EĞİTİM - 15 Ekim 2016 Cumartesi 14:56

KYK'dan öğrencilerin yurt yönetimlerini protestosuna ilişkin açıklama

A
A
A
KYK'dan öğrencilerin yurt yönetimlerini protestosuna ilişkin açıklama

Gençlik ve Spor Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR) Genel Müdürü Sinan Aksu, devlet yurtlarının karalanması, itibarsızlaştırılması, güvenilmez yerler gibi bir algının oluşturulmasının, tamamen terör örgütlerinin ekmeğine yağ süreceğini söyledi.

Gençlik ve Spor Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR) Genel Müdürü Sinan Aksu, gazetecilere açıklamalarda bulundu. Aksu, üniversitelerin bir ihtiyaç olarak Türkiye'nin gündeminde git gide önem kazandığını vurgulayarak, “Özellikle 2003-2004 yıllarında Türkiye’de pek çok ilde üniversite kuruldu ki bugün geldiğimiz noktada tüm illerde üniversite var. Üniversite kurulması ile aynı orantıda barınma düşünülmemiş. 28 Şubat süreci aslında cemaatlere ve irticaya yapılmış gibi görünse de neredeyse pek çok yapıya müdahale edildiği halde bütün cemaatler, cemiyetler veya dini yapılar sorgulandığı halde 28 Şubat Türkiye’sinde herhangi bir şekilde FETÖ yapılanmasının önüne geçilmemiş. FETÖ yapılanması burada hiçbir şekilde geri adım atmamış tam tersine o dönemlerde İmam Hatip okullarının, liselerinin kapatılması, orta kısımlarının kapanması gibi ve bazı Vakıflar Genel Müdürlüğü gibi, bazı vakıfların yurtlarının kapatılmasıyla sanki adres olarak orası gösterilmiş gibi bir durum var. Çok enteresan bir veri var Milli Eğitim Bakanlığı’nda, 28 Şubatla birlikte FETÖ okullarında patlama var, eş değer olarak yurtlarda da bir patlama oluyor ve yine cemaat ve bazı örgütler Anadolu insanının düşünce dünyasında devlet yurtları en gariban öğrencinin gideceği yer olarak gösterilmiş. Maalesef devlet yurtları ile ilgili de bir algı oluşturulmaya çalışılmış bu algı da, devlet yurduna öğrenci teslim edilmez, başına her şey gelebilir böyle bir algıyla da aileler korkutulmuş. Ailelere de en güvenilir yer olarak cemaatin evleri, yurtları sunulmuş. Devletin bu konuyla ilgili korkunç bir alt yapısı varken ondan sonra hep cemaate yönlendirme olmuş. Bunu 28 Şubatçılar da yapmış, öncesindekiler de yapmış fakat 2000’li yıllardan sonra yeni açılan üniversitelerle birlikte konseptte değişiyor ” diye konuştu.

17-25 Aralık sonrası yurtlar
17-25 Aralık'ın bir milat olduğunu, bu dönemde FETÖ yurtlarından öğrencilerin devlete yurtlarına geçmesinin teşvik edildiğini ifade eden Aksu, "Cemaat burada aşağılık bir tavır sergiledi. Kendilerinden ayrılmak isteyen öğrencileri gece vakti sokağa attılar, diğer öğrencilere göz dağı vermek için öğrencileri ciddi manada mağdur ettiler ama devletimiz hamdolsun öğrenciyi dışarıda bırakmadı. Bu süreçte Gençlik ve Spor Bakanımız Akif Çağatay Kılıç bu öğrencilerin dışarıda kalmaması için yoğun çaba sarf etti, gece gündüz çalıştı” değerlendirmesinde bulundu.

“O gün kapasitemiz, 286 bindi, bugün 545 bin"
“O gün kapasitemiz, 286 bindi, bugün 545 bin” diyen Aksu, “Sadece şu anda projesi ve inşaatı devam 200 bin yataklık inşaatımız var, bu bitirildikçe yurtlar açılıyor. Yedekte kalan öğrencilerimizi haftalık olarak duyuruyoruz, hak kazananlara internetten bildiriyoruz aynı zamanda mesaj çekiyoruz. Bu yıl müracaat eden öğrencilerin yüzde 70’ine yakını yurtlarda kalmaya başladılar. İnşallah marta kadar yurtların yedeklerini bitirmeye çalışacağız. İki yıl içerisinde dışarıda kalan öğrenci kalmayacağına inanıyorum" ifadelerini kullandı.

"Dışarıda kalan öğrencilerin herhangi bir örgütün avucuna düşmesine hiç birimiz istemeyiz"
Yurtlar için en uygun yerlerin üniversite kampüsü içindeki arsalar olduğunu söyleyen Aksu, üniversiteler, rektörler ve bazı belediyelerin, yurt yapımı için istedikleri arazileri kendilerine vermediğini, bu yöndeki taleplerine muhatap bulamadıklarını, arazi temini konusunda sorun yaşadıklarını belirtti. Aksu, “Dışarıda kalan öğrencilerin herhangi bir örgütün avucuna düşmesine hiç birimiz istemeyiz. Onun için herkesin devlet yurtlarıyla ilgili elinden gelen gayreti göstermesini istiyoruz. Özellikle üniversite rektörlerimizin. Hızlı tahsis yapılıyorsa iki yıl içerisinde Türkiye'de yurt ihtiyacı karşılanır diye düşünüyorum” dedi.

"Kredi/burs sonuçlarını açıklamak için YÖK'ün neticelendirmelerini bekliyoruz"
Aksu, kredi burs başvurularının 12 Ekim'de sona erdiğini hatırlatarak, "Şu anda biz bunların sorgulamalarını başlattık fakat YÖK’ün bu sene kapatılan üniversitelerden dolayı bazı alanlarda gecikmesi oldu. Özellikle öğrencilerin üniversitelere tanzimi ve dikey geçişlerle ilgili gecikmeleri oldu. Biz şimdi YÖK’ün bunları tam olarak neticelendirmesini bekliyoruz. YÖK bunu neticelendirir neticelendirmez biz de burs/krediyi açıklayacağız. Bu sene yine ilk 100 bin öğrencimize burs vereceğiz, geriye kalan ve talep eden bütün öğrencilerimize de kredi vereceğiz" ifadelerini kullandı.
Bu yıl yine enflasyon oranında burs ve kredide yılbaşı itibarıyla bir artış olacağını söyleyen Aksu, Maliye Bakanlığı ile yapılan görüşmeler neticesinde tam rakamın ortaya çıkacağını ve Ocak ayına yakın bir zamanda bunu açıklayacaklarını bildirdi.

“Devlet yurtlarının karalanması, itibarsızlaştırılması, güvenilmez yerler gibi algısının oluşturulması tamamen terör örgütlerinin ekmeğine yağ süreceğini düşünüyoruz"
Son dönemde yurtlarda kalan öğrencilerin protestolarıyla ilgili basında yer alan haberlere değinen Aksu, "Bu kadar korumacı kollayıcı bir kurumun, son günlerde özellikle bazı öğrenci hareketlerine, eylemlerine sahne olup bununla algılanmasını biz çok iyi niyetli görmüyoruz. Devlet yurtlarının karalanması, itibarsızlaştırılması, güvenilmez yerler gibi algısının oluşturulması tamamen terör örgütlerinin ekmeğine yağ süreceğini düşünüyoruz. Bizim bir eksiğimiz, yanlışımız varsa bu çok rahatlıkla düzelir ama bu bir eylemle değil, bu talepleri bize geldiği zaman biz zaten taleplere mutlaka müspet karşılık veriyoruz, mutlaka olması gerektiği gibi bunu düzeltiyoruz. Zaten bu konuda Bakanımız Akif Çağatay Kılıç sürekli öğrencilerle görüşüyor, sürekli bir araya geliyor, biz de taleplerini dinliyoruz. Biz öğrencimizle sürekli memnuniyet anketi içerisindeyiz zaten. 4,5-5 ay gibi kısa sürede tamamlayıp bitirdiğimizi bir yurdu 'bitmeyen yurda bizi alıyorlar' diye bir algı iyi niyetli olamaz. İnsanın evinde bile olabilecek problemleri büyük problemler gibi sundular. 2 bin 100 öğrenciden sadece 30'u. Bu 2 bin 100 kişilik yanında da yine 2 bin 600 kişilik büyük bir yurt daha yapılıyor, o yurdun inşaat alanındaki görüntüleri çekip bu yurtmuş gibi gösterme algısı var. Bir tane de dolabı monte ederken su borusu delinmiş, alt kata akmış, o odada da kimse kalmayacak, tamir edilecek bir an önce bitirilecek, kimse kalmayacak. Bunun yasa dışı gruplar tarafından da kışkırtıldığına da eminiz ama hiç bir öğrenciyi zanlı konuma düşürmek istemem. İstanbul’dan provokatör öğrenciler otobüse biniyor, geliyorlar Zonguldak’ta yurdun önünde, üniversitesinde eylem yapmak istiyorlar, diğer öğrencileri de çağırıyorlar öğrenciler gitmiyor. Ben öğrencilerle konuştum protesto yapanları tanımadıklarını ne için eylem yaptıklarını anlamadıklarını söylüyorlar. Bu kurumun zarar görmesi kimseye fayda sağlamayacak, en azından devletini, milletini seven kimseye fayda sağlamayacak bundan eminiz” açıklamasında bulundu.

Goncagül Özcan

 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Esenyurt’taki kavgada kardeşini öldüren şahsın güvenlik kamerası görüntüsü ortaya çıktı Esenyurt’ta eskort ile pazarlık kavgası sırasında kardeşini öldüren şahsın güvenlik kamerası görüntüsü ortaya çıktı. Görüntüye arbede anları ve şüphelininbıçak savurarak etrafındakileri yaraladığı anlar yansıdı. Esenyurt Sultaniye Mahallesi’ndeki lüks bir rezidansta dün Uğur Ş. ile kardeşi Engin Ş., eve internet üzerinden para karşılığı eskort çağırmıştı. Ağabey kardeş ile eve gelen kadın arasında ilerleyen dakikalarda para nedeniyle tartışma yaşanmış, tartışmanın büyümesi üzerine eskort kadın, kendisini eve getiren korsan taksi şoförüne haber vermişti. Aşağıda bekleyen korsan taksi şoförü, bunun üzerine yukarı çıkarak iki kardeş ile tartışmaya başlamıştı. Kadının yaşanan tartışmayı arkadaşlarına da haber vermesi üzerine olay yerine gelen grup ağabey kardeşin bulunduğu evi basmıştı. Çıkan arbede esnasında Uğur Ş. kardeşi Engin Ş.’yi şah damarından bıçaklayarak ölümüne neden olmuştu. İhbar üzerine olay yerine gelen polis ekipleri, kavgaya karıştığı tespit edilen R.M. O.K. ve S.Ç.’yi kısa süre içerisinde yakalarken, karşı gruptan olan M.K. ve S.Ç. de hafif yaralı olarak gittikleri hastanede yakalanmıştı. Emniyette işlemleri tamamlanan ve adliyeye sevk edilen şüphelilerden maktulün ağabeyi olan Uğur Ş. tutuklanarak cezaevine gönderilirken diğer şüpheliler ise serbest bırakıldı. Öte yandan yaşanan olaya ilişkin güvenlik kamerası görüntüsü ortaya çıktı. Görüntüye arbede anları ve şüpheli Uğur Ş.’nin bıçak savurarak etrafındakileri yaraladığı anlar yansıdı.
Giresun Sağlıkta şiddet bu defa hekimler arasında yaşandı Giresun Eğitim ve Araştırma Hastanesine muayene için giden bir doktorla, muayene olmak istediği doktor arasındaki tartışma kavgaya dönüştü. Edinilen bilgilere göre, Giresun Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Üroloji kliniğine muayene için gelen isminin açıklanmasını istemeyen bir doktorla muayene olmak istediği Dr. Uğur Semiz arasındaki tartışma şiddete dönüştü. Her iki doktorda birbirinden davacı oldu. Olayla ilgili açıklama yapan Giresun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Fazıl Kulaklı, "Hastanemiz Üroloji Kliniğinde görevli Asistan Doktorumuz Uğur Semiz’e yapılan saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Saldırı hakkında hukuki süreç başlamıştır ve bu sürecin yakinen takipçisi olacağız” dedi. Giresun Tabip Odası ise sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Giresun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Ana Bilim Dalı Asistan hekimlerinden Dr. Uğur Semiz bugün saat 15.30 sularında görevi başında iken bir hastası tarafından darp edilmiştir. Hekim arkadaşımıza geçmiş olsun dileklerimizi sunarız” açıklamasını yaptı. "Müdafaa hakkımı kullandım” İsmini açıklamak istemeyen doktor ise, “Bir hekim olarak tedavi almaya gittim. En doğal hakkım olan sağlık hakkımdan mağdur bırakıldım. Mobing tehdit ve saldırıya uğradım ve nefsi müdafaa davranışında bulunarak olay yerinden çıktım ve tüm hukuksal haklarımı kullandığım” dedi.
Ankara Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Muhalefet ve bazı marjinal yapılar 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapılar Taksim tartışmalarıyla 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor. Sembolik törenler haricinde Taksim Meydanı’nın miting yeri olmadığı, mitinge uygun bir altyapıya sahip olmadığı, herkesin malumuyken bu konudaki dayatmaları masum bulmadığımızı ifade etmek isterim" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ’Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği’ temasıyla düzenlenen 13. Çalışma Meclisi Yemeğinde konuştu. Çalışma meclisi üyelerini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan," Sözlerimin hemen başında yarın ülkemizle birlikte tüm dünyada coşkuyla kutlanacak 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum. Bu vesileyle helal rızık peşinde koşan tüm işçi kardeşlerime selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Türkiye Yüzyılı’nın inşası için ter döken, emek veren her bir kardeşimden ’Allah razı olsun’ diyorum. Biliyorsunuz 1 Mayıs tarihi ülkemizde yıllarca gerilimin, kavganın, çatışma ve sokak olaylarının sembolü olarak görüldü. Bilhassa 1977 senesinde yaşanan faciadan dolayı her 1 Mayıs uzun süre şiddetin ve kaosun olduğu bir gün olarak algılandı. 2008 yılında 1 Mayıs’ı Emek ve Dayanışma Günü, 2009 yılından itibaren de resmi tatil ilan ederek buna son verdik. Ayrıca 2010 yılında 32 yıl sonra Taksim’i kutlamalara açan yine biz olduk. Böylece 1 Mayıs’ın hiçbir engellemeye, hiçbir gayri meşru çabaya gerek duymaksızın işçi bayramı olarak kutlanabilmesini temin ettik" dedi. "Sadece İstanbul değil, 55 ilimizdeki 103 ayrı etkinliğe de izin verilmiştir" Buna rağmen son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapıların Taksim tartışmalarıyla 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalıştığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sembolik törenler haricinde Taksim Meydanı’nın miting yeri olmadığı, mitinge uygun bir altyapıya sahip olmadığı, herkesin malumuyken bu konudaki dayatmaları masum bulmadığımızı ifade etmek isterim. İstanbul’da göstere, miting ve yürüyüş güzergahları bellidir. Geniş çaplı buluşmalar için her iki yakada da miting alanları mevcuttur. Gerekli izinler ve tedbirler alındığı sürece herkes mitingini, gösterisini, anma programını ve barışçıl protestosunu buralarda özgürce yapabilir. İstanbul’da yapılacak kutlamalar için 40 ayrı yer ve güzergah belirlenmiştir. Sadece İstanbul değil, 55 ilimizdeki 103 ayrı etkinliğe de izin verilmiştir. Müsaade edilenler dışında bir alanda yürüyüş ve miting düzenleme ısrarının iyi niyetli olmadığı açıktır" diye konuştu. Gün aşırı yaptıkları çağrılarla 1 Mayıs’ı propaganda aracına dönüştürmek isteyen terör örgütlerine istismar zemini sunulmaması gerektiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları kaydetti: "Herkesin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerektiği kanaatindeyim. Sendikalarımızı ve siyasi partilerimizi 1 Mayıs atmosferine zarar verecek adımlardan uzak durmaya davet ediyorum. Çalışma hayatında katılımcı, sosyal diyalog anlayışının en önemli temsil mekanizmalarından birini çalışma meclisimiz oluşturuyor. Bugüne kadar 13 kez toplanan meclisimiz, çalışma hayatına dair yol haritasının belirlendiği, sorunların tartışıldığı, çözüm önerilerinin getirildiği bir platform görevi üstlendi. Biz de hem meclis toplantılarına iştirak ederek hem de taraflarla farklı vesilelerle bir araya gelerek gündemimizdeki konuları değerlendirdik. Çalışma hayatımıza dair kritik kararların arifesinde sizlerin görüşlerine başvurduk. Sizden gelen teklifler, tenkitler ve fikirler çerçevesinde meselelerimize, çözüm yolları geliştirdik. Göreve geldiğimiz andan itibaren, sürdürdüğümüz diyaloğu bugün de aynı yoğunlukla ve hassasiyetle devam ettiriyoruz. İşçisiyle, işvereniyle, memuruyla, esnafıyla, çiftçisiyle, meclis zemininde yaptığımız istişarelerin şimdiden ülkemiz, milletimiz, çalışma hayatımız bakımından hayırlara vesile olmasını diliyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza 5 yıllık aradan sonra güncel konuları ele almak üzere toplantıya öncülük ettiği için teşekkür ediyorum. Siz dostlarımın her birine de katkılarınız için şükranlarımı sunuyorum." "Kuşatıcı bir anlayışla işçi, işveren, memur, esnaf ve çiftçi kardeşlerimizin refah seviyelerini arttırmak için çaba gösterdik" Cumhurbaşkanı Erdoğan, emeğin alın terinin öneminden bahsederek, "Milletimizin takdiriyle geldiğimiz görevlerin yanı sıra şahsen de çalışma hayatının bizzat bulunmuş bir kardeşinizim. Gençlik yıllarımda İETT’de işçi olarak çalışmanın kazandırdığı tecrübeden, siyasi yaşamım boyunca hep istifade ettim. Emeğin, alın terinin kendisi ve ailesinin iaşesi için ter dökmenin değerini, o dönemlerde çok yakından görme fırsatı buldum. Emekçi kardeşlerimle aramızda kurduğumuz sarsılmaz bağ, yarım asırdır hiç kopmadı, eksilmedi, eskimedi. Belediye başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla ülkemize hizmet sorumluluğunu üstlendiğimizde nereden geldiğimizi asla unutmadık. İşçilerimizin her sıkıntısını kendi sıkıntımız, her kazanımını da kendi kazanımımız olarak telakki ettik. Son 21 yılda kuşatıcı bir anlayışla işçi, işveren, memur, esnaf ve çiftçi kardeşlerimizin refah seviyelerini arttırmak için çaba gösterdik. İş kanunu, sosyal güvenlik reformu, iş güvenliği ve iş sağlığı sendika kanunlarına ilişkin düzenlemeleri sizlerle bilistişare hayata geçirdik. Asgari ücrette tarihi artışları, işçi ve işverenlerimizin azami mutabakatını sağlayarak gerçekleştirdik. Net asgari ücreti 2024’te 17 bin 2 liraya yükselttik. Böylece 2023 Temmuz ayına göre yüzde 49, Ocak ayına göre yüzde 100 artış oldu. 2016 yılında başlattığımız asgari ücret desteğini 2024 yılı için sigortalı başına aylık 700 liraya yükselttik. Asgari ücretten alınan vergilerin kaldırılması uygulamasıyla, tüm gelir gruplarına asgari ücrete kadar olan kazançlar için vergi muafiyeti getirdik" ifadelerini kullandı. "İstihdam sayımız 32 milyon 423 bine yükseldi" Ülkenin istihdam rakamlarında da tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İstihdam sayımız 32 milyon 423 bine yükseldi. Son verilere göre işsizlik oranı yüzde 8,7 seviyesinde gerçekleşti. Bir önceki yıla göre yani son bir yılda iş gücü sayısı 775 bin kişi, istihdam sayısı 1 milyon 156 bin kişi arttı. Gelecekte işsizlik oranlarının daha da aşağıya ineceğine inanıyorum. Burada son dönemde sıkça şahit olmaya başladığımız bir hususu ifade etmekte fayda görüyorum. Tarımdan turizme, sanayiden ticarete, farklı sektör temsilcileriyle bir araya geldiğimizde en önemli sorunun işçi bulamama olduğu anlaşılıyor. Özellikle emek yoğun iş kollarında ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Esnaflarımız, zanaatkarlarımız, ustalarımız yanlarında çalıştıracak çırak bulamamaktan şikayetçi. Özellikle emek yoğun iş kollarında ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Esnaflarımız, zanaatkarlarımız, ustalarımız yanlarında çalıştıracak çırak bulamamaktan şikayetçi. Öyle ki, deprem sonrasında iyice hareketlenen inşaat sektöründeki işçi ve usta eksikliği sebebiyle çalışmalar olması gerekenden daha yavaş ilerliyor. Bugün işini büyütmek, üretimini arttırmak yani iş alanlarına açılmak isteyen firmalarımızın en büyük endişe kaynağı kalifiye eleman kıtlığıdır. Özel sektörümüz çalıştıracak personel bulamazken, resmi kurumlarımızın kapısında iş başvuruları için uzun kuyruklar oluşmaktadır. Türkiye ekonomisinin geleceği açısından bu iki tablo arasındaki tenakuzu popülizme tevessül etmeden mutlaka gidermek zorundayız. Çalışma hayatının tarafları olarak mesleki eğitim sistemimizin yeniden gözden geçirilmesi dahil daha kalıcı çözüm yolları geliştirmemiz gerekiyor. İçinde bulunduğumuz dönemde hükümetimizin önceliklerinden birisi de istihdamda arz talep dengesinin temini olacaktır. Bu dengenin sağlanması noktasında sizlerin de bizlere gereken desteği vermesini bekliyorum" açıklamasını yaptı. "Darbecilerin yaptığı yasayı 29 yıl sonra değiştirmek bize nasip oldu" Ücretler ve istihdamın yanı sıra sendikal haklar ve özgürlükler alanında da son 21 yılda tarihi nitelikte pek çok adım attıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sendikal ve toplu iş sözleşmesi kanunuyla 1983 yılında darbecilerin yaptığı yasayı 29 yıl sonra değiştirmek bize nasip oldu. Ağızlarını her açtıklarında, 12 Eylül darbecilerinin hazırladığı yasalardan şikayet edenlerin değiştirmediği yasaları biz değiştirdik. Memurların toplu sözleşme yapma hakkına anayasal güvence getirerek memurlarımıza toplu sözleşme hakkını verdik. İşçi ve memurlarımızın toplu sözleşme süreçlerini çoğunlukla mutabakatla sonuçlandırdık. 2013 yılında bir milyon olan sendikalı kişi sayısını bugün itibariyle 2 buçuk milyona yükselttik. Sendika üyesi sayısı, kamu görevlilerine üç ayda bir toplu sözleşme ikramiyesi ödenmesine imkan sağladık. Ancak bu kazanım, ana muhalefet partisinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından geçtiğimiz aylarda iptal edildi. Düzenlemenin iptali nedeniyle 2 milyonu aşkın memurumuzun aylıklarında 345 liralık düşüş oldu. Bunun takdirini kamu personelimizin en iyi şekilde yapacağı inancındayım. Tüm dünyayı yaklaşık 3 yıl boyunca derinden sarsan Covid-19 salgınında işçi ve işverenlerimizin yanında olduk. Bu dönemde prim ödemelerini erteledik, istisna haller dışında işverenler tarafından işçi çıkarılmasını sınırlandırdık. Kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği uygulamalarıyla milyonlarca çalışanımıza sahip çıktık. Salgın sonrası istihdamda normale dönüşü teşvik için normalleşme desteği sağladık, müstakil iş sağlığı ve güvenliği kanunu ve alt düzenlemelerini hayata geçirerek bu alanda önemli bir reforma imza attık. İş kazası oranlarını düşürdük. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki alt işveren işçilerini doğrudan çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda sürekli işçi kadrosuna aldık. 2011 ve 2013 yıllarında sayı 300 bin olan sözleşmeli personelimiz kadroya geçirilmişti" dedi. "2002 yılında yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranını yüzde 25,4’e indirdik" 2023 yılındaki düzenlemeyle de 500 bine yakın sözleşmeli personele kadroya geçme hakkı tanıdıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "2002 yılında yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranını yüzde 25,4’e indirdik. Ayrıcalıklı statüleri kaldırarak işçi, memur, esnaf herkese eşit şartlarda sosyal güvenlik hizmeti verilmesini ilke edindik. Son 21 yılda burada saymaya kalksak saatler sürecek daha pek çok düzenlemeyi, reformu, hakkı ve kolaylığı, başarıyla hayata geçirdik. Ülkemizde ve dünyada maalesef çalışma hayatının taraflarını birbirine düşman gösteren bir anlayışa rastlıyoruz. Bunlar işçiyle işverenin tıpkı mıknatısın iki farklı ucu gibi asla bir araya gelemeyeceğini, uzlaşmayacağını savunuyorlar. Hatta işçi ve işveren arasındaki iş birliğini kendi ideolojilerini içinde tehdit kaynağı olarak görüyorlar. Çatışmacı, kavgacı, hayatı sadece dost-düşman ayrımı üzerinden tarif eden bu katı ideolojik yaklaşımın ne ülkemize ne milletimize faydası olur. Çalışma hayatını, işçi-işveren, patron-emekçi rekabetine indirmenin doğru ve hakkaniyetli bir olmadığına inanıyorum. Hak mücadelesi, işveren ve sermaye düşmanlığı değildir. İşçinin de işverenin de hakkını aldığı adil bir sistemin tesisi mücadelesidir. İşçinin ücretinin daha alın teri kurumadan verildiği, sanayicinin, üreticinin, işverenin ortaya çıkan katma değerden hak ettiği payı aldığı yapının kültür ve medeniyet kotlarımıza daha uygun bir sistem olduğu açıktır. Yani ne işçi ezilecek ne de işveren mağdur olacak. Ne emekçinin hakkı gasp edilecek ne de patron ötekileştirilecek. Çalışma hayatının tüm taraflı aynı gemide olduklarının bilinciyle birbirlerine karşı sorumluluk duygusuyla hareket edecek. Çalışma hayatında bu kader ortaklığını tesis ettiğimiz ölçüde ekonominin diğer alanlarında da başarılı olacağımız muhakkaktır. İşçinin hakkını alamadığını düşündüğü, işverenin, esnafın, sermaye sahibinin kendini güvende hissetmediği, toplum kesimleri arasında duygudaşlığın gelişmediği, zenginin fakirin halini umursamadığı bir tablodan hiçbirimize hayır gelmez. Millet olmak bir olmayı, beraber olmayı, kardeş olmayı, omuz omuza dayanışma içinde hareket etmeyi gerektirir. Bu hakikatler gün gibi ortadayken çalışma hayatı dahil her meseleye siyasetin penceresinden bakanlar olduğunu görüyoruz. Bunların nazarında mağdurun veya failin siyasi kimliği diğer her şeye garibe çalıyor. Öyle ki aynı ideolojik kabileden olunca terör eylemleri ve iş cinayetleri bile önemsiz hale gelebiliyor" ifadelerini kullandı. "İhmallerin adresi muhalefete ve muhalefet belediyelerine çıkınca sözde emekçi örgütlerinin hepsi birden lal oldu" Geride bıraktığımız haftalarda milletçe iki büyük acı yaşandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Beşiktaş’ta ruhsatı sıkıntılı bir gece kulübünde çıkan yangında 29 emekçi kardeşimiz hayatını kaybetti. İstanbul’un göbeğinde işlenen bu iş cinayeti karşısında maalesef işçinin hakkını savunduğunu iddia kuruluşların hiçbirinin sesi dahi çıkmadı. İhmallerin adresi muhalefete ve muhalefet belediyelerine çıkınca sözde emekçi örgütlerinin hepsi birden lal oldu. Adeta dillerini yuttular, sanki 29 insan hem de feci bir şekilde hiç ölmemiş, hiç can vermemiş gibi hak, hukuk, adalet, özgürlük demeye pişkince devam ettiler. Aynı aymazlığa, bayramın ikinci günü meydana gelen teleferik faciasında da şahit olduk. Sorumlulardan hesap sorulmasını bir yana bıraktım ellerinden gelse böyle bir rezaleti bizlere yaşatanları baş tacı edeceklerdi. Evlatlarına kavuşma mücadelesi veren Diyarbakır annelerinden, bölücü örgüt terör örgütünün katlettiği işçilerimize, öğretmenlerimize kadar her konuda benzer vicdansızlığı sergilediler. Sırf aynı ideolojik kaynaktan beslendikleri için terör örgütünün eylemlerini dahi görmezden, duymazdan geldiler. Oysa hak ve adalet mücadelesi siyasi ve ideolojik holiganlığa kurban edilemeyecek kadar anlamlı, önemli ve ulvi bir mücadeledir. Söz konusu eğer lisansa, insansa ve insan hayatıysa diğer her şey ikinci planda kalır. İstanbul Gayrettepe ve Antalya’daki skandallara biz vicdan pencere bakıyoruz. İhmal, kasıt veya ihanetten dolayı insanımızın mağduriyetine yol açan herkesin hukuk önünde hesap vermesi için gerekli çabayı gösteriyoruz. Nihai hedefimiz bu yüzyılı emeğin, yatırımın, üretimin, istihdamın, büyümenin, kalkınmanın ve refahın yüzyılı yapmaktır" değerlendirmesini yaptı. "Kayıt dışılıkla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz" Bu amaçla hayata geçirdikleri iş sağlığı ve güvenliği reformunu kararlılıkla uygulamaya devam edeceklerini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: "Kayıt dışılıkla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Sosyal güvenlik ve prim ödeme bilincini arttıracağız. Rehberliği ve gönüllü uyumu ön planda tutacak risk odaklı denetim kapasitemizi daha da etkinleştireceğiz. Ülkemizin çalışma hayatını Türkiye Yüz yılı vizyonumuza paralel olarak güncelleyecek, eksiklerini giderecek, sorunlarına inşallah çözüm bulacağız. Sizlerin de güçlü desteği ve işbirliğiyle Türkiye yüz yılı ülkümüzü inşallah gerçeğe dönüştüreceğiz. Rabb’im yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bir kez daha iki gün boyunca devam eden 13’üncü çalışma meclisinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Burada müzakere edilen konu başlıklarından görüş, talep, beklenti ve önerilerden çıkacak sonuçların bakanlığımız ve hükümetimiz tarafından dikkate alınacağını özellikle vurgulamak istiyorum. 1 Mayıs arifesinde böyle önemli bir istişare toplantısına vesile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızı Sayın Bakan ve ekibini canı gönülden tebrik ediyorum. Toplantılara iştirak eden işçi, kamu görevlileri ve işveren sendikaları, konfederasyonlarımıza, sivil toplum örgütlerimize, akademisyenlerimize, kamu kurum ve kuruluşlarımıza Teşekkür ediyorum."