KÜLTÜR SANAT - 26 Mayıs 2023 Cuma 12:08

İBB'nin korumaya aldığı İsmet İnönü heykelinin tarihi caminin üzerine inşa edildiği ortaya çıktı

A
A
A
İBB'nin korumaya aldığı İsmet İnönü heykelinin tarihi caminin üzerine inşa edildiği ortaya çıktı

Maçka Parkı’nda bulunan İnönü heykelinin, Sultan Abdülaziz’in adını yaşatmak için yaptırmaya başladığı caminin üzerine inşa edildiği ortaya çıktı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin koruma altına aldığı heykelin platformunun açılışı, 1 Nisan 2022 tarihinde Ekrem İmamoğlu tarafından yapılmıştı. Tarih Yazarı ve Emekli Kurmay Albay Ziya Burcuoğlu, Abdülaziz Han şehit edilince temeli atılmış halde olan cami inşaatının 1940'lı yıllara kadar öyle kaldığı belirterek, "İnönü zamanında oraya bir heykel yapımı planlanıyor. İnönü Cumhurbaşkanı olduktan sonra o bölgeyi kendi üzerine geçiriyor. 12 Eylül 1980 ihtilalinde depoda olduğu akıllara gelen heykel, tamir edilerek 1982 yılında İnönü'nün Maçka'daki köşkünün önüne dikildi" dedi. Sultan Abdülaziz'in mirası Aziziye Camii'nin yerinde bulunan heykel, havadan görüntülendi.

Beşiktaş, Maçka’daki İsmet İnönü Parkı’nda yer alan İnönü heykeli, Sultan Abdülaziz tarafından temeli atılan Aziziye Camii’nin arazisinin tam üstüne koyuldu. Sultan Abdülaziz’in vefatı nedeniyle inşaatı duran caminin temeli, 1940’ta İsmet İnönü’nün emriyle yıkıldı. Vakıf malı olan araziyi, tek partili dönemde kendi zimmetine geçiren İsmet İnönü, Sultan Abdülaziz’in mirası olan cami temelini yıkarak üzerine park ve ev yaptırdı. 1982 yılında açılışı yapılan ve cami arazisinin üzerine dikilen heykel, geçen yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından koruma altına alınırken etrafına seyir platformu yapılmasına karar verildi. Platformun açılışı 1 Nisan 2022 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından yapılmıştı. Sultan Abdülaziz'in mirası olan caminin yerinde bulunan heykel havadan görüntülendi.

"Sultan Abdülaziz Han şehit edilince cami inşaatı durdu"

Sultan Abdülaziz'in mirası Aziziye Camii hakkında bilgi veren Tarih Yazarı ve Emekli Kurmay Albay Ziya Burcuoğlu, "Beşiktaş'ta Akaretler diye bir semt var. Bu semtin ismi nereden geliyor? Oradan başlayalım. 1875 yılında Sultan Abdülaziz Han bir vakıf kurarak cami inşaatına karar veriyor. Cami inşaatının yapımı için daha sonra da caminin devamını sağlamak için bir vakıf kurarak ona 'akar' sağlayacak binalar yapıyor. Sıra evler olarak, toplu konut tipinde binaları yaptırıyor. Osmanlı Sultanları her yaptıkları böyle hayır eserlerinde, cami, medrese, aşevi gibi onun akarını da düşünmüştür. Herkes bilir, İstanbul'da 'Yeni Camii' var bu caminin akarı, Mısır Çarşısı'dır. İşte bu maksatla Sultan Abdülaziz Han'da cami yaptırmak için vakıf olarak bu binaları yaptırıyor ve 'Akaretler' ismi oradan geliyor. Beşiktaş'ta Akaretler'e çıkıp devam ettiğinizde Maçka'ya gidiyor, Maçka Parkı diyoruz şimdi. Caminin esas yeri orasıdır. Bu bölgeye planlanıyor cami ancak Sultan Abdülaziz Han şehit edilince cami inşaatı durdu. Temelleri atılıyor, inşaat biraz ilerlemiş oluyor ancak şehit edilmesinden sonra kalıyor. Caminin inşaatı 1940'lı yıllara kadar öyle kalıyor, temelleri atılmış bir miktar ilave edilmiş halde. Tek parti döneminde, İnönü zamanında oraya bir heykel yapımı planlanıyor. İnönü Cumhurbaşkanı olduktan sonra o bölgeyi kendi üzerine geçiriyor" ifadelerini kullandı.

İBB'nin korumaya aldığı İsmet İnönü heykelinin tarihi caminin üzerine inşa edildiği ortaya çıktı

"Bizans hayranı mimar: Henri Prost"

Cumhuriyet dönemi şehir planlamacısı Henri Prost'un düzenlemelerini anlatan Burcuoğlu, "İstanbul'un mimarıyla özel olarak getirilen Henri Prost isminde bir mimar var. Bu mimar İstanbul Nazım Planı'nı yapıyor. Ancak bu mimarın özelliği var. Bu daha önce İstanbul'a gelmiş, Bizans ile ilgili çalışmalar yapmış. Bizans'a hayranlık duyan birisi ve dolayısıyla hazırlamış olduğu İstanbul Nazım Planı'nda hep Bizans eserlerini ortaya çıkarmaya çalışmış ve Osmanlı eserlerini ikinci plana atmış. Mesela Dolmabahçe Camii'sini, camilikten çıkartıp, 'deniz müzesi' olarak planlamış ve uygulamıştır tek parti döneminde. Bir husus daha var bu Prost, Sultanahmet Camii'sini de resim ve heykel müzesi olarak planlıyor ancak halktan gelecek tepkiden korktukları için vazgeçiyorlar. Fransız mimar Prost'un ilk yaptığı işlerden bir tanesi Taksim'deki Topçular Kışlası'nı ve Taksim Camii'sini yıktırmak olup onun yerine gezi parkı yaptırmıştır. Bugün Orhaniye Kışlası var Yıldız Sarayı'nın hemen yanında o kışlanın içerisinde çok güzel bir cami vardır. Bugün duruyor hala aynı onun gibi. Prost'un ilk işi Topçular Kışlası'nı ve Taksim Camii'ni kaldırıp Gezi Parkı olarak düzenlemekti" şeklinde konuştu.

"Halk o dönemde heykelin dikilmesine mani oluyor"

Heykelin cami arazisine konumlandırılmasını aktaran Ziya Burcuoğlu, "İnönü Cumhurbaşkanı olduktan sonra 1940'lı yıllarda o zaman göre adetti diyelim her tarafta sadece resmi yerlerde değil diğer kamu alanlarında da resimlerini, heykellerini yaptırmak için teşebbüse geçiyor. Ben hatırlıyorum çocukluğumda 1950 yılından önce paraların üzerinde İnönü'nün resmi vardı. İlkokula başladığım zaman dershanede resim olarak İnönü'nün resmi vardı. Atatürk falan yoktu, hiç bahsedilmezdi. Bundan ilham alarak Aziziye Camii'sinin yapılacağı bu Taşlık bölgesine bir heykel planlanıyor. Burayı İnönü özel mülkiyetine de geçiriyor ve Almanya'dan bir mimar getirilerek, büyük paralar sarf ederek burada at üzerinde İnönü'nün heykeli yapılıyor. O tarihler de İstanbul'da sadece 3 yerde heykel var. Bir Taksim'de, ikincisi Sarayburnu'nda, üçüncüsü de Harbiye'de. Bu heykel Almanya'dan getirilen heykeltraş, Fındıklı'daki Güzel Sanatlar Akademisi'nin bulunduğu atölyede yapılıyor. Hatta yapımı devam ederken atın ve heykelin yüksekliği nedeniyle, 3 buçuk ton ağırlığında, 1 milyon lira o zamanın parasıyla böyle bir masrafla yapılıyor. Atölyenin çatısı kaldırılıyor ki heykelin inşaatı devam etsin diye ancak bu heykel 4 yıl sürdü. 1940 - 44 yılları arasında. O dönem de 2. Dünya Savaşı, en şiddetli zaman, Türkiye yoksulluk içerisinde, halk süpürge tohumlarını yiyor. Ekmek vesikayla alınıyor. Dolayısıyla halkın büyük kısmı infial ediyor, karşı çıkıyor. İstanbul'da Türk Talebe Birliği nümayişler tertip ediyor ve neticede inşaatı 4 yıl süren heykelin dikilmesine mani oluyorlar. Sonra bu heykel İstanbul Belediyesi'nin tramvay deposuna kaldırılıyor. Burada uzun yıllar kalan heykel sonra 1950 yılında iktidar değişince Demokrat Parti iktidara gelince o heykelin dikimi unutuluyor. Seneler geçiyor, 12 Eylül 1980 ihtilalinde birilerinin akıllarına geliyor. Biraz hasar görmüş, kafası kesilmiş tekrar masrafla bu heykel tamir ediliyor. 1982 yılında askeri hükümet heykeli İnönü'nün Maçka'daki köşkünün önüne dikiyor. O gün bugündür o heykel orada kalıyor" dedi.

"Heykel koruma altına alındı"

Sultan Abdülaziz'in yarım kalan camisi üzerine dikilen heykel için alınan karar hakkında Ziya Burcuoğlu, "Son günlerde bu gündeme geldi tekrar özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İmamoğlu bunun üzerinde durarak değişik siyasi düşünceler ile buranın korumaya alınmasıyla ilgili İstanbul Büyükşehir meclisinden bir karar çıkarıyor" şeklinde konuştu.

Semanur Kaygısız - Emre Baba

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul YÖK 2025 raporu açıklandı: İGÜ’nün çok boyutlu akademik başarısı tescillendi Yükseköğretim Kurulu tarafından hazırlanan "Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025" yayımlandı. Rapor, Türkiye’deki üniversitelerin akademik üretimden uluslararasılaşmaya, erişilebilirlikten kalite güvencesine kadar pek çok başlık altında performanslarını ortaya koydu. Rapora göre İstanbul Gelişim Üniversitesi, "Patent, Faydalı Model veya Tasarım" başvurularında Türkiye genelinde 1’inci sırada yer alarak önemli bir başarıya imza attı. Raporda ayrıca İstanbul Gelişim Üniversitesi’nin; akredite lisans programı sayısı, uluslararası öğretim elemanı istihdamı, uluslararası ödüller ve engelli dostu kütüphane kaynakları gibi başlıklarda da ilk 20 üniversite arasında yer aldığı görüldü. Patent başvuruları sayısında zirve İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025’te yer alan verilere göre İstanbul Gelişim Üniversitesi, "Patent, Faydalı Model veya Tasarım" başvurusu sayısı bakımından Türkiye genelinde 1’inci oldu. Bu sonuç, üniversitenin araştırma, yenilikçilik ve ticarileşebilir akademik çıktı üretme kapasitesinin yüksekliğini ortaya koydu. Vakıf üniversiteleri arasında en fazla akredite lisans programına sahip üniversite 2024 YKS kılavuzu verileri esas alınarak hazırlanan değerlendirmede, akredite lisans programı sayısı en yüksek üniversiteler sıralandı. İstanbul Gelişim Üniversitesi, sahip olduğu 44 uluslararası akredite lisans programı ile bu alanda Türkiye genelinde 3’üncü sırada konumlanırken, vakıf üniversiteleri arasında ise 1’inci sırada yer aldı. Raporda bu tablo, akreditasyonun hem devlet hem de vakıf üniversiteleri için giderek daha belirleyici hâle geldiğini gösteren önemli göstergelerden biri olarak değerlendirildi. İGÜ’den çok boyutlu performans Rapora göre 2024 yılı itibarıyla en fazla uluslararası öğretim elemanı istihdam eden üniversiteler arasında İstanbul Gelişim Üniversitesi de yer aldı. 49 uluslararası öğretim elemanı ile İGÜ, bu kategoride Türkiye genelinde 11’inci, vakıf üniversiteleri arasında ise 5’inci sırada konumlandı. Uluslararası alanda kazanılan ödüller açısından yapılan değerlendirmede ise İGÜ, 14 uluslararası ödül ile Türkiye genelinde 15’inci, vakıf üniversiteleri arasında 9’uncu sırada yer aldı. Üniversite kütüphanelerinde bulunan sesli kitap ve engelli dostu dijital kaynaklara ilişkin verilerde İstanbul Gelişim Üniversitesi, 329 bin 6 kaynak ile bu alanda Türkiye genelinde 20’nci, vakıf üniversiteleri arasında 8’inci sırada yer aldı. Raporda, özellikle milyon ve yüz binler düzeyinde kaynağa sahip üniversitelerin erişilebilirlik ve kapsayıcılık açısından stratejik birer merkez hâline geldiği vurgulandı. "Sürdürülebilir bir yükseköğretim modeli inşa ediyoruz" İstanbul Gelişim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahri Şahin, YÖK tarafından yayımlanan raporda elde edilen sonuçlara ilişkin değerlendirmesinde şu ifadelere yer verdi: "Yükseköğretim Kurulu tarafından yayımlanan bu raporda elde edilen sonuçlar, İstanbul Gelişim Üniversitesi’nin araştırma üniversitesi hedefini bütüncül bir ekosistem anlayışıyla hayata geçirme gayreti içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Patent başvurularında Türkiye genelinde birinci sırada yer almamız; üniversite-sanayi iş birliğini merkeze alan, araştırmayı ticarileşebilir çıktılara dönüştüren stratejik yaklaşımımızın somut bir sonucudur. Akreditasyon, uluslararasılaşma ve erişilebilirlik göstergelerinde ilk 3 üniversite arasında yer almamız ise kalite güvencesi, küresel akademik etkileşim ve toplumsal sorumluluk alanlarını birlikte ele alan sürdürülebilir bir yükseköğretim modeli inşa ettiğimizi göstermektedir. İstanbul Gelişim Üniversitesi olarak önümüzdeki dönemde de araştırma, yenilikçilik ve uluslararasılaşma ekseninde şekillenen bu ekosistemi daha da güçlendirerek ülkemizin yükseköğretim ve Ar-Ge kapasitesine katkı sunmayı sürdüreceğiz."
Erzurum Lisede teknolojik dönüşüm Oltu MTAL’de teknolojik dönüşüm başladı, atölyeler yeni nesil makinelerle donatıldı. Erzurum’un Oltu ilçesi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Metal Teknolojisi ile Mobilya ve İç Mekân Tasarımı alanlarında yaptığı büyük teknolojik yatırımla dikkat çekti. Okul bünyesindeki atölyeler, yeni nesil makinelerle yenilenerek öğrencilerin sektör standartlarında eğitim almasına imkân sağladı. "Çelik gibi irade, teknolojiyle buluştu" anlayışıyla hareket eden okul yönetimi, öğrencilerin hem teorik hem de uygulamalı eğitimlerini güçlendirdi. Toplam 13 yeni nesil makinenin kazandırıldığı atölyelerde artık ahşap ve metal alanlarında her türlü üretim yapılabiliyor. Okulda gerçekleştirilen yenileme çalışmalarını yerinde incelemek amacıyla Oltu Kaymakamı Mustafa Çelik, İlçe Milli Eğitim Müdürü İlhami Şahin ve Okul Müdürü Anıl Demircan atölyeleri ziyaret etti. Ziyaret sırasında meslek öğretmenlerinden makinelerin teknik özellikleri ve eğitimdeki kullanım alanları hakkında bilgi alındı. Yetkililer, yapılan yatırımlar sayesinde öğrencilerin iş hayatına daha donanımlı şekilde hazırlandığını belirterek, okulun üretken, geliştiren ve geleceği inşa eden bireyler yetiştirmeye devam edeceğini vurguladı. Öte yandan Bilişim Teknolojileri Alanı atölyesi de yenilenerek 10 adet yeni nesil bilgisayar okul bünyesine kazandırıldı. Oltu MTAL geleceğin yükselen değeri Atölyelerin modern makinelerle donatılmasında emeği geçenlere teşekkür edilirken, Metal Teknolojisi Alanı için alınan makineler şu şekilde sıralandı: Lazer Kaynak Makinesi, Argon (TIG) Kaynak Makinesi, Plazma Kesme Makinesi, Punta Kaynak Makinesi, Mobilya ve İç Mekân Tasarımı Alanı için alınan makineler ise şöyle: Kenar Yapıştırma Makinesi, Planya Makinesi, Şerit Testere Makinesi, Yatay Delik Makinesi, Kalınlık Makinesi, Freze Makinesi, Sütunlu Dikey Matkap, Çoklu Delik Makinesi, Ahşap Lazer Kesim Makinesi, Okul Müdürü Anıl Demircan yapılan 4,5 milyona alınan ve Yapılan yatırımlarla Oltu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, bölgenin mesleki eğitimdeki önemli merkezlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
İzmir Gazeteci Yazar Gökhan Çelik’ten yeni roman: ’Hilal Birliği’ Gazeteci ve yazar Gökhan Çelik, aynı zamanda Türkiye Atıcılık Federasyonu As Başkanı olarak görev yaparken, edebiyat alanındaki üretkenliğini de yeni romanıyla sürdürüyor. Çelik’in dokuzuncu romanı olan "Hilal Birliği" okurla buluşarak raflardaki yerini aldı. 42. İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı ile birlikte satışa çıkan Hilal Birliği, tarihin gölgelerinde kurulmuş, varlığı hiçbir zaman kayıtlara geçmemiş gizli bir teşkilatın izini sürüyor. Roman, bir milletin hafızasında saklı kalmış, susarak hükmeden ve her dönemde varlığını koruyan bir aklın hikâyesini merkezine alıyor. 1990’lı yılların karanlık sokaklarında bir müzisyenin cebine bırakılan gizemli bir mektupla başlayan hikâye; geçmiş ile geleceği, birey ile devleti, hakikat ile sırrı iç içe geçirerek ilerliyor. Alparslan Türkeş’ten Turgut Özal’a, Muhsin Batur’dan Adil Erdem Bayazıt’a, Barış Manço’dan Necip Hoca’ya uzanan gerçek isimler, romanda tarih sahnesinin perde arkasındaki taşıyıcılar olarak yer alıyor. Yeni eserini okuyucularının beğenisine sunmanın heyecenını yaşadığını ifade eden Çelik, şöyle devam etti: "Hilal Birliği, hayal ile gerçeğin arasındaki en ince çizgide yürürken, okuru yalnızca bir hikâyeye değil bir sorgulamanın içine davet ediyor. İlk satırdan itibaren okur, sanki kendi cebine bırakılmış bir mektubun çağrısıyla baş başa kalıyor ve şu soruyla yüzleşiyor: ’Ben gitmeli miyim?’ " Yeni romanıyla tarihsel derinliği, politik arka planı ve güçlü kurgusuyla, okuru hem düşünmeye hem de hatırlamaya çağıran Çelik, bunu "Çünkü bazı sırlar anlatılmaz; ancak hak edenin kulağına fısıldanır." şeklinde ifade ediyor. Önceki romanları Gökhan Çelik, daha önce "Türk Mülkünün Nizamı: Nizamülmülk", "Ahi Evran", "Denizlerin Tufanı: Piri Reis", "Çaka Bey - Beni Denizlere Gömün", "Fatih Zamanı: Veladet", "Şahzade - Hükümdarlık Satracı", "Kurt Gecesi: İmparatoryum" ve "Kıbrıs Baskını" adlı romanlara imza atmıştı.