GÜNDEM - 16 Ağustos 2019 Cuma 15:32

“Geçen 20 yıla rağmen yeterince hazır değiliz”

A
A
A
“Geçen 20 yıla rağmen yeterince hazır değiliz”

17 Ağustos depreminin 20’nci yılında Türkiye’nin olası büyük bir depreme hazır olup olmadığını değerlendiren Serhat Yılmaz, “20 yılda gerçekleştirilen tüm çalışmalara rağmen beklenen ölçüde bir afete yeterince hazır olduğumuzu söyleyemeyiz” dedi.

17 Ağustos 1999 günü saat 03.02’de meydana gelen, merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi yakınları olan ve resmi rakamlara göre 17 bin vatandaşımızın yaşamını yitirdiği Marmara Depremi’nden bu yana 20 yıl geçti. Bundan sonra beklenen büyük depremin başta İstanbul olmak üzere Marmara bölgesinde bulunan birçok şehri etkileyeceği bilinirken, bu deprem için de çok az bir zaman kaldığı tahmin ediliyor.

“Geçen 20 yıla rağmen yeterince hazır değiliz”
 

“Hazır olmaktan uzağız”

İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Afet Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (AFAM) Koordinatörü Serhat Yılmaz’ın değerlendirmeleri ise pek iç açıcı değil. Geçen 20 yıla ve gerçekleştirilen çalışmalara rağmen Yılmaz, ülke olarak hala tam anlamıyla hazır olmadığımız görüşünde. Özellikle Afet ve Acil Durum Başkanlığı’nın kurularak afet yönetiminde bir çatı kuruluş olarak görevlendirilmesinin önemli olduğunu ifade eden Yılmaz, “İnşaat alanında yapılan yasal düzenlemeler ve maalesef tartışmalı olarak devam eden kentsel dönüşüm çalışmaları Türkiye’yi afete hazır bir ülke seviyesine ulaştıramadı” dedi.

Doğru afet yönetimi nasıl olmalı?

Afetlerin aslında birer sosyolojik olay olduğunu, olası afetlerin zararlarının ancak toplumun tüm katmanlarının sistemli çalışmaları ile en aza indirgenebileceğini kaydeden Yılmaz, “Bir il ölçeğinde olası bir depreme karşı hazır olmak için neler yapılacağını özetle değerlendirelim: Her şeyden önce il bir planlama dahilinde yapılaşmalı. Tüm alt ve üst yapılar ilin deprem riskine göre planlanmalı, sağlam yapı stoku oluşturulmalı. Acil durum yolları sürekli açık kalmalı, bu yollar üzerindeki park sorunu çözülmeli, yeterli otoparklara sahip olunmalı. Toplanma alanları il nüfus oranına göre planlanmalı ve bu alanlar korunmalı. Tehlikeli sınıfta kabul edilen ve olası bir deprem sonrası ikincil afetlere neden olabilecek iş yerleri için güvenli bölgeler oluşturulmalı. İlde yaşayan her bireyin olası bir deprem anında nasıl davranacağını, yaşam alanlarındaki devrilebilecek ya da kırılabilecek eşyaları sabitlemesini veya güvenli bir alana almasını, hangi toplanma alanına nasıl gideceğini, diğer aile üyeleri ile nasıl iletişim kuracağını, hangi durumlarda hangi kurumlarla nasıl iletişime geçeceğini bilmesi gerekir” dedi.

Hane halkı nelere dikkat etmeli?

Hem hane halkında hem de işyerlerinde sigorta bilincinin yerleşmesi sağlanması ilde olası bir deprem anında her bir kurumun hangi görevi üstleneceği ve ne yapacağı önceden planlanmalı ve düzenli olarak tatbik edilmesinin önemini vurgulayan Serhat Yılmaz, “Kurumların kendi içinde yapacakları tatbikatların haricinde genel tatbikatlar yapılmalı. Bu tatbikatların sadece görevlilerin katılımı ile değil tüm ilin dahil olacağı bir şekilde gerçekleşmesi şart. Bu çalışmaların gerçekleşebilmesi için de görevli kurumların kapasitelerinin bu yönde artırılması, işbirliği yapacak kurumların bu hedeflere ulaşmasına olanak sağlayacak donanımlara sahip olması gerekir” diye konuştu.

“Yavaş hareket ediyoruz”

17 Ağustos’tan bu yana geçen süre içinde bu gibi çalışmalara genel olarak başlandığını, ancak arkasının gelmediğini belirten Yılmaz, “Bu çalışmaların her biri kendi içerisinde birçok detay içeriyor. Türkiye gibi farklı afet risklerini bünyesinde barındıran bir ülkede sadece deprem için yapılacak çok fazla çalışma var. Üstelik bu 20 yıllık süre içerisinde ülke sınırları içerisinde 5 ve üzeri büyüklükte 200’e yakın deprem meydana geldi. Özetle deprem tehlikesi ile iç içe yaşayan bir ülke olarak yapmamız gereken çok fazla iş var, ancak çok yavaş hareket etmekteyiz. Üstelik yapılan bilimsel araştırmalar Marmara Bölgesi’ni etkileyecek bir sonraki büyük depremin çok daha fazla yıkıma ve kayba neden olacağını açıkça ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ordu Ordu’da yumurta üretimi yıllık 40 milyonu aştı Ordu Yumurta Üreticileri Birliği Başkanı Celal Sezgi, ilde yıllık 40 milyon adedin üzerinde yumurta üretimi yapıldığını, bu yumurtaların Türkiye’de 10 binden fazla market raflarında satışa sunulduğunu söyledi. Sezgi, tavukların aynı zamanda kahverengi kokarca zararlısını da yiyerek azaltan bir özelliği olduğunu belirtti. Ordu’da yumurta üretimi, Büyükşehir Belediyesi ile İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından hayata geçirilen projeler ve destekler ile yaygınlaşıyor. İl genelinde yıllık üretimi yapılan 40 milyon adetten fazla yumurta, ülke genelinde 10 binden fazla marketin raflarında satışa sunuluyor. İldeki yumurta üretiminin ilerleyen süreçte daha da artması hedefleniyor. “Ordu yumurtasının Türkiye’de marka olacağını tahmin ediyoruz” Ordu Yumurta Üreticileri Birliği Başkanı Celal Sezgi, ilde yeni yapılan projeler ile birlikte yumurta üretiminin arttığını söyledi. İl genelinde yıllık 40 milyon adedin üzerinde yumurta üretimi olduğuna değinen Sezgi, “Hibe çalışmaları ve yeni projeler ile birlikte artarak devam ediyor. Ordu Büyükşehir Belediyemiz ile ortaklaşa sürdürdüğümüz ciddi projeler var, o projelerin hayata geçirilmesi ile beraber gerçekten Türkiye’de marka olarak raflarda olan bir ürün haline geleceğini tahmin ediyoruz” diye konuştu. “Orta Doğu’daki savaş gerilimi nedeniyle ihracat durma noktasına geldi, yumurta fiyatları yarıya indi” Sezgi, yumurta fiyatlarında yarı yarıya bir düşüş yaşandığını ifade ederek, “Şu anda üretici adına tedirginlik vere bir durum yaşıyoruz, sebebi de Orta Doğu’daki savaş gerilimi nedeniyle Süveyş Kanalı kapandı ve ihracat yüzde 90 durdu. İhracat ürününün tamamen iç piyasaya yönelmesi yumurtada yüzde 100 oranında bir fiyat indirimine sebep oldu. Şu anda gıda ürünleri arasında fiyatı düşen tek ürün yumurta diyebiliriz. Bu tüketici adına sevindirici bir durum ancak bir üretici birliği olarak eğer gider kalemlerinde bir iyileşme olmadan yumurta fiyatları düşerse bu üretimin her geçen gün daha da azalacağı anlamına gelmekte. Ramazan ayından önce 140 TL bandında olan 30’lu yumurta şuanda 65 liraya kadar geriledi, bu da üreticiler için kaygı verici bir durum” şeklinde konuştu. “Tavuklar kahverengi kokarca ile mücadelede etkili” Amerika ve Avrupa ülkelerinde tarım alanlarında ciddi zararla neden olan kahverengi kokarcanın geçen yıl itibariyle bölgede etkili olduğunu ve ciddi zararlar verdiğini söyleyen Sezgi, tavukların bu zararlı ile mücadelede etkili bir rol oynadığını ifade etti. Sezgi, “Gözlemlediğimiz, bakanlığımızın yaptığı kimyasal ilaçlamanın yanı sıra tavuğun kokarca ile mücadele etkin bir rol oynaması. Tavuğun yaylım alanlarında kokarca popülasyonu çok az çünkü tavuğun severek beslendiği bir protein kaynağı. Kokarca ile mücadelede özellikle köylerde ikamet eden vatandaşlarımızın tavuk besleyip popülasyonu arttırmasını, kokarca ile mücadele tavuğu da kullanmasını öneriyoruz” ifadelerine yer verdi.