GÜNDEM - 27 Aralık 2017 Çarşamba 12:05

Hüseyin Demir: 'Cezaevleri, devlete yük olmaktan çıkarılmalı'

A
A
A
Hüseyin Demir: 'Cezaevleri, devlete yük olmaktan çıkarılmalı'

Türkiye'de cezaevlerindeki tutuklu sayısının cezaevlerinin kapasitesinin çok üzerinde olduğuna dikkat çeken Demsa Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Demir, bu durumun birçok sorunu da beraberinde getirdiğini belirtti.

Demsa Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Demir, Cezaevlerindeki doluluklar ve bu dolulukların devlete olan yüküne dikkat çekti. Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü tarafından 20.02.2017 tarih ve 0009-2002-AKGM10-1549Y sayılı yazıyla Türkiye Cumhuriyeti Ceza İnfaz kurumlarında kapalı / açık bulunan toplam tutuklu/hükümlü/hüküm özlü kapasitesinin yüzde 20 üzerinde orana erişmesi sonucunda ceza infaz kurumlarında rahatlama sağlanması açısından yapılan birtakım düzenlemelerin boşlukları doldurmadığını ve yapılan tüm müdahalelerde yüzde 20'lik kapasite aşımına engel olunamadığına vurgu yapan Hüseyin Demir, "Mevcut durum vatandaşlarımızın insan haklarına ve değerlerine aykırı bir şekilde ranzalarda değil yerlerde hatta koridorlarda yattığı kimi mahkumların nöbetleşe yattıkları, bunun insan haklarına ve mahkum haklarına evrensel hukuk kurallarına tarafı bulunduğumuz AİHM sözleşmelerine ve ek protokollere aykırı" dedi.

"Cezaevlerindeki doluluk, yeni tedbirlerin alınmasını zorunlu kılıyor"

Cezaevlerindeki doluluk oranına ve yeni tedbirlerin alınması gerekliliğine dikkat çeken Demir, ''15 Temmuz 2016'daki hain darbe girişimi sonrası terör örgütü FETÖ/PDY soruşturması kapsamında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından açığa alınan adli yargıdaki hakim ve savcıların yoğun bir kısmı hakkında örgüt üyeliği kapsamında tutuklama gerçekleştirildiği ve bu durumun geçmiş yargılamalara şaibe düşürmüş olması veya böyle bir şüphenin varlığı dahi ileride telafisi mümkün olmayacak hataların da önüne geçilmesi ve vatandaşların topluma yeniden kazandırılmasını sağlamak ceza infaz kurumunda kapasitenin altına düşürülmesinin yolunu açmak için çıkarılan yasa var. Hükümetin son dönem de cezaevlerine yönelik aldığı önemli kararlar, yeni getirilen denetimli serbestlik sistemi büyük oran da başarıya ulaştı. Buna rağmen hain FETÖ terör olaylarından sonra cezaevlerinde haddinden fazla doluluk oranı yeni tedbirlerin alınmasını neredeyse zorunlu kılıyor. Türkiye'deki cezaevlerinde yatan mahkum sayısı kapasiteyi fazlasıyla geçmiş durumda'' diye konuştu.

Türkiye'de tutuklu ve hükümlü sayısı cezaevlerindeki kapasiteden fazla

Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün resmi internet sitesinde yer alan bilgiyi paylaşan Demir, ''2 Ekim 2017 itibariyle Türkiye’de 384 ceza infaz kurumunda 88 bin 745'i tutuklu, 140 bin 248'i hükümlü olmak üzere 228 bin 993 kişi bulunuyor. 15 Kasım 2017 itibariyle Türkiye'deki 384 ceza infaz kurumunun kapasitesi 207 bin 279 kişi. 1974 yılında cezaevlerinde 5 bin 442'i hükümlü 19 bin 418'i tutuklu olmak üzere toplam 24 bin 860 kişi bulunurken aradan geçen 43 yılda bu rakam 228 bin 993'e yükseldi'' dedi.

"Cezaevleri devlete yük olmaktan çıkarılmalı"

Demir, sözlerine şöyle devam etti: "Adalet Bakanlığı verilerine göre, 76 tane ceza infaz kurumumuz ihale aşamasında, proje aşamasında 113 ceza infaz kurumumuz var, 18 tane infaz kurumunun da planlanması yapıldığını görüyoruz. Her bir mahkumun devlete günlük maliyetinin 78 TL olduğu, cezaevlerindeki 228 bin mahkumun devlete günlük maliyeti 17 milyon 861 bin TL, yıllık gideri ise 6 milyar 403 milyon bulduğu görülüyor. Resmi veriler dikkate alındığında bu maliyetlerin birçok bakanlığın bütçesinden fazla olduğunu söyleyebiliriz. Tutuklu ve hükümlü sayılarının cezaevlerindeki mevcut kapasitelerin üzerinde olması, birçok sorunu gündeme getiriyor. Uzun vadede yatan hükümlülere çeşitli alanlarda meslek öğretmek, üretkenliklerini artırmak ve bu şekilde cezaevlerinin devlet yükü olmadan kendi masraflarını çıkaran ve kar eden kurumlar olarak yapılandırmak gerekiyor. Hükümlülere meslek edindirmek, mesleği olanları geliştirmek ve yaşama kazandırmak önemli" şeklinde konuştu.

"Tutuklu ve hükümlü sayısı arttıkça sorunlar da artıyor"

Tutuklu ve hüküm sayısının artmasının cezaevlerinde birçok sorunu da beraberinde getirdiğini vurgulayan Demir, "Türkiye'de tutuklu ve hükümlü sayısı cezaevlerinin mevcut kapasitesinin çok üzerinde. Cezaevlerindeki doluluk oranının yüzde 100'ün üzerinde olması sağlık ve beslenme sorunlarının artmasını tetikliyor. Koğuşların kalabalık olması, yatak ve dolap sayısında yetersizlik, tutuklu ve hükümler için eğitim ve sosyal alanların yetersizliği, kurs ve diğer aktivitelerin yetersizliği gibi ciddi problemler her geçen gün artıyor. Cezaevlerinde tutuklu ve mahkum sayısı kapasitenin üzerinde olmasına rağmen görevli gardiyan ya da doktor sayısında talebi karşılayacak düzeyde bir artış yok. Tutuklu ve hükümlü kapasitesinin artmasıyla doktora çıkmak ve sevk edilme noktasında ciddi problemler yaşanıyor. Dolayısıyla cezaevlerinde çalışan personelin de iş yükü artıyor" ifadelerini kullandı.

"7/1 yasası ile daha iyi bir sonuca ulaşılabilir"

Cezaevlerinde yaşanan sorunların adli mahkumlara yönelik sicil affı ile azalabileceğine vurgu yapan Demir, "Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı cezaevlerinin kapasitelerinin çok üzerinde olduğu için yaşanan sorunlar, tutuklu ve hükümlü sayısı arttıkça daha fazla büyüyecek. Adliyelerde de dosya yükü her geçen gün artıyor. Adli mahkumlara yönelik olası bir sicil affı ile adliyelerdeki iş yükü azalacağı gibi cezaevlerindeki doluluk oranı da düşecek. Devletin addedici ve büyük olma özelliğini kullanarak adli mahkumlara yönelik 7/1 yasası çıkarması, sicil affı ile adliyelerdeki dosya yükünü ve tutuklu hükümlü sayısını azaltarak daha iyi bir sonuca ulaşmayı sağlayabilir" açıklamasında bulundu. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay Depremde tamamen yıkılan Emek Mahallesi, inşa çalışmalarıyla yeniden ışıl ışıl Hatay’ın Antakya ilçesinde bulunan ve depremde yaşanan yıkımlarla yerle bir olan Emek Mahallesi, enkazın kaldırılmasıyla boş araziye dönmüştü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın çalışmalarıyla Emek Mahallesi, binalarla doldu ve ışıl ışıl çehreye kavuştu. Kahramanmaraş merkezli depremde en çok yıkımın olduğu Hatay’da binlerce bina yerle bir olurken yaklaşık 25 bin insan hayatını kaybetti. Asrın felaketinin en çok hasara uğrayan ilçesi olan Antakya kent merkezi, depremden sonra enkazın kalkmasıyla bomboş araziye dönmüştü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı kısa sürede çalışmalara başlamıştı. Depremzede vatandaşların yuvalarına kavuşmaları için gece gündüz emek veren ekiplerin çalışmalarıyla Antakya kent merkezi adeta yeni baştan inşa edildi. Depremden önce gecekondu ve harabe evlerin olduğu Emek Mahallesi’nde; asrın inşasının ardından modern, estetik ve sağlam görünümlü yeni konutlar yapıldı. Depremin ardından enkazın kalkmasıyla çorak araziye dönen mahalle, inşa çalışmalarının ardından afetzede vatandaşlarını bekleyen sıcak yuvalara dönüştü. "Enkazın kalkmasıyla bomboş araziye dönmüştü, devletimiz gücünü burada göstererek evlerimizde ışıklar yanmaya başladı" Depremle birlikte boş araziye dönen mahallesinin yeniden inşa edildiğini söyleyen Emek Mahallesi Muhtarı Celal Sarı, "Cumhuriyet Caddesi üzerindeyiz ve arkamda bulunan yerde Emek Mahallesi. Deprem olduktan sonra bu mahallede hiçbir şey kalmamıştı. Binalarımızın çoğu ağır hasarlı veya yıkılmıştı. Mahallemde de birçok can kaybı da oldu. Mahallemizde birçok yerde sadece ağaçlarımız kalmıştı. Depremden sonra mahallemiz enkazla doluydu ve sonra enkaz kaldırılmıştı. Enkazın kalkmasıyla bomboş araziye dönmüştü. Sadece sağlam kalan ağaçlarımızdı. Devletimizin gücünü burada görülmektedir. Evlerimizin ışıkları yanmaya başladı. Allah da en kısa zamanda mahalle sakinlerimizle birlikte oturmamızı nasip etsin. İnşallah böyle acılarda yaşamayız. Bu mahalleyi deprem dümdüz boş araziye çevirdi. Devletimizin gücü o kadar güzel ki burada yapılan işler anlatmakla bitmez. Sadece görmeleri gerekiyor. Emek Mahallesi’ne gelin bakın neler yapıldığını görün. Sayın Cumhurbaşkanıma teşekkür ederim. Depremden önce burası gecekondu ve harabe evler vardı, şimdi ise her şey yapıldı ve dört dörtlük oldu" ifadelerini kullandı.
Kocaeli YEDEP 2026 proje teklif çağrısı yayımlandı: Başvurular 1-31 ocak tarihleri arasında alınacak Kocaeli’de Yerel Destek Programı kapsamında 2026 Yılı Proje Teklif Çağrısı ilan edildi. Sivil toplumun güçlendirilmesi ve katılımcı yerel yönetim anlayışının yaygınlaştırılmasını hedefleyen program için STK’lara yönelik bilgilendirme ve eğitim süreci başlarken, başvurular 1 Ocak’ta başlayacak ve 31 Ocak’ta sona erecek. Yerel Destek Programı (YEDEP) 2026 çağrısı, önceki yıllarda olduğu gibi kentlilik bilincinin artırılması ve katılımcılığın güçlendirilmesi ana temasıyla hayata geçirilecek. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kocaeli Kent Konseyi ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliğiyle sürdürülen program kapsamında; gönüllülüğün teşvik edilmesi, toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi, yerel değerlerin korunması ve tanıtılması, sürdürülebilir kalkınma ve kapsayıcılığın desteklenmesi öncelikli alanlar arasında yer alıyor. 2022 yılından bu yana kesintisiz devam eden YEDEP ile kentte daha bilinçli, katma değeri yüksek ve iş birliğine dayalı projelerin hayata geçirilmesi amaçlanıyor. STK’lara yönelik bilgilendirme ve eğitimler düzenlenecek Proje teklif çağrısının ilan edilmesiyle birlikte, Kocaeli genelinde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına yönelik bilgilendirme ve eğitim toplantıları düzenlenecek. Toplantılarda programın kapsamı, hedefleri ve başvuru süreçleri detaylı şekilde anlatılacak, katılımcılara rehberlik sağlanacak. Eğitimlerin yer ve tarihleri, STK’lara SMS ve e-posta yoluyla duyurulacak. YEDEP 2026 için son başvuru tarihi 31 Ocak 2026 olarak belirlendi. Sivil toplum kuruluşları proje başvurularını, 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren online olarak yapabilecek. Kimler başvurabilir? YEDEP 2026’ya başvuracak kuruluşların; kar amacı gütmeyen tüzel kişiliğe sahip STK (dernek, vakıf, federasyon veya konfederasyon) olması, Kocaeli’de faaliyette bulunması, son yıla ait beyannamesini vermiş olması, Sivil Dünya Kocaeli platformuna kayıtlı bulunması gerekiyor. Program kapsamında küçük, orta ve büyük ölçekli olmak üzere üç ayrı destek alanı bulunuyor. Küçük ölçekli projeler için STK’nın 2026 yılı veya öncesinde kurulmuş olması, orta ölçekli projeler için STK’nın 2024 yılı veya öncesinde kurulmuş ve mali, proje ile idari kapasite açısından deneyimli olması, büyük ölçekli projeler için ise STK’nın 2023 yılı veya öncesinde kurulmuş ve yeterli deneyime sahip olması şartı aranıyor.