GÜNDEM - 30 Ağustos 2022 Salı 14:15

Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı: 'Boğaz geçişlerinde rakam hala hak ettiğimizden daha aşağıda'

A
A
A
Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı: 'Boğaz geçişlerinde rakam hala hak ettiğimizden daha aşağıda'

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin sağladığı haklar çerçevesinde Boğazlar’dan geçiş ücretinin beş kat artmasının ardından mutluluktan ağladığını ifade eden Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, “30 yılda oluşan milyarlarca dolarlık ekonomik kayıp ne yazık ki buzdağının ancak görünen cüzi bir yüzüdür. Ortaya koyduğumuz akademik ve hukuki çalışmalar detaylı ele alınırsa bu rakam hala Türkiye’nin elde etmesi gereken hakkın tam karşılığı değildir” dedi.

Dış politikada önemli adımlar atan Türkiye Montrö Sözleşmesi’nin ülkemize verdiği haklar çerçevesinde Boğazlar’dan geçiş ücretini beş kat artırdı. 1983 yılında Frank bedeline yüzde 75 indirim uygulanarak bir Frank’ın da 0.80 dolar olarak sabitlenmesi geçmiş yıllarda büyük bir ekonomik kayba yol açmıştı. Tarife bu karara göre net tonaj başına 4 dolar olarak belirlendi. Böylece 7 Ekim 2022’de düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile birlikte şu anda Boğazlar’dan elde edilen fener, tahlisiye ve sağlık rüsumu ücretleri 5 kat artırılacak.
Montrö Sözleşmesi’nin sağladığı bu hakkı uzun yıllardır dile getiren İstanbul Topkapı Üniversitesi Öğr. Üyesi Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. 12 yıl önce Montrö Sözleşmesi üzerinde çalışırken Sözleşme’nin Lahika-1’inde Altın Frank konusuna mercek tuttuğunu ifade eden Doç. Dr. Yaycı, “1936 yılında imzalanan Montrö Sözleşmesi, Türk Boğazları’ndan geçen gemilerin fener, tahlisiye ve patente ücretini ödemek durumunda olduklarını ve ticaret gemilerinin geçişi sırasında alınacak ücretlerin net ton başına ve hizmet türü itibarıyla Altın Frank üzerinden olacağını hükme bağlamıştı” dedi.

“Büyük gelir kaybı yaşıyorduk”

Sözleşme üzerinde yaptığı incelemelerin ardından Altın Frank’ın sözleşme tarihindeki karşılığının 100 kuruş olduğunu, 1 Altın Frank’ın ise 0,290323 gram saf altına karşılık geldiğini aktaran Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, “Sözleşme ‘Boğazlar’dan geçen ticaret gemileri tahakkuk ettirilecek rüsum (resim) ve tekalifi (yükümlülük) ister Altın Frank olarak isterse ödeme tarihindeki kambiyo fiyatından Türk Lirası ile ödeyebileceklerdir.’ hükümlerini içermekte idi. Konu son derece ilgimi çekti ve ücretlendirmenin buna göre yapıldığından emin olarak o zamanki adıyla Denizcilik ve Ulaştırma Bakanlığı yetkililerine sordum. Üzülerek öğrendim ki Türkiye, Montrö’de Boğaz geçiş ücreti olarak belirlenen Altın Frank birimini 1983 yılında 0.8063 ABD dolarına sabitlemişti. Bir başka deyişle Türkiye bir Bakanlar Kurulu Kararı ile 1 ons altın=86,38 ABD doları şeklinde sabitlemiş ve bu karar ülkemizin muazzam bir gelir kaynağından mahrum bırakmıştır. Çünkü günümüzde 1 ons altın yaklaşık 1800 dolardır. Bu da yaklaşık 22-23 kat daha az bir ücret aldığımız, yani yüzde 94 indirim yaptığımız anlamına gelmekteydi” dedi.

Doç. Dr. Yaycı, “Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü Fener ve Tahlisiye Ücret Tarifesine göre Boğaz geçişlerinden yıllık ortalama 150 milyon dolar gelir elde ettiğimizi varsayarsak, bu rakamın aslında 3 milyar dolardan fazla olması gerektiği ortaya çıkmaktaydı” değerlendirmesinde bulundu.

Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı: 'Boğaz geçişlerinde rakam hala hak ettiğimizden daha aşağıda'

“Konuyla ilgili makalem 2013’te yayımlandı”

Ortaya çıkan mali kayıplardan ötürü akademik bir makale yazmaya karar verdiğini hatırlatan Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, “2010 yılında ‘Montrö Sözleşmesi Hükümleri Çerçevesinde Altın Frank Uygulamasına İlişkin Tartışmaların Değerlendirilmesi’ başlıklı bilimsel makalemi yazmaya başladım ve 2013 yılında da yayımlandı. Çalışmalarımın ekonomik ve hukuksal değerlendirmesini tamamladığımda Türkiye’nin 1936 yılında imzalanan Montrö Sözleşmesi ilgili hükümleri gereğince Türk Boğazları’ndan geçiş için ödenmesi lüzumlu ücretlerin söz konusu tarifeye istinaden alınan ücretlere kıyasla asgari 22 kat daha fazla olması gerektiği sonucunu ortaya koydum” ifadelerini kullandı.

Konuya dair bir de kitap yazdığının altını çizen Doç. Dr. Yaycı, “Türkiye’nin Altın Frank kurunu sabitlemesi neticesinde 30 yılda oluşan milyarlarca dolarlık ekonomik kayıp ne yazık ki buzdağının görünen cüzi bir yüzüdür. Akademik çalışma ve kitaplarımda sıklıkla bu gerçekliğin ekonomik, politik ve Türkiye’ye yansıyan küresel boyutlarını her seviyede gündeme getirdim. Diğer yandan Boğazlarımızın son Ukrayna-Rusya gerilimi ve Karadeniz’deki enerji keşifleriyle birlikte ekonomik ağırlığı ve stratejik önemini artmıştır. Bu durumun daha net ortaya çıkması ve devletimizin bu noktadaki farkındalığının artmasına katkı sağlamak amacıyla Kasım 2021 tarihinde ‘Soru ve Cevaplarla Montrö Nedir, Ne Değildir?’ isimli kitabı yayınladım” dedi.

“Sonda değil başlangıçtayız. Rakam hala hak ettiğimizden daha aşağıda”

Türkiye’nin attığı bu önemli adımın bir son değil başlangıç olduğunu vurgulayan Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, “Şu anda 5 kat artırma ile gelirimiz yaklaşık 750 milyon dolara çıktı fakat ortaya koyduğumuz akademik ve hukuki çalışmalar detaylı ele alınırsa bu rakam hala Türkiye’nin elde etmesi gereken hakkın tam karşılığı değildir. Teklif ettiğim tedrici artırma hareket tarzı ile bu rakam zamanla olması gereken 2,5-3 milyar dolara çıkacaktır. Bu nedenle; Türkiye Cumhuriyeti’nin geldiği bu güçlü konumda, Altın Frank hususunda daha önce teklif ettiğim üzere katsayının tedricen yapılacak makul artışlarla Altın Frank karşılığına net bir şekilde dönülebileceğine inanıyorum. Bu bir başlangıçtır” değerlendirmesinde bulundu.

“Çalışmalarımız sonuç vermeye başladı”

İstanbul Topkapı Üniversitesinin uygulama merkezi görevini yürüten TÜRK DEGS ile oluşturmaya çalıştıkları kamu diplomasisinin neticelerinin alınmaya başlandığının önemine vurgu yapan Yaycı, “Bu noktada çok uzun zamandır ortaya koyduğum akademik ve bilimsel çalışmanın tam manasıyla pratiğe dökülmesi halinde ülkemizin elde edeceği gelir 3 milyar doları aşacak. Diğer yandan kazanacağımız diplomatik ağırlık da Türkiye’nin küresel siyasetteki elini güçlendirecektir. Bu önerinin bir başka pratik kazanımı ise şu şekilde olacaktır; yükseltilecek ücretlerden bayrağı Türk olmayan ancak donatanı Türk olan gemilerin de etkilenmesi söz konusu olabilecek. Bu durum Türk Bayraklı olma yönünde bir motivasyon da doğurabilecektir” dedi.

“Mutluluktan ağladım”

Bugüne dek parti ayrımı yapmadan tüm siyasilere ulaşmaya ve konunun önemini anlatmaya çalıştığını belirten Doç. Dr. Yaycı, sözlerini “Devletimizi yönetenlere gerek yüz yüze gerekse bilgi notları göndererek konuyu ve önemini yıllarca bıkmadan, usanmadan anlatmaya çalıştım. Nihayet çok şükür bugünü gördüm. Mutluluktan ağladım! Libya Antlaşması imzalandığı zaman da görevdeydim ve mutluluktan ağlamıştım. Çok şükür bugünleri gördük. Bazıları emeklerimizi, gayretlerimizi görmezden gelmeye, engellemeye, karalamaya çalışsa da Yunus’un dediği gibi ‘balık bilmezse Halik bilir’ inancıyla Aziz Türk Milleti ve Devleti için hiçbir karşılık beklemeden tüm varlığımızla çalışmaya devam edeceğiz” ifadeleriyle noktaladı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Erzincan’da kurtlar ahıra girdi: 10 koyun telef oldu, 10 koyun yaralandı Erzincan’ın Otlukbeli ilçesinde kurtların ahıra girmesi sonucu 10 koyun telef oldu, 10 koyun yaralandı. Hayvan sahibi, kurtların yerleşim yerleri için tehdit oluşturduğunu söyledi. Otlukbeli ilçesinde yaşanan kurt saldırısı, hayvan yetiştiricilerini tedirgin etti. İlçede Yasin Yıldırım’a ait ahıra giren kurtlar, 10 koyunu telef ederken 10 koyunu da yaraladı. Edinilen bilgilere göre, kurtlar ahıra girerek kısa sürede büyük zarara yol açtı. Sabah saatlerinde hayvanlarının telef olduğunu gören Yıldırım, yaşanan durum karşısında büyük üzüntü yaşadı. Hayvan sahibi Yasin Yıldırım, kurtların artık insanlardan kaçmadığını belirterek, "Kurtlar köpeklerimizi bile kaçırıp öldürüyor. İnsanlara ve yerleşim yerlerine çok yakınlar. Doğaya salınan ve insanlara alışmış bu hayvanlar yıl boyunca bizim için ciddi bir tehdit oluşturuyor" dedi. Sürü sahibi Yasin Yıldırım açıklamasında şunları söyledi; "Erzincan Otlukbeli Küçük Otlukbeli’nde küçükbaş hayvancılık yapıyorum. 6 yıldır burada hayvancılık yapıyorum. İki senedir, bu son iki senedir bu yırtıcı hayvanlar yani kurtlara karşı mücadele veriyoruz ama mücadelemiz hep yarım kalıyor. Geçen sene iki defa çadırlarıma girdi. Biz bir şekilde uyandık çıkardık, yani üç beş tane telefat verdik. Köpeklerimizi alıp götürüyorlar, geçen sene iki tane köpeğimi götürdü. Şu an gördüğünüz gibi gece girip içeriye girmiş. 10’a yakın hayvanım telef oldu. 10’a yakın hayvanım da içeride, onlar da yaralı yani onların kurtulma şansları da yok. Biz bir türlü bunlara önlem alamıyoruz. Önlem alamamamızın sebebi sopayla kovalıyoruz çünkü bunların avlanması, vurulması yasak. Ama yani biz baş edemiyoruz çünkü meraya gittiği zaman hayvanımız, haftada 3-4 tane hayvanımızı çalıp götürüyorlar. Köpekler baş edemiyor, çok akıllı hayvanlar oldukları için bir tanesi köpekleri alıp götürüyor, bir tanesi çobanı oyalıyor, diğeri de hayvanı alıp götürüyorlar. Yani yaklaşık ben diyeyim, iki yılda benim 200-300 hayvan varlığım yani üç beş üç beş şeklinde katledildi ve öldürüldü. Şu anda gördüğünüz gibi içeride de 15-20 tane hayvanım telef oldu. Yani 10 tane telef oldu, 10 tane de yaralı, onlar da telef olacaklar. Biz buna karşı bir önlem alamıyoruz. Aldığımız önlem şurada, bu sene 3 tane çadır Ankara’dan sipariş ettik. İşte bunlarda sıkıntı yok ama o diğerlerinde maliyetin altında olduğumuz için yani maliyeti çok yüksek olduğu için biz bir türlü yani bunu da seneye artık evvelki seneye bir şekilde toparlamaya çalışacağız ama yetkililerden bir önlem istiyoruz. Yoksa durumumuz kötü çünkü bugün bunu yaptı, yarın bir daha gelecek, öbür gün bir daha gelecek. Şimdi biz de sabahtan akşama kadar hayvanla uğraşıyoruz, akşam da işte yorgun düşüp yatıyoruz. Gece de nöbet tutuyoruz ama bu her gün böyle gidemez." Bölgede benzer olayların sıkça yaşandığını ifade eden Yıldırım, yetkililerden önlem alınmasını talep ederek, hem hayvanların hem de vatandaşların can güvenliğinden endişe duyduklarını sözlerine ekledi.
Trabzon Türk sinemasının usta ismi Hülya Koçyiğit Trabzon’da Türk sinemasının usta ismi Hülya Koçyiğit, "Trabzon Film Festivali" dolayısıyla geldiği Trabzon’da Kadın Yaşam ve İstihdam Merkezi’ni ziyaret etti. Burada atölyeleri gezen Koçyiğit’e Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç’in eşi Arzu Genç eşlik ederken, Koçyiğit, kadınların sergilediği ürünleri hayranlıkla inceledi. Koçyiğit, Karadeniz yöresinin geleneksel ve yöresel dokumaları arasında yerini alan yaklaşık bir asırdan beri kullanılan coğrafi işaretli keşanı dokumaya çalışması dikkat çekti. Koçyiğit, Trabzon’a ilk kez 5 yaşında geldiğini belirterek, "Trabzon’a ilk kez 5 yaşındayken gelmiştim ve ömür boyu birçok kez geldim. O nedenle bu gelişim ilk değil ama Trabzon’da ilk kez bir Film Festivali düzenleniyor. ’İlk’ demek biraz cesaret demek. Dilerim başladığı gibi bol bereketiyle inşallah hem şehrimize hem de sinemamıza çok büyük katkılarda bulunur bu festival. O nedenle bugün buradayım, çok da mutluyum. İyi ki bu seferki gelişimde böylesine faydalı bir mekânı ziyaret etmişim. Her biri birbirinden değerli geleneksel el sanatlarımız burada tekrardan hayat buluyor. Genç kadınlar burada bu mesleği, bu sanatı öğreniyor ve yaşatmaya devam ediyorlar. Bu beni çok gururlandırdı. Hepsinin ellerine, emeklerine sağlık. Burası bir yaşam merkezi. Buradan istifade eden bütün kadınları sevgiyle selamlıyorum. Daha nice nice kadınımızın bu imkânlardan yararlanmasını diliyorum" dedi.