SAĞLIK - 17 Mayıs 2018 Perşembe 13:37

Oruç tutmak sinir yapar mı?

A
A
A
Oruç tutmak sinir yapar mı?

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, oruç tutmanın sinire yol açıp açmayacağına ilişkin açıklama yaptı.

Ramazan ayına girildiğinde kişinin her açıdan kendini oruca hazırlaması gerektiğini belirten Yavuz, "Oruç tutmanın sadece aç kalmak olmadığı, duygu ve düşüncelerimizle, davranışlarımızla, konuşmalarımızla dolayısıyla her halimizle orucun manevi havasını yaşamamız gerektiğini bilmeliyiz. Hoşgörü sınırlarımızı ve tolerans düzeyimizi zorlayan olaylar karşısında oruçlu olduğumuzu hatırlamalı ve kendimizi kontrol altında tutma becerisini gösterebilmeliyiz. Özellikle yazın uzun günlerinde oruç tutma esnasında, vücut sıvılarında yüzde 14 civarında bir azalma olmaktadır. Bu nedenle sahurda fazladan sıvı alımına dikkat edilmelidir. Bu konu bilhassa yaşlılarda sorun oluşturabilecek bir durumdur. Felç geçirmiş ya da felç geçirme riski bulunan kişilerin oruç tutması mahzurlu olabilir" dedi.
Mehmet Yavuz'un açıklamalarının devamı ise şöyle:

"Oruç tutan bir kişinin normal şartlar altında aşırı asabiyet belirtileri göstermesi pek beklenmez. Ancak oruç esnasında sürekli aşırı sinirli ve agresif tavırlara giren kişilerde iki muhtemel olay olasıdır. Birincisi kişi hipoglisemiye girmektedir. Uzun yaz günlerinde açlık nedeniyle hipoglisemi gelişebilir. Hipoglisemi esnasında beyin hücrelerinin glikoz ihtiyacı yeterince karşılanamaz. Bu durum ise adrenerjik sistemin devreye geçmesine ve stres hormonlarının salgılanmasına neden olur. Bunun sonucu olarak, hassasiyet alınganlık, terleme, aşırı sinirlilik halleri ve çarpıntı görülebilir. Eğer kan şekeri 50 mg ın altına düşmüşse oruç derhal bozdurulmalıdır. Düzenli spor alışkanlığı olan kişiler, hipoglisemi riskinden dolayı spor aktivitelerini mümkün mertebe oruçlu iken değil, iftardan 2-3 saat sonra yapmalıdır. Oruç esnasında gelişen hipoglisemi, iftardan sonra geçen bir baş ağrısına da neden olabilir. Bunun bir metabolik adaptasyon sorunu olduğunu ve ramazanın ilk haftasından sonra geçeceği bilinmelidir.

Diğer bir sebep ise sigara, alkol ve kafein bağımlılığıdır. Gün içinde sürekli çay ve kahve içen bir kişi oruç tuttuğunda, kafein yoksunluğuna bağlı olarak dikkat düşmesi, dalgınlık, uykuya meyil, tahammülsüzlük, huzursuzluk ve gerginlik halleri yaşayabilir. Dolayısıyla kişinin toleransı azalabilir. Normalde hoşgörü ile karşıyalabileceği bir çok şeye tepkisel bir davranışa girebilir. Ayrıca baş ağrıları ve hafif dengesizlik hisleri görülebilir. Normal zamanlarda yoğun kafein tüketen bir kişinin, bu tarz kafein yoksunluğu belirtileri yaşamaması için ramazan girmeden önceki günlerde alınan kafein miktarını makul ölçülere çekerek, vücudunu oruca hazırlamalıdır. Ayrıca özellikle araç sürücüleri, oruç esnasında düşük kafein seviyelerinin sebep olduğu dikkat eksikliği ve dalgınlık durumlarına karşı çok tedbirli olmalıdırlar. Oruçlu olmanın bilinci ile düşük hızda seyretmeli, ani manevralardan kaçınmalı, trafik kurallarına karşı her zamankinden daha duyarlı olunmalıdır.

Tiryakinin sigara içmemesi sinir yapar mı? 

Sigara bağımlısı bir kişide de tolerebilite düşebilir. Bu durum nikotinin sinir sistemi üzerindeki teskin edici etkisinin kalkmasından kaynaklanır. Kişiler normale göre daha sinirli, hiddetli ve toleransız olabilirler. Bu nedenle ramazan başlamadan önceki günlerde sigarayı azaltmak mümkünse hiç içmemek en doğru yol olsa gerektir.
Yılın onbir ayında süreki alkol kullanıpda ramazan ayında bir ay boyunca hiç alkol almayanlara sıkça rastlamaktayız. Alkolun sinir sistemi üzerine toksik etkiler gösterdiği malumdur. Sinir sistemi üzerine baskılayıcı ve engelleyici özellikleri nedeniyle kişinin tepkisel reflekslerini azaltan etkileri vardır. Özellikle psikopatik alt yapısı ya da eğilimi olan kişilerde hem aşırı alkol kullanımı hem de alkol yoksunluğu agresif ve aşırı sinirli davranışlara neden olabilir.

"Oruç tutuyorum bu nedenle sinirliyim" denebilir mi? 

Oruç tutan bir kişinin, "ne yapayım oruç tutuyorum bu nedenle çok sinirliyim" türden bahanelerinin hiçbir makul gerekçesi olamaz. Eğer oruç nedeniyle gerçekten çevresine ve kendisine zarar verici bir tutuma giriyorsa ve bunu kendi kişisel çabaları ile önleyemiyorsa, mutlaka profesyonel yardım almalıdır. Unutmamalıdır ki, oruç tutması nedeniyle aşırı sinirli olan birinin, bu davranışları oruç tutmadığı zamanlarda da göstermesi yüksek olasıdır. Bu nedenle profesyonel bir inceleme ile alttaki nedenler araştırılmalı ve tedavi edilmelidir. 

Diğer taraftan sosyopatik ve psikopatik alt yapısı olanlarda oruç nedeniyle açlığın oluşturduğu ve hipoglisemiden kaynaklanan adrenerjik aktivite, bu kişilerdeki agresif dürtüleri açığa çıkarabilir. Bunun sonucunda da kontrolsüz ve adeta bilinçsizce agresif tavırlar ve şiddet uygulamaları görülebilir. Böyle kişilik bozukluğu alt yapısı olan kişilerin tedavi olmadıkları sürece özellikle yazın uzun günlerinde oruç tutmamaları toplum sağlığı açısından daha doğru olsa gerektir. Böyle psikopatik kişilik bozukluğu olup, tedavinin fayda vermediği kişilere oruç tutmak, doktorlar tarafından yasaklanmalıdır.

Orucun hafıza ve algılama üzerine etkileri 

Oruç tutmayla birtakım bedeni arzulardan bir süreliğine de olsa uzaklaşırız. Böylece işlerimize daha çok odaklanmak ve yoğunlaşmamız mümkün olur. Oruçlu iken bedenimiz lüzumsuz metabolik aktivitelerle uğraşmayacağı için algılama ve öğrenme faaliyetleri çok artar. Hafıza ve belleğimiz daha fazla kayıtlama yapar.
Mide dolu iken, algılama ve öğrenme minimuma iner. Bu noktada yoğun metabolizma faaliyetleri esnasında beyin kan dolaşımı da normale göre azalır. Bu ise yeni şeyler öğrenmeyi asgariye indirir. Tarihteki birçok ünlü düşünür ve filozofun sık sık kendilerini günlerce açlığa tabi tutarak fikir ürettiklerini bilmekteyiz. Bu nedenle az yemenin zihni açtığını ve kişiyi daha mantıklı düşünmeye sevk ettiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla orucun kişisel gelişim üzerine çok olumlu etkileri vardır. Oruç sayesinde bir nevi davranışları kontrol etme antrenmanları yapılır.

Orucun yaşlanma üzerine etkileri (Oruç tut genç kal) 

Kandaki lipit ve kollesterol düzeyinin bir çok hastalıkta kilit rol oynadığını artık bilmekteyiz. Damar duvarları, düzensiz ve disiplinsiz beslenme sonucu olarak zaman içerisinde kollesterol parçacıkları ile kaplanarak kan sirkülasyonunu bozar. Özellikle dokuları besleyen küçük kapiller damarlar çalışamaz hale gelir. Dokuların beslenmesi bozularak bir çok hastalık tezahür eder. Hücre yenilenmesi aksar, dokuların kendini onarması imkansız hale gelir. Yaşlanma süreci hızlanır ve organ kayıpları oluşur. Bu nedenle sadece ramazan aylarında değil, normal zamanlarda da düzenli oruç tutanlarda lipit ve kollesterol düzeyleri azalacağı için damarlar kendilerini tamir imkanı bulur. Damar lümenleri temizlenir ve kan dolaşımı rahatlar. Adeta kireçle kaplı olan damar cidarları normal anatomik yapısına döner. Bir doktor abimiz yıllar önce yemek öğünlerini günde bire indirmişti. Sonraki süreçte yaklaşık 6 ay sonra beyazlaşan saçlarının tekrar siyahlaştığını ve eskiden asansörle çıkmak zorunda kaldığı yerleri şimdi adeta koşarcasına merdivenlerden çıkabildiğini söylemişti. Dolayısıyla düzenli oruç tutmanın yaşlanmayı geciktirerek kişiyi daha genç yapacağını söyleyebiliriz.

Orucun vücut savunması üzerine etkileri 

Gün içerisinde sürekli bir şeyler yeyip içmek, sürekli vücut metabolizmasını meşgul eden bir durumdur. Bu ise vucudun savunma sistemini zayıflatan bir olgudur. Metabolizma artıkça savunma zayıflar. Çünkü vücut tüm enerjisini, dışardan alınan gıdaları hazmetmek için kullanır. Bu nedenle oruç tutan kişilerde metabolizmaya ayrılan zaman azalacağı için savunma direnci yükselir. Oruç, aynı zamanda başda karaciğer olmak üzere tüm sindirim organlarının dinlenmesine de imkan tanır. Karaciğer bir fabrika gibi doğumdan hayatın sonlanacağı güne kadar sürekli çalışır. Oruç vasıtasıyla karaciğeri dinlendirmek onun da ömrünü uzatacaktır. Vücut savunmasında, kan içinde devriye gezen akyuvarların performansı çok önemlidir. Bunlar vücüdun her noktasına çok çabuk ulaşabilirler. Herhangi bir düşman alarmı geldiği zaman, bu askerler hemen olay yerine sevkedilirken bir yandan da kemik iliğinde yeni askerler üretilmeye başlanır. Dinlenmiş bir bedende, dinlenmiş bir metabolizma da vücüdun karakolları ve askerleri en yüksek performansla çalışır. Oruç tutan kişide aynı zamanda damar cidarları da sağlam olacağı için askerler en ince dokulara kadar gidebilirler.

Oruç kanser oluşumunu önleyebilir mi? 

Kanser, vücudun herhangi bir yerinde bir kaç anarşik hücrenin terör faaliyetleri için başkaldırması ile başlar. Ancak bu terorist faaliyet bazen truva atı gibi bedenin kendi dokusu gibi bir görüntü vererek savunma sistemini yanıltmak isteyebilir. Eğer beden, sürekli metabolizma faaliyetleri ile uğraşıyorsa hem istihbaratı zayıflar hem de neler olup bittiğini tam anlayamayabilir. Oruçlu kişi de ise organizma kendini kontrol etmeye vakit bulur ve böyle terorist faaliyetlere anında müdehale eder. Böylece kanser oluşumu en başında bertaraf edilmiş olur.

Bipolar bozukluk, depresyon ve sara hastaları oruç tutabilir mi? 

Psikiyatrik tedavi gören hastalar, doktor kontrolünde ilaçlarını aksatmamak kaydıyla oruç tutabilirler. Çünkü lityum ve valproik asit etken maddeli ilaçlar başta olmak üzere, duygu durumunu dengeleyen ilaçları kullananlar sıvı kaybı nedeniyle ilaçların kanda göreceli olarak artması sorunuyla karşı karşıya kalabilirler. Ramazan ayında oruç tutmak isteyen bu hastalar doktorlarıyla iletişime geçmeli ve onay almalıdırlar. Hekim gerek gördüğünde ilaçların dozlarıyla ilgili ayarlamalar yapmak gerekebilir. Bu ayarlamalar asla hasta tarafından yapılmamalıdır. Çünkü, psikiyatrik hastalıklar tekrarlama potansiyeline sahiptir.
Diğer taraftan, sara hastası olupta nöbetleri henüz kontrol altına alınamamış hastalarda oruç tutma riskli olabilir. Çünkü gelişen sıvı kaybı ve hipoglisemi, nöbetleri tetikleyebilir. Nöbetleri kontrol altında olan epilepsi hastaları ise oruç tutup tutamayacaklarını doktorlarına sormalıdırlar."  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Trabzon Dağlar delinecek, ilçeler birbirine tünelle bağlanacak Trabzon’un şehir içi ve transit trafiğini düzenlemek amacıyla projelendirilen ve 1 Mayıs 2023 tarihinde temeli atılan Güney Çevre Yolu’nda çalışmalar sürüyor. Toplam 43,8 kilometre uzunluğu ile kentin mega projelerinden biri olan Güney Çevre Yolu üç kısım halinde hayata geçirilecek. İlk 4 kilometresinde kazı ve tünel çalışmaları süren projenin 35,8 kilometresinin 15 adet tünel ile 2,1 kilometresinin ise 14 adet viyadük ile geçilmesi planlanıyor. Trabzon’un Akçaabat ilçesindeki Mersin mahallesinde 1 Mayıs 2023 tarihinde temeli atılan Güney Çevre Yolu’nda çalışmalar sürüyor. Kentin mega projelerinden biri olan ve toplam 43,8 kilometre uzunluğu ile özellikle Karadeniz Sahil Yolu’ndaki transit trafiğini düzenlemek amacıyla projelendirilen Güney Çevre Yolu üç kısım halinde hayata geçirilecek. Çevre Yolu’nun Karadeniz Sahil Yolu’ndan ayrıldığı proje başında T-1 tünelinin ilk 4 kilometresinde kazı ve tünel çalışmaları süren projenin 16,5 kilometre uzunluğundaki birinci kısmında 31 metre genişliğindeki 3 gidiş 3 geliş şeritli yolda 7 tünel ve 7 viyadük yer alacak. 35,8 kilometresinin 15 adet tünel ile 2,1 kilometresinin ise 14 adet viyadük ile geçilmesi hedeflenen proje Arsin ilçesinde tamamlanacak. Ahmet Metin Genç: “Ciddi bir kamu yatırımı” Güney Çevre Yolu’nda devam eden çalışmalar ile ilgili bilgiler veren Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, projenin ilk 4 kilometresinde kazı ve tünel çalışmalarının sürdüğünü söyledi. Başkan Genç, “Güney Çevre Yolumuz epeydir şehrimizde konuşulan bir proje. Hem bir taraftan sahil yoluna alternatif bir transit geçiş güzergahı ama diğer yandan da bizi daha çok yönüyle ilgilendirdiği şekliyle arz etmek isterim şehircilik açısından da Trabzon’umuzun biliyorsunuz şehir sahil bandına sıkışmış bir şekilde şehrimizin güneye taşınabilmesi, güneye doğru açılabilmesi, şehirleşmesi, yeni yaşam alanlarının, kamu alanlarını, sosyal yaşam alanlarını, diğer ünitelerimizin oluşabileceği bir alan olması hasebiyle de çok önemli. Cumhurbaşkanımızın iradesi, kararı, kararlılığı bu bölgeye olan hassasiyeti bütün bunlardan dolayı kendilerine müteşekkiriz. Bölgemizin çok önemli kazanımları oldu. Ama bu yolun startını vermiş olması başlı başına bizim için önemli bir hadise. Şu an itibariyle ilk 4 kilometresinde kazı ve tünel çalışmaları başladı. Biz de süratle takip ediyoruz. Birinci etabımız yani giriş Akçakale’yle Akyazı arasında düşünülen etap Ortahisar’ımızın Karşıyakası ile birleşti. Dolayısıyla 16 kilometrelik ilk etabın birinci dilimini şu anda çalışıyoruz. Bizde yakın takip ediyoruz. Tabii bu ciddi bir kamu yatırımı. Ama hükümetimizin hal ve şart ne olursa olsun bunu Trabzon’umuza kazandırma konusundaki desteklerine tekrar Cumhurbaşkanımız nezdinde bütün bakanlarımıza, milletvekillerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Şehir bağlantıları noktasındaki çalışmalarda biz de elimizden geldiği kadar katkılarımızı yapıp imar konusundaki düzenlemelerimizi yapıp bu büyük yatırımı şehrimize bir an önce kazandırmanın gayreti içerisinde olacağız” ifadelerini kullandı. Kamulaştırma sürüyor 1 Mayıs 2023 tarihinde temeli atılan Güney Çevre Yolu’nun Akçaabat Geçişi projesi kapsamında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırma çalışmaları da sürüyor. Konuya ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı ise geçtiğimiz aylarda Resmi Gazete’de yayımlandı. Karar ile Trabzon Güney Çevre Yolu Akçaabat girişi (Darıca-Yıldızlı) arası yolu projesi kapsamında, Özmersin, Akçakale, Salacık, Yeniköy, Darıca, Kavaklı, Çolaklı, Nefsipulathane, Ortamahalle, Yenimahalle, Demirci, Dürbinar, Kaleönü, Sarıtaş, Kayalar, Yaylacık, Osmanbaba, Söğütlü ve Yıldızlı mahalleleri sınırları içerisinde bulunan bazı taşınmazların Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırılması yapıldı.
Hatay Ağır hasarlı binanın altında bulunan ve tarihi olduğu düşünülen devasa sütun merak uyandırdı Depremin vurduğu Hatay’da 2 katlı ağır hasarlı binanın altında bulunan ve tarihi olduğu düşünülen 2 buçuk metre uzunluğundaki sütun vatandaşlarda merak uyandırdı. Kahramanmaraş merkezli depremlerde ağır hasar alan Hatay’ın yüzlerce yıldır birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı biliniyor. Depremle birlikte binaların altında gizlenen tarihi eserler ve yapılar da ortaya çıkmaya devam ediyor. Antakya ilçesi Sofular Mahallesi’nde 2 katlı ağır hasarlı binanın altında bulunan 2 buçuk metre uzunluğunda, 70 santimetre çapındaki devasa sütun vatandaşların dikkatini çekti. Vatandaşlar tarafından yapılan araştırmalarda 2 bin yıllık bir yapı olduğu düşünülen sütun için resmi kurumlara gerekli başvurular yapıldı. Merak uyandıran sütunun geçmişinin ortaya çıkmasını isteyen bölge halkı, devasa yapının koruma altına alınmasını talep ediyor. “Depremden sonra mahallemizde dikkatimizi çeken tarihi bir sütun oldu” Ağır hasarlı bina altında bulunan sütunun araştırılmasını istediklerini dile getiren Yahya Kırkıcı, “Depremden sonra mahallemizde dikkatimizi çeken tarihi bir sütun oldu. Bu sütunu biz çocukluğumuzdan beri biliyoruz. Hatta; babalarımız ve dedelerimiz de biliyor. Bina da ağır hasarlı olduğu için bu sütunun araştırılmasını istiyoruz. Gerekirse koruma altına alınmasını talep ettik yetkililerden. Hatay Müze Müdürlüğü’ne de bildirdik. Boyutu; 2 buçuk metrelik bir taş, çapı da tahminimce 70 santimetre gelir. Gayet büyük duruyor” dedi. “Biz çocukluğumuzdan beri bu taşın üzerinde oyun oynuyorduk” Çocukluğundan beridir taşın üzerinde oyun oynadıklarını dile getiren Kırkıcı, “Biz çocukluğumuzdan beri bu taşın üzerinde oyun oynuyorduk. Şimdi bina da ağır hasarlı olduğundan sütun koruma altına alınsın dedik. Birkaç arkeolog arkadaşa da gösterdik. Baktıklarında mazisinin bayağı eski olduğunu söylediler. Tahminimce 2 bin yıllık varmış, ben çok anlamıyorum. Umarım yetkililer araştırırlar ve önlem alırlar. Bu taşın bulunduğu yapının altında kuyu da var. Mahallemizde tarihi eserler var, bu eserlerin üzerine binalar yapıldı derken hepsi kayboldu” ifadelerini kullandı.