EĞİTİM - 02 Ocak 2015 Cuma 09:23

Üniversite maratonu 5 Ocak’ta başlıyor

A
A
A
Üniversite maratonu 5 Ocak’ta başlıyor

2015 ÖSYS süreci, 5 Ocak tarihinde Yükseköğretime Geçiş Sınavı başvurularıyla başlayacak ve Ekim ayının ilk haftasındaki ek yerleştirme sonuçlarının açıklanmasıyla sona erecek.

Üniversite öğrencisi olmak isteyenler için 5 Ocak tarihi, 2015 ÖSYS sürecinin başlangıcı anlamına geliyor. 15 Mart’taki Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nın (YGS) başvurularının başlayacağı 5 Ocak’a sayılı günler kala üniversite adayları çalışmalarını hızlandırırken gelecek hayalleri kurmaya da devam ediyor. ÖSYS maratonunun ilk durağı olan Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda ter dökecek adayların ortak müfredattan sorumlu olacaklarını belirten eğitim yazarı ve Nişantaşı Üniversitesi İcra Kurulu Üyesi Burak Kılanç, çapraz testlerin önemine vurgu yaptı. Başvuru sırasında meslek lisesi öğrencilerinin YGS’ye girmelerinin yanı sıra sınavsız geçiş hakkını da kullanabileceklerini hatırlatan Kılanç, “Mart ayında gerçekleştirilecek YGS’nin ardından 180 baraj puanını aşan adaylar, 13-21 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek Lisans Yerleştirme Sınavı oturumlarına girebilecekler” dedi. Üniversiteye girişte YGS’nin yüzde 40, LYS’nin ise yüzde 60 oranında etkili olduğunu belirten Burak Kılanç, “YGS’nin önemli olmadığı gibi bir algı var ancak ben bu sınavın etkisinin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Sınavda tüm adayların ortak sorumlu olduğu müfredattan sorular çıkıyor. Bu noktada çapraz testler, oldukça önemli. Yani, sayısal hedefi olan bir aday sözel soruları, sözel hedefi olan bir aday ise sayısal soruları kaçırmamalı. Çünkü bir net bile binlerce kişinin önüne geçmelerini sağlayacak. Adaylar son 2 buçuk aylarını iyi değerlendirmeli” diye konuştu.

“PUANLARA KONSANTRE OLSUNLAR”
Sınava hazırlanan öğrencilerin alacakları puanlara konsantre olmaları gerektiğini hatırlatan Burak Kılanç, “Tercih dönemine gelindiğinde adaylar, puanları kadar güçlü olacak. O nedenle yüksek puan almaya odaklanmaları kendi faydalarınadır. Çalışmalarından arta kalan vakitlerde ise aile büyükleri ve öğretmenleriyle meslek ve üniversite seçimi konusunda fikir alışverişinde bulunabilirler. Hedefleri doğrultusunda giderken de gerçeklerle yüz yüze gelmekten kaçınmamalılar. Bu süreçten başarıyla çıkmak için çok akıllıca davranmak gerekiyor. Başarısızlıkları tespit edip hemen önlemini almalılar ve eksikliklerini tamamlamalılar” ifadelerine yer verdi.

“TERCİHLER 10-15 GÜNE SIKIŞTIRILMAMALI”
Meslek ve üniversite tercihinin kolay bir süreç olmadığını söyleyen Kılanç, “Tercih döneminde öğrenciye yardım etmesi gereken aile, rehber öğretmenler, alan öğretmenleri ve eğitim yöneticileri gibi faktörler var. Adaylar genç yaşlarda olduğu için kendi başlarına bu seçimleri yapmaları hayat tecrübeleri dikkate alındığında mümkün değil. Adaylar, bir yandan kendilerini tanımak diğer yandan da daha fazla net çıkarmak için çabalıyorlar. Bu nedenle lise 1’den itibaren öğrencileri meslekler ve üniversiteler hakkında bilgilendirmek gerekiyor. Çünkü tercihler, 10-15 günlük koşturmalı bir sürece sıkıştırılmayacak kadar önemlidir” şeklinde konuştu.

2014’TE 922 BİN KİŞİ ÜNİVERSİTELİ OLDU
2014 yılında 2 milyon 86 bin kişinin ÖSYS’ye başvurduğunu ve 922 bin kişi üniversiteyi kazandığına dikkat çeken Burak Kılanç, “ÖSYS’ye başvuran 2 milyon 86 bin kişiden 1 milyon 900 bin kişi tercih yapma hakkı kazandı ve bunların arasından 1 milyon 240 bin kişi tercih yaptı. Tercih yapan öğrencilerin içinde, açık ve örgün öğretimleri sayarsak 922 bin kişi üniversiteli oldu. Yani tercih yapma hakkını kazanan her 100 kişiden 35’i tercih yapmadı. Bu durum, master ve doktora seviyesinde ilginç bir tez konusu olabilecek ülke gerçeğidir. Yine 2 milyonun üzerinde başvuru bekliyoruz” dedi.

“ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ DE SINAVLARA GİRİYOR”
Üniversite sınavına başvuran her 100 kişiden 30’unun ‘üniversiteli’ olduğunu belirten Kılanç, “Üniversite mezunu ya da öğrencisi olan kişiler, ülkemizde tercih süreçlerinin bilinçli şekilde işlememesinden kaynaklı memnuniyetsizliklerinden dolayı yeniden sınavlara giriyor. Öyle görünüyor ki gençlerimizi doğru mesleğe ve üniversiteye yönlendirme açısından sıkıntı yaşıyoruz. Yükseköğretim Kurumu, geçtiğimiz yıllarda çift anadal ve yatay geçiş konularında kolaylaştırıcı önlemler alarak bu duruma çözüm bulmaya gayret etti” ifadelerini kullandı.

BANU EZBER - GÖKHAN YARGICI

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Rize Tarihi serenderler otel odası oldu Rize’de geçmiş dönemlerde daha çok yiyeceklerin saklanması için kullanılan serenderler otel odası oldu. Genelde üst kısmında yiyeceklerini kemirgenlerden korumak için sakladığı, alt kısmını da çoğunlukta ahırda yetiştirdikleri hayvanlar için yazdan hazırladıkları otları koymak için kullandığı ahşap serenderler artık tarih olmaya başladı. Genel itibariyle 4 direk üzerine kurulan oda şeklinde olan ve oturtulduğu direklere kemirgenlerin tırmanmaması için tekerleğe benzer yuvarlak bir ahşap ile kesişen serenderler aynı zamanda bir zenginlik göstergesiydi. Birçok evin yakınına kurulan bu serenderlerin alt kısımları da ahırda bakılan büyükbaş veya küçükbaş hayvanların yemesi için saklanan otlarla doldurulurdu. Unutulmaya yüz tutmuş bu yerel mimari Rizeli aile için fikir kaynağı oldu. Rize’nin Ardeşen ilçesi Fırtına Vadisinde yaşayan Recep Kurtoğlu ve oğulları, çürümeye yüz tutan ve Doğu Karadeniz’in geçmiş dönemde vazgeçilmezi olan bir serenderi satın alarak köylerinde ki araziye yerleştiremeyince farklı bir alana yerleştirdiler. Aile genellikle yakın akrabaları ve arkadaşları ile çay içmek için serenderi kullanmaya başladı. Sonrasında talep artınca serenderi otel odasına çevirdi. Alt kısmını lavabo, salon ve mutfağa çeviren aile üst katını ise yatak odasına ayırdı. Talep arttıkça harekete geçen Kurtoğlu ailesi, tamamen doğallığı bozmadan yaptıkları serenderlerin sayısını 5’e kadar çıkarttı. “Orijinalini hiç bozmamaya çalıştık” Orjinalliğini bozmadan serenderleri otel odası olarak kullanmaya başladıklarını ifade eden Recep Kurtoğlu, “Aslında ilk önce evimin önüne koymak için almıştım. Tarihi eserleri seviyorum. Sığmayınca buraya getirmek zorunda kaldık. Çocuklar özellikle burayı istediler. Başta ticari amaçlı değildi. Sırf kendimiz için yapmıştık. Tamamen doğaldan yanayız. Her şeyi otantik yapmaya çalıştık. Bunlar en az 150-200 yıllık yapılar. Orijinalini hiç bozmamaya çalıştık. Orijinalliğini bozmadan eskiyi canlandırmak istedik” dedi. “Rize hayatını burada yaşatıyoruz” Gelen misafirleri şehir hayatından uzaklaştırarak Rize hayatını yaşattıklarını belirten Burak Kurtoğlu, “Buranın en büyük özelliği tamamen doğal olması. 150-200 yıllık yapılarımız var burada. 5 ayrı serender evimiz mevcut. Hiçbirinde çivi bile yok. Eskilerimiz tahtaların birbirine geçirerek yapmışlar. Zamanında bunlar kiler olarak kullanılmaktaydı. Eskiler mısır gibi ürünler öğüttükleri zaman fare gibi haşereler ulaşamaması için serenderlerde saklanırdı. Asıl kullanım amacaı oydu. Yöremizde çokça mevcuttu. Sahipleri bir kısmını kırıp odun yapmaya başladılar. Bir kısmı çürütmeye başladı. Değeri kalmadı. Bu olay zaten karambole gelişti. Öncelikle bu işe girmemize sebep olan arkadaş serenderi çürütüyordu. Eski sahibi bakamadığı için bize sattı. Köyümüze büyük geldiği için orada kullanamadık. Düz bir alana kurup arkadaşlarımız gelip çay içeriz amacıyla buraya kurduk. Sonrasında neden konaklamaya çevirmiyorsunuz gibilerinden çok talep olunca neden olmasın dedik. Bir tane ile başlamıştık. Şu anda 5 adet farklı serender evimiz mevcut. Rize’nin farklı köylerinden serender evleri aldık buraya taşıdık. Doğallığını bozmadan buraya dizdik. İçini de otel hizmeti verebilecek şekilde dizayn ettik. Buranın en büyük özelliği doğal olması. Buraya gelen insan 2-3 gün olsa bile şehir hayatından uzaklaşıyor. Rize hayatını burada yaşatıyoruz” ifadelerini kullandı. “Burada uyumak benim için tarif edilemeyecek bir duygu” Kaan Kurtoğlu ise serenderlerin tarihine dikkat çekerek “Serender yaklaşık 150 yıllık. İçine girdiğin andan itibaren ahşabın kokusunu alıyorsunuz. Özellikle yağmurlu havalarda burada uyumak benim için tarif edilemeyecek bir duygu. Gelen insanlarda bu şekilde düşünüyor. Bu serenderler eskiden kiler olarak kullanılıyordu. Buzdolabı olmadığı için insanlar gıda ürünlerini burada saklarlardı. Bunlar yerden yüksek olduğu için fare gibi hayvanlar gıdalara ulaşamıyordu. Bu şekilde kullanılıyordu” şeklinde konuştu.
Zonguldak Rektör Özölçer’den 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı mesajı Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle bir mesaj yayımladı. Rektör Özölçer mesajında şu ifadelere yer verdi: “19 Mayıs, kadim Türk milletimizin tarih sahnesine adım attığı ilk andan itibaren aşkla bağlandığı bağımsızlığını aynı ruhla dünya sahnesine ilan ettiği asil günün adıdır. Övünç kaynağı tarihimizin dönüm noktası olarak bilinen Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a attığı ilk adım, milletimizin umudu ve karanlığın aydınlığı olurken millî devletimizin de müjdecisi olmuştur. 105. yıl dönümünü gurur ve mutluluk içinde kutladığımız bugün; aziz milletimizin kahramanlık beratı, devletimizin payidarlığının nişanı ve cumhuriyetimizin emaneti gençliğin meşalesidir. Ulu Önder Atatürk’ün yarınların umudu olan Türk gençliğine ithaf ettiği bu kutlu gün gençliğe duyduğu güvenin timsalidir. Güçlü Türkiye yüzyılında aydınlığımız olan gençlerimizin bilimde, sanatta, sporda ve hayatın her anında kazandığı zaferler ile insanlığa sunduğu nitelikli üretimler ‘Muhtaç olduğun kudret damalarındaki asil kanda mevcuttur’ sözünün göstergesidir. Ülkemizin teminatı olan gençlerin geleceğini emin adımlarla şekillendirdiği üniversiteler olarak bizler de üstümüze düşen sorumluluğun her daim farkındayız. Bu farkındalığın önemini bilerek aklın ve bilimin kılavuzluğunda çağdaş, vatansever, çalışkan, üretken, inancına ve kültürüne bağlı bir ülküyle birlikte ülkemizi muasır medeniyetlerin üstüne taşıyacak gençleri yetiştirmeyi görev addediyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle necip milletimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı canı gönülden kutluyor; başta ülkemizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silah arkadaşları olmak üzere tüm aziz şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle yâd ederken gazilerimize de sağlıklı bir ömür diliyorum.”