GÜNDEM - 27 Aralık 2017 Çarşamba 12:05

Hüseyin Demir: 'Cezaevleri, devlete yük olmaktan çıkarılmalı'

A
A
A
Hüseyin Demir: 'Cezaevleri, devlete yük olmaktan çıkarılmalı'

Türkiye'de cezaevlerindeki tutuklu sayısının cezaevlerinin kapasitesinin çok üzerinde olduğuna dikkat çeken Demsa Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Demir, bu durumun birçok sorunu da beraberinde getirdiğini belirtti.

Demsa Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Demir, Cezaevlerindeki doluluklar ve bu dolulukların devlete olan yüküne dikkat çekti. Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü tarafından 20.02.2017 tarih ve 0009-2002-AKGM10-1549Y sayılı yazıyla Türkiye Cumhuriyeti Ceza İnfaz kurumlarında kapalı / açık bulunan toplam tutuklu/hükümlü/hüküm özlü kapasitesinin yüzde 20 üzerinde orana erişmesi sonucunda ceza infaz kurumlarında rahatlama sağlanması açısından yapılan birtakım düzenlemelerin boşlukları doldurmadığını ve yapılan tüm müdahalelerde yüzde 20'lik kapasite aşımına engel olunamadığına vurgu yapan Hüseyin Demir, "Mevcut durum vatandaşlarımızın insan haklarına ve değerlerine aykırı bir şekilde ranzalarda değil yerlerde hatta koridorlarda yattığı kimi mahkumların nöbetleşe yattıkları, bunun insan haklarına ve mahkum haklarına evrensel hukuk kurallarına tarafı bulunduğumuz AİHM sözleşmelerine ve ek protokollere aykırı" dedi.

"Cezaevlerindeki doluluk, yeni tedbirlerin alınmasını zorunlu kılıyor"

Cezaevlerindeki doluluk oranına ve yeni tedbirlerin alınması gerekliliğine dikkat çeken Demir, ''15 Temmuz 2016'daki hain darbe girişimi sonrası terör örgütü FETÖ/PDY soruşturması kapsamında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından açığa alınan adli yargıdaki hakim ve savcıların yoğun bir kısmı hakkında örgüt üyeliği kapsamında tutuklama gerçekleştirildiği ve bu durumun geçmiş yargılamalara şaibe düşürmüş olması veya böyle bir şüphenin varlığı dahi ileride telafisi mümkün olmayacak hataların da önüne geçilmesi ve vatandaşların topluma yeniden kazandırılmasını sağlamak ceza infaz kurumunda kapasitenin altına düşürülmesinin yolunu açmak için çıkarılan yasa var. Hükümetin son dönem de cezaevlerine yönelik aldığı önemli kararlar, yeni getirilen denetimli serbestlik sistemi büyük oran da başarıya ulaştı. Buna rağmen hain FETÖ terör olaylarından sonra cezaevlerinde haddinden fazla doluluk oranı yeni tedbirlerin alınmasını neredeyse zorunlu kılıyor. Türkiye'deki cezaevlerinde yatan mahkum sayısı kapasiteyi fazlasıyla geçmiş durumda'' diye konuştu.

Türkiye'de tutuklu ve hükümlü sayısı cezaevlerindeki kapasiteden fazla

Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün resmi internet sitesinde yer alan bilgiyi paylaşan Demir, ''2 Ekim 2017 itibariyle Türkiye’de 384 ceza infaz kurumunda 88 bin 745'i tutuklu, 140 bin 248'i hükümlü olmak üzere 228 bin 993 kişi bulunuyor. 15 Kasım 2017 itibariyle Türkiye'deki 384 ceza infaz kurumunun kapasitesi 207 bin 279 kişi. 1974 yılında cezaevlerinde 5 bin 442'i hükümlü 19 bin 418'i tutuklu olmak üzere toplam 24 bin 860 kişi bulunurken aradan geçen 43 yılda bu rakam 228 bin 993'e yükseldi'' dedi.

"Cezaevleri devlete yük olmaktan çıkarılmalı"

Demir, sözlerine şöyle devam etti: "Adalet Bakanlığı verilerine göre, 76 tane ceza infaz kurumumuz ihale aşamasında, proje aşamasında 113 ceza infaz kurumumuz var, 18 tane infaz kurumunun da planlanması yapıldığını görüyoruz. Her bir mahkumun devlete günlük maliyetinin 78 TL olduğu, cezaevlerindeki 228 bin mahkumun devlete günlük maliyeti 17 milyon 861 bin TL, yıllık gideri ise 6 milyar 403 milyon bulduğu görülüyor. Resmi veriler dikkate alındığında bu maliyetlerin birçok bakanlığın bütçesinden fazla olduğunu söyleyebiliriz. Tutuklu ve hükümlü sayılarının cezaevlerindeki mevcut kapasitelerin üzerinde olması, birçok sorunu gündeme getiriyor. Uzun vadede yatan hükümlülere çeşitli alanlarda meslek öğretmek, üretkenliklerini artırmak ve bu şekilde cezaevlerinin devlet yükü olmadan kendi masraflarını çıkaran ve kar eden kurumlar olarak yapılandırmak gerekiyor. Hükümlülere meslek edindirmek, mesleği olanları geliştirmek ve yaşama kazandırmak önemli" şeklinde konuştu.

"Tutuklu ve hükümlü sayısı arttıkça sorunlar da artıyor"

Tutuklu ve hüküm sayısının artmasının cezaevlerinde birçok sorunu da beraberinde getirdiğini vurgulayan Demir, "Türkiye'de tutuklu ve hükümlü sayısı cezaevlerinin mevcut kapasitesinin çok üzerinde. Cezaevlerindeki doluluk oranının yüzde 100'ün üzerinde olması sağlık ve beslenme sorunlarının artmasını tetikliyor. Koğuşların kalabalık olması, yatak ve dolap sayısında yetersizlik, tutuklu ve hükümler için eğitim ve sosyal alanların yetersizliği, kurs ve diğer aktivitelerin yetersizliği gibi ciddi problemler her geçen gün artıyor. Cezaevlerinde tutuklu ve mahkum sayısı kapasitenin üzerinde olmasına rağmen görevli gardiyan ya da doktor sayısında talebi karşılayacak düzeyde bir artış yok. Tutuklu ve hükümlü kapasitesinin artmasıyla doktora çıkmak ve sevk edilme noktasında ciddi problemler yaşanıyor. Dolayısıyla cezaevlerinde çalışan personelin de iş yükü artıyor" ifadelerini kullandı.

"7/1 yasası ile daha iyi bir sonuca ulaşılabilir"

Cezaevlerinde yaşanan sorunların adli mahkumlara yönelik sicil affı ile azalabileceğine vurgu yapan Demir, "Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı cezaevlerinin kapasitelerinin çok üzerinde olduğu için yaşanan sorunlar, tutuklu ve hükümlü sayısı arttıkça daha fazla büyüyecek. Adliyelerde de dosya yükü her geçen gün artıyor. Adli mahkumlara yönelik olası bir sicil affı ile adliyelerdeki iş yükü azalacağı gibi cezaevlerindeki doluluk oranı da düşecek. Devletin addedici ve büyük olma özelliğini kullanarak adli mahkumlara yönelik 7/1 yasası çıkarması, sicil affı ile adliyelerdeki dosya yükünü ve tutuklu hükümlü sayısını azaltarak daha iyi bir sonuca ulaşmayı sağlayabilir" açıklamasında bulundu. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Van Akay Grup, Ekonomist Dergisi ‘‘Anadolu 500’’ listesinde 93. sırada yer aldı Akay Grup, Ekonomist Dergisi tarafından bu yıl 22’ncisi düzenlenen "Anadolu 500" araştırmasında önemli bir başarıya imza atarak 39 sıra yükselip 93. sırada yer aldı. Van’dan listeye giren tek şirket olma özelliğini taşıyan Akay Grup, bölgesel kalkınmanın önde gelen temsilcilerinden biri olarak faaliyet alanlarını hızla genişletmeye devam ediyor. Grup bünyesinde yer alan DoubleTree by Hilton Van Oteli ile turizm sektöründe güçlü bir konuma sahip olan Akay Grup, bunun yanı sıra teknoloji ve enerji alanlarındaki yatırımlarıyla da dikkat çekiyor. Dünyaca ünlü birçok global markanın Türkiye distribütörlüklerini yürüten şirket, 2025 yılında yenilenebilir enerji alanında önemli bir adım attı. Akay Grup İcra Kurulu Başkanı Umut Akay, elde edilen başarıya ilişkin yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Sürdürülebilir hedeflerimiz doğrultusunda büyüme trendimizi istikrarlı bir şekilde devam ettiriyoruz. Bu başarıda emeği geçen çalışanlarımız başta olmak üzere tüm iş ortaklarımıza ve paydaşlarımıza teşekkür ederiz. Akay Grup olarak hem bölgemize hem de ülkemize değer katan yatırımlar yapmayı sürdüreceğiz." Ekonomist’in Anadolu 500 sıralamasında elde edilen bu önemli başarı, Akay Grup’un güçlü finansal performansının yanı sıra farklı sektörlerdeki stratejik hamlelerinin de bir yansıması olarak değerlendiriliyor. Akay Grup hakkında 1970’li yıllardan bu yana faaliyet gösteren Akay Grup; turizm, teknoloji, enerji ve distribütörlük alanlarında yatırımlar yapan, bölgesel ve ulusal ölçekte büyümeyi hedefleyen bir şirketler topluluğudur.
Bilecik Osmaneli ayva lokumu Türkiye’ye açıldı Bilecik’in Osmaneli ilçesinde belediye tarafından üretilen tescilli ürünü ’Ayva Lokumu’ Türkiye’ye açıldı. Osmaneli Belediyesi Ayva Lokumu ve Yöresel Ürün Üretim Merkezi 2024 tarihinde taşındığı yeni üretim alanıyla birlikte büyük bir başarı hikâyesine imza attı. Aradan geçen yaklaşık 1,5 yıllık sürede üretim kapasitesi, istihdam ve ciroda dikkat çekici bir büyüme sağlandı. Yeni üretim yerine taşınmadan önce günlük 500 adet olan üretim kapasitesi, yapılan yatırımlar ve modern üretim altyapısı sayesinde bugün günlük 5 bin adede ulaştı. Aynı dönemde tesisimizde çalışan personel sayısı 6 kişiden 33 kişiye yükselerek önemli bir istihdam artışı sağlandı. "Yıllık 3,5 milyon TL olan ciro" Konu hakkında açıklama yapan Osmaneli Belediye Başkanı Bekir Torun, "Üretimdeki bu büyüme ekonomik verilere de yansıdı. Yıllık 3,5 milyon TL olan ciro, yeni tesisle birlikte 40 milyon TL seviyesine çıkarak Osmaneli’nin yerel üretimdeki gücünü bir kez daha ortaya koydu. Osmaneli Ayva Lokumu ve yöresel ürünlerimiz bugün başta zincir marketler olmak üzere birçok yerel market raflarında Türkiye’nin dört bir yanındaki tüketicilerle buluşuyor. Ayrıca yeni üretim tesisimizle birlikte 3 büyük zincir marketle daha satış anlaşması imzalanarak ürünlerimizin erişim ağı genişletildi. Osmaneli Belediyesi olarak yerel üretimi desteklemeye, markalaşmayı güçlendirmeye ve hemşerilerimize yeni istihdam alanları oluşturmaya kararlılıkla devam ediyoruz" dedi.
İzmir "Çameli pelemiri" bitki literatürüne kazandırıldı Emekli Fen Bilgisi Öğretmeni Rıfat Özdemir’in doğa yürüyüşü sırasında dikkatini çeken pelemir bitkisinin yeni bir tür olduğu ortaya çıktı. Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Yıldırım ve ekibinin değerlendirmeleri sonucunda bitkiye, "Cephalaria cameliensis", Türkçe olarak da "Çameli pelemiri" ismi verildi. Türkiye florası, bilim insanlarının yürüttüğü dikkatli arazi ve laboratuvar çalışmaları sayesinde her yıl yeni türlerle zenginleşmeye devam ediyor. Bu keşiflerin en yenisi, Denizli’nin doğaya saygısıyla bilinen sakin ilçesi Çameli’den geldi. Yaklaşık iki yıldır süren Biyoçeşitlilik Envanteri çalışmaları sırasında fark edilen ve detaylı incelemeleri tamamlanan bitki, Cephalaria cameliensis adıyla bilim dünyasına tanıtıldı. Bitkinin keşif sürecini anlatan Prof. Dr. Hasan Yıldırım, "Yeni tür ilk olarak, bölgenin doğasını yakından takip eden ve arazi gözlemleriyle çalışmalara değerli katkılar sunan emekli öğretmen Rıfat Özdemir tarafından fark edildi. Ardından Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünden Prof. Dr. Ramazan Süleyman Göktürk ile birlikte yürüttüğümüz kapsamlı morfolojik değerlendirmeler, bitkinin mevcut türlerle örtüşmediğini ortaya koydu. Türün yakın akrabalarından ayrıldığı noktaları moleküler düzeyde netleştiren ISSR analizleri ise Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ergun Kaya tarafından titizlikle gerçekleştirildi. Bilimsel çalışmanın tamamlanmasıyla birlikte türün bilim için tamamen yeni olduğu kanıtlandı ve makale, taksonomi alanının saygın dergilerinden Phytotaxa’da yayımlanarak uluslararası literatüre girdi" dedi. "Tür, yoğun otlatma baskısı nedeniyle tehlikede" Prof. Dr. Yıldırım, "Araştırma sonuçlarına göre Cephalaria cameliensis, yalnızca Denizli-Çameli ve Muğla-Fethiye arasında yer alan dar bir coğrafyada, 1350-1850 metre arasındaki habitatlarda yayılış gösteriyor. Türün genel görünümü, yaprak yapısı ve çiçek özellikleri; Cephalaria saldaensis, Cephalaria dirmilensis ve Cephalaria lycica gibi yakın türlerden belirgin farklar taşıyor. Moleküler analizler de bu ayrımı güçlü şekilde destekleyerek türün bağımsız bir takson olduğunu doğruladı. Türün yaşam alanının sınırlı olması ve bölgede gözlenen yoğun otlatma baskısı nedeniyle, Cephalaria cameliensis’in IUCN kriterlerine göre ‘Tehlikede (EN)’ kategorisinde değerlendirilmesini öneriyoruz" diye konuştu. "Ülkemiz bu bitki için önemli bir merkez" Türün dünyadaki dağılımına değinen Prof. Dr. Yıldırım, "Cephalaria cinsi dünya genelinde yaklaşık 100 tür ile temsil edilen, Akdeniz Havzası’ndan Orta Asya’ya ve Güney Afrika’nın Cape bölgesine kadar uzanan geniş bir yayılışa sahip bir gruptur. Türkiye ise bu cins için önemli bir çeşitlenme merkezi olup, yakın dönem çalışmalarla birlikte en az 47 türün varlığı kesin olarak ortaya konmuştur; bu türlerin neredeyse yarısı endemiktir. Son tanımlanan Cephalaria cameliensis ve Cephalaria dumanii türlerinin de eklenmesiyle Türkiye’deki toplam Cephalaria tür sayısı 49’a yükselmiş, böylece ülkemizdeki endemik Cephalaria türlerinin sayısı da 25’e ulaşmıştır. Bu artış, Anadolu’nun cins içindeki küresel önemi ve yüksek endemizm oranını daha da belirgin hâle getirmektedir" dedi. Prof. Dr. Yıldırım, "Çameli, doğasını korumayı bilen, misafirperver insanlarıyla her zaman yanımızda olan özel bir ilçe. Bu keşif, hem Anadolu’nun eşsiz ekolojik mirasını hem de yerel halkın duyarlılığının bilime nasıl katkı sağlayabileceğini bir kez daha gösterdi. Çalışmamızın gerçekleşmesinde sundukları desteklerden ötürü Çameli Belediyesine ve Belediye Başkanı Cengiz Arslan’a teşekkür ediyoruz. Doğanın saklı güzelliklerini gün yüzüne çıkaran bu tür keşiflerin artması, Anadolu biyotasının henüz keşfedilmeyi bekleyen zenginliğini gözler önüne seriyor" diye konuştu.
Kocaeli 7 kişinin can verdiği olayda kan donduran kaçış planı Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde 7 kişinin hayatını kaybettiği parfüm fabrikası yangınına ilişkin hazırlanan iddianamede, şüphelilerin kaçırılmasına yönelik planlara yer verildi. Şüpheli Ali Osman A’nın firma sahiplerini saklayan kişiye, "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet" dediği iddia edildi. Olay, 8 Kasım’da Dilovası Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Ravive Kozmetik isimli iş yerinde meydana geldi. Patlamanın ardından çıkan yangında Hanım Gülek (65), Esma Dikan (65), Şengül Yılmaz (55), Tuncay Yıldız (48), Tuğba Taşdemir (18), Nisa Taşdemir (17) ve Cansu Esatoğlu (16) yaşamını yitirdi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 11 şüpheliden şirket sahibi Kurtuluş Oransal, şirket yetkilileri İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör, "Olası kastla öldürme" suçlamasıyla, Ali Osman A. ve Onay Y., "Suçluyu kayırma" suçlamasıyla tutuklandı. Şüphelilerden H.E., G.B., Ö.A. ve Güven Demirbaş, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Soruşturma sürecinde tutuklanan firma sahibi Kurtuluş Oransal ise cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Olayın ardından ihmali olduğu değerlendirilen SGK ve İŞKUR yetkilileri açığa alındı. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 91 sayfalık iddianamede, İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör hakkında "Olası kastla öldürme" suçundan 7’şer kez müebbet, "Nitelikli mala zarar verme" suçundan ise 3’er kez 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası istendi. 8 sanığın "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçundan 22 yıl 6’şar aya kadar, 4 sanığın "Suçluyu kayırma" suçundan 5’er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, ayrıca Ümit Ç., Ünal A., Muhammet D., Seyfullah Ç., Güven D., Caner Özgür Y., Özcan Y., Özkan Y. hakkında "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma", Ali Osman A., Onay Y., Ömer A. ve Abdurrahman B’ın ise "Suçluyu kayırma" yönünden haklarında dava açılması istendi. "Sigortası olmayanları denetimde eve gönderdiler" İddianamede ifadesi yer alan işçilerden Keriman Miskin, 4 yıldır çalıştığı iş yerinde hiçbir eğitim almadığını ve koruyucu kıyafet verilmediğini belirterek, "İşletmede resmi bir sorumlu yoktu. Sigorta denetimine sadece bir kez gelindi. Bu denetimde de iş yeri sahibi Kurtuluş Oransal, yalnızca sigortası olanların kalmasını söyleyerek, benim gibi sigortası olmayan tüm çalışanları evine gönderdi. Maaşlarımız elden veriliyordu" dedi. Yaralı kurtulan işçi Ayten Aras, patlama anında ölen Nisa Taşdemir ve Esma Dikan’ın krem dolumu yaptıklarını söyledi. Aras, "Bize koruyucu elbise verilmedi, evden geldiğimiz kıyafetlerle çalışıyorduk. Kurtuluş Oransal 4 yıldır sigorta vaadinde bulundu ama yapmadı. Günlük 800 TL yevmiye ile çalışıyorduk" ifadelerini kullandı. Olay günü tesiste bulunan 16 yaşındaki Z.H. ise "Olay günü ikinci katta, iş yerinin ortasında bulunan tankerde parfüm karışımı yapılıyordu. Kimyevi maddeleri karıştıran bir alet vardı. Biz parfüm kutusu kapatırken bir anda patlama yaşandı" diye konuştu. Acılı aileler: "Cenazeleri DNA testiyle teşhis edebildik" Yangında çocuklarını ve eşlerini kaybeden ailelerin ifadeleri ise yürekleri dağladı. 17 yaşındaki kızı Nisa’yı kaybeden baba Vedat Taşdemir, "Kızım paketleme personeli olarak girdi ancak imalat işinde de çalıştırıldığını öğrendim. İmalat yapıldığını bilseydim kızımı asla göndermezdim. Kızımın vefat ettiğini, oğlumdan alınan DNA örnekleri sonucu öğrenebildik" dedi. Eşini kaybeden Aytekin Gikan, yangın söndürüldükten sonra içeride cesetler olduğunu öğrendiğini, hastaneleri aradığını ancak eşini bulamadığını, vefat ettiğini sonradan anladığını belirtti. Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek ve Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu da yakınlarının cansız bedenlerini ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda yapılan DNA eşleşmeleri neticesinde teşhis edebildiklerini ifade etti. "İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk" Tanık İ.A., mahalleli olarak iş yerinden yayılan kimyasal koku nedeniyle şikayetçi olduklarını belirterek, "Yaşı küçük çocukları, paraya ihtiyacı olan kadınları sigortasız çalıştırıyorlardı. İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk. Gerekli kurumlara şikayet edilmesine rağmen nasıl üretim yaptıklarını anlamadık" şeklinde ifade verdi. "Kurtuluş Oransal bana, ’Yangından haberim var, yoldayım’ dedi" İş yeri çalışanı H.E. ise ifadesinde, olayın ardından Kurtuluş Oransal’ı arayıp yangını bildirdiğini, kendisinin nerede olduğunu sorduğunu ve acilen gelmesi gerektiğini söylediğini ifade etti. Bunun üzerine Oransal’ın "haberim var" dediğini, yolda olduğunu söylediğini, konuşma bittikten 5-10 dakika kadar sonra Kurtuluş Oransal’ın kendisini arayarak içeride kimsenin kalıp kalmadığını sorduğunu, tam sayıyı bilmediğini ancak içeride kalan en az üç kişi olduğunu söylediğini kaydetti. "2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" Mali müşavir M.Ç. de, firmanın kuruluş ve işleyiş sürecine dair bilgiler verdi. M.Ç., Ravive Kozmetik’in resmi sahiplerinin İsmail ve Altan Ali Oransal olduğunu, baba Kurtuluş Oransal’ın ise kağıt üzerinde yetkisi bulunmadığını söyledi. Kurtuluş Oransal’ı 2010 yılında Düzce’de çalıştığı fabrikadan "usta makinacı" olarak tanıdığını belirten M.Ç., Dilovası’ndaki tesiste çalışan işçilerin sigorta işlemlerinin gayriresmi yöntemlerle iletildiğini anlattı. Tanık M.Ç., "İşçilerin kimlik numaralarını İsmail Oransal WhatsApp veya mail yoluyla gönderiyordu. Sigorta girişlerini bu bilgilere göre yapıyordum. 2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" dedi. Fabrikanın Dilovası’nda faaliyete geçtiği günden bu yana iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almadığını belirten M.Ç., "Normal şartlarda işverenin anlaştığı İSG firmasına düzenli ödeme yapması gerekir ancak bana bu firmadan herhangi bir hizmet faturası gelmedi. Fabrikanın açıldığı ve üretime başladığı tarihten itibaren iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili herhangi bir bildiri veya fatura tarafıma ulaşmadı" ifadelerini kullandı. "Çocuklarım, babalarını kendilerini uzak tutmak için bu iş yerini açtı" Kurtuluş Oransal’ın eski eşi A.A. ise şirketin kuruluş amacına dair iddialarda bulundu. Kurtuluş Oransal’ın borçlu ve sorumsuz bir yapısı olduğunu öne süren A.A., çocuklarının babalarını kendilerinden uzak tutmak ve "sokakta kalmaması" için bu iş yerini açtıklarını anlattı. Çocukları İsmail ve Altay’ın bu şirketin işleri ile hiç uğraşmadıklarını ve takip etmediklerini aktardı. A.A., patlamanın meydana geldiği iş yerine alınacak personeli Kurtuluş Oransal’ın kendisinin seçtiğini, iş yerinde üretilen ürünler ile yine Kurtuluş Oransal’ın ilgilendiğini, Kurtuluş Oransal’ın daha önce kozmetik sektöründe çalıştığı için burada bir çevre edindiğini ve kendisine pazar oluşturduğunu, iş yerinin tamamen Kurtuluş Oransal’ın kontrolü altında iş yapıldığını beyan etti. "Laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim" İddianamede ifadesine yer verilen LYKKE Kozmetik ortaklarından şüpheli Gökberk Güngör de olay günü yaşananları ve İsmail Oransal’ın bilgisayarını aldırmasını anlattı. Aleyna Oransal’ın şirkette yüzde 50 ortaklığı bulunduğunu belirten Güngör, olay günü Aleyna’nın kendisini aradığını belirterek, gayet sakin bir ses tonuyla ’Fabrikada yangın çıkmış’ diyerek görüşmeyi sonlandırdığını söyledi. Bu görüşmeden yaklaşık yarım saat sonra İsmail Oransal’ın kendisini arayarak, "İş yerimdeki laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim. Sen benim odada, masanın üstünde bulunan laptobu alıp evime getir" dediğini aktardı. Güngör, bu talep üzerine laptobu alarak Oransal’a teslim ettiğini kaydetti. "Suçu babaları üstlenecek, onları yurt dışına kaçıracağız" İddianamenin en çarpıcı bölümlerinden birini ise şüphelilerin kaçış planına dair detaylar oluşturdu. Şüpheli Onay Y. ifadesinde, Ali Osman A’nın kendisini arayarak, "Olanları duydun mu? Benim yeğenler bir olaya karışmışlar" dediğini ve onları misafir edip edemeyeceğini sorduğunu belirtti. Bu görüşme üzerine Ömer A. isimli kişiyi arayarak 1 haftalık ev ayarlamasını istediğini anlatan Y., daha sonra Tekirdağ’da İsmail Oransal, Altay Ali Oransal ve Abdurrahman Bayat ile buluştuğunu söyledi. Eve girdikten sonra televizyonda "Kocaeli’de patlama" başlıklı haberleri gördüğünü ifade eden Y., bunun üzerine Ali Osman A’yı görüntülü aradığını kaydetti. Y., Ali Osman A’nın görüşme sırasında kendisine şunları söylediğini iddia etti: "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam bir şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle biz avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet." (HFV-