EKONOMİ - 24 Nisan 2020 Cuma 12:45

Patent haftası ‘Sürdürülebilir Gelecek için İnovasyon’ teması ile kutlanacak

A
A
A
Patent haftası ‘Sürdürülebilir Gelecek için İnovasyon’ teması ile kutlanacak

Küresel ısınmanın etkilerine dikkat çekmek amacıyla, her yıl 26 nisan günü kutlanan Patent Haftası’nın 2020 teması ‘Sürdürülebilir Gelecek için İnovasyon’ olarak belirlendi.

Fikri ve sınai mülkiyet haklarının önemine dikkat çekmek amacıyla Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü’ne (WIPO) bağlı ülkeler tarafından her yıl Patent Haftası çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Adres Patent Genel Müdürü Cumhur Akbulut, 2020 yılında yapılması planlanan birçok organizasyonun kovid-19 salgını nedeniyle sanal ortamda gerçekleştirileceğine dikkat çekerek, "Patent haftasının 2020 yılı teması dünya genelinde ‘Sürdürülebilir Gelecek için İnovasyon’ olarak düzenlenecek. Ülkemiz için ise 'korona virüsü sonrası yerli üretim ve patentin önemi' asıl tema olacaktır. Özellikle imalat süreçlerinde inovasyon ayağının günümüzde çevreci yaklaşımlar dikkate alınarak gerçekleştiriliyor." dedi.

Hibrit ve elektrikli otomobillerle LNG ile çalışan gemilere yönelik taleplerin artmasının inovasyonun çevre için yapıldığına kanıt teşkil ettiğini anlatan Akbulut, "Patent, faydalı model ve tasarım çalışmalarının bu yönde şekillendiğini söylemek mümkün. Daha yaşanılabilir bir çevre bırakabilmek adına yapılan inovasyonların da çevreci yaklaşımlar dikkate alınarak yaygınlaştırılması gerekiyor." değerlendirmesinde bulunuyor.

Patent başvuruları artıyor
Avrupa Patent Ofisi (EPO) Patent Endeksi 2019raporuna göre, patent başvurularında artan bir eğilimin oluştuğuna dikkat çeken Akbulut, "2019raporuna baktığımızda patent başvurularında artan bir eğilim görülüyor.EPO, geçtiğimiz yıl 181 bin’den fazla başvuru aldı, bu rakamı 2018 yılındaki başvurularla kıyasladığımız zaman yüzde 4’den fazla bir artışın yakalandığını görmek" bilgisini verdi.

Patent başvurularının artması için üniversite-sanayi işbirliğinin önemine işaret eden Akbulut, "Özellikle AR-GE çalışmalarının nitelik kazanması ve ticarileşebilmesi için üniversite-sanayi işbirliği önemli bir yerde bulunuyor. AR-GE sonucunda ortaya çıkan ürünler ne kadar çok ticarileştirilebilirse, hem üretim hem de gelir anlamında katma değer de aynı oranda artacaktır" ifadelerini kullandı. Fikri ve sınai mülkiyet hakları konusunda toplumun bütün kesimlerini bilgilendirmenin önemine değinen Akbulut, "Bu sayede yerli ve milli üretim sürecinde önemli bir adım atmış oluruz" dedi.

Patentlerin ülkelerin gayrisafi milli hasıları üzerinde de olumlu bir etki yaptığına işaret eden Akbulut, "ABD, Çin gibi ülkeleri ele aldığımızda patent sayılarındaki artışa bağlı olarak gayrisafi milli hasılalarında da artış olduğu görülüyor. Bu durum kısmen ülkemiz için de geçerli patent sayılarındaki artışa bağlı olarak ihracat gelirinde de ciddi anlamda yükselişlerin olduğunu görmek mümkün. Hem ihracatta kilogram başı değeri artırma hem de milli gelirimizi yükseltmek adına sınai mülkiyet alanında yapılacak farkındalık çalışmaları son derece önemli" şeklinde konuştu.

"Teknoloji transfer ofislerindeki artışlar umur verici"
Bugün 67 aktif teknoloji geliştirme bölgesinde; bin 227 AR-GE merkezi ve 358 tasarım merkezinin bulunduğuna dikkat çeken Akbulut, "Üniversitelerimiz teknoloji transfer ofisleri ile bu sürecin içinde yer alıyorlar. Bu merkezlerde 100 bine yakın proje (tamamlanan + devam eden) hayata geçirilmiş durumda. Yapılan bu çalışmaların kısa ve orta vadede katma değerli üretimin artması konusunda umut verici olduğunu görüyoruz." değerlendirmesinde bulunuyor.

Patent Haftası’nın toplumsal bilinci arttırma konusunda önemli bir yere sahip olduğuna işaret eden Akbulut şunları söyledi: "Ülkemizde halen fikri ve sınai mülkiyet hakları konusunda gidilmesi gereken uzun bir yol var. Her yıl kutlanan 26 Nisan Fikri Mülkiyet Günü ve Patent Haftası toplumsal bilincin artmasını sağlamak için bir fırsat. Bu yıl da üniversitelerimiz, sanayicilerimiz ve iş insanlarımızla birlikte bir dizi etkinlik planladık. Bu vesileyle fikir ve buluşların gelişmesine, katma değer oluşturulmasına, fikri hakların korunmasına katkı sunmak için çalışmalar yapan, düşünen ve üreten herkesin '26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Günü ve Patent Haftası' kutlu olsun."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.