EKONOMİ - 21 Ağustos 2021 Cumartesi 11:29

Taştan kağıt üreterek ağaç ve su israfının önüne geçilmesi hedefleniyor

A
A
A
Taştan kağıt üreterek ağaç ve su israfının önüne geçilmesi hedefleniyor

Ağaç ve su israfını önlemeyi, doğaya katkıda bulunmayı amaçlayan Maden Sorunları ve Çözümleri Derneği, atık taşlardan kağıt üretmek amacıyla harekete geçti. Hazırlanan proje kapsamında 2023 yılı itibariyle yıllık 600 bin ton kağıt üretilmesi hedefleniyor.

Türkiye’de yıllık kağıt - karton tüketimi yaklaşık 6 milyon tonu buluyor. Kişi başı tüketim yılda 70 kilogram civarında. Kağıtların üretiminde ise hammadde olarak ağaçlar, tatlı su ve selüloz kullanılıyor. Bir başka yöntemle ise çok yaygın olmasa da taştan kağıt üretimi yapılıyor. Bu nedenle taştan kağıt üretmek su ve ağaçtan tasarruf edilmesini sağlıyor.

Türkiye’de taştan kağıt üretimi henüz başlamamış olsa da taştan kağıt üretmek amacıyla Maden Sorunları ve Çözümleri Derneği harekete geçti. Türkiye’nin kağıtta dışa bağımlılığını azaltmak ve ağaç, tatlı su israfına engel olmak amacıyla çalışmalarına başlayan dernek 2023 yılı itibariyle üretime başlayarak yıllık 600 bin ton kağıt üretmeyi hedefliyor. Taştan kağıt üretme projesiyle ilgili bilgi veren derneğin Başkan Vekili ve Uluslararası Uzman Maden ve Enerji Hukukçusu Yasemin Bal, projeyle su ve ağaç israfının önüne geçeceklerini söyledi.

"Türkiye’nin kağıt ihtiyacı 10 milyon ton seviyesinde"

Avukat Yasemin Bal, Türkiye’de kağıt endüstrisinin gelişen bir trendi takip ettiğini söyleyerek, “Toplamda 2,7 milyon ton seviyesinde kağıt üretimimiz bulunuyor. Ancak bu kağıtlar klasik yöntemle üretilen kağıtlardan oluşuyor. Endüstriyel ağaç, selüloz ve tatlı su kaynakları kullanılmak suretiyle üretiliyor. Dünyada toplam kağıt hacmi 500 milyon ton seviyesinde bulunuyor. Türkiye’nin ihtiyacı ise 10 milyon ton seviyesinde” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin kağıt sektöründe biraz da olsa dışa bağımlı olduğunu belirten Avukat Bal, “Sadece ambalaj sektöründe yılda 4 milyar dolarlık ithalat yapıyoruz” dedi.

"Bir adet A4 kağıdının üretilmesi için 10 litre tatlı su kullanılıyor"

Avukat Bal, sözlerine şöyle devam etti: “Taş ve maden atıklarının değerlendirilmesini gündeme getirdik. Taş atıklarının değerlendirilmesi sürecinde teknolojiyi incelerken, inşaat molozlarının da kağıtlara çevrilebileceğini fark ettik. Proje fikrimiz iki yıl önce ortaya çıktı. Biz bu fikri fizibilite haline getirdik. Bu fikri Buna ilişkin Ar-Ge çalışmalarımız devam ediyor. Dünyada taştan kağıt üreten fabrikalar bulunuyor. Türkiye için reçine bazlı ve daha kısa süreli ihtiyacı karşılayacak olan; eğitim, öğretim, gazete ve dergi gibi kağıt üretimlerinden başlamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü trilyonlarca ton tatlı suyumuzun israf olmasını istemiyoruz. Bir ton kağıdın üretilebilmesi için 17 ağaç kesiliyor. Bir adet A4 kağıdının üretilmesi için 10 litre tatlı su kullanılıyor. Türkiye’nin ortalama yıllık kağıt ihtiyacını karşılayacak bir kağıt üretiminde Marmara Denizi kadar tatlı su harcanacağı söz konusu diyebiliriz”.

"4 milyar dolar gibi bir ithalatın önemli bir yüzdesinin önüne geçilmiş olacak"

Özellikle 0-18 yaş arası genç ve çocukların ellerinde bulunacak kağıtların onların sağlıklarına hizmet edecek yapıda olması gerektiğini düşündüklerini aktaran Avukat Bal, “10 milyon ton kağıdın 500 bin ton gibi bir kısmını eğer fabrikalar bu yöntem ile üretirse, 4 milyar dolar gibi bir ithalatın önemli bir yüzdesinin önüne geçilmiş olacak. Üretime 29 Ekim 2023 yılında başlayacak şekilde planladık. Üç ayrı fabrika olarak düşünüyoruz. Bunlar tamamlandığı ve üretime geçtiği zaman yaklaşık 600 bin ton üretim yapacak. Üretilen kağıtlar arzu edilen kalınlığa ve inceliğe sahiptir. Herhangi bir baskıda mürekkebi kağıda sorun olmadan geçirebiliyor. Normal kağıttan hiçbir farkı yok. Sadece daha kuvvetli bir kağıt ve kolay kolay yırtılmıyor” dedi.

Murat Ergin - Muhammed Fırat Aksoy

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir, sokaklarında domuz sürüleri ile doğal yaşam parkına döndü İzmir’in Balçova, Narlıdere ve Bornova ilçelerinde sürü halinde yerleşim yerlerine inen yaban domuzları, dev cüsseleriyle cadde ve sokaklarda cirit atarak korku salıyor. Geceleri sokağa çıkmaya korkan vatandaşlar yetkilileri kalıcı önlem almaya çağırırken, bazı kişilerin ise alıştıkları domuzlardan kaçmak yerine onları cep telefonlarıyla görüntülemesi dikkat çekti. İzmir’de yaban hayatı ile kent yaşamı arasındaki sınırlar iyice belirsizleşmeye başladı. Özellikle Balçova, Narlıdere ve Bornova ilçelerinde gece saatlerinde ortaya çıkan domuz sürüleri, yerleşim yerlerinde özgürce dolaşırken görüntülendi. Kent sakinleri, gündüzleri sahipsiz köpeklerden, geceleri ise sayıları her geçen gün artan dev domuz sürülerinden dert yanıyor. Dün gece geç saatlerde Balçova sokaklarına inen yaban domuzları, devasa cüsseleriyle dikkat çekti. Çöp konteynerlerinin etrafında yiyecek arayan ve caddelerde sürü halinde ilerleyen domuzlar, trafikteki sürücülere ve yoldaki vatandaşlara aldırış etmeden dolaşmaya devam etti. Bazı İzmirlilerin artık bu duruma alıştığı ve kaçmak yerine cep telefonlarına sarılarak o anları kaydettiği görüldü. Kentin korkulu rüyası haline geldi Öte yandan, her gece sokaklarda karşılaştıkları bu tablodan büyük rahatsızlık duyan vatandaşlar ise yetkililere çağrıda bulundu. Geceleri yaya olarak dışarı çıkmaya korktuklarını belirten mahalle sakinleri, yetkililerin bu konuda artık kalıcı ve somut bir tedbir alması gerektiğini belirtti. Bazı vatandaşlar da şehir merkezinin domuzların doğal alanı haline gelmesinde, sokak hayvanları için özellikle kaldırımlara kedi-köpek maması koyulmasının da etkili olduğunu iddia etti. Sürü halinde geziyorlar Yaşan durumda bir dengesizlik olduğunu aktaran Balçova ilçesi sakini Osman İlhan, "Çünkü bu hayvanların buraya inmemesi gerekiyor. İnsanlar yemek veriyor, ekmek kırıntıları koyuyor; onlar da buna alışıp devamlı geliyorlar, bazen 10, 15, hatta 20 tane oluyorlar. Balçova Belediyesi bu konuda tabelalar asmış; bu hayvanlara ekmek ve kırıntı atılmaması, doğal yaşamlarına bırakılması gerektiğini söylüyor ama dinleyen var mı bilmiyorum, genelde dinlemiyorlar. İnsanlar ekmek ve yemek artıkları bırakıyor, bu yüzden domuzlar her akşam saat 10.30-11.00 gibi ormandan buraya iniyor. Sokağa çıktığımızda görüyoruz ve bu da bir korku oluşturuyor. Mesela ben gece saat 2’de evimin önünden geçerken korktum; gürültülü seslerle, yavrularıyla birlikte 15-20 kişilik sürüler halinde geçiyorlar. Sürü halinde ses çıkararak ilerliyorlar ve köpek olsa bir şekilde müdahale edersiniz ama onların huyunu suyunu bilmediğimiz için bir şey yapamıyoruz" dedi. "Domuz ailesi çıkabilir" Domuzlardan aslında şikayetçi değiliz diyen esnaf Devrim Çıntay, "Muhtemelen domuzlar bizden şikayetçidir çünkü buraya gelip onların yerini işgal etmiş durumdayız. Bu konuda hem domuzların hem de insanların yanlış davranışları var; özellikle insanların yem ve mama bırakması önemli bir etken çünkü domuzlar kedi mamasının kokusuna geliyorlar diye düşünüyorum. İlk başta insan korkar gibi oluyor ama sonra bakıyorsun ki onlar senden korkuyor ve zaten kaçıyorlar, bu yüzden aslında çok büyük bir tehlike arz ettiklerini düşünmüyorum; tabii küçük çocuklar konusu ayrı. Balçova Belediyesinin bu konuyla ilgili çok bir şey yaptığını sanmıyorum, çünkü hayvanlara burada farklı bakıldığı için toplama gibi uygulamalar da yapılamaz; muhtemelen belediye bir çalışma yapmıyor, yapsa görürdük diye düşünüyorum. Geçenlerde trafik kazası oldu, domuzlar büyük olduğu için arabalarda oluşan hasar da büyük oluyor ama herhalde domuzlarla birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu nedenle ‘Dikkat hayvan çıkabilir’ tabelaları yerine ‘Dikkat domuz çıkabilir’ ya da ‘Domuz ailesi çıkabilir’ şeklinde tabelaların olması bana daha mantıklı geliyor" ifadelerini kullandı. Balçova ilçesinde emlakçılık yapan Vedat Küçükgökçe ise, "Burada çok aşırı sayıda domuz görüyoruz ve oldukça da büyükler. Bu durum ciddi anlamda tehlike arz ediyor çünkü bunlar vahşi hayvanlar. Bir gün mutlaka bir olay yaşanacak; yaşandıktan sonra önlem almak ise çok daha kötü sonuçlara yol açabilir, bu yüzden önlemlerin şimdiden alınması gerekiyor. Teller açık olduğu için domuzlar rahat rahat girip çıkıyorlar. Ayrıca burada onlara yemek veriliyor, ekmek atanlar var. Hem çevre kirliliği oluşmuş durumda hem de vahşi hayvanların insanların arasında olmaması gerektiğini düşünüyorum; bu açık bir tehlike oluşturuyor" diye ekledi.