DÜNYA - 14 Kasım 2025 Cuma 15:29 | Son Güncelleme : 14 Kasım 2025 Cuma 16:05

"Savaş turisti" İtalyanlar skandalı! Grabovica: "Bu olaydan ilk kez 4-5 sene önce haberimiz oldu"

A
A
A
"Savaş turisti" İtalyanlar skandalı! Grabovica: "Bu olaydan ilk kez 4-5 sene önce haberimiz oldu"

Saraybosna Kuşatması Sırasında Öldürülen Çocukların Aileleri Derneği Başkanı Fikret Grabovica, savaş sırasında Saraybosna'da para karşılığında keskin nişancı tüfeği ile insan avına gelen yabancılar arasında tanınmış kişilerin de olduğunu ifade ederek, "Biz aileler olarak çocuklarımızın bu şekilde öldürülmüş olmasına şok olduk. Bunu yapmak için gelenler ise bizi ayrıca şok etti" dedi. Grabovica, "Bu olaydan ilk kez 4-5 sene önce haberimiz oldu" dedi.

Saraybosna Kuşatması Sırasında Öldürülen Çocukların Aileleri Derneği Başkanı Fikret Grabovica, İtalya'da Milano Savcılığı'nın Bosna Savaşı sırasında keskin nişancı tüfeğiyle "insan avı" için Saraybosna'ya gelen İtalyan vatandaşlarının belirlenmesi için soruşturma başlatmasına ilişkin olarak İhlas Haber Ajansı'na açıklamalarda bulundu. Grabovica, savaş sırasında Saraybosna'ya gelip Sırp güçlerine ödeme yaptıktan sonra zevk için kuşatma altındaki şehirde sivillere ateş açan insanlar olduğunu ilk defa "Sarajevo Safari" isimli belgesel aracılığıyla öğrendiklerini söyledi. Grabovica, "Bu olaydan ilk kez 4-5 sene önce haberimiz oldu. Aslında son 10 yıl içerisinde birkaç defa Slovenyalı bir yapımcı olan Franci Zajc birkaç defa gelmişti. Benimle birkaç defa görüşme yaptı ama başlangıçta ne hakkında olduğunu hiç tahmin etmemiştim. Ancak o sadece keskin nişancılar tarafından çocukları öldürülen ailelerle görüşmek istediğini söylüyordu. Bundan bir süre sonra kendisinin temaslarının ne hakkında olduğu biraz daha anlaşılır hale geldi. Ancak her şeyin ortaya çıkması, 'Sarajevo Safari (Saraybosna Safarisi)' adlı belgesel filmin çekilmesi sırasında oldu ve bu filmin galası 3 sene önce Saraybosna'da yapıldı. Bu filmde özellikle korunan tanıklar dahil olmak üzere birkaç tanık, açık bir şekilde konuştu ve şahit oldukları birçok olayı anlattılar" dedi.



"Çocuklara biçilen fiyat, diğer sivillerden çok daha yüksekti"

Grabovica, "Bazı keskin nişancılar yerliydi ve Sırp Cumhuriyeti ordusu bünyesindeki bu kişilerin isimleri ve kimlikleri uzun yıllardır biliniyordu. Ancak bunların cezalandırılması için hiçbir adım atılmadı. Fakat yaşanan şey şuydu; hafta sonları birçok ülkeden bazı şahıslar geliyor, para karşılığı Saraybosna sakinlerini, özellikle de çocukları öldürüyorlardı. Sırp Cumhuriyeti ordusu mensuplarına yüklü miktarlar ödüyorlar ve bunun karşılığında kendilerine tepelerden masum insanları öldürme olanağı veriliyordu. Özellikle de çocuklar için belirli bir ‘fiyat' vardı. Bu çok sarsıcı bir şey. Çocuklara biçilen fiyat, diğer sivillerden çok daha yüksekti. Çünkü bu sapkın zihinler, ‘Bir çocuğu öldürürsem, aynı anda annesini de öldürmüş olurum. Aynı zamanda tüm aileyi felakete sürüklerim' diye düşünüyordu" şeklinde konuştu. 1993 ve 1994 yıllarında böyle şeylerin yaşandığını o dönemde kendilerinin fark edemediklerini vurgulayan Grabovica, "Fakat gerçekler sonradan film için yapılan araştırmayla ortaya çıktı. Ve bu film, bu olaylar hakkında özel argümanlar ve delillerle birlikte çok şey ortaya koydu. Bu da soruşturma başlatılması için yeterli oldu" dedi.



"Parayla öldürmeye gelen şahıslar arasında kesinlikle tanınmış kişiler de vardı"

Çocukları öldürülen ailelerin bu bilgilere nasıl tepki verdikleri yönündeki soru üzerine Grabovica, "Gerçekten böyle bir şeyin olabileceğine dahi inanmak imkansızdı. Parayla öldürmeye gelen insanlar arasında kesinlikle tanınmış kişiler de vardı. Bu düşünceyi kabul etmek bile zor. Gerçek olduğunu kabul etmek ise daha da zor. Ancak yine de biz aileler olarak çocuklarımızın bu şekilde öldürülmüş olmasına şok olduk. Bunu yapmak için gelenler ise bizi ayrıca şok etti" ifadelerini kullandı.

Grabovica, "Onlara bu imkanı verenler, Saraybosna sakinlerini nefretle öldürüyorlardı. Ama bu diğerleri, farklı ülkelerden gelenler, anlaşılması imkansız bir motivasyonla gelmişlerdi. Bilindiği gibi İtalya'dan, ABD'den, Kanada'dan, Rusya'dan ve muhtemelen Slovenya'dan geliyorlardı. Fakat bazı bilgilere göre en fazla İtalya'dan gelen oluyordu" dedi.

Kuşatma altındaki Saraybosna'da çocuklarını kaybeden ailelerin öfkeli olduğunu vurgulayan Grabovica, "Çünkü, çocukları kasıtlı olarak öldürebilen insanların var olduğu gerçeği dayanılmaz. Ortaya çıkan bu bilgiler özellikle rahatsız edici. Bu tür insanların, çocukları zevk için öldürmeye hazır insanların var olması gerçekten sarsıcı. Sonuçta ormana avlanmaya giden avcıların bile öldüremeyeceği hayvan türleri vardır, öldürmenin yasak olduğu dönemler vardır. Ama bu aptallar, bu sapıklar, çocukları her an öldürmek için geliyor ve bunu yapıyorlardı" dedi.

"Milano'daki soruşturmanın sonuç vermesini ve suçluların tespit edilerek uygun bir şekilde cezalandırılmasını umuyoruz"

Milano'daki soruşturma sürecinden beklentilerine ilişkin soru üzerine Grabovica, "Bunun olumlu sonuç vereceğini, soruşturmanın meyve vereceğini, suçluların tespit edilip uygun şekilde cezalandırılacağını umuyoruz. Fakat çok kapsamlı bir soruşturma gerekiyor. Mesele sadece İtalya'daki birkaç kişi ile sınırlı değil. Diğer ülkelerden gelen kişiler de söz konusu. Ancak bildiğimiz gibi Bosna Hersek Savcılığı, Saraybosna kuşatması sırasında işlenen suçları soruşturmak için genellikle hiçbir adım atmıyor" dedi. Grabovica, "İtalya'da sürecin olumlu bir sonucu olacağına eminim" ifadelerini kullandı.

İbrahim Aydoğan  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.