GÜNDEM - 27 Mayıs 2016 Cuma 16:34

Mehmet Görmez: 'Eğitim tüm dünyanın en büyük sorunu'

A
A
A
Mehmet Görmez: 'Eğitim tüm dünyanın en büyük sorunu'

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Türkiye’deki eğitim sisteminin inşasının eğitime bir bütün olarak bakılması ile mümkün olabileceğini belirtti.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve Şahinbey Belediyesi tarafından organize edilen “Kendi eğitim dünyamızın yeniden inşası” konulu sempozyum düzenlendi. Şahinbey Belediye Kültür Merkezi’nde gerçekleşen konferansa Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, Sanko Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Sınav, çevre il ve ilçelerdeki müftüler, kaymakamlar, belediye meclis üyeleri, akademisyenler ve öğretmenler katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından sempozyumu düzenleme komisyonu Başkanı Cengiz Toraman, eğitim ve eğitim sisteminin öneminden bahsederek, “Eğitim, gelecekte ülkenin devredileceği yeni nesillerin okul ortamında öğretmenler sağlam kişilik edilebilmesi için sağlam iklim oluşturmaktadır. Milletin refah ve huzuru için Türkiye’de eğitim hareketliliği yanmış, çok sayıda düzenleme ve değişikliğe gidilmiştir. Eğitimin milli bir kimliğe bilimselliğe kavuşması gereklidir” dedi.

Daha sonra konuşan Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, “Ev sahipliği için çok mutluyum. İmanlı nesil hepimizin ortak vazifesi. Biz de belediyeler olarak, elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Sosyal tesislerimiz ve öğretmenlerimizle mücadelemizi sürdürüyoruz. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde dindar bir nesil için mücadele ediyoruz. Nasıl bir eğitim verebiliriz tartışması, beyin fırtınası yapacağız. Kayıt altına alınacak. Kitaplaştırılacak” ifadelerini kullandı.

Daha sonra kürsüye çıkan Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ise “Çıkacak sonuçlar bizim açımızdan da eğitim camiası açısından da çok önemli. Önce anlamamız, iyi analiz etmemiz gerekiyor. Biz yöneticiler için yol haritası ve ışık olacağını ve bize ışık olacağını belirtmek istiyoruz. İslam alimlerini yol haritası gördük, odaklandık. Önceliklerimize baktığımızda daha çok farklı şeyler vardı. Alt yapı, teknoloji gibi sorunlarımız vardı. Bugün bunların hepsini başarmış durumdayız. Yüce Mevla’mın yarattığı bebeği, hazineyi, nasıl faydalı hale getireceğimiz konusu da tam bu sempozyumun amacıyla alakalı. Ağzımızdan çıkanı yüreğimizde hissetsek, tüm davranışlarımızı kodlasak, hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çeksek, bir çok sorunu hızlı bir şekilde çözeceğiz. Biz yöneticilerimizin hiçbir mazereti kabul etmeden, sorunun parçası olmadan çözümün parçası olmak zorundayız. Tüm yerel yöneticiler olarak, toplum yol, konut istiyor, yeşil alanlar istiyor. Kültürel ve sosyal belediyecilik de, faydalı insan yetiştirme konusunda da bize çok iş düşüyor. Gönülleri sağlam tutmak, en az yol yapmak kadar önemli. Cehaletle mücadele en önemli mücadelemiz olacak” diye konuştu.

“EĞİTİM TÜM DÜNYANIN EN BÜYÜK SORUNU”

Daha sonra ise Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ’kendi eğitim dünyamızın yeniden inşası’ konusunda konuşma yaptı. Eğitimin sadece Türkiye’nin ve İslam coğrafyasının sorunu olmadığını belirten Mehmet Görmez, “O kadar önemli bir konu ki eğitim meselemiz, sadece ülkemizin değil, acılar içerisinde kıvranan tüm coğrafyamızın ve eğitim marifetiyle zaman zaman cehaletin oluşmasına vesile olan çağdaş bütün dünyamızda, tarih boyunca olduğu gibi bugün de insanoğlunun en büyük meselesidir” dedi.

“EĞİTİM SÖYLEMLERİMİZ BAZI DOSTLARIMIZI RAHATSIZ EDİYOR”

Görmez, son dönemlerde kendisinin ve Diyanet İşleri Başkanlığının dile getirdiği eğitim konusunun bazı dostlarını rahatsız ettiğini ifade etti. Görmez, “Bugünlerde tüm sözlere ve tüm konuşmalara, dualarla bir cümle ile birlikte başlamak gerekiyor. Bugünlerde şehit olarak verdiğimiz tüm evlatlara rahmet diliyorum. Onların uğruna canlarını verdikleri, bu coğrafyayı vatan kılan bizi millet kılan yüce değerlerden bizleri ayırmamasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığının veya diyanet işleri başkanının özellikle son zamanlarda eğitim ile ilgili konularda bahsetmesi bazı dostlarımızı rahatsız ediyor. Onları rahatlatmak için ifade etmek isterim. Burada benim söyleyeceklerim daha ziyade yaygın din eğitimi ile ilgili olanlar, doğrudan diyanet işleri ile ilgili olacaktır. Ancak genel olarak eğitim ile ilgili söyleyeceklerim, hem bu topraklarda yaşayan bir insan olarak, hayatını ilim ve irfan ile geçirmiş bir kardeşiniz olarak, akademisyen olarak, elbette söyleyeceklerimiz var” ifadelerini kullandı.

“EĞİTİM HERKESİN İŞİ”

Görmez, eğitimin sadece okul, öğretmen, üniversite ve akademisyenlerin işi olmadığını vurgulayarak, “Eğitime bir bütün olarak bakmalıyız. Eğitim sadece okulun ve öğretmenin işi değil, sadece üniversite ve hocanın işi değil, tüm toplumun işidir. Sokağın, çarşının, şehrin işidir. Eğitim tüm mekanizmaların birlikte harekete geçirerek gerçekleştirileceği bir şeydir. Eğitim sadece ailede ve okulda olmaz, eğitim hayatın her evresinde olur. Okulun üniversitenin, tarihte olduğu gibi eğitime öncülük yapma vazifesi yadsınamaz” dedi.

“İLMİN GAYESİ KENDİMİZİ BİLMEMİZDİR”

Ülkenin genel eğitimi ile ilgili tespitleri olduğunu belirten Görmez, sempozyumun ana başlığı ile ilgili değerlendirmeyle konuşmasını sürdürdü. Millet, toplum ve birey olarak herkesin kendisini düşünerek işe başlaması gerektiğini savunan Görmez, “Belki de eğitim için toplantılar yapmadan önce müfredatlar, programlar yapmadan, düzenlemeden ve kitaplar yazmadan önce, kendimiz üzerinde durmamız gerekiyor. Birey olarak, toplum olarak, millet olarak, kendimiz dediğimizde insan olarak tüm beşeriyette aynı gemiyi paylaşıyoruz. Bizi biz kılan değerler, kimliğimiz aidiyetimiz, medeniyetimiz, tarih bilincimiz, kültürümüz, değerleri tespit etmeden yola çıkamayız. Önce kendimiz üzerinde düşünmemiz gerekir. Yunus Emre de ilmin gayesinin bu olduğunu ifade eder. Eğitime başlamadan önce ilmin gayesi olan kendimizi bilmemiz, bulmamız, bizi biz kılan değerleri tespit etmeden, eğitimdeki hedeflerimizi tespit etmemiz, yola koyulmamız mümkün olmaz. İkinci konu eğitim dünyamız. İnsanlığın elbette bir eğitim dünyası var, o sürüklüyor tüm insanlığı, küreselleşme dalgası ile birlikte” diye konuştu.

“TEK TİP İNSAN YETİŞTİRMEK EĞİTİMİN GAYESİ DEĞİLDİR”

Katılımcılara eğitim dünyası ile ilgili sorular yönelten Görmez, benzeri sorulara cevap aranması gerektiğini kaydetti. Eğitimi farklı dünyalara ayrışmasında insana bakış açısının etkili olabileceğini anlatan Görmez, eğitimin gayesinin tek tip insan yetiştirmek olmadığını vurguladı. Görmez, “Belki de eğitim dünyalarını ayrıştıran, eğitim dünyalarına yön veren temel husus insana bakış olmuştur. Eğer siz insanı asli günah sebebi ile yaratılıştan günahkar, yaratılıştan kirli varlık olarak görürseniz ona tatbik edeceğiniz eğitim başkadır. Yaratılıştan temiz, fıtrat üzerine yaratılmış olarak görürseniz ona tatbik edeceğiniz eğitim başka olacaktır. Bu tespitleri yapmadan tespit etmeden yola koyulmak, insan için eğitim müfredatları, programları düzenlemek elbette yanlış olur. Buna göre eğitimde temel gaye, Allah’ın insana doğuştan lütuf ettiği potansiyelleri keşfetmesine yardımcı olmaktır. Yoksa eğitim marifetiyle, tek tip insan yetiştirmek, zihnimizde belirlediğimiz ideolojilere, kalıplara uygun bir insan tipi yetiştirmek eğitimin vazifesi değil” şeklinde konuştu.

“EN BÜYÜK CEHALET EĞİTİMLE ELDE EDİLEN CEHALETTİR”

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, en büyük cehaletin eğitimle elde edildiğini, bu cehaletin ise izale edilmesinin çok zor olduğunu söyleyerek, “En büyük cehalet, eğitimle elde edilen cehalettir. Bütün cehaletleri izale edebilirsiniz, ama eğitimle eğitilmiş, cehalet, eğitimle zerk edilen cehaleti ortadan kaldırmak çok güç olur, mümkün olmaz. Çünkü bütün yanlışları doğru bilir, tüm hakikatler, eğitim marifetiyle ters düz edilmiş olabilir. Adalet zulüm, zulüm adalet olarak gösterilmiş olabilir. Biraz sonra geleceğim, İslam coğrafyasındaki din eğitimi dahi din konusundaki cehaletin sebebi olabiliyor” ifadelerine yer verdi.

“BİLİM VE DİN ARASINDAKİ KAVGA BİZE AİT DEĞİL”

Görmez, akılla vahiy, bilim ve din arasındaki kavganın İslam medeniyetlerine ait olmadığını ifade etti. Yanlış bir eğitimle eğitim dünyasının yeniden doğru bir şekilde inşasının mümkün olmayacağını da savunan görmez, “Yanlış bir eğitimle Allah’ın insanlara verdiği bütün potansiyelleri yok edebiliriz. İnsandan sonra bilgi konusu, bilgi meselesini de çözmeden, doğru bir eğitim, eğitim dünyamızı da inşa etmemiz mümkün olmaz. Bilgi bizim medeniyetimizde hakikate götüren yoldur. Hakikatin kendisi değildir. Bilim tapınmak için var kılınmış, gönderilmiş bir şey değildir. Pozitivizmin dünyada öne çıkardığı bilgi anlayışında olduğu gibi. Aklın verileri ile elde edilen bilgi, vahiyle insanlığa bildirilen bilgi birbirlerinin alternatifi değildi. Rasyonalizmi kastetmiyorum. Aklın da halkı, Allah’dır. Vahyinde göndericisi Allah’dır. Akılla vahiy arasındaki kavga bizim medeniyetimize ait kavga olamaz. Bilim ve din arasındaki kavga bizim medeniyetimize ait, bizim medeniyetimize özgü bir kavga değildir” dedi.

“KIRILMA NOKTASI BİLGİNİN ’DİNİ’ VE ’DİNİ OLMAYAN’ DİYE AYRILMASIDIR”

Bilgi evrenini ifade eden İslam medeniyetinde ilim, hikmet ve marifet isminde 3 önemli kavram olduğunu anlatan Görmez, bilginin İslam tarihinde iki kırılma noktası yaşadığını anlattı. İlk kırılma noktasının bilginin dini ve gayri dini ayrılması olduğunu kaydeden Görmez, “Bilgi tarihimizde iki kırılma noktası yaşamışız. Bu iki kırılma noktası, hem İslam dünyasına, hem İslam medeniyetine, bugün insanlığın yaşadığı bütün medeniyetlere büyük zarar vermiştir. Bizim medeniyetimizde yaşadığımız en büyük kırılma, bilginin dini bilgi ve dini olmayan bilgi, pozitif bilgi ve negatif bilgi diye ayrılması olmuştur. Bizim medeniyetimizde bilgi bilgidir. Faydalı ve doğru bütün bilgiler, dinidir. Tefsir, Fıkıh Hadis ne kadar dini ise, fizik kimya, matematik o kadar dinidir. Kitabın ayetleri ile kainatın ayetlerini birbirinden ayıran bir bilge düşüncesini sahip olamayız biz” ifadelerini kullandı. İslam coğrafyasını bugün inim inim inleten sebebin de bilginin dini ve dini olmayan şeklinde ayrılması olduğuna dikkat çeken Görmez, “Bilginin birinci kırılma noktası bilginin dini ve gayri dini diye ayrılması, onun için Türkiye’de din eğitimi müfredatı içerisinde İmam Hatip Liselerimizde gençlerimizin sabahleyin Kuranı Kerim okuyup, ikinci saatinde kimya laboratuvarında görmeleri, arkasından bir fıkıh, temel dini bilgiler dersi aldıktan sonra, fizik, kimya derslerini görmeleri, siyer dersinde tarih, coğrafya dersi almaları çok önemlidir. İslam coğrafyasını bugün inim inleten şey bilginin bu şekilde ayrılmış olmasıdır. Allah’ın kainata yerleştirdiği 3 kitap okunmadan bütüncül anlayış sağlanamaz. Birincisi mikro kozmos dediğimiz insan, büyük kainat ve Allah’ın kitabıdır. Bunlar birbirlerinin mütemmimidir” dedi.

BİLGİNİN GÜÇ OLARAK ALGILANMASI

Görmez, bilginin ikinci kırılma noktasının ise güç olarak algılanması olduğunu vurguladı. Görmez, “Bilgi tarihindeki ikinci kırılma noktası ise bilginin bir ar-ge unsuru, marifetiyle, bir güç olarak algılanmaya başlanmasıdır. Bilginin kendisinin hakikat ve bir güç olarak görülmeye başlanmasıdır” dedi. Görmez, Londra’da üniversite bünyesinde Afrika ve Ortadoğu araştırmaları için kurulmuş merkezin yer aldığı fakülte binasında “Bilgi güçtür” yazdığını kaydetti. Bu yazıdaki anlayışla, Hindistan ve Afrika’nın sömürgeleştirildiğini işaret eden Görmez, “Londra üniversitesine ilk gittiğimiz zaman kapısının üzerinde “Bilgi güçtür” yazısını gördüm. 1994 yılında gördüğüm Latince bir atasözüymüş bu. Bu sözün yazıldığı fakülte Afrika ve Ortadoğu araştırmaları için 1905’te kurulmuş, oryantalistleri yetiştiren bir bölümün üzerinde yazıyordu. Bu söz, bu dünyaya ait öyle bir söz ki, şirket marifetiyle bütün Hindistan’ı sömürgeleştirildi. Bu söz, öyle bir söz ki, bütün Afrikayı sömürgeleştirildi. Buradaki güç, insanı yer yüzünde değerlerle güçlendiren bir kavram değil. Gücün müspet manası da var. İnsan oğlu zayıf olmamalı, güçlü olmalı. Buradaki güç, daha ziyade başkasını sömürmek, başkası üzerinde hegomanya kurmak manasına geliyordu. Bilgiyi güç kabul eden anlayışa göre siyaset, sadece otoriter bir siyaset olur. Bilgiyi güç olarak kabul eden anlayışa göre ahlak, pragmatist bir ahlak olur. Bilgiyi güç kabul eden anlayışa göre, siyaset makyavalist bir siyaset olur. Bilgiyi kılavuz yol, gösterici olarak görürseniz, hakikate götüren yol olarak görürseniz, cehaleti ortadan kaldırır ve cehaletten uzaklaştırır” ifadelerini kullandı.

"DEĞERLER HİYERARŞİSİNİ KAYBETTİĞİNİZDE O DİNDARLIK ÇELİŞKİ ÜRETİR”

Eğitim bilgiden sonra gayesinin de ahlak olduğunu savunan Görmez, değerler hiyerarşisinin kaybedilmesi halinde eğitimin hiçbir fayda vermeyeceğini sözlerine ekledi. Görmez, “Din, hayatın içerisinde verilirse anlamlı olur. Hayatı kompartımanlara ayırıp, bir parçasına da din eğitimi alanı dediğimizde karşımıza çok ciddi sorunlar çıkıyor. Böyle hedeflen gayelere ulaşmamız mümkün olmaz. Değerler hiyerarşisini kaybettiğimiz zaman o dindarlık sadece çelişki üretir. Bugünün gençleri bizi anlamaz. Değerler hiyerarşisini kaybeden, öğretmeyen bir eğitimi, bize fayda vermez, İnsanın, kainatın, kadının, annenin değerini bize öğretmeli. Onları bir taraf koyduğumuz zaman, sadece teheccüdün fazileti üzerinde durduğumuz zaman, onu verdiğimiz zaman dindarlık olmaz. O başka bir seküler bir hayat oluşturur, başka bir seküler hayatı adeta diniymiş gibi takdim etmiş oluruz” dedi.

ABD’DEN ÖRNEK VEREREK ELEŞTİRDİ

ABD’de Diyanet İşlerine ait bir merkez açtıklarını anlatan Görmez, bu merkezin açılan yerin bataklığın kurutularak, hizmete sunulduğunu ifade etti. Merkezin açılmasından sonra yaz dönemlerde yine sineklerin çıkmaya başladığını belirten Görmez, verdiği örnek ile ABD’nin değerler hiyerarşisini kaybetmesi nedeniyle düştüğü çelişkiyi anlattı. Görmez, “ABD’de merkez açtık. Merkezi açtığımız yer bataklıktı. Konteyner tesisimiz vardı, 20 yıl insanlar namaz kıldı. Yazın sivrisineklerin çıkma ihtimali vardı. Bir sinek ilacı bulamazsınız mı dedim. ABD’de de sinek ilacının yasak olduğunu tabiatın dengesini bozduğunu söyledi. Irak’ta, 1.5 milyon insanı öldürmek, tabiatın dengesini bozmuyor ama sinek ilacı kullanmak tabiatın dengesini bozuyor. Başka dünyaların üzerine, bombalar yağdırmak, kimsayal silahlar üretmek, tabiatın dengesini bozmuyor. Ama sinek ilacı yasak. Maşallah. Bu çelişki bize özgü değil, tüm dünyanın yaşadığı yaman çelişkidir” diye konuştu. Görmezin ardından sempozyuma ara verildi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Uzmanından bebek isteyen çiftlere beslenme önerileri Jinekolog Kağan Açıkgözoğlu doğurganlığı etkileyen faktörlere dikkat çekerken, hamile kalmada sperm ve yumurta kalitesinin, sperm ve yumurta kalitesinde de beslenmenin önemli rolü olduğunu söyledi. Uzm. Dr. Akıçgözoğlu, “Kadınlar hayatı boyunca oluşacak tüm yumurta sayısı genetik olarak belirlenmiş olarak dünyaya gelirler. Sonradan bu sayıyı artıracak önlemler alamazlar. Ancak yumurtalarının kalitesini iyileştirmek ve bunu yaparak doğal olarak gebe kalmayı kolaylaştırmak için atabilecekleri adımlar var” diyerek önerilerde bulundu. Acıbadem Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kağan Açıkgözoğlu, kadın ve erkekte üreme sağlığı konusunda önerilerinin de yer aldığı bilgiler verdi. Açıkgözoğlu, doğurganlığı olumsuz etkileyen faktörleri; sigara kullanımı, kontrolsüz kilo alımı, ileri yaş, kafein, çevresel zararlı maddeler, stres, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar olarak sıraladı. Bunların dışında beslenmede yapılan yanlışların da sperm ve yumurta kalitesini azalttığını kaydeden Açıkgözoğlu, “Gebelik planlayan çiftler, üreme hücrelerinin sağlığını koruyabilmek için sadece karbonhidrat içeren gıdalardan, trans yağlardan, salam, sosis, jambon gibi işlenmiş et ürünlerinden, aşırı tuzlu veya şekerli gıdalardan uzak durmalı” diye konuştu. “35-50 dakika arası kardiyo egzersizleri yapmalarını tavsiye ediyorum” Jinekolog Açıkgözoğlu, bebek sahibi olmak isteyen çiftlere daha az kırmızı et, daha fazla deniz ürünü ve taze meyve sebze tüketme önerisinde bulundu. Açıkgözoğlu, çiftlerin öğünlerine böğürtlen, çilek, nar, karadut, zerdeçal, keklik otu, zencefil ve kimyon gibi antioksidan zengini ürünlerini eklemelerinin de yararlı olacağını söyledi. Çiftlere her gün olmasa da haftada en az 4 gün düzenli egzersiz yapmayı tavsiye eden Açıkgözoğlu, “Yumurta ve sperm kalitesi açısından egzersiz çok önemli. Anne ve baba adaylarının kendilerini zorlamadan 35-50 dakika arası kardiyo egzersizleri yapmalarını tavsiye ediyorum” dedi. Kadınlar için öneriler Yumurta rezervi ve kalitesinin genetik faktörlerden etkilendiği için bazı durumlarda tamamen kontrol dışı olabileceğini kaydeden Uzm. Dr. Açıkgözoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Fakat sağlıklı yaşam tarzı seçimleri ve profesyonel yönlendirme ve tedavi ile bu konuda olumlu adımlar atılabilir. Benim önerim; antioksidanlar vücudu serbest radikallerden korur ve yumurta kalitesini artırabilir, C vitamini, E vitamini, beta-karoten gibi antioksidanları içeren yiyecekler tüketin. Nar, avokado, muz, brüksel lahanası, brokoli, havuç, karides gibi kabuklu deniz ürünleri, somon, badem, kuzu ciğeri, incir yumurta kalitesini artıran yiyeceklerdir. Uykusuzluk ve sürekli stres, hormon seviyelerini etkiler ve yumurta kalitesini düşürebilir. Yeterince dinlenmek, stresi azaltmak önemlidir. Özellikle folik asit, D vitamini ve omega-3 yağ asitleri, Çinko, Selenyum, CoQ10 gibi fertilite destekleyici takviyeler yumurta sağlığını destekleyebilir, güvenle kullanabilirsiniz. Yumurtalık Uyarım Tedavisi’nden destek alabilirsiniz, bu tedavi yumurta üretimini artırmak için kullandığımız bir yöntem. Yumurtalık uyarım tedavisinde hormonal bazı ilaçları kullanarak yumurtalıkların daha fazla yumurta üretmesini teşvik edebiliyoruz. IVF (Tüp Bebek) veya diğer üreme prosedürleri için yumurta toplama işlemi öncesinde sıklıkla kullanılmaktadır. Hamilelik istiyorsanız 12 aylık denemeden sonra (veya 6 ay – 35 yaşın üzerindeyseniz) hala hamile kalamıyorsanız, olası sebeplerin belirlenmesi ve tedavi seçeneklerinin uygulanması için bir kadın doğum uzmanından destek almanız gerekir.” Erkekler için öneriler Açıkgözoğlu, baba olmak isteyen erkeklere de sperm kalitesini artıracak 10 besin önerisinde bulundu. Bunları; yaban mersini, yağsız dana eti, kabak çekirdeği, keçiboynuzu, somon, bitter çikolata, istiridye, yumurta, fındık, domates olarak sıraladı. Her bireyin farklı olduğunu ve bireyin özelinde tedavi seçeneklerinin de farklı olacağını ifade eden Açıkgözoğlu, “Rutin kontrolleri aksatmamak ve herhangi bir tedaviye başlamadan önce uzman bir doktora danışmak oldukça önemli” bilgilerini verdi.
Kütahya Kütahya’da 1 Temmuz-30 Eylül tarihleri arasında ormana giriş ve çıkışlar yasak Kütahya’da Orman Yangınları ile Mücadele Komisyonunca orman yangınlarını önleme çerçevesinde 1 Temmuz-30 Eylül tarihleri arasında ormana giriş ve çıkışların yasaklanması kararı alındı. Vali Musa Işın’ın başkanlığında toplanan Orman Yangınları ile Mücadele Komisyonunda Kütahya’daki 2024 yılı yangın önleme çalışmaları ve yangınlara karşı alınacak tedbirler karara bağlandı. Toplantıda, orman yangınlarını önleme kapsamında 1 Temmuz-30 Eylül tarihleri arasında ormana giriş ve çıkışların yasaklanması kararı alındı. “Anız ve Bitki Örtüsü Yakmak Yasak” Toplantıda alınan kararlara göre, anız yakanlar hakkında 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 20. maddesi gereği idari para cezası kesilecek, ormana 4 kilometre mesafede yakılan anızlar için 6831 sayılı kanunun 76. Maddesi 4. fıkrasına gereği yasal işlem yapılacak. 2872 sayılı Çevre Kanunun 20. inci maddesinin (l) bendine aykırı olarak anız yakanlara her dekar için 386,79 TL idari para cezası verilecek. Anız yakma fiilinin orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile meskun mahallerde işlenmesi durumunda ceza beş kat arttırılacak. “Gönüllü Eğitimleri” Orman teşkilatınca lüzumlu görülen ilçelerde, yangın söndürme çalışmalarına katkıda bulunabilecek gönüllüler ve Sivil Toplum Örgütlerine, başvurmaları halinde gönüllü eğitimleri Orman İdaresince gerekli eğitimler verilecek ve yangın söndürme esnasında, yangın söndürme malzemesi desteği sağlanacak. Geçen yıl iki büyük yangınla karşılaşıldığını ve bu yangınlarda kahramanca mücadele eden Orman İşletme Şefi Murat Yıldırım’ın şehit olduğunu, dozer operatörü Hasan Hüseyin Türker’in ise gazi olduğunu hatırlatan Vali Işın, "Şehidimize tekrar Allah’tan rahmet, gazimize sağlık ve esenlikler diliyorum, Allah sağlığına kavuştursun” dedi. “580 teknik personel, 108 adet araç ve iş makinesiyle mücadele edeceğiz” Vali Musa Işın, 2024 yılında 580 teknik personel ve yangın işçisi, 108 adet araç ve iş makinesiyle yangınlarla mücadele edileceğini ve 33 adet orman gözetleme kulesinde kameralı gözetleme sistemi mevcut olduğunu belirtti. “TB2 İHA ve KORU431 helikopteri konuşlandırılacak” Vali Işın, yangın söndürme helikopteri Koru 431 ve İnsansız Hava Aracı (TB2 İHA)’nın da yangınlarla mücadelede önemli rol oynayacağını söyledi. Zafer Havalimanı’nda konuşlandırılacak TB2 İHA’nın 10.00-20.00 saatleri arasında uçuş ve gözetleme yapacağını belirten Işın, İnsansız Hava Aracı (TB2 İHA)’nın havada kalış süresinin 27 saat olduğunu kaydetti. Orman Bölge Müdürü Erdal Dingil “ 2024 yılının yangınsız bir sezon olması diledi.”