir yakınma varsa bu durumda doktora baş vurmak çok önemli. Erken tanınması halinde yüzde 100'e yakın tedavisi mümkün kanser türü. İleri evrelerde ise tedavi seçeneklerinin arttığı bir durumla karşı karşıyayız. Kemoterapi, hedefe yönelik tedaviler, immünoterapi dediğimiz bağışıklık güçlendirici tedavileri ve yardımcı tedavileri kullanabiliyoruz. Aslında en önemli şey tanıyı koymak. Prostat kanseri değilseniz bile bunu bilmek çok önemli. Çünkü gereksiz korku da olabilir. İdrar ile ilgili yakınmalar birçok nedenle gelişebiliyor. Konuşulmayan ve tabu olan bir konuyu bugün gündeme getirdik'' dedi.

''Prostat kanseri ilk aşamalarda hiç belirti vermeyebilir''
Prostat kanserinin ilk aşamalarda hiç belirti vermeyebileceğini aktaran Prof. Dr. Er, ''O nedenle ailede prostat kanseri varsa ya da genç yaşlarda prostat kanseri görüldüyse herhangi bir yakınmayı beklemeksizin 45 yaşından itibaren düzenli muayeneler olunmasını öneriyoruz. Daha ileri yaşlarda eğer idrar yollarında yakınma varsa; çok sık idrara çıkma, gece idrara çıkma, idrar yapıp tam olarak boşalamama hissinin olması, karnın alt kısma ağarı ya da baskı hissi olması, kemikleri sevdiği kemik ağrıları şeklinde prostat kanseri kendini gösterebiliyor. Bu yakınmalar birçok hastalıkta görülebilecek durumlar. Yolunda gitmeyen birşeyler fark edildiğinde doktora başvurulması ve bu tanı için testlerin yapılması uygun olur'' şeklinde konuştu.

Astellas İlaç Türkiye Pazarlama Müdürü Ayçın Oğuz, Galata Kulesi Prostat Kanseri Ayı projesini şöyle anlattı:
''İlaç şirketi olarak prostat kanserinde öncü firmalardan biriyiz. Hasta her zaman odağımızda olduğu için burada farkındalık oluşturmak noktasında kendimizi sorumlu hissediyoruz. Prostat kanserinin rengi olan maviden yola çıkararak Türk Tıbbi Onkoloji Derneği ile birlikte 2'nci defa böyle bir etkinlik düzenledik. 'Tak Bir Mavi Kravat Prostat Kanserine Dikkat' diyoruz. Geçen sene mavi kravat takan centilmenlerle motosiklet sürüşü gerçekleştirmiştik. Bu sene İstanbul'un sembollerden olan ve Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun ''Şu Kız Kulesi'nin aklı olsa Galata Kulesi'ne varırdı'' dizeleri ile erkek olarak sembolize ettiği Galata Kulesi'ne dev mavi kravat taktık. Bu şekilde prostat kanseri ile ilgili farkındalığı arttırmayı amaçlıyoruz. Kampanya için ünlü şair Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun 'İstanbul Destanı' şiirinden esinlenilerek İstanbul’un tarihi yapılarından Galata Kulesi sembol olarak belirledik. Erkeklerin korkulu rüyası olarak bilinen bu hastalık için hastalığın sembol rengi olan açık maviden üretilen dev kravat Galata Kulesi’ne takılarak İstanbulluların dikkatini çekmeyi istiyoruz.”

Sosyal medyadan, da desteklenen kampanya boyunca Galata Kulesi’ni ziyaret edenler, fotoğraflarını etiketleyerek paylaştı. Galata Kulesi’nin mavi kravatlı fotoğraflarını kampanya sloganlarıyla sosyal medya hesaplarından paylaşan ilk 300 kişiye kampananın sembolü olan mavi kravatlar hediye edildiği aktarıldı.

Adem Gürer - İsmail Coşkun

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmirli ‘Müslümcülerden’ Mustafa Keser’e tepki: “Özür bekliyoruz” Şarkıcı Mustafa Keser’in Müslüm Gürses ile ilgili söylediği sözlere İzmir’de ‘Müslümcülerden’ tepki geldi. Müslümcüler, “Mustafa Keser’den özür bekliyoruz” dedi. Sanatçı Mustafa Keser, yaptığı bir röportajda şarkıcı Orhan Gencebay ve Müslüm Gürses’e yönelik, “Orhan Gencebay iyi bir müzisyendir ama iyi bir ses sanatçısı değildir. Müslüm Gürses Türkiye’nin en lezzetli seslerinden biridir ama hayatımda dinlemedim çünkü kötü okuyor” ifadelerini kullanmıştı. Keser’in bu sözlerine İzmir’de ‘Müslümcüler’ tepki gösterdi. Bornova’da bulunan Müslüm Gürses Arşiv Evi’nde toplanan ‘Müslümcüler’ arasından kendisini ‘radikal Müslümcü’ olarak tanıtan Mehmet Kara, “Geçtiğimiz günlerde Mustafa Keser abimizin bir röportajına denk geldik. Bahsettiği kelimelerde Müslüm Baba için ‘kötü okuyor’, Orhan Gencebay için ‘müzisyenliğini sevmiyorum’ gibi yorumlarda bulunmuş. Biz buna üzüldük. Mustafa Keser’den öncelikle özür bekliyoruz. Müslüm Baba gibi bir sanatçı daha da gelmez” diye konuştu. “Müslüm camiası olarak özür bekliyoruz” 35 yıldır Müslüm Gürses’in müziklerini dinlediğini belirten Nuri Alptekin ise şöyle konuştu: “Müslüm Baba’nın arşiv evi ve müzesi var. Müslüm Baba’nın mumyası yapıldı. Müslüm Baba’nın burada milyonlarca evladı var. Onu sahipsiz bırakmayız. Lütfen ‘Müslüm camiası’ olarak bir özür bekliyoruz.” Müslüm Gürses’in ‘sadece müziklerime saygı duyun’ dediğini aktaran Mustafa Aldanoğlu, “Müslüm Baba, garibanların yanında olan bir insandı. Allah rahmet eylesin, yattığı yeri cennet etsin. Onun üstüne gelmiş geçmiş bir sanatçı daha tanımıyorum. Laflarıyla herkes kendinden sorumludur. Böyle iftiralar atılmaması gerekiyor. Her sanatçıya kendince saygı duyarım. Herkes yaptığından utanır” ifadelerine yer verdi.
Eskişehir Bu hastalığın çaresi hijyene dikkat ve stresten uzak durmak Yaklaşık 50 yıldır Eskişehir’de berberlik yapan Tahsin Bıyıkoğlu, mikrop ve stresten kaynaklanan bir deri hastalığı olan saçkıranın önüne geçilebilmesi için tavsiyelerde bulundu. Son zamanlarda erkek kuaförlerinin hijyene önem vermemesinden ve bireylerin stresli bir hayat sürmesinden kaynaklı saçkıran hastalığının yaygınlaştığı iddia edildi. Bu hastalığın bir deri hastalığı olduğu ve tedavisinin aylar sürdüğü öğrenildi. Saçkıranın, sağlığa herhangi bir negatif etkisinin bulunmadığı fakat vatandaşların, görüntü olarak hoş bir izlenim vermediği için tedaviye başvurduğu gözlendi. “Bu hastalık bir mikroptan bir de stresten olur” Saçkıran hastalığına yakalanan bireylerin kafalarının belirli kısımlarında zaman içerisinde kelliğin meydana geldiğini dile getiren erkek kuaförü Tahsin Bıyıkoğlu, ”Bu hastalık bir mikroptan geçer bir de stresten olur. Bu iki tür oluyor. Birisi dişi birisi erkektir. Bunun tedavisi için cildiyeye gidiyorlar. Ayriyetten jiletle ve sarımsakla kanatarak mikrobu öldürüyorlar. O şekilde dökülen saçın tekrar çıkma durumu oluyor ama erkek olanlarda saçın çıkması biraz daha zor oluyor. İlk başlarda saç olarak beyaz çıkıyor. Arkadan tekrar siyahlaşıyor. Ama bu biraz zaman alıyor tabi. En az 5 - 6 ay sürüyor” ifadelerine yer verdi. “Berberlerin kullanmış olduğu malzeme çok önemli” Saçkıran hastalığının sadece stresten değil, aynı zamanda tercih edilen erkek kuaförlerinin de hijyene dikkat etmemesinden kaynaklı olabileceğini belirten Bıyıkoğlu, “Kullanmış olduğun malzeme çok önemli. Tıraştan sonra kullanılan bütün malzemelerin ilaçlanması çok önemli. Ama tabii ki dikkat edilmiyor bu tür şeylere. Ciltte ne olduğunu bilemeyiz. Çünkü her türlü insan geliyor. Soramayız biz müşteriye saçkıran hastalığın var mı diye. Onun tedbirini berberler kendileri almalı, başka türlü olmaz. Bu saçkıran hastalığının sağlığa bir zararı yoktur. Sadece bir cilt bozukluğu yapar. Saçkıran sakalda ve saçta çıkar. Saç kıranı olan bir müşteriyi tıraş etmek için sandalyeye oturttuduğumuzda düşünerek alırız. Çünkü sonuçta bir sıçrama da olabilir. Tedavi olmadan olmuyor gerçekten. Kullanmış olduğumuz malzemeyi böyle bir durumda yıkamaya mecburuz. Başka bir müşterinin cildine atlama durumu var” şeklinde konuştu. “Hastalığı olan kişinin şansı varsa sarımsak ile saçı ve sakalı tekrar çıkar” Bazı vatandaşların cildiyeye gitmeyip çözümü kuaförlerde aradığını ve bazen dertlerine çözüm bulduklarını söyleyen kuaför Tahsin Bıyıkoğlu, “Önce bir kolonya ile saçkıran olan bölge silinecek sonra kullanılmamış temiz bir jiletin ucuyla iyice kanatılacak. Kanattıktan sonra o bölgeye tuz ve sarımsak sürülecek. Biraz yakar tabi cildi haliyle. Bu şekilde bir deneyecek. Eğer olmazsa mecburen cildiyeye gidilecek. Ama bizim sürdüğümüz sarımsak ve tuz ile geçerse şansına çıkar saçı, sakalı. Bilemeyiz biz, cildin nasıl bir mikrop aldığını bilemeyiz” dedi.