EKONOMİ - 08 Şubat 2016 Pazartesi 20:24

KARDEMİR’den iddialara yanıt

A
A
A
KARDEMİR’den iddialara yanıt

KARDEMİR A.Ş. Yönetim Kurulu üyeleri hakkında çıkan iddialara KARDEMİR A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili Kamil Güleç’ten cevap geldi.

İddia edildiği gibi şirketi baba-oğul Güleç ailesinin tek başına yönetmediğini söyleyen Güleç, “Bütün kararlar yönetim kuruluna bağlı icra organları genel müdür, genel müdür yardımcıları ve ünite müdürleri vasıtası ile yapılmaktadır. Bunlar gerçekken ve bunları bile bile bazı yerel basın organlarında ailelerimizi ayrıştırarak ve hedef alarak çok çirkin sataşmalar, asılsız ve maksadı aşan haberler yayınlanmaktadır” dedi.

KARDEMİR A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili Kamil Güleç, son günlerde bazı görsel ve yazılı basın organlarında KARDEMİR ve KARDEMİR’in bazı yönetim kurulu üyeleri, KARDEMİR ortaklarının aileleri, şahsı ve ailesinin bazı bireyleri hakkında maksatlı, planlanmış, yanıltıcı bilgilere dayalı haberler ve programlar tertiplendiğini ifade ederek, gereksiz endişelere yer olmadığını, birlik ve beraberlik içinde bugünlerin aşılacağını söyledi. Güleç, haksız iddia ve karalamalar yapılarak bir dizi algıların oluşturulmaya çalışıldığını kaydetti. Güleç, “2015 yılının başından itibaren dünya çelik sektöründe kapasite kullanımında bir daralma olmuştur. Dünya çelik sektöründe en büyük üretici olan Çin’in kendi ekonomik bünyesindeki küçülmeye paralel olarak ithalatçı konumdan ihracatçı konuma girmesi ve 2015 yılında yaklaşık 100 milyon tonun üzerinde ihracat yapması ile dünya çelik üreticileri zor günler yaşamaya başlamıştır. Net ihracatçı olan Çin’in sattığı ürünlerde sürekli dampingli fiyatlar uygulaması ve buna paralel dünya çelik fiyatlarının hızla düşmesi, pazarlarda yerli üreticilerin bu fiyatlara adapte olamayarak üretimlerinde mevcut kapasitelerini kullanılamaz hale getirmiştir. 2016 yılının başında bu durum değişmemiş ve daha da hızlanmaktadır. Bu koşullar ülkemiz demir çelik sektörünü de ciddi etkiliyor. Biz 2014 yılında dünyada 7., Avrupa’da 2. çelik üreticisi iken, 2015 yılı sonunda dünyada 9. sıraya, yıllık 36 milyon tonlara ulaşan üretimimiz de 30 milyon tonlara kadar gerilemiştir. Yine dünyada ABD, AB ve diğer ülkelerin birçoğu Çin menşeili ürünlere 2015 yılı ortalarından itibaren koruma tedbirleri alıp kota ve vergiler koyarak yerli üretim ve üreticilerini korumuş ancak Türkiye açık pazar konumunu devam ettirmektedir. Bu gelişmeler Türk demir çelik temsilcileri tarafından hükümetimizin ilgili mercilerine anlatılmakta olup, KARDEMİR yöneticileri olarak bizlerde yaklaşık 8 aydır aynı konuları devletimizin her kademesine anlatmaya çalışmaktayız” dedi.

“750 MİLYON DOLAR BORÇ YATIRIM BORCUDUR”

2015 yılı başlarında KARDEMİR’in ürettiği kütük demirin tonunu 400 dolar civarında satabilirken, bugün en son yaptığı satışın 275 dolar/tonda gerçekleştiğini anlatan Güleç, “Bu hızlı fiyat düşüşünün en büyük sebebi, Çin’in ülkemize de çok büyük miktarlarda ve düşük fiyatlarla demir çelik ürünlerini ihraç etmesidir. Bugün Çin’deki kütük fiyatları yaklaşık Türkiye teslimi 250 dolar/ton civarındadır. Öncelikle bu durum ark ocaklı tesisleri zora sokmuş, ardından entegre tesislerini de etkilemiştir. Haliyle KARDEMİR’de bundan etkilenmektedir. Yüzde 40’lara varan fiyat düşüşlerine karşılık hammadde girdilerimiz aynı oranda düşmediğinden karlılık sürekli ve hızlı şekilde ortadan kalkmaktadır. KARDEMİR, bildiğiniz gibi son 5 yıldır kapasitesini yaklaşık 1 milyon tonlardan 3 milyon tona çıkartmak için planladığı yatırımlarına devam etmektedir. Bu yatırımlar çerçevesinde katma değeri yüksek nihai ürünlere de kavuşmaktadır. 2015 yılı sonunda 2 milyon tonun üzerinde üretim gerçekleştirmiştir. Önümüzde ki 1-2 yıl içinde de bu yatırımları kaynak bulabilirse tamamlayarak 3 milyon ton ve üzeri bir kapasiteye kavuşmuş olacaktır. Yatırımlarımızın gerçekleşmesi için yaklaşık 1 milyar 350 milyon dolar yatırım planlamıştık. Yaklaşık 1,1 milyar dolarlık kısmı tamamlandı. Dünyada entegre demir çelik tesislerinde 1 milyon ton üretim kapasitesi artırmak için yaklaşık 1,2 milyar dolar civarında yatırım gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında KARDEMİR yatırımlarını çok ucuza tamamlamaktadır. Yaklaşık 750 milyon dolar borç yatırım borcudur ve uzun vadeli ödeme planına bağlıdır. Şayet KARDEMİR bu yatırımları anahtar teslimi yapsaydı böyle 1 milyar 350 milyon dolara değil, belki 2,5 -3 milyar dolar civarında yatırım bedeli ödeyecekti. Yapılan yatırımlar hem yerinde ve gerekli, hem de olması gereken değerden çok aşağıda tamamlanmıştır. Bu borç, boşa bir borç değildir. KARDEMİR’in üretim kapasitesi yılda 1 milyon tondan 3 milyon tonların üzerine yükseltilmektedir. Karşılığında büyük bir varlık doğmuştur. İşte tabiri caizse eser ortadır. Bu eserin meydana gelişinde herkesin emeği takdir edilirken, bu projenin başından beri yani Karabük Demir Çelik fabrikalarının kapatılma sürecinden bugüne Mutullah Yolbulan ve Kamil Güleç’in olağanüstü gayret ve emeklerini ve can pahasına her şeyleri ile yaptıkları bu mücadelenin takdirini kamuoyuna bırakıyorum” diye konuştu.

“LİMANIMIZ OLMAZSA 2.2 MİLYON TONDAN FAZLA ÜRETİM YAPMA İMKANI YOK”

KARDEMİR A.Ş Yönetim Kurulu Başkan Vekili Kamil Güleç, fabrika olarak yatırımları tamamlamaları halinde limanları olmadığı için 2,2 milyon tonlardan daha fazla üretim yapma imkanlarının olmadığını kaydederek şunları söyledi:

“İlerleyen sürede Filyos Limanı’nın mutlaka gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu liman KARDEMİR’in de, yöre sanayicisinin de, bölgelerimizin de olmazsa olmazımızdır. Şayet limanımız olsaydı bugünlerde ithal hammadde maliyetleri, yerli hammadde maliyetlerinden daha aşağıda oluşacak ve KARDEMİR hem üretimini daha ucuza mal edecek,hem de daha fazla kapasite kullanabilecekti. Bir diğer hususta KARDEMİR 2015 yılına kadar yerli cevherlerle üretim yaptığı için hem ucuz hammadde temin ediyor hem de kapasite kullanımda avantajlı idi. Bu da maliyetlerimizi aşağı çekmemize fayda sağlıyordu. Ama 2015 yılı başlarından itibaren yerli cevher fiyatları ithal cevherlere göre pahalı kalmaya başladı. Çünkü, Çin demir çelik üreticileri mamul ihracında ucuz fiyat uyguladıkları gibi dünya cevher fiyatları da Çin’in iç talep yetersizliğinden dolayı düşüş trendine girdi. Yerli cevher üreticileri ithal cevherle rekabet edemiyor. Çünkü iç taşımada Devlet Demiryolları’nın taşıma fiyatları çok yüksek olması sebebi ile navlun maliyetleri şişiyor. Bunun bugün KARDEMİR için anlamı şudur; biz İsdemir gibi limanda olan bir fabrika olsaydık şimdi ithal cevher avantajını kullanıyor olacaktık. Ayrıca, KARDEMİR gibi entegre tesislerinin hammadde bağlantıları eskiden 3-5 yıllık yapılırdı. 2008 krizinden sonra 1 yıllık sürelere kadar geri çekildi. Üretimimiz de devamlılığı sağlamanın ve dünyanın büyük hammadde üreticilerinden mal alabilmenin bazı kuralları var ve buna uymamız gerekiyor. Yani ürünlerinizde satış fiyatlarınız günlük düşerken, hammadde fiyatları bilhassa bizim gibi entegre tesisler için uzun dönem bağlantı ile alındığı için anında üretim maliyetlerinize yansımıyor. Ayrıca 1 yıl önceki cevher fiyatlarına göre, navlun fiyatları oransal olarak cevher maliyetleri içinde gittikçe yükselerek KARDEMİR avantajlarını dezavantaja çevirmiştir. Biz KARDEMİR olarak yıllardır bu taleplerimizi TCDD yetkililerine iletiyoruz ama o kurumda zarar ettiği için fiyat indirmekte zorlanıyor. Sizlere bir örnek vereyim; KARDEMİR limanda üretim yapan fabrika olsaydı dünyanın öbür ucundan aldığımız cevher veya koklaşabilir kömürün tonuna navlun olarak bugünlerde 6 dolar civarında ödeme yapacaktık. Fakat bizim limanımız olmadığı ve deniz kenarında kurulmadığımızdan, yerli cevherle ağırlıklı çalışma zorunluluğu sebebi ile iç nakliye bedeli olarak DDY’na 20 dolar/tonlara varan navlunlar ödüyoruz. Yine Zonguldak ve Bartın Limanlarında liman boyutları sebebi ile daha küçük gemilerle cevher ve kömür getirme mecburiyeti olduğundan navlun fiyatları daha yüksek oluyor.”

KARDEMİR’in 2015 yılında zarar etmesinin sebeplerini açıklayan Güleç, “KARDEMİR’i ölçek ekonomisi yönünden incelersek biz 2015 yılı sonlarında ancak 2 milyon tonu geçmişken, İskenderun Demir Çelik 2015 yılı sonunda 5 milyon ton üretim yapmıştır. Buda sabit giderlerimizde İsdemir’e göre ciddi maliyet farkı oluşturmuştur. Bunun gibi daha birçok olumsuz faktörler son yılda gelişmektedir. Örneğin bankalara borçlanma maliyetleri yükselmeye devam etmektedir. Büyük yatırımlar yaptığımız için amortismanlar çok yüksektir. Halbuki diğer entegre tesislerinin yatırım borçları çok küçülmüştür. KARDEMİR’in kullandığı yatırım kredilerinden dolayı kur farkları çıkmaktadır. Yatırım kredi borçlarımızın çoğunluk dolar bazında olması ve doların hızlı değer kazanması 2015 yılı sonunda KARDEMİR’in karını zarara çeviren faktörlerden olmuştur. Kısacası İsdemir’de entegre bir tesis ama kar ediyor, KARDEMİR neden 2015 yılında zarar etti dersek, işte yukarıda izah ettiğim ana sebeplerden dolayı KARDEMİR’in maliyetleri dönem dönem ton başına oldukça yüksek seviyelerde çıkmakta ve zararı oluşturmaktadır. Aslında KARDEMİR uzun ürün üretiminde yaptığımız yatırımlar sonucu en son teknolojiye sahiptir. Bakın, aynı KARDEMİR 2014 yılında rekor kar etti. Çünkü dünyada çelik fiyatları olması gereken yerdeydi. 2015 yılında da faaliyet zararı etmediği halde yukarıda açıklamaya çalıştığım bazı elde olmayan sebeplerden ötürü bilançolarımızın altında zarar çıkıyor” şeklinde konuştu.

“KARDEMİR YÖNETİM HATALARINDAN DOLAYI ZARAR ETMİYOR”

KARDEMİR’in yönetim hatalarından dolayı zarar etmediğini, yaşanan sorunun sadece KARDEMİR’in değil Türk demir çelik sektörünün olduğunu ifade eden Kamil Güleç, “Çin’den gelen tonu 250-260 dolarlara mal olan kütüklere ve diğer ürünlere kota uygulanmazsa Türk demir çelik sektörü bir şekilde korunmaya alınmazsa, Filyos’ta acilen en az 180-200 bin tonluk gemilerin yanaşabileceği bir liman olmazsa, dünyada meydana gelen talep yetersizliği değişmezse, KARDEMİR ulaştığı kapasitesini elinde olmayan nedenlerle tam kullanamazsa işimiz gerçekten çok zorlaşıyor. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, KARDEMİR yönetim hatalarından dolayı zarar etmiyor. Bugünkü sorun yalnız KARDEMİR’in sorunu değil Türk demir çeliğinin sorunudur. Bunun üstüne KARDEMİR’in coğrafi konumundan kaynaklı dezavantajları da vardır. İşte bu yüzden KARDEMİR’de son 12 yıldır hızla katma değeri yüksek ürünleri üretebilmek için aşağıdaki yatırımları gerçekleştirdik. 2007 yılında büyük zorluklarla kurup faaliyete geçirdiğimiz ray ve profil fabrikası, 2014 yılında kurduğumuz yeni sürekli döküm tesisleri ve çelikhane yatırımları, 2016 Nisan ayı başlarında yine 700 bin tonluk birinci kısmını üretime alacağımız filmaşin ve kalın kangal üreten dünyanın en son teknolojisine sahip haddehanesi, yine yaklaşık 2 yıl sonra üretime hazır hale gelecek demir yolu tekerlek fabrikası, bu haddehanelere en kaliteli çelik hammaddelerini üretecek idame çelikhane yatırımları, vakum ve kükürt giderme tesisleri, bunları besleyecek 2015 yılı başında faaliyete geçen 5 nolu 1,2 milyon tonluk yeni yüksek fırın, enerji santralleri, oksijen fabrikaları, yeni kok fabrikaları, çevre yatırımları gibi. Bu yatırımların büyük bir kısmı tamamlanmıştır. Geri kalan yatırımlar da tamamlandığında KARDEMİR yıllık üretim kapasitesini 3 milyon tonların üzerine çıkaracaktır. Ama bunun için olmazsa olmaz, fiziki olarak Filyos Limanı’nın devreye girmesidir. Dünya çelik üretimi 2015 yılı sonlarında 1 milyar 700 tonlara ulaşılmış bulunuyor. Dünyanın ekonomik büyümesinin yavaşlamasından ve Çin’in de tüketimini küçültmesinden dolayı 1 milyar 200 milyon tonlarda tüketim gerçekleşmektedir. Dünya çelik üretim kapasitesi de 2,4 milyar tonlarda olup 700 milyon ton kapasite fazlası var. Bu fazlanın 400 milyon tonu Çin’den kaynaklanıyor, kalan 300 milyon tonu dünyanın diğer ülkelerinden. Çin öncelikle kendi üretimini kısmak ve kapasitesini düşürmek yerine dünyanın rekabet edemeyeceği ve maliyetlerinin altındaki fiyatlarla ihracat yapmaya devam ediyor. Türkiye eğer önlem almakta daha fazla gecikirse Türk çelik sektörünün durumu daha da kötüleşecektir. Açıkça görüleceği gibi, global ekonomi kaynaklı bu kriz, KARDEMİR yöneticilerinin başarısızlığından doğan bir sonuç değildir.”

“İDDİA EDİLDİĞİ GİBİ BABA-OĞUL GÜLEÇ AİLESİ TEK BAŞINA YÖNETMEMEKTEDİR”

Güleç, KARDEMİR’in yüzde 100’nün halka açık bir şirket olduğunu da ifade ederek, “SPK mevzuatına göre yönetilmektedir. KARDEMİR bağımsız uluslararası denetim şirketlerince denetlenmektedir. Ayrıca iç denetimimiz vardır. KARDEMİR A.Ş. 4 tanesi bağımsız, 11 kişilik yönetim kurulunca yönetilmektedir. İddia edildiği gibi baba-oğul Güleç ailesi tek başına yönetmemektedir. Bütün kararlar Yönetim Kuruluna bağlı icra organları Genel Müdür, Genel Müdür yardımcıları ve ünite müdürleri vasıtası ile yapılmaktadır. Bunlar gerçekken ve bunları bile bile bazı yerel basın organlarında ailelerimizi ayrıştırarak ve hedef alarak çok çirkin sataşmalar, asılsız ve maksadı aşan haberler yayınlanmaktadır. Bu kadar büyük şirketlerin kurumsal kimliği vardır. KARDEMİR de öyledir. 1994 yılından buyana sürdürülen mücadelemizde bu ve bunun gibi pek çok benzer durum yaşanmış, başarı ve gerçeklerle bunlar aşılmış ve yalanlanmıştır. Şirketin sermaye yapısı ve ortaklık yapısının şekillenmesi bazı basın kuruşlarının yazması ile veya bir gazetecinin fikirleriyle olamaz. 70 binin üzerindeki hissedarın sorumluluğunu taşıyoruz. İnsanların vazgeçemediği dünyada en önemli varlıklardan başta geleni evlatlarıdır. Kamil Güleç ve ailesi için KARDEMİR’de bir evlat gibi korunması gereken 78 milyon halkımızın manevi değeri olan bir kuruluştur, candır. İlelebet yaşamasını istediğimiz çalışanlarımıza, hissedarlarımıza, yöre halkımıza, ortaklarımıza, bölgemize, ülkemize ekonomik ve sosyal destek verecek bir kuruluştur. Sadece sıradan bir Anonim Şirket değildir. Son 12-13 yıldır ülkemizde AK Parti hükümetlerimiz ile başlayan olağanüstü kalkınma ile sağlanan ekonomik istikrar, her alanda yapılan değişim ve yenilik KARDEMİR’de güç vermiştir, yol göstermiştir. Bütün zorlukları aşmamızda maddi manevi destek olmuştur. Bu siyasi istikrar ve ekonomik ortam yalnız KARDEMİR özelinde değil, doğru icraat yapan tüm kurum ve kuruluşlar için büyümeyi tetikleyici unsur olmuştur. KARDEMİR’de hangi ünitenin, hangi fabrikanın temelini atsak, hangi fabrikayı üretime geçirip devreye alsak onun kurdelasını Cumhurbaşkanlarımızla, Başbakanlarımızla, bakanlarımızla birlikte ve bizim doğal Başkanımız olan Mehmet Ali Şahin bey ile birlikte kesmişizdir. Kendilerine ve hükümetimizin geçmişteki ve bu gün ki siyasi temsilcilerine, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Başbakanımıza, bakanlarımıza ve yöre milletvekillerimize, KARDEMİR’e verdikleri maddi ve manevi desteklerinden dolayı şükranlarımızı sunuyorum. Önümüzdeki dönemde Türk demir çelik sektörüne ve KARDEMİR’e desteklerini esirgemeyeceklerini, alınması gereken tedbirleri, önlemleri acilen alacaklarına bir şirket yöneticisi ve bir sanayici olarak yürekten inanıyorum” dedi.

“BİRLİKTEN HER ZAMAN GÜÇ DOĞAR”

“KARDEMİR’in 2015 yılında geçici bilançolarında zarar açıklarken, Kamil Güleç’in şirketleri kar ediyor” diye asılsız bir algı oluşturulmak istediğini söyleyen Güleç, “Benim sahibi bulunduğum Çağ Çelik A.Ş.’deki üretimlerimizi dünyada 100’e yakın ülkeye ihracat yaptığımız halde ve şirketimiz Türkiye’nin kendi dalında ihracatta ilk üç kuruluş içinde yer aldığı halde 2015 yılı faaliyetlerimiz sonucunda bizlerde bilançolarımızda zarar göreceğiz. Kar edemiyoruz. Türkiye’de demir çelik sektöründe faaliyet gösteren çoğu üreticide şu günlerde zarar ediyor. Bazı büyük üreticiler faaliyetlerine son veriyor. Dünya’da çok üretici faaliyetlerini durdurdu. Bu kriz sektörde gittikçe derinleşiyor. KARDEMİR Yönetim Kurulumuz ve icra organlarımız vasıtasıyla KARDEMİR’i her koşul altında en iyi şekilde faaliyetine devam ettirecek bütün önlemleri ve tedbirleri uygulamaya çalışıyoruz. Yönetim Kurulu’nda bulunan ortaklar olarak da birbirimize omuz omuza bağlı ve samimi dürüst davranışlar sergileyerek bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da yolumuza devam etmek arzusundayız. Hiç kimse tabiri caizse öküz altında buzağı aramasın. Şunu hiç unutmamak lazım, bir olalım iri olalım birlikte diri olalım. Birlikten her zaman güç doğacağına inanıyorum. 50 yıllık demir çelik sanayinin içinden birisi olarak ben bu samimi inançla hayatımda muvaffak oldum. Bugün Güleç ailesi olarak sahip ve büyük ortak olduğumuz şirketlerimizdeki binden fazla çalışanlarımızla Karabük yöresine ve ülkemize hizmete devam ediyoruz. Ayrıca, KARDEMİR’deki 25 yıla yakın olağanüstü gayret ve emeklerimizle her şeyden ötesi toplumun ve Karabük’ümüzün her ferdine olan sevgi ve saygımızla dimdik ayaktayız. Ve inşallah başta KARDEMİR’imiz olmak üzere sanayide, üretimde, sosyal alanda, sağlıkta ve diğer hizmet alanlarında bundan sonra da Karabük’ümüze ve ülke ekonomimize katkıda bulunmaya var gücümüzle, Cenabı Allah’a sığınarak devam edeceğiz. Hiç kimse merak etmesin, KARDEMİR A.Ş. faaliyetlerine büyüyerek devam edecektir. KARDEMİR A.Ş. bu sıkıntılı günleri, başta çalışanlarımızın, onların temsilcisi Çelik-İş Sendikamızın, ortak ve hissedarlarımızın, müşteri ve tedarikçilerimizin, sivil toplum örgütlerimizin, yöre halkımızın, duyarlı davranan Karabük basınının, milletvekillerimizin ve hükümetimizin desteklerini alarak ülke demir çelik sektöründeki öncü, yenilikçi, değişimci, yatırımcı, katılımcı ve başarıyı her zaman yakalamasını ve devam ettirmesini bilen, yönetimdeki birlik ve bütünlüğünü koruyarak aşacaktır. Bizim çalışma prensiplerimiz de gereksiz endişelere yer yoktur. KARDEMİR sektöründe fark yaratmaya, büyümeye ve başarılı olmaya devam edecektir” diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Türkiye’nin ilk ayakkabı üreten lisesi Türkiye’de ilk ayakkabı eğitimi ve üretimi yapan okul olma özelliğini taşıyan TASEV Ayakkabı ve Saraciye Teknolojisi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, ihtiyaç sahibi öğrenciler ve afet durumlarında bölgedekiler için yardım ayakkabıları üretiyor. Aynı zamanda İstanbul’da Çağlayan, Anadolu ve Gaziosmanpaşa adliyelerine güvenlik görevlileri için ayakkabı üretimi yapan öğrenciler, üretimden gelir elde ediyor. Son yıllarda en çok karşılaşılan kalifiye eleman sorununa merhem olan meslek liseleri alanındaki sektörlerin gelişmesi için büyük katkı sunuyor. Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) tarafından kurulan ve 2003 yılından Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlanan okul, yardıma muhtaç öğrencilere ayakkabı üretiyor. Malzeme desteği vakıf tarafından okula veriliyor. Buradaki öğrenciler ise yardıma muhtaç olan okullardaki öğrencilere ayakkabıları üretiyorlar. Ardından vakıf aracılığı ile üretilen ayakkabılar okullardaki öğrenciler ulaştırılıyor. Okulda eğitim gören her 9’uncu sınıf öğrencisi asgari ücretin yüzde 10’u kadar burs alıyor. Daha sonraki yıllarda ise başarılı öğrencilere bu burs verilmeye devam ediliyor. Öğrenciler aynı zamanda okulun döner sermayesine katkıda bulunan üretimler de yapıyor. İstanbul’da Çağlayan, Anadolu ve Gaziosmanpaşa adliyelerinin güvenlik görevlileri için ayakkabı üretimi yapan öğrenciler hem üretim aşamalarını iyi bir şekilde öğreniyorlar hem de kendilerine harçlık kazanıyor. Okul aynı zamanda malzeme ve lojistik desteği alarak afet durumlarında bölgedeki vatandaşlar için yine gönüllü olarak ayakkabı üretimi yapıyor. “Adliyelerde güvenlik görevlileri için ayakkabı üretimi yaptık” TASEV Ayakkabı ve Saraciye Teknolojisi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü Selim Şahin, “2002 yılında Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) tarafından kurulup bakanlığa devredilmiş bir okuluz. O günden bu yana vakfın ve sektörün de destekleriyle ayakkabı sektöründe eğitim vermeye devam ediyor. Bizim çapımızda ayakkabı eğitimi veren ilk okul olma özelliğini taşıyoruz. Bizden yıllar sonra bir iki okul da bu eğitimi vermeye başladı. Uzun yıllar boyunca ayakkabı eğitimi veren tek okulduk. Okulumuz içerisinde ayakkabı tasarım ve üretim dalı var. Öğrenciler el ile tasarıma başlayarak oradan 3D uygulama ile tasarımına oradan kesim, dikim, montaj süreçleri ve son olarak paketlemeye kadar sıfırdan bir ayakkabıyı üretip paketlemeye kadar tüm süreçleri öğrenmiş oluyorlar. Biz burada iki tip üretim yapıyoruz. Birincisi döner sermayeye katkı sağlamak için yaptığımız üretim. Yıllar içerisinde İstanbul’da Çağlayan, Anadolu ve Gaziosmanpaşa adliyelerine güvenlik görevlileri için ayakkabı üretimi yaptık” dedi. “Döner sermaye için çalışan öğrenciler üretimden pay alıyorlar” Yardım yapmak için ayakkabıları TASEV Vakfı’nın destekleri ile ürettiklerini ifade eden Şahin, “Vakıfın bize sağladığı malzemeler ile öğrencilerimi atölyelerimizde üretimlerini yapıyorlar. Daha sonra ürünleri vakıfa teslim ediyoruz. Vakıfta bunları Türkiye’nin her yerindeki ihtiyaç sahibi öğrencilere gönderiyor. Özellikle vakıf ihtiyaç sahibi öğrencilere vermeye öncelik gösteriyor. Deprem yangın ve doğal afet durumlarında ise o bölgeye yine yardım için ayakkabı üretip gönderiyoruz. Vakıf öğrenicilere 9 sınıfta askeri ücretin yüzde 10’u kadar bir burs sağlıyor. Eğer öğrenci başarılı ise bu son sınıfa kadar devam ediyor. Bunun dışında döner sermaye için çalışan öğrenciler üretimden pay alıyorlar” diye sözlerini tamamladı. “Öğrenciye askeri ücretin yüzde 10’u kadar bir burs veriliyor” Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) Genel Koordinatörü Atilla Başlar ise, “2002 yılında tüm ayakkabı sektörünün destekleri ile 4 ay gibi kısa bir sürede içerisinde bulunduğumuz kampüs inşa ediliyor. 2003 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlanıyor. 20 yıldır eğitim devam ediyor. Eğitim kampüsümüzün içerisinde bir laboratuvar ve ARGE merkezi de var. Şu anda ayakkabı sektörünün test ve analiz ihtiyaçlarını karşılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı ve vakfımız arasında yapılan bir protokol ile her yeni kaydolan öğrenciye askeri ücretin yüzde 10’u kadar bir burs veriliyor. Diğer üst sınıflara geçtiklerinde ise başarılı olan öğrencilere burs verilmeye devam ediliyor” diye konuştu. “Ürettiğim ayakkabıyı babam giyiyor” 12’nci sınıf öğrencisi Cansu Yakar, okulda perşembe günleri atölye dersi olduğunu söyleyerek, “Burada farklı tarzda babet, spor ve bot gibi ayakkabılar yapmayı öğreniyoruz. Geçen sene çizim ve model üretim eğitimimizi tamamladık. Bu yıl ise üretim kısmına geçerek çizdiğimiz modeller tamamen bir ayakkabı haline geliyor. Okula başladığım ilk günden bu yana yaklaşık 10 tane ayakkabı üretimi yapmışımdır. Ürettiğim ayakkabıyı babam giyiyor evde kullanıyoruz” dedi. “En sevdiğimiz ders günü üretim yaptığımız perşembe günleri” Üretim yapılan atölye derslerinin eğlenceli geçtiğini ifade eden 12’nci sınıf öğrencisi İrem Nur Koç ise, “Bizim en sevdiğimiz ders günü üretim yaptığımız perşembe günleri oluyor. Ayakkabının ön arka montaj işlemleri, dikimleri her şeyini yapabiliyoruz. Burada öğrendiklerimiz sayesinde bir ayakkabının nasıl üretildiğini ve nerelerinde hataları olduğunu anlayabiliyoruz. İlk önce kesim makinasından sayalarını çıkartıyoruz. Sayalarının dikimini yaptırıyoruz. Daha sonra atölyelerimizde ayakkabının üretimini yapıyoruz” diye konuştu.
İstanbul Türkiye’nin ilk ayakkabı üreten lisesi Türkiye’de ilk ayakkabı eğitimi ve üretimi yapan okul olma özelliğini taşıyan TASEV Ayakkabı ve Saraciye Teknolojisi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, ihtiyaç sahibi öğrenciler ve afet durumlarında bölgedekiler için yardım ayakkabıları üretiyor. Aynı zamanda İstanbul’da Çağlayan, Anadolu ve Gaziosmanpaşa Adliyelerine güvenlik görevlileri için ayakkabı üretimi yapan öğrenciler üretimden gelir elde ediyor. Son yıllarda en çok karşılaşılan kalifiye eleman sorununa merhem olan meslek liseleri alanındaki sektörlerin gelişmesi için büyük katkı sunuyor. Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) tarafından kurulan ve 2003 yılından Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlanan okul, yardıma muhtaç öğrencilere ayakkabı üretiyor. Malzeme desteği vakıf tarafında okula veriliyor. Buradaki öğrenciler ise yardıma muhtaç olan okullardaki öğrencilere ayakkabıları üretiyorlar. Ardından vakıf aracılığı ile üretilen ayakkabılar okullardaki öğrenciler ulaştırılıyor. Okulda eğitim gören her 9’uncu sınıf öğrencisi asgari ücretin yüzde 10’u kadar burs alıyor. Daha sonraki yıllarda ise başarılı öğrencilere bu burs verilmeye devam ediliyor. Öğrenciler aynı zamanda okulun döner sermayesine katkıda bulunan üretimler de yapıyor. İstanbul’da Çağlayan, Anadolu ve Gaziosmanpaşa Adliyelerinin güvenlik görevlileri için ayakkabı üretimi yapan öğrenciler hem üretim aşamalarını iyi bir şekilde öğreniyorlar hem de kendilerine harçlık kazanıyor. Okul aynı zamanda malzeme ve lojistik desteği alarak afet durumlarında bölgedeki vatandaşlar için yine gönüllü olarak ayakkabı üretimi yapıyor. “Adliyelerde güvenlik görevlileri için ayakkabı üretimi yaptık” TASEV Ayakkabı ve Saraciye Teknolojisi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü Selim Şahin, “2002 yılında Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) tarafından kurulup bakanlığa devredilmiş bir okuluz. O günden bu yana vakıfın ve sektörün de destekleriyle ayakkabı sektöründe eğitim vermeye devam ediyor. Bizim çapımızda ayakkabı eğitimi veren ilk okul olma özelliğini taşıyoruz. Bizden yıllar sonra bir iki okulda bu eğitimi vermeye başladı. Uzun yıllar boyunca ayakkabı eğitimi veren tek okulduk. Okulumuz içerisinde ayakkabı tasarım ve üretim dalı var. Öğrenciler el ile tasarıma başlayarak oradan 3D uygulama ile tasarımına oradan kesim, dikim, montaj süreçleri ve son olarak paketlemeye kadar sıfırdan bir ayakkabıyı üretip paketlemeye kadar tüm süreçleri öğrenmiş oluyorlar. Biz burada iki tip üretim yapıyoruz. Birincisi döner sermayeye katkı sağlamak için yaptığımız üretim. Yıllar içerisinde İstanbul’da Çağlayan, Anadolu ve Gaziosmanpaşa Adliyelerine güvenlik görevlileri için ayakkabı üretimi yaptık.” dedi. “Döner sermaye için çalışan öğrenciler üretimden pay alıyorlar” Yardım yapmak için ayakkabıları TASEV Vakfının destekleri ile ürettiklerini ifade eden Şahin, “Vakıfın bize sağladığı malzemeler ile öğrencilerimi atölyelerimizde üretimlerini yapıyorlar. Daha sonra ürünleri vakıfa teslim ediyoruz. Vakıfta bunları Türkiye’nin her yerindeki ihtiyaç sahibi öğrencilere gönderiyor. Özellikle vakıf ihtiyaç sahibi öğrencilere vermeye öncelik gösteriyor. Deprem yangın ve doğal afet durumlarında ise o bölgeye yine yardım için ayakkabı üretip gönderiyoruz. Vakıf öğrenicilere 9 sınıfta askeri ücretin yüzde 10’u kadar bir burs sağlıyor. Eğer öğrenci başarılı ise bu son sınıfa kadar devam ediyor. Bunun dışında döner sermaye için çalışan öğrenciler üretimden pay alıyorlar” diye sözlerini tamamladı. “Öğrenciye askeri ücretin yüzde 10’u kadar bir burs veriliyor” Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) Genel koordinatörü Atilla Başlar, “2002 yılında tüm ayakkabı sektörünün destekleri ile 4 ay gibi kısa bir sürede içerisinde bulunduğumuz kampüs inşa ediliyor. 2003 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağışlanıyor. 20 yıldır eğitim devam ediyor. Eğitim kampüsümüzün içerisinde bir laboratuvar ve ARGE merkezi de var. Şuanda ayakkabı sektörünün test ve analiz ihtiyaçlarını karşılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı ve vakfımız arasında yapılan bir protokol ile her yeni kaydolan öğrenciye askeri ücretin yüzde 10’u kadar bir burs veriliyor. Diğer üst sınıflara geçtiklerinde ise başarılı olan öğrencilere burs verilmeye devam ediliyor” diye belirtti. “Ürettiğim ayakkabıyı babam giyiyor” 12’ıncı sınıf öğrencisi Cansu Yakar, “Bizim okulumuzda Perşembe günleri atölye dersimiz oluyor. Burada farklı tarzda babet, spor ve bot gibi ayakkabılar yapmayı öğreniyoruz. Geçen sene çizim ve model üretim eğitimimizi tamamladık. Bu yıl ise üretim kısmına geçerek çizdiğimiz modeller tamamen bir ayakkabı haline geliyor. Okula başladığım ilk günden bu yana yaklaşık 10 tane ayakkabı üretimi yapmışımdır. Ürettiğim ayakkabıyı babam giyiyor evde kullanıyoruz” dedi. “En sevdiğimiz ders günü üretim yaptığımız Perşembe günleri” Üretim yapılan atölye derslerinin eğlenceli geçtiğini ifade eden 12’ıncı sınıf öğrencisi İrem Nur Koç, “Bizim en sevdiğimiz ders günü üretim yaptığımız Perşembe günleri oluyor. Ayakkabının ön arka montaj işlemleri, dikimleri her şeyini yapabiliyoruz. Burada öğrendiklerimiz sayesinde bir ayakkabının nasıl üretildiğini ve nerelerinde hataları olduğunu anlayabiliyoruz. İlk önce kesim makinasından sayalarını çıkartıyoruz. Sayalarının dikimini yaptırıyoruz. Daha sonra atölyelerimizde ayakkabının üretimini yapıyoruz” diye konuştu. (AFS-SB-
Hatay Havaların ısınmasıyla tozun etkisini hissettirdiği enkaz kentte yaşayan vatandaşlara maske uyarısı HATAY (İHA) – Depremin vurduğu Hatay’da yaşayan vatandaşlara, uzmanından maske takmaları konusunda uyarı geldi. Doktor Ercan Nural, astım ve alerjik reaksiyonu olan hastalarda toza bağlı olarak geçmeyen öksürükler, burun akıntıları ve hapşırıklar görüldüğünü söyledi. Kahramanmaraş merkezli depremler Hatay’da büyük yıkıma yol açmış ve 25 bine yakın insan vefat etmişti. Hatay’da bahar aylarının gelmesiyle birlikte hava sıcaklığı da 35 dereceyi bulmaya başladı. Yaz mevsimiyle birlikte artan toz bulutları sağlık üzerinde olumsuz etkilere neden oluyor. Dr. Ercan Nural, astım ve alerji hastalarını maske kullanmaları ve dışarıda giyindikleri kıyafetleri yüksek sıcaklıkta yıkamaları konusunda uyardı. Yağışlı havanın etkisini yitirmeye başlamasıyla toz bulutlarının etkisini arttırmaya başladığını dile getiren Dr. Nural, "Yaşadığımız 6 Şubat depremlerinden ötürü çok fazla enkaz mevcut. Yağmurun azalmasına bağlı olarak yaz ayının gelmesiyle birlikte toz bulutları çok fazla olmaya başladı. Astım, alerjik reaksiyonları olan hastalarımızda çok sıkıntılar yaşıyoruz. Hastalarımda özellikle geçmeyen öksürükler, burun akıntıları, hapşırıklar, deri döküntüleri ve kaşıntılar çok fazla olmaya başladı. Bu tip hastalarımızın tedavilerini aksatmamaları, dışarıya çıkarken maske takmaları ve dışarı çıkarken giyilen kıyafetinin tekrar eve sokulmaması lazım. Dışarıya giyilen kıyafetin çıkartılıp 60 ya da 90 derece aralığında yıkanması gerekiyor. Toz bulutları çocuklarda ileri ki yaşlarda bağışıklık sistemlerinin gelişimi için fazla toza maruz kalmamaları gerekiyor. Çocukların ve yetişkinlerin iyi beslenmesi gerekiyor. Protein içeren yemekler, bol yoğurt ve sıvı tüketmeleri konusunda önerilerim var. Çocukları ne kadar dengeli beklerseniz bağışıklık sistemleri gelişmiş olacak. Asıl tedavinin etkenden uzaklaştırmak olduğunu düşünüyorum. Bu inatçı öksürüklerde hastalarımda deprem sonrası artış görüyorum" dedi.
Elazığ Kayısıyı ’sis’ vurdu, rekoltede yüzde 60 düşüş bekleniyor Elazığ’da geçen sene don vuran kayısıyı bu sene de sis vurdu. Üretici rekoltede yüzde 60 düşüş beklerken, bazı ağaçlarda hiç meyve olmadığını ifade etti. Türkiye’nin önemli kayısı üretim merkezlerinden olan ve 100 bin dekar alanda bir milyona yakın kayısı ağacı bulunan Elazığ’ın Baskil ilçesinde, yılda ortalama 60 bin ton kayısı üretimi gerçekleşiyor. Elazığ’daki bu kayısının yüzde 95’i ise Baskil ilçesindeki bahçelerde oluyor. İlçede üretilen kalitesi ve aroması ile ilk sıralarda yer alan Baskil kayısısının önemli pazar yeri ise Malatya’da bulunuyor. 2 yıldır çeşitli meteorolojik olaylardan ve hastalıklardan dolayı çiftçi istediğini bir türlü alamazken bu sene de kayısı sis vurdu. Bahçelerin üzerlerini kaplayan sis, kayısı tomurcukları üzerinde su tanecikleri biriktirdi. Gece yaşanan en ufak bir soğukta su tanecikleri donarak kayısıyı adeta öldürdü. Her sene bir olayla karşılaştıklarını ve yaklaşık 3 sezondur istediklerini alamadıklarını dile getiren çiftçiler, rekoltede bu sene ortalama yüzde 60 düşüş beklediklerini söyledi. Bu sene kayısının olmamasının en büyük etkeninin sis olduğunu belirten üreticilerden Nusret Abiç, "Sis, ağaç üzerinde su tanecikleri bırakıyor. Bu tanecikler buz dönüştüğü zaman meyve kalmıyor. Hepsi yanıp gidiyor. En büyük etken sistir. Aşırı soğuk veya sıcaktan değil, bu seneki kayısının olmamasının sebebi sistir. Bu sene geçen seneden de düşük. Geçen sene zaten düşüktü, bu sene onun da altında kaldı. Bu sene işçiliği, elektriği, suyu ve gübresini çiftçi cebinden ödeyecek. Geçen seneye göre kayısıda yüzde 60 düşüş var. Geçen sene kadar olması imkansız gibidir. İklimlerin bozulması mı diyelim artık kayısı olmuyor. Geçen sene don vurdu, bu sene sis vurdu. Seneye de ne vurur onu Allah bilir" dedi. Üreticilerden Hamza Abiç ise, "Geçen sene çiçeğe yağmur vurdu ve dondurdu. Bu sene ise aşırı bir sis vardı. Sis tomurcukların üzerinde su olarak birikti. Gece de dondurduğu için tomurcukların hepsi dondu. Bu sene yapacak bir şey yok. Her zaman kazandırmıyor bazen de götürüyor. Bu sene de cepten götürecek. Rızkın kefili Allah’tır. Yapabileceğimiz bir şey yok. Geçen seneye göre bazı yerlerde yüzde 60, bazı yerlerde ise yüzde 100 düşüş var. Bazı ağaçlarda 3-5 kilo var. Bazı ağaçların üzerinde ise hiç yok. 3 sezondur bahçeden verim alamıyoruz. Bahçenin üzeri kırmızı sürgülerle dolu. Bu bahçenin artık verimden düştüğünün bir göstergesidir. Artık bahçe kendi gelişime verdi. 3 senedir meyve olmadığı için ağaç, meyve vermeyi bir nevi unuttu gibi, bu yüzden artık sadece kendini büyütüyor" diye konuştu.
Ankara Türkiye Arıcılık Haritası 2023 verileri ile güncellendi Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, ülkenin arıcılık ile ilgili bilgilerinin yer aldığı Türkiye Arıcılık Haritası’nın 2023 verileri ile güncellendiğini belirterek, "Türkiye Arıcılık Haritamıza yeni coğrafi işaret alan ballarımız ile damızlık ana arı üreten illerimiz de eklendi" dedi. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, sahip olduğu coğrafi konum ve biyoçeşitlilik dolayısıyla dünya ballı bitkiler florasının yüzde 75’ine sahip olan Türkiye’nin, bal üretiminde dünyada ikinci sırada bulunduğuna dikkati çekerek, dünyadaki çam balı üretiminin yüzde 90’ının da Türkiye’de gerçekleştiğinin altını çizdi. Son 22 yılda arıcılığın geliştirilmesi ve bal üretiminin artırılması amacıyla çok sayıda projenin hayata geçirildiğini anımsatan Yumaklı, bu kapsamda, Bakanlığa bağlı Hayvancılık Genel Müdürlüğünün hizmete sunduğu Türkiye Arıcılık Haritası internet sitesinin üreticiler için önemli bir dijital rehber olduğunu vurguladı. Bakan Yumaklı, “TarımCebimde” mobil uygulamasından da ulaşılabilen Türkiye Arıcılık Haritası internet sitesinde arıcılıkla ilgili birçok veri ve istatistiki bilgi bulunduğuna işaret ederek, “Ülkemiz geneli ve illere göre ayrı ayrı hazırlanan haritamız, renk skalası ile belirtilmiş üretici sayısı, kovan sayısı, bal üretimi ve kovan başı bal verimi gibi bilgiler içeriyor. Haritada ayrıca, ülkemiz genelinde üretimi yapılan bal çeşitleri ve bu balların illere göre dağılımı, illerde en çok üretimi yapılan bal çeşitleri, tescil edilmiş coğrafi işaretli ballar, damızlık ana arı üreten iller ve kapasiteleri, damızlık ana arıların ırk özellikleri ve tescilleri, bombus arısı üreten iller ve kapasiteleri de yer alıyor” değerlendirmesinde bulundu. Zaman zaman yeni bilgiler eklenen Türkiye Arıcılık Haritası’nın 2023 verileri ile güncellendiğini bildiren Yumaklı, şu bilgileri aktardı: "2023 TÜİK verilerine göre 9,2 milyon adet kovan varlığına sahip olan ülkemizde yıllık bal üretimi 115 bin ton, ortalama kovan başı verim ise 12,5 kilogram düzeyinde bulunuyor. 2002 yılında 74 bin ton olan bal üretimimiz, Bakanlığımızın çalışmaları sonucu 2023 yılında yüzde 54 artışla 115 bin tona, 4,1 milyon olan arılı kovan sayımız ise yüzde 122 artışla 9,2 milyona yükseldi. Muğla, Ordu, Adana, Mersin ve İzmir en fazla kovana sahip illerimiz arasında yer alıyor. Kovan başına en fazla verim Ordu’da gerçekleştirilirken, bu ilimizi Adana, Çanakkale, Sivas ve Kars takip ediyor. En fazla bal üretimi Ordu, Adana, Muğla, Sivas ve İzmir illerimizde yapılıyor. Muğla, Sivas, Antalya, İzmir ve Ordu en fazla arıcılık işletme sayısına sahip illerimiz olarak ön plana çıkıyor." Türkiye Arıcılık Haritası’nda güncellenen verilerden birinin de bal ormanı sayısı olduğunu vurgulayan Yumaklı, “2022 yılında 750 olan bal ormanı sayımız, 2023 yılında 796’ya ulaştı. Buna göre, ülkemiz genelinde toplam 1 milyon 6 bin 183 kovan kapasitesine sahip 95 bin 283 hektarlık alanı kaplayan 796 adet bal ormanımız bulunuyor” ifadelerini kullandı. Bakan Yumaklı, yapılan güncelleme ile Türkiye Arıcılık Haritası’na yeni coğrafi işaret alan ballar ile damızlık ana arı üreten illerin de eklendiğini belirterek, “Ülkemizde coğrafi işaret alan 29 adet tescilli bal çeşidi bulunurken, 27 bal da başvuru aşamasında tescil almayı bekliyor. Ardahan, Ankara, Çorum, Artvin, Muğla, Ordu, Ankara, İzmir, Mersin ve Düzce illerimizde de damızlık ana arı üretimi yapılıyor” bilgisini verdi. "Bal üreticilerimize desteklerimiz sürecek" Tüm bu çalışmaları, arıcılık ile uğraşan üreticilerin ülkenin sahip olduğu kapasiteyi daha yakından tanıyarak bilgi sahibi olmaları amacıyla yürüttüklerini vurgulayan Yumaklı, şunları kaydetti: "Bal ve diğer arı ürünlerinin üretiminde verimliliğimizi daha da ileriye taşımaya yönelik projeler geliştirmeye, desteklerimizi artırmaya devam edeceğiz. 2023 yılında 80 bin 479 arıcımıza 473 milyon 22 bin TL destekleme ödemesinde bulunduk. Bu minvalde, güncellenen Türkiye Arıcılık Haritamızın üreticilerimiz için her yönden yol gösterici olmasını ve üretimlerine güç katmasını temenni ediyorum."