GÜNDEM - 23 Şubat 2018 Cuma 10:47

Hatice Kübra Tongar: 'Çocuk istismarı anlatamaz hal dilinden anlayın'

A
A
A
Hatice Kübra Tongar: 'Çocuk istismarı anlatamaz hal dilinden anlayın'

Aile danışmanı Hatice Kübra Tongar, çocuk istimarıyla ilgili ailele önemli uyarılarda bulundu. Çocukların başından geçenleri anlatamayacaklarını belirten Tongar, “Farklı bir hal görüyorsak burada ne var diye düşünmemiz gerekiyor. Çocuklar çünkü haliyle bize o mesajı verirler. Her zaman gelip söylemezler” dedi.

Küçükçekmece Belediyesi’nin düzenlediği söyleşiye katılan yazar, aile danışmanı Hatice Kübra Tongar, günümüzde yaşanan çocuk istismarlarına dikkat çekerek, aileleri ne yapmaları konusunda bilgilendirdi.
Küçükçekmece Belediyesi Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi’nde Küçükçekmeceli anne ve babalarla buluşan Tongar, cinsel istismarların önüne geçebilecek mahremiyet eğitimi hakkında önemli bilgiler vererek, aileleri uyardı. Mahremiyet eğitiminin ailede başlayıp şekillendiğini kaydeden Hatice Kübra Tongar, “Mahremiyet eğitimi cinsel istismarın karşısında duran temel noktadır. Aslında anne ve babalar anlatmadan önce bunu yaşamalılar. Hep ne diyelim, hangi cümleleri kuralımdır anne ve babaların düşündüğü. Oysa ki çocukları cümlelere değil, yaşadıklarımıza bakarlar. Yaşamıyorsak istediğimizi anlatalım onun bir tesiri olmaz” dedi.

“Çocuğunuza mahremiyetini hissettirin”

Hatice Kübra Tongar mahremiyet eğitimini yaşayarak vermenin yollarını ise şu şekilde anlattı: “Bunu nasıl yaşayacağız? Çocuğumuzun daha bebeklik çağından itibaren genital bölgelerine, bedensel bütünlüğüne saygı duyarak başlayacağız. Bunu nasıl yapabiliriz? Altını değiştirirken ulu orta değiştirmeyeceğiz. Üstünü başını çıkartırken ulu orta çıkartmayacağız. Bu konuda kız çocuk erkek çocuk ayrımı yapmayacağız. Bizler çünkü kız çocuk korunmalı ama erkek çocuğunu istediğimiz gibi sergileyebiliriz diye düşünüyoruz. Hatta bununla övünüyor, iftihar ediyoruz. Ne pedagoji ne de din kız erkek ayrımı yapmıyor. Dolayısıyla bu ayrımı yapmadan, onları giydirirken, onlara duş aldırırken, taharetlerine yardım ederken muhakkak ki o mahrem alanı korumamız lazım. Elbette ki annenin çocuğa ayıbı günahı olmaz. Ama o mahremiyeti çocuğa hissettirmesi gerekir. Mesela çocuğumuzu yıkıyoruz iki yaşından sonra çocuk da çırılçıplak olmasın. Yanına gelen yetişkin de o da bir şekilde mahremiyetine uygun bir kıyafet giyinsin. Çocuğun iç çamaşırını çıkarıp kurulayacağımız zaman da böyle başımızı hafif yana çeviriyor gibi yapalım. Taharetine yardım ederken ulu orta bakıyor gibi değil de bak ben annenin ben bile bakmıyorum bu konuda hassasiyet gösteriyorum hissini çocuğa vermemiz lazım.”

“Çocuklar niyeti hissediyor, birisine gitmiyorsa çocuğu zorlamayın”

İstismarcıların genelde aile içinden çıktığına da dikkat çeken Tongar aileleri, “Araştırmacılar şunu söylüyor ki, istismarcılar öyle çok yabancılar olmuyor ne yazık ki. Çok düşük bir oranda yabancı oluyor. Belli noktalara dikkat edersek çocuğumuzu etrafımızda o potansiyeli taşıyan insanlar varsa onlardan da korumuş oluruz. Bu ne gibi mesela? Git teyzenin kucağına, hadi otur, bırak öpsün, neden kaçıyorsun kendini sevdirmiyorsun gibi, zorla çocuk istememesine rağmen o bedensel teması sağlatmaya çalışmamalıyız. Çünkü çocuklar aynı bir yetişkin gibi hissediyorlar. Düşünün bir metrobüse bindiniz ve biri size değiyor diyelim. Kalabalıktan mı değiyor, yoksa kötü bir niyetle mi bunu yapıyor bunu hissedersiniz. Çünkü bu yaradılışımızda, fıtratımızda var. İşte çocuklar da, kötü bir bakışı hissediyorlar. Eğer bir çocuk bir komşunun ya da akrabanın kucağına gitmeyeceğini söylüyor böyle bir cümle kuruyorsa, ya da beden diliyle bunu ifade ediyorsa kesinlikle çocuğa hayır git, ayıptır demeyin” diyerek uyardı.

“Çocuk hal diliyle başına geleni anlatır, ipuçlarını yakalayın”

İstismara uğrayan çocukların bunu kolay kolay anlatamadığını da sözlerine ekleyen Tongar, bu konuda ailelerin yapması gerekenleri şöyle ifade etti: “Çocuğumuzda eğer normalin dışında bir hal görüyorsak, bu ne olabilir, normalde olmayan bir agresyon, öfke. Her şeye tepkisel davranması. Ya da tamamen içe kapanması. Böyle bir suçlanma, utanma hali. Yani farklı bir hal görüyorsak burada ne var diye düşünmemiz gerekiyor. Çocuklar çünkü haliyle bize o mesajı verirler. Her zaman gelip söylemezler. Günümüzde şunu söylüyorlar çocuklara susmamayı öğretin, anlatmayı öğretin. Elbette ki bunu teşvik edeceğiz ama bu dense bile çocuk utanıp anlatamayabilir, kendini suçlu hissedebilir. Karşısındaki onu tehdit edebilir. Mesela ‘böyle bir şey söylersen annen seni bırakıp gider. Böyle bir şey kabul edilmez, o yüzden bunu anlatmıyoruz. Anlatırsan ikimizde yalnız kalırız’ gibi pek çok tehdit unsuru kullanılıyor olabilir. Çocuk buna cesaret edemiyor da olabilir. Burada bizim yapacağımız şey çocuğumuzun halinde bir farklılaşma varsa aman ergendir geçer, kesinlikle ve kesinlikle demeyeceğiz. Boş vermeyin bu ipuçlarını”

“İdam denilince yüreğime su serpiliyor”

Bir anne olarak pedofili hastalarına idama sıcak baktığını da belirten Tongar, “Pedofili noktasına gelmiş kişiler ne yazık ki tıbbi anlamda bunu bir daha yapmayayım diyecek noktada değiller. O yüzden verilen ceza ıslah etmeye yönelik değil, onu toplumdan korumaya yönelik olmalı. Benim de iki evladım var, idam denildiğinde daha bir yüreğime su serpiliyor” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Savaş arenasında modern saldırılar ile ilkel savunma stratejileri bir arada kullanılıyor Rusya ve Ukrayna arasında devam eden savaşta modern saldırılar ile ilkel savunma stratejileri bir arada kullanılıyor. Savaş arenasında 300 dolarlık ev yapımı droneların saldırısına karşı çatı sacı gibi basit çözümler ile tankların sıra dışı kalkanı dikkat çekiyor. Rusya ile Ukrayna arasında iki yıldır devam eden savaş, sahada da çeşitli modernizasyonları beraberinde getiriyor. Her iki ülke de savaş meydanın en etkili silahlarından tankları ve konvansiyonel silahları ev yapımı FPV droneların (yarış droneları) saldırılarından korumak için çatı sacı gibi ilkel yöntemlerle ile önlem alıyor. Modern saldırılara ilkel çözümler Gelişen teknolojinin etkisiyle kamikaze saldırılarına karşı konvansiyonel silah sistemlerinin korunması için basit ancak etkili modernizasyonlar dikkat çekiyor. Özellikle tankları ve zırhlı araçları giderek artan kamikaze saldırı tehditlerine karşı korumak amacıyla çeşitli önlemler görülüyor. Bu önlemler arasında, araçların üzerine yerleştirilen çatı sacı gibi basit ancak etkili kalkanlar öne çıkıyor. Rusya’nın sahada kullandığı kalkanlar ilk bakışta gecekonduya benzetilse de basit ama etkili modernizasyon olarak şu an için mevcut tehditlere karşı önemli bir savunma sağlıyor. Ukrayna’da 300 dolara üretilen ev yapımı FPV dronelar ile elektronik savaşlar Son zamanlarda Ukrayna’nın mühimmat sıkıntısı yaşaması, yeni çözüm arayışlarını da beraberinde getirdi. Önceleri keşif için kullanılan bin dolarlık DJİ marka dronelar artık cephenin en ön saflarında saldırı için kullanılıyor. Yukarıdan bomba bırakmak için kullanılan DJİ dronelarının yerini düşük maliyetli ev yapımı FPV kamikaze dronelar aldı. Özellikle 2024 yılının başı itibariyle Ukrayna ordusu ev yapımı kamikaze drone saldırılarına ağırlık verdi. Her iki ülke askeri de düşük maliyetle üretilen FPV yarış dronelarını kamikazeye dönüştürerek 20 km uzaklıktaki tanklar ve diğer hedefleri yüksek hassasiyetle etkisiz hale getirebiliyorlar. Hız konusunda diğer dronelara oranla avantajlı olan FPV’ler ani manevralar yaparak düşman birliklerini hazırlıksız yakalayabilecek kadar küçük olması nedeniyle de tercih ediliyor. FPV dronelarının savaş meydanındaki etkisi ve üstünlüğü, her iki ülkenin bu yeni silahın ne kadar önemli olduğunu fark etmesine yol açtı. YouTube üzerinden savunma sanatı; halk teknolojiyi silahlaştırıyor Ukrayna’da halk, internet üzerinden parça sipariş vererek FPV droneler üretiyor ve bunları orduya bağışlıyor. Kamikaze droneları ortalama 300 dolara mal eden siviller, Youtube’da, dronelerın nasıl üretileceği ve nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda eğitim videoları paylaşarak geniş kitlelere ulaşıyor. Sahada yaşanan bu gelişmeler ise teknolojinin savaşta ve savunmada nasıl kullanılabileceği konusunu gözler önüne seriyor.
İstanbul Kadıköy’de kanoya çarpan deniz taksi kaptanı adli kontrolle serbest Kadıköy Kalamış açıklarında deniz taksi ve kanonun çarpışması sonucu kanoda bulunan iki kadın da yaralanmıştı. Adli kontrol şartıyla serbest bırakılan deniz taksi kaptanı, “Kano, radar reflektörü olmadığı için cihazımda temas olarak gözükmedi” dedi. Kadıköy Kalamış açıklarında 27 Nisan tarihinde iddiaya göre denizde seyir halinde olan deniz taksi ile, üzerinde iki kadının bulunduğu kano çarpıştı. Çarpmanın etkisiyle iki kadın yaralanarak denize düştü. Yaralanan kadınlar hastaneye kaldırıldı. Olayın ardından gözaltına alınan deniz taksi kaptanı Ahmet Özkan ise adliyeye sevk edildi. “Kano muhtemelen radar reflektörü olmadığı için cihazımda temas olarak gözükmedi” Şüpheli kaptan Ahmet Özkan savcılık ifadesinde, “ ‘SH-FLORYA’ isimli deniz takside kaptan olarak görev yapmaktayım. Çatışma anında mevcut radar ve harita sistemimiz çalışmaktadır. Fakat çatıştığımız kano suya yakın ve çok küçük olduğu için radarın çalışma prensibi nedeni ile kano muhtemelen radar reflektörü olmadığı için cihazımda temas olarak gözükmedi. Seyir esnasındaki hızımız ise 15 KTS olup çatışma anında 14 KTS’ dir. Çatışmayı yaşadığımız esnada bir gürültü duydum. Duyduğum gürültü üzerine arıza yaptığımı düşünerek makineyi boşa aldım ve kanoyu arka tarafımda tespit ettim. Denizde bulunan bir kano yolcusunu kurtarmak için 180 derece dönerek kurtarma manevramı yaptım. Onu kurtarırken 20-25 metre açıklarında bilinci kapalı ve can yeleği olmadığı için kafası su içinde ikinci bir kano yolcusu olduğunu fark ettim” dedi. “İlk yolcunun bir aciliyeti bulunmadığından tekneyi gemicime bırakarak denize atladım” Şüpheli Özkan ifadesinin devamında, “İlk yolcunun bir aciliyeti bulunmadığından tekneyi gemicime bırakarak denize atladım. Bilinci kapalı kano yolcusuna ulaşıp başını suyun üzerine çıkardım ve civardaki bir yattan yardım istedim. Bahsedilen mevkiinde genellikle yelkenliler mevcut olduğu için hali hazırda dikkatli ve emniyetli seyir yapıyorduk. Hava poyraz akıntı ve rüzgar sağ tarafımızdan geliyordu. Kuvvetle muhtemel kano akıntı, rüzgar ve kürek gücünün etkisiyle bordamızdan gelip arka tarafımızdan çıktı. Üstüme düşen her şeyi yaptım. Kanonun etrafında herhangi bir güvenlik botu bulunmamaktadır” dedi. Hakimlik, suçun niteliği, her ne kadar kuvvetli suç şüphesi mevcut ise de şüphelinin uzun süredir aynı adreste oturuyor olması ve delillerin büyük oranda toplanmış olması nedeniyle şüpheli Ahmet Özkan’ın ’Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma’ suçundan adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına karar verdi.
Ağrı ’Çilek Abla’ köy okulu öğrencilerini baharla süslenmiş çileklerle buluşturdu Daha önce hiç çilek tatmamış çocukları çilekle buluşturduğu için “Çilek Abla” lakabıyla tanınan Zeynep Taşdemir, Kocaeli’den Ağrı’ya iyilik köprüsü kurarak onlarca çocuğa unutamayacakları bir gün yaşattı. Köy okulu öğrencilerine yardım etmek amacıyla geçen yıl Ağrı’ya gelen ve burada gittikleri bir köy okulunda okuyan öğrencilerin daha önce hiç çilek yemediklerine şahit olan Zeynep Taşdemir, hem öğrencilere çilek tattırmak hem de onlara unutamayacakları bir gün yaşatmak için arkadaşlarıyla beraber Kocaeli’den Ağrı’ya doğru yola çıktı. Ağrı merkeze bağlı Doğutepe köyüne doğru yola çıkan gönüllüler, kasalar dolusu çileklerle çocuklara ulaştı. Çocukların kahkahalarının havada uçuştuğu etkinlikte pastalar kesildi, oyunlar oynanıp müzisyenler eşliğinde şarkılar söylendi. Etkinliğin sonunda çeşitli hediyeler alan öğrencilerin mutlulukları ise yüzlerinden okundu. Bütün çabasının çocuklara çileği tattırmak ve onlara unutamayacakları bir gün yaşatmak olduğunu söyleyen Zeynep Taşdemir, "Kocaeli’de yaşıyorum. Bugün buraya tekrar gelmemin nedeni çocukluktan hayalim olan ve geçen sene de katılım sağladığım köy okulunda çocukların hiç çilek yemediğini ya da pastaların içerisindeki çilekler için kavga ettiklerine şahit oldum. Bugün de bu hikaye ile tekrar buraya adım attım. Böyle büyük bir şenlik düzenlemek istedim. Bugün gelen misafirlerimin çoğu benim gibi Kocaeli’den, farklı şehirlerden gelen iyilik dostlarımızdı. Ve onlar da çocukların bire bir gözündeki ışıltıya şahitlik ettiler. Onların çocuklarıyla kendi çocukları kaynaştı. Böyle bir projede olduğum için ve yanımda destekçim oldukları için çok mutluyum. Bundan önce sosyal sorumluluk projelerinde de bulundular. Kitap çıkarttım bu alanda ve bu kitabı çıkarttığım zaman nasıl bir destek aldıysam şu anda da aynı destek devam ediyor. Bunlar her zaman benim içimi kıpır kıpır eder ve çocuklarınla mutluluğuna, o çilek abla demelerine şahit oluşum beni çok mutlu ediyor. Bunların da devamlılığı olması adına istiyorum, devam etsin her zaman farklı şehirlerde farklı yerlerde bu tarz etkinlikler olsun ve çocukların mutluluğuna orada şahitlik edelim. Bugün burada farklı keyifler yaptık, gelenekler köy şenliği gibi oldu aslında. Köydeki o güzel geçmişe dayalı oyunlar, şarkılar, türküler; müzisyen arkadaşlarımızla çocuklarla beraber söyledik ve bu çok güzel bir şeye şahitlik etti. Çocuklar gelip ’Abla ilk defa işte bu tarz şeylerle karşılaştık, ilk defa dron gördük’ diyen çocuklar oldu, bu beni çok mutlu etti. Bugün buraya gelen iyilik dostlarımızdan kimisi kadın girişimcilerdi ve bunlar kurabiyeler yapıp gelenler oldu, çilek sepetiyle gelenler oldu, oyuncaklarla gelen gelenler oldu ve bu beni çok mutlu etti. Hayalimdeki projeyi kendim yaptım ama beni yalnız bırakmayarak buraya gelip kendi çocuklarıyla okuldaki çocuklarla oynamalarına şahitlik etmek ekstra beni mutlu etti" diye konuştu.
Ankara Hak-İş Başkanı Arslan: “Türkiye, dünyada gelir eşitsizliği sıralamasında dördüncü” Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, “Türkiye, dünyada gelir eşitsizliği sıralamasında Meksika, Şili ve Kosta Rika’dan sonra dördüncü sırada” dedi. Türkiye Yüzyılında Çalışma Hayatı: “Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği” başlıklı 13. Çalışma Meclisi Toplantısı Ankara’da düzenlendi. Toplantıya Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ve Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay katıldı. Gelişmiş ülkelerde asgari ücretin istisnai ücret olduğunu hatırlatan Hak-İş Başkanı Arslan, asgari ücrette çalışanlara Avrupa Birliği ülkelerinde sosyal destek verildiğini söyledi. Türkiye’de asgari ücrette çalışma oranının toplam çalışanların yüze 40’ı olduğunu ifade eden Arslan Türkiye’de asgari ücretin genel bir geçim ücreti olduğunu söyledi. “Türkiye, dünyada gelir eşitsizliği sıralamasında dördüncü” Gayrisafi milli hasıladan emeğin aldığı payın yüzde 24 olduğunu dile getiren Arslan, “Dünyada gelir eşitsizliği sıralamasında Türkiye; Meksika, Şili ve Kostarika’dan sonra dördüncü sırada. Türkiye gibi büyümesi devam eden, gayrisafi milli hasılatı 3 kat artmış bir ülke gelir adaletsizliği ve eşitsizliği bakımdan dünyanın en sondan dördüncü ülkesi. Bu bize yakışmıyor. Gayrisafi milli hasıladan emeğin aldığı pay OECD ülkelerinde ortalama yüze 50-60 seviyesinde. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 60- 70. Türkiye’de ise yüzde yirmidört. Yazıktır” dedi. Stokçuluk yapanların merhametsiz olduğunu dile getiren Türk-İş Genel Başkanı Atalay, “Bizim ülkemizde asgari zamcıları var. Asgari ücret konuşulduğu zaman harekete geçiyorlar. Bu her zaman böyleydi. Adam stokçuluk yapıyor. Et yerine başka bir şey kesiyor. Şimdi kanun çalışmaları var. Bu suçu işleyenlere ceza vereceğiz. Bu işi yapanlar merhametsiz adamlar. İsteseniz kadar ceza verin. Onların parayla ilgili ilişkisine kesmezseniz merhametsizce zam yapmaya devam ederler” dedi. “Ekonominin kötü yönetimi var” Toplumun büyük bir bölümünde alım gücünün düştüğünü kaydeden Atalay, “Ekonominin kötü yönetimi var. Bunu bedelini emekli, çitçi ve işsiz ve asgari ücretli ödüyor. Öyle bir noktaya geldik ki kamuda 20 yıl çalışan işçiler asgari ücretin bir tık üzerinde ücret alacak seviyede. Önceden kamudaki işçi ücretleri özel sektöre örnek oluyordu” ifadelerini kullandı. “Kamuda 950 bin kişi, örgütlülüğün dışında” Türkiye’de yaklaşık 4 milyon kamu emekçisinin olduğunun altını çizen Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Emeğin ve işin geleceği tartışılıyor. Onun için geleceği soyut normlar değil, somut olaylar denilecek. Esnek çalışmanı tartışıldığı bir zemindeyiz. İstihdamın konuşulduğu bir zemindeyiz. İşin ve emeğin geleceğini konuşacaksak bu konuyu yine emeğin bileşenleri, sendikalar, kamu ve eğitim kurumları olarak hep beraber bu konuları tartışmamız lazım. Bunun için de bu sosyal diyalog ortamını arttırmakta fayda görüyorum. Kamuda 4 milyona yaklaşık kamu emekçisi var. Memur emeklisi sayısı 2 milyon 300 binin üzerine çıkmış durumda. Dolayısıyla altı milyonu aşan geniş bir kitleden bahsediyoruz. Örgütlenme boyutuna baktığınız zaman kamuda 950 bin kişi, örgütlülüğün dışında duruyor. Örgütlülüğün kapsamının ve örgütlülük alanının genişletilmesine ihtiyaç var. Bu konuda yeniden tartışmaya ihtiyaç var” dedi.
Elazığ Elazığ’da ‘kadına yönelik şiddetle mücadele’ semineri verildi Elazığ genelinde hizmet veren özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi çalışanlarına “kadına yönelik şiddetle mücadele” ve “erken yaşta ve zorla evliliklerle mücadele” eğitim semineri verildi. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) koordinasyonunda İl Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Komutanlığı katkılarıyla il genelinde hizmet veren özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi çalışanlarına yönelik seminer düzenlendi. Ahmet Tevfik Ozan Fuar ve Kongre Merkezinde düzenlenen seminerde sinevizyon gösterimi destekli ‘kadına yönelik şiddetle mücadele’ ve ‘erken yaşta ve zorla evlilikler ile mücadele’ konuları hakkında sunumlar gerçekleştirildi. Seminerde, şiddetin tanımı, türleri, yaygınlığı, şiddet mağduru kadınlara sunulan hizmetler, aile içi şiddetle mücadelede yasal mevzuat, erken yaşta ve zorla evliliklerde yasal mevzuat ve tedbir kararları ve elektronik kelepçe konuları anlatıldı. Öte yandan, kolluk kuvvetleri tarafından Kadın Destek Uygulaması (KADES) ile Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele İl Eylem Planı ve 6284 sayılı kanun ile ilgili bilgilendirmelerde bulunarak broşür dağıtıldı. Gerçekleştirilen seminer hakkında bilgi veren Elazığ Aile ve Sosyal Hizmetler il Müdürü Ömer Faruk Ergün, “İlimiz 2022-2025 yılları kadına yönelik şiddetle mücadele il eylem planı çerçevesinde Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi çalışanlarına yönelik ‘kadına yönelik şiddetle mücadele’ ve ‘erken yaşta ve zorla evliliklerle mücadele’ farkındalık eğitim çalışmalarımızı yürütüyoruz. Kadına yönelik şiddetin her türlüsünü önlemek amacıyla toplumun her alanına inebildiğimiz, gidebildiğimiz her alana ulaşmak için çalışmalarımızı yürütüyoruz” dedi.