GÜNDEM - 20 Mayıs 2015 Çarşamba 12:08

Mutluluk oyunuyla iki kanseri yendi

A
A
A
Mutluluk oyunuyla iki kanseri yendi

İzmirli bankacı Hepşen Özdemir, kariyerinin zirvesindeyken yakalandığı meme ve beyin kanserlerini, azmi, sevenlerinin desteği, çiçekleri, hayatı boyunca okuduğu kitaplardan not aldığı sözler ve mutluluk oyunuyla yendi.

İzmir’de bir bankada kariyerinin zirvesindeyken kanserle tanışan Hepşen Özdemir, kansere karşı verdiği mücadele ile hastalara örnek oldu. İlk olarak meme kanserine yakalanan Özdemir, hayata küsmek yerine, “Hastalık hoşgeldin ama lütfen misafirliğin kısa sürsün” diyerek yaşama sarıldı. Öyle ki, saç ve kaşlarını döken kemoterapiye inat renkli renkli peruklar takarak pozitifliği elden bırakmadı. Sağ memesi alındıktan bir yıl sonra hastalık beynine sıçradı. Ama o yine mutluluk oyununu bırakmadı. Riskli beyin ameliyatının ardından kendisini odasında bekleyen yakınlarına, “Herkes iyi değil mi” diyerek kahkahaya boğdu. Neşesi, azmiyle iki kanseri de yenmeyi başaran Özdemir, şimdi çiçeklerin pozitif enerjisini de kullandığı Kişisel Gelişim Eğitim ve Danışmanlık Merkezi’nde insanlara sağlıklı ve mutlu olmanın yollarını anlatıyor.

“10 DAKİKAYA DÖNECEĞİM”
2012 yılında sağ memesinde şişlik ve morarma oluşmasıyla doktora başvuran bir bankanın pazarlama müdürü Hepşen Özdemir, bankadaki arkadaşlarına, “Bir tetkik için 10 dakikalığına çıkıyorum” deyip, sonucu öğrenmeye gitti. Çok severek çalıştığı bankasına uzun süre dönemeyeceğinden habersiz olan Hepşen Özdemir, hastanede acı gerçeği öğrendi. İlk anda şaşkınlık yaşasa da mutluluk oyunu oynayarak ve hayata küsmeyerek iki kanseri birden yendi. Yaşadığı onca sıkıntıya rağmen ayakları üzerinde dimdik durmayı başaran Hepşen Özdemir, Alsancak’ta Aura Kişisel Gelişim Eğitim ve Danışmanlık Merkezi kurdu. Aynı zamanda çok sevdiği bankasının çalışanlarına farklı illere giderek, kişisel gelişim eğitimleri veriyor.

“BU BANA GELDİ VE GELİŞ SEBEBİ VAR”
Meme kanserine yakalandığında hayata küsmek yerine daha sıkı sarılan Özdemir, şöyle konuştu: “Kendimi çok sağlıklı hissettiğim bir dönemde zuhur eti. Bir beze olduğundan şüphe ettim. İşyerinden çıktım, ‘Bir 10 dakika kontrole gidiyorum, geleceğim’ dedim. Fakat dönüşü biraz uzun oldu. Sonra lenflerde de olduğu tespit edildi ve üçüncü evre dendi. Önce bir kemoterapi, onun akabinde ameliyat ve radyoterapi diye bir planlama yaptı doktor. İlk öğrendiğim an yıkıldım mı? Hayır yıkılmadım. Önce bir şaşırdım, hani ‘kendimi çok sağlıklı hissediyorum, neden böyle bir şey oldu’ diye. Ama ardından ‘bu bana geldi ve bir geliş sebebi var’ diye düşündüm. Ve dedim ki ‘misafir olarak geldi, hoşgeldin evet seni kabul ediyorum. Ama lütfen misafirliğin kısa sürsün çok da kalıcı olma’ diye konuştum kendisiyle.”

“RENKLİ RENKLİ PERUKLAR ALDIM”
Kendini sürekli motive ederek yoluna devam ettiğini, yaşadıklarını hiçbir zaman dert etmediğini aktaran Özdemir, şunları söyledi: “Beni çok fazla üzmedi, yıpratmadı. Yoluma, bardağın dolu tarafını görerek devam ettim. Çevremi ben ayakta tutmaya çalıştım daha ziyade, onları motive etmeye çalıştım. Çünkü onları motive ettikçe onların yükselen enerjileri tekrar beni geri besleyecekti bundan emindim. Sonra ameliyat oldum, 8 kür aldım. Bu arada tabi saçlarım, kirpiklerim, kaşlarım her şeyim döküldü. Vücudumda fiziksel olarak değişiklik oldu. Bunları hiçbir zaman dert etmedim. Tam tersi buna hayatın başka bir yönü olarak baktım ve bunu nasıl eğlenceli hale çevirebilirim dedim. Evet peruk takmam gerekiyordu, önce saçlarımı kazıttım. ‘Bu halimle nasıl oluyorum’ dedim. Kendimi öyle kabullendim. Renkli renkli peruklar aldım, kısalı uzunlu. Hayatın farklı yönlerini göreyim dedim. İyileşme süreci içerisinde hep pozitif şeyler aradım ve buldum, çıkardım”

“ÇİÇEKLERLE TERAPİ YAPTIM”
İyileşme sürecinde kendisine iyi gelen en büyük şeyin çiçekler olduğunu anlatan Özdemir, sözlerine şöyle devam etti: “Çiçeklerle terapi yapmaya başladım. Onları gördüğüm zaman acayip mutlu oluyordum. Onları diktiğim zaman, onların büyüdüğünü, çiçek açtığını gördüğüm zaman çok mutlu oluyordum. Onlarla konuşmaya başladım, onlar benle konuşmaya başladılar. Onlardaki o yaşam enerjisini gördüğüm zaman ‘evet’ dedim. Nasıl ki onlar önce soluyorlar, besledikçe, su verdikçe, ilgi gösterdikçe tekrar ayağa kalkıyorlar. Küçücük bir filizden yeri geliyor koskocaman ağaca dönüşüyorlar. İşte o an dedim ki farkındalık denen şey bu ve ben artık farkındalık sahibi olmak istiyorum. Sonra bunu da başka insanlara aktarmak istiyorum diye kendime ilke edindim.”

ÇİÇEK ATÖLYESİYLE DANIŞMANLIK MERKEZİ KURDU
Hobi olarak çiçeklerle ilgilenmeye önce balkonunda başlayan ardından bunu mesleği haline getiren Özdemir, çiçeklerle yaptığı terapiyi sorunları olan herkesle paylaşmak istedi. "İnsanlığa nasıl yardımcı olabilirim” cümlesinden yola çıkarak bir bölümü çiçek atölyesi olan Kişisel Gelişim Eğitim ve Danışmanlık Birimi kuran Özdemir, “Yaş gurubu her ne olursa olsun gelen kişiler oturuyorlar dertleşiyoruz, sohbet ortamı gibi. Öncelikle zaten çiçeklerin içerisinden geçip geldikleri için zaten çiçeklerin enerjilerini farkında olmasalar da üzerlerine çekiyorlar ve bir rahatlama geliyor. O rahatlama içerisinde sohbete başlıyoruz. Önce dinliyorum, sonra onların neye ihtiyacı olduğunu tabii ki yaşanmış tecrübelerden de yola çıkarak aslında dert ettikleri şeyin çok da dert edilmemesi gerektiğini veya bunun nasıl çözülmesi gerektiği yolunda dönüşümü nasıl yapacaklarını kendilerine sunuyorum” diye konuştu.

Bir yıl boyunca tedavisini alan ve tam tedavisi bitmişken her şey yolunda giderken ikinci kez kansere yakalanan Özdemir, başına gelenlerin bir sebebi olduğunu, ‘tekrar mı aynı yollardan geçeceğim’ diye düşünmediğini ve hiçbir olumsuzluğa kapılmadığını ifade etti.
Bu defa beyninde nükseden kanserli kitle ile konuşma mekanizması kilitlenen, bütün vücut fonksiyonları kapanan Hepşen Özdemir, yeniden savaşa başladı. Kendisini hastanede bulan ve doktorların ‘herşeye hazır olun’ diye girdiği ameliyattan gülerek çıkan Özdemir, “Tık çıkmadan bekliyorlar ve ben şunu söyledim; ‘Herkes iyi mi?’ Orada büyük bir rahatlama, büyük bir ‘oh ve çok şükür’ dediklerini hatırlıyorum. Kimi gözyaşlarına boğuldu. O bambaşka hayata geri dönüştü. Güzel bir andı benim için ve hayat tekrar başladı. Milat oldu. Bu olayı yaşadığımda 41 yaşımdaydım, 43 yaşında ben tekrar doğdum dedim. Çünkü doğum tarihimde ben hastanedeydim” ifadelerini kullandı.

KENDİNİZİ MEŞGUL EDECEK BİRŞEY BULUN
Hastalığı sırasında eşi, ailesi, kızları ve çalışma arkadaşlarının her zaman yanında olduğunu anlatan Özdemir, şunları söyledi: “İnsanların mutlaka kendilerini meşgul edecek bir şeyleri olması gerekiyor. Kendilerinin üretken olduğunu hiçbir zaman unutmamaları gerekiyor. Evet bir çok insan diyebilir ki ‘benim bunu yapmaya halim bile olmuyor.’ Ama bunu zorlamaları gerekiyor. Evet kanser sağlıklı hücreleri öldüren bir hastalık, fakat bunun başınıza gelmiş olması tekrar o hücrelerinizin yenilenmeyeceği anlamına gelmiyor. Durum her ne olursa olsun sizin önce iyileşme fikrini zihninizde başlatmanız gerekiyor. ‘Ben bunu yeneceğim, yenebilirim. Ben daha kuvvetliyim’ demelisiniz. Dolayısıyla o gücü kendinizde hissettiğiniz zaman, varlığını kabul ettiğiniz zaman, evet siz onu yeniyorsunuz. Kanser olsun başka bir hastalık olsun, fiziksel olsun ruhsal olsun yine fark etmiyor.

İlla hasta olmanız gerekmiyor, hayatınızın her noktası, her olumsuz anı için mutlaka ve mutlaka önce düşünce yapılarını değiştirmeleri gerekiyor. Kendilerinin sevdiği bir şey vardır. Bunu ister hobi edinirler ister meslek edinirler. Fakat kendilerini bir şekilde faydalı hissetmeleri gerekiyor. Yani ‘Ben hastayım, köşeme çekileyim, oturayım. Birileri de bana ihtimam etsin’, hayır sadece bu değil. Siz de çaba sarfetmelisiniz, mücadele etmelisiniz ve bunu yaparken de kendinize iyi gelen şeyi bulmalısınız. Bunu aramaları gerekiyor. Yani sürekli sorunları, olumsuzlukları düşünmek hiçbir zaman insanları çıkışa götürmez. Tabii ki herkes hayatında birçok sıkıntı, dert, tasa olduğunu düşünüyor ama gerçekten bunlara dikkatlice yani siz çemberin içindesiniz çemberin dışına bir bakın bakalım onlar gerçekten sorun mu? Değil aslında.”

KİTAPLARDAN NOT ETTİĞİ SÖZLERE TUTUNDU
Yaşamı boyunca okuduğu kişisel gelişim kitaplarından çok sevdiği sözleri bir kenara not eden ve hastalığında kitaplardan öğrendiklerini hayata geçirdiğini anlatan Hepşen Özdemir, şunları söyledi: “Yaşamım boyunca hep kişisel gelişim kitaplarına bir düşkünlüğüm vardı. İçlerinden mutlaka bir kelime bir cümle alır, hep bir kenara koyardım. Bunu da hayatımın belirli dönemlerinde kullanırdım. Nitekim bu yaşadığım iki yıllık tedavi sürecinde bana en büyük desteği verdi. Motivasyonumu onlar sayesinde sağladım ve bunu da insanlarla paylaşmaya yöneldim. Bunların içerisinde beni çok etkileyen ve daha da yukarıya taşıyan Şems’in bir sözü oldu. Tam olarak ifade edemeyebilirim ama diyor ki, ‘ah vah edip niye bu benim başıma geldi, dünyam alt üst oldu deme.

Nereden bilebilirsin ki dünyanın altının üstünden daha güzel olmadığını. Dolayısıyla bana dışarıdan bakan birisi, başıma bu olayların geldiğini bilen birisi ‘dünyası alt üst olmuş’ der. Ama ‘hayır’ ben diyorum ki, altı üstünden daha güzelmiş. Şu an geldiğim bu noktada, inanın şu yaşadıklarım evet altı çok güzel. Üsttekiler her şey yüzeysel. Hiç kimse bunu temenni etmez. Allah herkese sağlık afiyet versin. Ben inançlı bir insanım ve her zaman şükrettim onun ismiyle hareket ettim. En büyük desteği gücü o verdi. Onun verdiği nefes sayısını kimse bilemez. Ama bunları yaşatıyorsa, gösteriyorsa ki doğru yolda olduğuma inanıyorum inancım kat ve kat artıyor. İyi ki başıma geldi diye hastalığı kimse temenni etmez ama iyi ki bunları yaşamışım ve ben bu olgunluğa eriştim.

“O BARDAĞIN DOLU TARAFINI GÖRDÜ”
Moralin hastalıkların tedavisinde çok önemli bir rol oynadığını belirten Prof.Dr Serdar Saydam, Özdemir’in iki kanserinden de vücudunda hiçbir iz kalmadığını söyledi. Özdemir’in hayata çok pozitif baktığını anlatan Dr. Saydam, “O bardağın dolu tarafını görüyor. Birçok hasta ise bunu başaramıyor. ‘Hastalığım ya şöyle olursa, böyle olursa’ diyerek bardağın boş tarafını görür. Böyle düşünerek de hayat kalitelerini düşürüyorlar” diye konuştu.

MİHRAP DÜZÖZ - SİNAN YENİÇERİ 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muğla Datça’da 2 bin 500 yıllık hayal, temsili olarak gerçeğe dönüştürüldü Ege ile Akdeniz’in birleşme noktası olan Muğla’nın Datça ilçesinde su testilerine doldurulan ve Akdeniz’den Ege’ye sembolik olarak taşınan deniz suyu, düzenlenen törenle Ege Denizi’ne döküldü. Antik çağda Muğla’nın Datça ilçesinde yaşayan Knidosluların, Akdeniz ile Ege Denizi suyunun birleşmesini sağlamak amacıyla kanal açmaya çalıştıkları bilinirken, başarısızlıkla sonuçlanan çalışma yaklaşık 2 bin 500 yıl sonra gerçek oldu. Bu yıl 23.’sü düzenlenen Akdeniz’den Ege’ye Dostluk ve Doğa Yürüyüşü kapsamında Akdeniz’den alınan ve testilerle taşınan deniz suyu, bu yıl 23. kez Ege Denizi ile buluşturuldu. Datça Çevre ve Turizm Derneği’nin (DAÇEV) girişimi, Datça Kaymakamlığı ve Datça Belediyesi’nin katkıları ile her yıl düzenlenen geleneksel yürüyüş sabah saatlerinde Cumhuriyet Meydanı’nda başladı. Ege Denizi’ne götürülmek üzere Çatalmağara önünden Datça testilerine doldurulan Akdeniz suyu, belirlenen güzergah üzerinden Gökova körfezi kıyısındaki Gereme koyunda bulunan Katıyalı mevkiine ulaştırmak üzere davul zurna eşliğinde yola çıkarıldı. Yaklaşık 4 saat süren yürüyüşün ardından testilerle birlikte Katıyalı mevkiine ulaşan ekip, Akdeniz’den alınan deniz suyunu Ege Denizi’ne döktü. Datça Kaymakamı Murat Atıcı, Datça Belediye Başkanı Aytaç Kurt ve DAÇEV kurucusu ve Düzenleme Komitesi Başkanı Hüseyin Tüzün tarafından testilere doldurulan sular, Ege Denizi’ne döküldü. 2 bin 500 yıllık hayalin temsili olarak gerçeğe dönüştürüldüğü etkinliğin ardından, vatandaşlara keşkek ikram edildi. Piknik havasında geçen etkinlikte, katılımcılar doyasıya eğlenirken, davul zurna eşliğinde gerçekleştirilen kutlamalarda renkli görüntüler ortaya çıktı.
Burdur Burdur’da dikkatsiz sürücülerin neden olduğu kazalar kameralara yansıdı Burdur’da mart ayında dikkatsiz sürücülerin neden olduğu kazalara ait KGYS görüntüleri yayınlandı. Kazaların birinde, park halindeyken arkasını kontrol etmeden yola fırlayan sürücünün kullandığı otomobile çarpıp, refüj taşına vuran motosikletli ağır yaralandı. Burdur’da geçtiğimiz Mart ayında meydana gelen ve KGYS kameraları tarafından kaydedilen trafik kazaları Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yayınlandı. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından “Biraz daha dikkatli olsalardı, bu kazalar olmayabilirdi” mesajıyla yayınlanan görüntülerde, 4 kazanın da sürücü dikkatsizliğinden kaynaklandığı görüldü. Görüntülerdeki birinci kaza, Necati Bey Mahallesi Manastır kavşağında meydana geldi. Kavşak içerisinde bekleyen otomobilin, Tugay istikametinden Antalya kavşağı istikametine doğru sağ şeritte seyir halinde olan otomobili beklemeyip, bir anda sağ şeride atlaması sonucu, iki otomobil birbirine çarptı. Görüntülerdeki ikinci kaza yine Manastır kavşağında meydana geldi. Şehir içinden kavşağa kontrolsüz giren otomobile; Antalya kavşağı istikametinden gelip Tugay istikametine doğru seyir halinde olan başka bir otomobilin çarpması sonucu, iki otomobilin de sürücüsü kazayı hafif şekilde yaralı olarak atlatıyor. Üçüncü kaza ise Bülent Ecevit Bulvarı Vali Konağı kavşağında oluyor. Nene Hatun Caddesi üzerinden kontrolsüz bir şekilde kavşağa çıkan minibüse, Tugay kavşağından Fethiye istikametine seyir halindeki otomobilin yandan çarpması sonucu, iki otomobilde de maddi hasar meydana geliyor. Otomobile çarptıktan sonra refüj taşına vuran motosikletli ağır yaralanıyor Görüntülerdeki son kaza ise Özgür Mahallesi Gazi Caddesi üzerinde meydana geliyor. Arkadaşına ait 15 ACK 022 plakalı motosiklet ile cadde üzerinde süratle ilerleyen E.E. (22), yol kenarında park halindeyken yola çıkmak üzere hamle yapan E.D. idaresindeki 15 ER 060 plakalı Honda marka otomobile sol kapı kısmından çarpıp yola savrulduktan sonra, motosikletten düşüp refüje vuruyor. Kaskı olmayan E.E., kafasını yere çarptığı için ağır yaralanıyor. Savrulan motosiklet ise karşı şeride geçip, park halindeki 15 LK 808 plakalı Kia marka otomobile çarparak duruyor. Hastaneye kaldırılan motosiklet sürücüsü E.E.’nin ehliyetinin olmadığı öğrenilirken, E.E.’ye ehliyetsiz motosiklet kullanmaktan, motosiklet ruhsat sahibine ise ehliyetsiz birine araç vermekten, toplamda 25 bin 954 TL para cezası uygulandı.
Antalya Yaya önceliği olan yerlerde araç kullananlara 37 bin TL ceza Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde özellikle sahil yürüyüş yolları, kaldırımlar ve trafiğe kapalı bölgelerde yasak olmasına rağmen bisiklet ile motosiklet kullanan 17 sürücüye, "motosikleti yayaların kullanımına ayrılmış yerlerde sürmek" ve "saygısızca araç kullanmak" maddelerinden toplam 37 bin 332 lira ceza uygulandı. İlçe Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil ve Denetleme Büro Amirliği Jandarma ve Zabıta ekipleri, özellikle akşam saatlerinde çocuk, yaşlı ve ailelerin park ve yeşil alanlarda gönül rahatlığı ile vakit geçirebilmeleri için sürekli devriye halinde oluyor. Ekipler, yaya güvenliğini bozacak şekilde kuralları ihlal eden motosiklet ve bisiklet kullanıcılarını affetmiyor. Ekipler, yayaların kullanımında olan ya da yaya önceliği olan alanlarda bisiklet ile motosiklet kullanılmaması ve kurallara uyulması konusunda sürücüleri uyarıp, kurallara uymayanlara ise para cezası uyguluyor. 37 bin 332 lira ceza yazıldı Ekipler, gerçekleştirdikleri denetimlerde ise Gazipaşa’da sahil yürüyüş yolları, park, yeşil alanlar, kaldırımlar ile trafiğe kapalı bölgelerde yasak olmasına rağmen bisiklet ve motosiklet kullanan 17 sürücüye; "trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili olan yönetmelikte gösterilen diğer kurallara uymamak" maddesinden 690 lira, "saygısızca araç kullanmak" maddesinden 690 lira ve "motosikleti yayaların kullanımına ayrılmış yerlerde sürmek" maddesinden ise bin 506’şar lira toplam 37 bin 332 lira para cezası uyguladı.