POLİTİKA - 14 Ocak 2018 Pazar 05:26

MHP'li Semih Yalçın'dan seçim ittifakı tartışmalarına ilişkin açıklama

A
A
A
MHP'li Semih Yalçın'dan seçim ittifakı tartışmalarına ilişkin açıklama

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, "Seçmen yelpazesindeki ahenkli ve renkli birlikteliği prizma gibi kırmaya çalışan zihniyet, Türk milletinin bekasına değil; düşmanlarımızın emellerine hizmet etmektedir" dedi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın, yaptığı yazılı açıklama ile seçim ittifakı tartışmalarını değerlendirdi. MHP çatısı altında her inançtan, her etnik kökenden Türk vatandaşının dayanışma ve ahenk içinde bulunduğunu ifade eden Yalçın, içinden geçilen hassas dönemde Türkiye'nin milli bütünlüğünün devamının MHP için hassas bir konu olduğunu belirtti. Seçim ittifakı konusunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sergilediği tavırdan ve çerçevesini çizdiği cumhur ittifakının mukadder başarısından rahatsız olan çevrelerin demokrasi gemisini çok tehlikeli sulara sürükleme çabasına girdiğini kaydeden Yalçın, "Bu çevreler, MHP’nin siyasette oynadığı yapıcı rolü etkisizleştirmek için Türk milletinin en hassas sinir uçlarına dokunmaktan çekinmemektedir. Bahse konu çevrelerce 2019 seçimleri üzerinde sürdürülen tartışmalarda, maksatlı bir ayrımcılıkla 'Kürt seçmen' tabiri kullanılmakta ve 2019 seçimlerinde bu oyların belirleyici olacağı öne sürülmektedir. Milli mutabakat arayışının ürünü olan cumhur ittifakına zarar vermek için Kürt seçmeni kavramı üzerinden siyaset algısı oluşturmak, hakikatte MHP düşmanlığının bir başka kripto versiyonudur. Türkiye’nin hemen her bölgesinde Kürt, Çerkez, Roman vb. kökenli vatandaşlarımız barış içinde ve kaynaşmış vaziyette yaşamaktadır. Türk seçmen kitlesi, bunların birlikteliğinden oluşmaktadır. Söz gelimi Bolu’da yaşayan Kafkas kökenli vatandaşlarımızı kastederek Çerkez veya Abaza seçmen, Rize’deki bir kısım vatandaşlarımızı kastederek Laz seçmen, Edirne’dekileri de Roman seçmen diye ayırarak sandığı aydınlatan millî iradeyi parçalamak; yasalarımıza, Anayasa’ya aykırıdır" ifadelerini kullandı.

"Bütün vatandaşlarımızın sandık literatüründeki adı, Türk seçmenidir"

Yalçın, siyasi partilerin ırkçı, bölücü slogan ve ideolojiler üzerinden siyaset yapmasının ne kadar zararlı ve kanun dışıysa, niyeti birlik ve bütünlük olan bir partiyi etnik köken karşıtı göstermenin de o kadar yakışıksız ve mesnetsiz olduğunu vurgulayarak şunları kaydetti: "MHP aleyhinde algı oluşturayım derken bölücülüğe hizmet eden bu tür maksatlı değerlendirme ve yorumlar, fevkalade tehlikelidir. Seçmen yelpazesindeki ahenkli ve renkli birlikteliği prizma gibi kırmaya çalışan zihniyet, Türk milletinin bekasına değil; düşmanlarımızın emellerine hizmet etmektedir. Eski Milletvekili Hasip Kaplan’ın eş başkan adaylığı konusundaki bölücü tutumu HDP tarafından bile kınanırken, ırk ve etnik köken üzerinden siyaset algısı oluşturma çabası ateşle oynamaktır. Güneydoğuda yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız, öteden beri çeşitli siyasi partilere teveccüh göstermektedir. Onları partilerine ve ideolojilerine göre kesin çizgilerle ayrıştırabilecek bir bilimsel mekanizma yoktur. Üstelik sadece güneydoğuda değil, yurdun her bölgesinde farklı etnik kökenden vatandaşlarımız yaşamaktadır. Yıllardır bunun aksine yapılan değerlendirme ve algı çalışmaları, sadece bölücülerin ve ayrımcıların ekmeğine yağ sürmüştür. Bütün vatandaşlarımızın sandık literatüründeki adı, Türk seçmenidir. Türk seçmeni realitesi, bir vatandaşımızın herhangi etnik kökenden ve dinden olduğunun inkarı anlamına gelmez. Onların varlık garantisi, bizzat Türk vatandaşlığı olgusudur. Seçmeni etnik köken üzerinden tanımlamak, yasadışıdır, Anayasa’ya aykırıdır. Türk seçmeni, siyasal ve ideolojik eğilimine göre sosyolojik bütünlük içinde değerlendirilmelidir. Politikada, bilim dünyasında ve basında böyle bir anlayışın yerleşmesi; bölücülüğe, ayrımcılığa doğrudan hizmet eder."

"MHP'nin icra ettiği yapıcı, birleştirici fonksiyon çok anlamlıdır"

Bazı siyasilerin, açlıktan tüy dökmüş horozların çöplük karıştırdığı gibi eski tartışmaları deşeleyerek MHP aleyhinde algı oluşturmaya gayret ettiğini gözlemlediklerini dile getiren Yalçın, "Bu algı çabaları paralelinde MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin cumhur ittifakı konusundaki çıkışı da malum muhalif çevrelerce baraj kaygısı, iktidara destek gibi sudan gerekçelerle saptırılmaya çalışılmaktadır. Söz konusu MHP muarızları, Türkiye hiç 15 Temmuz’u yaşamamış, bölgesinde çetin bir imtihandan geçmiyormuş, her şey güllük gülistanlıkmış gibi yorum yapmaktadır. Bu arada sanki OHAL, Anayasal dayanağı olan meşru bir uygulama değilmiş, yasa dışı bir dayatmaymış gibi algı oluşturulmaya çabalanmaktadır. 'OHAL rejimi' gibi yaftalamalar, OHAL’i antidemokratik bir kurummuş gibi göstermeye çalışma cinliği; ideolojik solun öteden beri kavramları eğip bükme ve iğdiş etme geleneğinin, meşru devlet politikalarını demokrasi dışı gibi gösterme hastalığının bir parçasıdır. Bilhassa Orta Doğu'da olup bitenleri kuşbakışı değerlendirmek; Türkiye’nin içinden geçtiği zor dönemi, ülkemizi bekleyen tehlikeleri ve bunlar karşısında milli mutabakata duyduğumuz ihtiyacı göz ardı etmemek lazımdır. İran'ın karıştırılmak istenmesi, bu ülke ve Rusya ile ilişkilerimizi bozma gayretleri, son olarak İdlib'de dönen tezgah; 2019 seçimlerine giderken Türkiye'nin başına çorap örülmek istendiğinin işaretleridir. Neyse ki FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe teşebbüsü Türkiye'nin gözünü açmıştır. 'Bir musibet bin nasihatten hayırlıdır.' Misali, Türkiye kendi dinamiklerini ve zayıf noktalarını fark etmiş, hem dünyayı hem de bölgesini yeniden bilinçli şekilde okumaya başlamıştır. İşte böyle bir evrede MHP'nin icra ettiği yapıcı, birleştirici fonksiyon çok anlamlıdır" değerlendirmesinde bulundu.

"Hiçbir siyasi hesaba ve oy kaygısına dayanmamakta"

Yalçın, MHP'nin bugünkü tavrının arkasında, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile adım atılacak yeni sürece kazasız belasız geçişi sağlama amacının yattığını vurguladı. 16 Nisan'da Türk halkının yeni bir hükümet sistemine onay verdiğini ve yeni modelin dinamiklerinin yerleşmeye başladığını ifade eden Yalçın, "Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar yönetim tarzımızda meydana gelen değişiklikler ve demokrasimizin inişli çıkışlı safhalarından sonra, 16 Nisan’da bizzat milletin hamlesiyle yeni bir sürece girilmiştir. 2019 Kasım’ından itibaren de yeni bir safhaya geçilecektir. Bu geçiş; kaostan uzak olmalı, istikrarlı sağlıklı bir seyirde gerçekleşmelidir. Yol haritasını milletin çizdiği cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi sürecinin sağlıklı tamamlanması ve zamanla normalleşmenin temin edilmesi açısından, sürecin aktörü olan MHP'nin müspet tutumu önem taşımaktadır. MHP, Türkiye'nin temel meseleleriyle ilgili devletin duruşunu şekillendiren, tayin eden ve ona yön verip belirleyen milli iradeyi daima doğru algılamış bir siyasi partidir. O bakımdan; MHP'nin kuruluşundan bu yana savunduğu ilke ve değerlerin bir yansıması olan bugünkü siyasi duruşu, normal karşılanmalıdır. MHP'nin cumhur ittifakı kavramıyla özetlenen tercihi ve kararı; hiçbir siyasi hesaba ve oy kaygısına dayanmamakta, doğrudan milli mutabakata ve milli tesanüte yaslanmaktadır. MHP, bu konuda samimi ve ahlaki davranmakta, bu tavrının da Türk siyasetine egemen olmasını beklemektedir" dedi. 

Abdullah Sarica

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara "Yeni dönem dijital ticaret sistemine bir an önce adapte olmalıyız” Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) ev sahipliğinde Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından 6. Ankara KOBİ’ler ve BİLİŞİM Kongresi düzenlendi. Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) ev sahipliğinde Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından 6. Ankara KOBİ’ler ve BİLİŞİM Kongresi, “KOBİ’lerde Dijitalleşme, Markalaşma ve Uluslararasılaşma” ana temasıyla ASO Zafer Çağlayan Salonunda düzenlendi. ASO-TBD iş birliği ile gerçekleştirilen KOBİ24’de Türkiye ekonomisinin lokomotifi KOBİ’ler bilişimde değişim ve dönüşüm için kamu otoriteleri, üniversiteler, finans kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile bir araya geldi. “Yeni dönem dijital ticaret sistemine bir an önce adapte olmalıyız” Burada konuşan ASO Yazılım Komitesi Başkanı Nuray Başar, günümüz dünyasında dijitalleşme, markalaşma ve dünyaya açılma isteğinin artık her sektör için vazgeçilmez hale geldiğini dile getirerek, “İşletmelerin bu konulara hakim olmaları ve stratejilerini bu doğrultuda belirlemeleri oldukça önemlidir. Bu dönüşüm, özellikle yapay zeka, otonom robotlar, büyük veri, yenilenebilen enerji teknolojileri, bulut bilişim, giyilebilir teknolojiler, akıllı sensör teknolojileri ve siber güvenlik gibi teknolojiler ve ürünler vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Dijitalleşme ile küresel gelişmeleri ve kendi dinamiklerimizi çözümleyerek, etkili politikalar geliştiren, teknoloji üreten ve rekabetçi olan bir şirket haline gelebilirsiniz. Geçmiş zamanda bulunduğu coğrafyadan çıkmaya korkan şirketler, bugün tüm dünyaya birkaç saniye içinde ürün ve hizmetlerimizi tanıtma şansına sahip. Bu nedenle; yeni dönem dijital ticaret sistemine de bir an önce adapte olmalıyız” ifadelerini kullandı. Dördüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan Endüstri 4.0’la birlikte her şeyin çok hızlı bir şekilde geliştiğine ve dönüştüğüne dikkati çeken Başar, Endüstri 4.0’ın bütün parametrelerini kullanan sanayi kuruluşlarının yanı sıra merdiven altı olarak adlandırılan işletmelerin de dijitalleşmeyi kullandığını kaydetti. “Dijital dönüşümü benimsemek, kavramak ve bir şansa dönüştürmeyi başarmak zorundayız” Tüketim toplumu olmaktan çıkıp bir an önce üretim toplumuna dönüşmek gerektiğine vurgu yapan Başar, “Üreten toplumun bireyleri daha bağımsız, daha yetenekli, daha bir dayanışma kültürünü ve adil yaşamayı benimseyen insanlardır. Dijital dönüşümü benimsemek, kavramak ve bir şansa dönüştürmeyi başarmak zorundayız” dedi. “Üniversitenin eğitim ve araştırma kapasitesi dünyada 60’ıncı sıradayken KOBİ’lerin sıralamasının 20’lere inmesi mümkün gözükmüyor” Mehmet Cansız ise Türkiye’nin Rekabet Gücü Endeksi’nde 47’nci, Dijital Rekabet Gücü Endeksi’nde 52’nci ve İnovasyon Endeksi’nde 37’nci sırada olduğunu kaydederek, “Genel Endeks’te 40 ila 52’nci sıra arasında dolaştığımızı görüyoruz. Devletin verimliliğini ise 38 ila 57 arasında dolaştığı gözükmekte. Diğer taraftan, yine İnovasyon Endeksi’nde 2007’de 45’inci sıradayken 2022’de dünyada 37’nci sırada yer alıyoruz. Benzer şekilde İnovasyon Endeksi’nin verileri de aynı şeyi söylüyor. Türkiye’nin son 15 yılda belirli bir çerçevede o kırılımı sağlayamayacak şekilde bir değişim yaşadığını görüyoruz. Türkiye’deki üniversitenin eğitim ve araştırma kapasitesi dünyada 60’ıncı sıradayken Türkiye’deki KOBİ’lerin sıralamasının 20’lere inmesi mümkün gözükmüyor” değerlendirmesinde bulundu. “KOBİ’lerin ihtiyaçlarını belirlemek ve çözümlere destek vermek ASO’nun temel misyonları arasında” ASO olarak değişen dünyaya adapte olmaya çalıştıklarını ifade eden Cansız, “ASO bundan önceki dönemde ulusal ve bölgesel kalkınmada rol alacak önemli projeler gerçekleştirdi. Teknopark’ı ve vakfı olan, eğitim ve mesleki eğitim konusunda önemli faaliyetler yürüten, AB ve Dünya Bankası ile çeşitli projeler yürütmüş, sanayide kritik rol oynayan ve Ankara sanayisini dönüştürmeye yönelik çalışmalara devam eden bir kurum rolünde. Son olarak faaliyetlerden bir tanesi de sanayinin dönüşümü için model fabrikanın kuruluşu olarak görebiliriz. Yeni dönemde ise geleneksel yaptığımız faaliyetlerin yanı sıra ASO’nun AR-GE yenilik, Start-up teknoloji girişimcilik, dijital ve yeşil dönüşüm ve yenilikçi sınıf üzerine daha ağırlıklı bir şekilde çalışma prensibi üzerinden hareket ederek bir çerçeve hazırladık. Burada önemli olan KOBİ’lerin ihtiyaçlarını belirlemek, ölçeklenebilir çözümlere destekler vermek ve üyeler arasındaki ilişkileri güçlendirmek ASO’nun temel misyonları arasında” ifadelerini kullandı.
Tokat Drakula’nın hapishanesi Tokat Kalesi’nde 15 yıldır restorasyon sürüyor Tokat Kalesi, film ve romanlara konu olan Drakula olarak bilinen Romanya Prensi ve Eflak Voyvodası’nın 15’inci yüzyılda 4 yıl boyunca esir tutulduğu iddialarıyla tarihi ve eşsiz bir yapı olarak öne çıkıyor. 2009 yılında başlanan restorasyon çalışmaları nedeniyle kale kapılarına zincir vurulduğunu söyleyen tarih araştırmacısı Aybike Gamze Gazioğlu, “Drakula’nın esir tutulduğu kale Tokat’tadır. Fatih’in elinde Drakula’nın kellesinin bulunduğu heykel ile restorasyonun tamamlanarak bu kalenin yeniden açılmasını bekliyoruz” dedi. Drakula olarak bilinen ve film ile romanlara konu olan Romanya Prensi ve Eflak Voyvodası 3’üncü Vlad Dracul’un 15’inci yüzyılda 4 yıl boyunca esir tutulduğu iddialarıyla tarihi ve eşsiz bir yapı olarak öne çıkan Tokat Kalesi’nde, 2009 yılında başlanan restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyaretçilerine kapılarını kapattı. Aradan geçen 15 yıla rağmen restorasyon çalışmalarında bir ilerleme olmayınca tarihi kale açılacağı günü bekliyor. “Drakula’nın esir tutulduğu yer Tokat Kalesi’dir” Eflak Voyvodası Vlad Tepeş’in Tokat Kalesi’nde esir tutulduğunu ve Drakula efsanesinin kaynağının buradan geldiğini vurgulayan tarih araştırmacısı Aybike Gamze Gazioğlu, “Eflak vilayetinin beyinin oğlu Vilad Tepeş’in bulunduğu Tokat Kalesi’ndeyiz. Namı değer Kazıklı Voyvodadır. Biliyorsunuz Fatih Sultan Mehmet Han ile aynı sarayda büyümüştür. Ve ihanet sonucunda bu zindanlarda tutulmuştur. Bu zindanların altında geçitler mevcuttur. Fatih Sultan Mehmet Han o dönemde Kazıklı Voyvoda Vilad Tepeş’i buraya getirdiğinde şehri doğrudan götürmüyor. Buradaki mağara ve geçitleri kullanarak şehrin içinde gezdiği de söyleniyor. Yurt içi ve yurt dışında insanlar Tepeş ile alakalı Romanya’da doğdu büyüdü ve oraları mekânı olarak göstermeye çalışıyorlar. Vilad Drakula’nın esir tutulduğu kale Tokat’tadır. Bu adam vampir film, hikâye ve romanlarına esin kaynağı olmuştur. Bu esin kaynağının sebebi de o dönemde yaşayan Türk atalarını kazığa germiştir ve kanlarını içmiştir. Bu durum neticesinde de Fatih Sultan Mehmet Han onun kellesini alarak İstanbul’da gezdirmiştir. Bizim dileğimiz de buraya bir heykel yapılmasıdır. Fakat bu heykelin de Fatih’in heykeli olması yönündedir. Fatih’in elinde Tepeş’in kellesinin bulunduğu bir heykel olabilir. Böyle bir heykel ile Tokat kalesi turizme açılabilir. Tokat Kalesinde 8 yıldır süren restorasyon çalışmasından ötürü kaleye bir türlü gelemiyoruz. Geldiğimiz neticede kapıları da görüyorsunuz zincirli buluyoruz. Restorasyonun bir an önce başlayarak başlayıp bitmesi için mücadele ediyoruz. Biz Türk halkı olarak Tokat Kalesinde bir heykel yapılmasını talep ediyoruz. Buradan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı ve bu alanda görevli olan mercilere sesleniyorum. Bizim tarihimiz Fatih’tir, Osmanlı’dır. Biz bu tarihimizin yaşatılmasını istiyoruz. Kont Drakula Tokat Kalesi’nde esir tutulmuştur. Biz de Fatih’in heykelinin yapılmasını istiyoruz. Heykel de istediğimiz özellikler de şunlardır. Heykelde Fatih Sultan Mehmet Han’ın elinde Drakula’nın başının bulunduğu şekliyle bir heykel talep ediyoruz. Biz tarihimize sahip çıkıyoruz ve biz tarihimizle güçlü bir milletiz ve güçlü olmaya da devam edeceğiz” dedi. Gazioğlu, Tokat Kalesi’nin dünya çapında bir özelliği olduğunu belirterek, Drakula’nın burada esir tutulduğunun ve atalarına verdiği zararın bedelinin ödenmesi gerektiğini vurguluyor. Restorasyonun bir an önce tamamlanmasını isteyen vatandaşlar, bu tarihi yapıya dünya genelinde daha fazla dikkat çekilmesi için heykel talebinde bulunuyor.