GÜNDEM - 11 Eylül 2022 Pazar 12:43

Mamak Cezaevi'ndeki askeri garnizon içerisinde özel olarak işkence odaları kuruldu

A
A
A
Mamak Cezaevi'ndeki askeri garnizon içerisinde özel olarak işkence odaları kuruldu

Türk tarihine idam, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle hafızalara kazınan 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 42 yıl geçti.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında gerçekleşen 12 Eylül darbesi ile Türkiye Cumhuriyeti, silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü müdahalesini yaşamıştı. Darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi.

517 kişinin ölüm cezasına çarptırıldığı süreçte, 50 kişi idam edildi. 14 bin kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığı bu dönemde, yaklaşık 100 bin kişi örgüt üyesi olma suçundan yargılandı, 30 bin kişi ise sakıncalı olduğu iddiasıyla işten çıkarıldı.

Hafızlara böyle kazınan 12 Eylül kanlı darbe sürecine bizzat şahitlik eden, dönemin önemli isimleri İhlas Haber Ajansı'na (İHA) yaşadıklarını anlattı.

Mamak Cezaevi'ndeki askeri garnizon içerisinde özel olarak işkence odaları kuruldu

“Nurettin Soyer sorgumuza girip atılan suçların kabul edilmesi için işkence yaptırdı

Dönemin şahitlerinden, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda idamla yargılanan sanıklardan Hakverdi Satılmış, cezaevi sürecinde yaşadıklarından bahsetti. Çeşitli aletlerle türlü işkencelere maruz kaldığını ifade eden Satılmış, “Mamak Cezaevi içerisinde askeri garnizon içerisinde ülkücülere özel kurulmuş bir işkencehane, Ankara’da Alparslan Türkeş’ten sonra ilk yakalanan, gözaltına alınan kişiyiz. 36 gün işkence gördük. İki dolap arasında Filistin askısı denilen aletle asıldık. Alt tarafımız çıplak. Her tarafımızda elektrik telleri. Bize işkence yapan polis ekibiyle beraber savcı da var. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in babası Nurettin Soyer. Resmi elbiseyle bizim sorgumuza, bizzat işkenceye katılıp üzerimize atılmak istenen suçların kabul edilmesi noktasında kendisi işkence yaptırdı. İşkence raporu da alamadık. 36 gün annemi getirip işkence yaptılar. Okuması yazması olmayan bir kadını oraya getirdiler. Biz o zaman suçu kabul ettik” diye konuştu.

Kendilerine işkence eden kişileri ‘Amerikan askeri’ olarak tanımlayan Satılmış, “Muhsin Yazıcıoğlu, Yılmaz Dural yani ülkücü hareketin önde gelen insanlarıyla, başbuğ Alparslan Türkeş ile beraber yargılandık ve Türkeş’i mahkeme salonunda İstiklal Marşı ile karşıladık. İstiklal Marşı okumaktan hücrelere atıldık. Savunma verdik, hücrelere atıldık. Akşam dayak yedik. Mamak Askeri Cezaevi apayrı bir dünya idi. Namaz kılmak, Kur’an- Kerim okumak yasak. Sayımlarda fazla Kur’an-ı Kerim’leri yırtarlardı. Bize askeri elbise giymiş, Amerikan uşağı askerler işkence yaptı “dedi.

“Ali Bülent Orkan ‘iblisler’ diye bağırıyordu”

12 yılı geçkin bir cezaevi hayatı olduğunu, bu süreçte yaşadığı en acı anıyı anlatan Satılmış, “Ali Bülent Orkan benim C-5’te yan hücremdeydi. Elleri ve ayakları demir parmaklıklara kelepçelenmiş, çarmıha gerilmiş şekilde günlerce aç, susuz ve uykusuz bıraktılar Orkan’ı. Ali Bülent Orkan sadece ‘iblisler’ diye bağırıyordu. Biz 36 gün orada ülkücülerin işkence esansında feryatlarını dinledik. Annelerinin, kardeşlerinin, hanımlarının bağırışlarını dinledik özellikle de dinlettiriyorlardı. Erkeklerin dışında kadınların orada işkencede bağırttırılması bizlere çok fazla dokunuyordu. Namaz kılanı dövdüler, oruç tutmak yasak. Yemek getirdiler, içine fare ölüsünü atmışlar. Karavanalara avuçla taş atıyorlar. Yemeği bir insanın yiyemeyeceği şekle getiriyorlar. İnsanlık suçu işlediler. Bunlar yargılanamadı” ifadelerini kullandı.
Satılmış, Kenan Evren’in yargılanamamasının içinde bir yara olarak kaldığını söyledi.

Mamak Cezaevi'ndeki askeri garnizon içerisinde özel olarak işkence odaları kuruldu

“Orada insan haklarının var olduğunu söylemek mümkün değil”

12 Eylül 1980 darbesi döneminde askeri yargılamalarda sanık olarak yargılanan, 1980-1991 yılları arasında cezaevinde tutuklu bulunan avukat Osman Başer, tahliye olduktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Şu anda serbest avukatlıkla uğraşan Başer, yaptığı açıklamada 12 Eylül 1980 süresinde hukuk, insan hakları olmadığını, savunma makamının susturulduğunu belirterek, “Biz o dönem sanık olarak yargılanıyorduk ve cezaevinde bulunuyorduk. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda merhum Alparslan Türkeş ve arkadaşlarıyla birlikte 590 kişiye yakın sanıkla birlikte bir spor salonunda baraka, oturakları tahta, saat 08.00’de gelip saat 19.00’da koğuşlara götürülen, tamamen yargılama bile bir işkence, söz hakkı kısıtlı, konuşmak gülmek, insani ihtiyaçları gidermek tamamen izne tabi. Orada insan haklarının var olduğunu söylemek, savunmanın görevini layıkıyla yaptığını söylemek, masumiyet karinesinin bizim lehimize değerlendirildiğini söylemek, suçsuzluğun ispatlanana kadar kişilerin masum olduğunu kabul etmek mümkün değil” diye konuştu.

“Baskı, işkence ile insanlardan beyanlar alınarak suç kabul etmeye zorlanıldı”

“O dönemde yaşlısı genci, sağcısı solcusu, kadını kızı hepsi mevcut siyasi yapı lav edildikten sonra 5 kişilik generaller cuntası, Kenan Evren ve arkadaşları tarafından bize tamamen esir muamelesi yapılan insanlar topluluğu halinde bir yerlerde tutulduk” diyen Başer, şunları kaydetti:

“12 Eylül 1980 de sorgulamaların hazırlık aşamalarında baskı, dikte, telkin ve işkence ile insanlardan beyanlar alındı. Birtakım iddia edilen, isnat edilen suçlar kabule zorlandı. Hatta yazılı beyanlarla kabul ettirildi ve imza attırıldı. Bunların birçoğu insanların hukuki ve fiili imkansızlıklar dahilinde olduğu bir ortamda işlenen suçlar kabul ettirildi. Birçok arkadaşımız berat etti. Birçok arkadaşımız da yeterli deliller tartışılmadan, yeterli yargılama süreci yapılmadan, denge unsuru olsun diye bir sağdan bir soldan idam kararları verildi. Meclis’ten onayı alınmadan bu insanlar infaz edildi. Ailelerimizin karşısında bizler kötü muamele, hakaret, cebir şiddet görüyoruz. Cezaevinde koğuştan ziyaret yerine gidip gelene kadar insanlıktan çıkıyoruz. Ziyarete gitmek bir ölüm, işkence. Yemeklerin içine insanlık dışı birtakım şeyler katıyorlar. Bu yemekleri ister yiyin ister dökün. Önünüze öyle bir ekmek getiriyorlar ki hayvan çiftliklerine koyulan, ıslatılıp verilen ekmekler şeklinde yuvarlak ekmekler getiriliyor.”
“12 Eylül 1980’de 15 Temmuz darbesi gibi şehitlik makamı bu darbe mağdurlarına ülkücü şehitlere de şehitlik makamı verilmeli” diyerek 12 Eylül mağdurları için hak talebinde bulunan Başer, aynı zamanda 12 Eylül darbe döneminden etkilenenlere maddi manevi destekte bulunulmasını dile getirdi. Kenan Evren’in yargılanma sürecini aktaran Başer, “Tamamen bir film senaryosu gibi oldu. Kenan Evren 70 yaşında, diğer generaller ölmüş. Kenan Evren’i duruşma salonuna getirememişiz, soru soramamışız, taleplerimiz dinlenmemiş” dedi.

“Birbirlerinin kulaklarını deliyorlardı, boyunlarına vurmaya çalışıyorlardı”

12 Eylül 1980 döneminde MHP Genel Başkanı olan Alparslan Türkeş’in avukatı Şevket Can Özbay, darbe sürecinde belli derneklere, partilere ve kuruluşlara üye olmuş veyahut oralarda oturmuş kim varsa listeler halinde suçuna bakılmadan hepsinin tutuklandığını belirtti.

Öte yandan, her gün yaklaşık 30 kişinin tutuklandığını ve tutuklananların Mamak Askeri Cezaevi’ne götürüldüğünü hatırlatan Özbay, “Bütün bloklar mahkumlarla tıka basa doluydu. Orada sağcılar ve solcuları aynı koğuşlara alıyorlardı. Bunlar ne kadar tedbir almaya çalışırsa çalışsın, her gün iki grup arasında çok kanlı kavgalar oluyordu. Uzun süre bekliyorlardı. Mahkumlar, somya yataklardan söktükleri demirleri şiş yapıyorlardı. Birbirlerinin kulaklarını deliyorlardı, boyunlarına vurmaya çalışıyorlardı. Kan gövdeyi götürüyordu koğuşlarda. Koğuşun birisinden bir gürültü başladığı zaman aynı anda bütün koğuşlar ayaklanıyordu ve aynı anda sağcılar ve solcular birbirlerine giriyorlardı. Artık iki tarafında takati kalmayınca bu sefer asker girip, iki tarafı da dipçikliyordu” diye konuştu.

“Haksız, hukuksuz ve kanunsuz yere binlerce insan tutuklandı”

Özbay, şöyle devam etti:
“Gardiyanlar, ağır yaralananların önce yarık yerlerine yumruk atıp ondan sonra yaralarını dikiyordu. Acıma, insan hayatı, insan hayatının önemi dahil hiçbir şey yoktu. Kaçmaya teşebbüs eden, avluda söylenenleri yapmayan, emirlere itaat etmeyenlere de vur emri vardı ve vuruyorlardı. İşin şakası yoktu. Haksız, hukuksuz ve kanunsuz yere binlerce insan tutuklandı. Aileleri de mağdur edildi. Biz buna hukuk dilinde telafisi gayri kabili mümkün mağduriyet diyoruz. Onları telafi etmek hiçbir şekilde mümkün değil. Sonradan özür dilemeyle, maddi tazminat vermeyle haksız yere çekilen acıların telafisi mümkün değil.”
Yaşananlar ve daha fazlası demokrasi tarihinde kara bir leke olarak yer aldı. 12 Eylül 1980, Türk milletinin hafızasına bu şekilde kazındı.

Huzeyfe Tarık Yaman - Muhammed Musab Gümüşer - Evren Doğru - Hakan Karaduman - Gürkan Sayın
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kastamonu Kastamonu Üniversitesi’nin kayın kontrplak üretimine yönelik çalışması tescillendi Kastamonu Üniversitesi’nin hak sahipliğinde hazırlanan "Vidalama Tork Değeri Artırılmış Kayın Kontrplak Üretimi İçin Toz Haldeki Cam Lifi Takviyeli Fenol Formaldehit Tutkalı Karışımı" başlıklı çalışma, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tescillendi. Kastamonu Üniversitesi hak sahipliğinde başvurusu yapılan ve Orman Fakültesi Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Önder Tor ile yüksek lisans mezunu Gökhan Kayacık’ın buluşçusu olduğu "Vidalama Tork Değeri Artırılmış Kayın Kontrplak Üretimi İçin Toz Haldeki Cam Lifi Takviyeli Fenol Formaldehit Tutkalı Karışımı" başlıklı çalışma, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tescillendi. Patent, ahşap esaslı levha üretiminde kullanılan kontrplakların vidalama performansını artırmaya yönelik yenilikçi bir yaklaşım sunuyor. Geliştirilen tutkal karışımının, özellikle kayın kontrplak üretiminde teknik ve uygulamaya dönük katkılar sağlaması hedefleniyor. Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Kastamonu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hamdi Topal, Kastamonu Üniversitesi’nin bilgi üretme ve bu bilgiyi tescilli çıktılara dönüştürme yönündeki çalışmalarının kararlılıkla sürdüğünü belirterek, "Akademik birikimin uygulamaya aktarılması açısından patent çalışmalarını son derece kıymetli buluyoruz. Üniversitemiz bünyesinde ortaya konulan bu tür nitelikli buluşlar, hem bilim dünyasına hem de ilgili sektörlere katkılar sunmaktadır" ifadelerini kullandı. Rektör Topal, patentin tescillenmesinde emeği geçen Prof. Dr. Önder Tor ve Gökhan Kayacık’ı tebrik ederek, akademik ve yenilikçi çalışmalarının devamını diledi.
İstanbul Zes, Alkaş ile AVM’lerde şarj istasyonu ağını büyütüyor Zes, alışveriş merkezlerindeki gücünü artıracak önemli bir iş birliğine imza attı. AVM konsept yönetimi ve kiralama alanında sektörün önde gelenlerinden Alkaş ile iş birliği anlaşması yapan Zes, alışveriş merkezlerindeki elektrikli araç şarj istasyonu ağını stratejik olarak genişletiyor. Türkiye’de elektrikli araç kullanımının yaygınlaşmasına öncülük edenlerden ve 1.800’den fazla lokasyonda 5 bini aşkın elektrikli araç şarj istasyonuyla hizmet veren Zes, alışveriş merkezlerindeki varlığını güçlendirecek önemli bir iş birliğine imza attı. Markanın AVM’lerde daha erişilebilir, kaliteli ve kullanıcı dostu bir şarj deneyimini Türkiye genelinde yaygınlaştırmasını destekleyecek iş birliği anlaşması, Electrip Global CEO’su İnanç Salman ve Alkaş Yönetim Kurulu Başkanı Avi Alkaş’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Yapılan açıklamaya göre marka, Türkiye’de AVM konsept yönetimi, kiralama ve yönetim kültürünü sektöre kazandıran Alkaş ile 5 yıllık bir iş birliği anlaşması imzaladı. Bu iş birliği, Zes’in AVM ağı stratejisine önemli bir ivme kazandırırken, kullanıcı odaklı ve erişilebilir şarj deneyiminin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayacak. Alkaş’ın liderliğinde yürütülecek çalışma kapsamında, markanın AVM lokasyonlarının doğru şekilde konumlandırılması ve yeni lokasyon fırsatlarının tespiti süreçlerinde, şirket adına danışmanlık ve temsil görevi üstlenecek. Electrip Global CEO’su İnanç Salman, Alkaş ile yapılan iş birliğinin Zes’in AVM’lerdeki elektrikli araç şarj istasyonu ağını stratejik olarak büyüteceğini vurgulayarak şunları söyledi: "Şirket olarak uçtan uca hizmet verme kapasitemizi güçlendirmek ve e-mobilite dönüşümü hızlandıracak akıllı sistemlerle Türkiye’nin net sıfır hedeflerine katkı sağlamak için önemli iş birliklerine imza atıyoruz. Alkaş ile kurduğumuz uzun soluklu ortaklığın hem şirketimize hem de ülkemizin geleceğine değer katacağına inanıyoruz. Bugüne kadar Türkiye’nin farklı bölgelerinde 1600’dan fazla lokasyona şarj istasyonu kurduk. Hedefimiz, bu sayıyı önümüzdeki dönemde daha da artırmak. Bu iş birliği sayesinde, ülkemizin dört bir yanındaki AVM’lerde şarj istasyonu ağımızı genişleterek güçlü bir büyüme ivmesi yakalamaya devam edeceğiz." Alkaş Yönetim Kurulu Başkanı Avi Alkaş, iş birliğine ilişkin şu değerlendirmede bulundu: "Elektrikli araçlar ve sürdürülebilir ulaşım artık geleceğin değil, bugünün gerçeği. Alışveriş merkezleri ise bu dönüşümün en önemli temas noktalarından biri. Zes ile gerçekleştirdiğimiz bu 5 yıllık stratejik iş birliğiyle, AVM’lerde elektrikli araç şarj altyapısının doğru lokasyonlarda, doğru kapasiteyle ve kullanıcı deneyimini merkeze alan bir yaklaşımla yaygınlaşmasını hedefliyoruz. Şirket olarak, mekânları sadece ticaret alanı değil; yaşamın, dönüşümün ve sürdürülebilirliğin bir parçası olarak konumlandırıyoruz. Bu iş birliğinin hem sektöre hem de Türkiye’nin enerji dönüşümüne uzun vadeli değer katacağına inanıyorum."
Sivas Piyango konusunda Başvaizden net açıklama: "Haramdır, caiz değildir" Yeni yıla sayılı günler kala Milli Piyango bileti alanların sayısı arttı. Milli Piyango’nun bir kumar olduğu ifade eden Başvaiz Saffet Bölükbaşı, "Kumardan elde edilen kazanç açık ve net bir şekilde söylemek gerekirse haramdır, caiz değildir. İnsan hayır yapacaksa kendi kazancı ile hayır yapmalıdır" dedi. Yeni yıla girmeye sayılı günler kala Milli Piyango bilet satışları arttı. Halkı ikiye bölen piyango bileti hakkında açıklamalarda bulunan Sivas Müftülüğü Başvaizi Saffet Bölükbaşı, bunun haram olduğunu söyledi. Piyango ikramiyesiyle yapılacak hayır işlerinin kabul olmayacağını ifade eden Bölükbaşı, "Bu yapılan İslam’a taban tabana zıt bir durumdur" ifadelerini kullandı. "Haramdır, caiz değildir" Maide Suresi’nden örnek veren Başvaiz Saffet Bölükbaşı, "Yüce Rabbimiz -"Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz- diye ifade ediyor. Dolayısıyla kumardan elde edilen kazanç açık ve net bir şekilde söylemek gerekirse haramdır, caiz değildir. Peygamber Efendimizin (Sallallahü teala aleyhi ve sellem) de bu konuda dikkat çekici bir hadisi var. -İnsanoğlu elinin emeğinin karşılığında kazandığından daha değerli bir şey yememiştir- buyuruyor. Davut aleyhisselam da bizzat elleriyle yaptığı zırhlardan elde ettiği parayla geçimini sağlardı. Dolayısıyla insan için en değerli şey, bizzat alın teri dökerek zihnini, kafasını, bedelini kullanarak elde ettiği gelirdir. Bu yüzden kumar kolayca kazanılan bir şey olduğu için İslam dininde haram olarak kabul edilmiştir" dedi. "Haramın binası olmaz" Piyango ikramiyesi çıkması durumunda hayır işleyeceklerini söyleyen vatandaşlara da tavsiyede bulunan Bölükbaşı, "Atalarımız ‘Haramın binası olmaz’ derler. Dolayısıyla o kişinin ilk önce yapması gereken, o harama tevessül etmemesi, bulaşmamasıdır. Onun yaptığı hayır, kesinlikle Allah katında makbul değildir. İnsan hayır yapacaksa kendi kazancı ile hayır yapmalıdır. Cenab-ı Hak kendi imkanı olmayıp kazanamayan insanlardan böyle bir hayır istememektedir. Dolayısıyla bu yapılan, İslam’a taban tabana zıt bir durumdur. Maide Suresi’ndeki ilgili ayette Cenab-ı Hak bunun haram olduğunu ifade ediyor. Peygamberimiz de Davut aleyhisselam gibi bir kral peygamberin bile devlet gelirlerinden değil, bizzat kendi emeği ile yemesini ifade ediyor. Onun için bize düşen şey, Allah’ın verdiğine razı olup rızkın peşinde koşarak alın teri sonucunda elde edeceği yemeği yemelerini tavsiye ediyoruz" diye konuştu.
Tekirdağ Tekirdağ merkezli dolandırıcılık operasyonu: 6 tutuklama, milyonlarca liralık vurgun ortaya çıkarıldı Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde kendilerini kamu görevlisi olarak tanıtarak yaşlı kadını dolandıran suç örgütüne yönelik JASAT ve KOM ekiplerince düzenlenen projeli ve takipli operasyonda 6 şüpheli tutuklandı, yaklaşık 5 milyon 127 bin 650 TL değerinde para ve ziynet eşyası ele geçirildi. Tekirdağ İl Jandarma Komutanlığı JASAT ve KOM Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, 6 Aralık 2025 tarihinde Çerkezköy ilçesi Gültepe Mahallesi’nde 70 yaşındaki S.Ç.’nin, kendilerini kamu görevlisi olarak tanıtan şahıslar tarafından yaklaşık 1 milyon 390 bin TL değerinde dolandırıldığı belirlendi. Olayın ardından başlatılan soruşturmada, mağdurdan altın ve paraları elden alan ve "eldenci" olarak tabir edilen 1 şüpheli, 11 Aralık 2025 tarihinde yapılan ara yakalama sonucu tutuklanarak cezaevine teslim edildi. Soruşturmanın derinleştirilmesiyle birlikte dolandırıcılık şebekesine yönelik 17 Aralık 2025 tarihinde İstanbul ve Tekirdağ’da 7 adrese eş zamanlı operasyon düzenlendi. Operasyonlarda 7 şüpheli yakalanırken, yapılan aramalarda 9 cep telefonu, 15 sim kart, 2 para sayma makinesi, 1 hassas terazi ile suçtan elde edildiği değerlendirilen 773 bin 400 TL, bin 655 euro, 11 bin 577 dolar, 32 altın bilezik, 5 altın zincir kolye, 11 çeyrek altın, 1 yarım altın, 5 tam altın, 4 adet 1 gram 22 ayar altın, 3 adet 1 gram 24 ayar altın ve 3 adet 0,5 gram altın ele geçirildi. Ele geçirilen mal varlığının toplam piyasa değerinin yaklaşık 5 milyon 127 bin 650 TL olduğu bildirildi. Ele geçirilen para ve ziynet eşyaları, işlemlerin ardından mağdur S.Ç.’ye teslim edildi. Gözaltına alınan şüpheliler 19 Aralık 2025 tarihinde adli makamlara sevk edilirken, dosya kapsamında 2 şüpheli adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı, 6 şüpheli ise tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Elazığ Keban’da çiftçilere makine dağıtıldı Elazığ’ın Keban ilçesinde çiftçilere çapa, badem silkeleme ve ceviz soyma makineleri dağıtıldı. DAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının desteğiyle Tarım ve Orman İl Müdürlüğü tarafından yürütülen DAP Elazığ Tarımsal Üretim Geliştirme Projesi sürüyor. Proje kapsamında Keban ilçesinde düzenlenen törenle hak sahibi üreticilere 110 çapa makinesi, 60 badem silkeleme ve 60 adette ceviz soyma makinesi teslim edildi. Proje kapsamında bir araya geldiklerini aktaran İlçe kaymakamı Furkan Atalık, "Çapa, ceviz soyma ve badem silkeleme makinelerini vatandaşlarımıza dağıtacağız. Geçen yıl bölgemizde ciddi bir kuraklık yaşandı. Ondan dolayı üretim rekoltemiz düşüktü. İnşallah gelecek yıl güzel bir rekolte elde edip, bu ürünlerimizi de kullanırız. Vatandaşlarımızın daha iyi bir üretim yapmasını gönülde istiyoruz" dedi. İl Tarım ve Orman Müdürü Saadettin Taşkesen ise "Bu tür kırsal alanlarda arazilerimizin çok büyük bir kısmı küçük ve parçalıdır. Burada büyük tarımsal aletlerin kullanılması mümkün değil. Bizim açımızdan da küçük ve parçalı alanların da tarıma kazandırılması, işlenmesi ve katma değer oluşması çok önemlidir. Bir karış arazimizin boş kalmaması için il müdürlüğümüz, bakanlığımız elinden gelen tüm çalışmaları göstermektedir. Bu kapsamda ilçe müdürlüğümüz küçük parçalı arazilerin işlenmesi için proje hazırladı. Bu proje çerçevesinde 110 çapa makinesi, 60 badem silkeleme ve 60 adette ceviz soyma makinesi var. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum" diye konuştu.