GÜNDEM - 25 Mayıs 2023 Perşembe 09:42

Uzmanından genç çiftlere öneri: 2 yıl sonra çocuk sahibi olun

A
A
A
Uzmanından genç çiftlere öneri: 2 yıl sonra çocuk sahibi olun

Romantik aşklarda yüksek seyreden stres hormonlarının 2 yıl sonunda düşmeye başladığını belirten Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, çocuk yapmak isteyenler için ise en doğru zamanın bu dönem olduğunu söyleyerek, “Aşık çiftlerde 2 yıl boyunca stres hormonları çok yüksektir. Onların gözü birbirinden başkasını görmez gerçekten. O nedenle çocuk yetiştirmek için 2 yıl sonrayı öneriyoruz. Stres hormonları biraz düşsün ki gözleri çocuklarını görebilesin, bebeklerini yetiştirebilsinler” dedi.

Aşkın insanlık tarihi kadar eski olduğunu bilinen bir gerçek. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, aşkın nörobiyolojik altyapısının araştırılmasının ise yeni olduğunu belirtti. Teknolojinin gelişmesiyle ancak 2000’lerde araştırılmaya başlandığını kaydetti. İngiliz bilim insanı Semir Zeki ve ekibinin aşkı, bilimsel olarak anlamaya yönelik yaptıkları araştırmalarda romantik aşkta da anne sevgisinde de beyinde ortak bölgelerin harekete geçtiğinin tespit edildiğini anlattı.

Altınbaş Üniversitesi Gayrettepe Yerleşkesinde gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını ise İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen yaptı. Prof. Dr. Özen, pandeminin yakın ilişkilerimizi zorlaştırdığını, insanları birbirinden uzaklaştırdığın belirtti. Çoğumuzun pandemiden sonra bir araya gelemeyeceğini düşündüğünü ancak çok büyük bir problem yaşamadan insanların tekrar sarılmaya başlamasının mutluluk verici olduğunu söyledi.

“Romantik aşk da anne sevgisi de birbirine benzer”

Sempozyumda aşkın nöral temelleri hakkında konuşan Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, aşkın insanlar için en kuvvetli, en coşkulu ve subjektif duygudurumlarından biri olduğunu belirtti. Bu anlarda beyinde neler olduğunun araştırılmasının ancak, Fonksiyonel Emar ve ped gibi cihazların kullanılmaya başlanmasıyla olabildiğini ifade etti. Bilim insanı Semir Zeki’nin İngiltere’de yaptığı bir araştırmanın bulgularına değindi. Prof. Dr. Tanör, “Buna göre birbirlerine deli gibi aşık çiftlere sevdikleri kişilerin resimleri gösteriliyor ve beyin fonksiyonları takip ediliyor. Bir de çok sevdikleri bir arkadaşlarının resmi gösteriliyor ve aradaki farklar inceleniyor. Aynı ekip, bir de anneler için bu çalışmayı yapıyor. Annelere kendi çocuklarının resmi ve sonrasında da yine çok sevimli başka bir bebek resmi gösteriliyor. Görüldü ki aşkın zirvesinde olan çiftler ile annelerin beyinlerinde aktif olan ortak alanlar mevcut. Emisyonel denilen bu beyin bölgeleri aktif hale geçtiğinde, ödül sistemi harekete geçiyor ve insanda ödül kazanmış gibi bir his oluşuyor. Tarif edilmez bir mutluluk duygusu eşlik ediyor insana. Aynı bölgelerin uyuşturucu madde kullanımlarında da aktifleştiğini ve bugün artık bunların bağımlılık oluşturan bölgeler olduğunu biliyoruz” açıklamalarını yaptı.
Bununla birlikte seratoninin de vücutta obsesyon nörozlarındaki kadar azaldığına dikkat çeken
Prof. Dr. Tanör, “Bunun aşık kişideki etkisi boyuna sevdiğini düşünmesi, bütün günlük rutinlerini, kılık kıyafetini de ona göre ayarlamak istemesi olarak kendini gösteriyor. Tıpkı Cahit Külebi’nin bir şirinde söylediği gibi “Kamyonlar kavun taşır, ben boyuna onu düşünürdüm.” Aynen öyle, seratoninin azalması insanda, bir cins obsesyona neden olur” diye konuştu.

“Aşk, doğum sancısı gibi”

Aşık kişilerde Oksitosin ve Vazopressin hormanlarında da müthiş bir artış gözlendiğini dile getiren Prof. Dr. Tanör, bunların bağlılık hormonları olarak da bilindiğini kaydetti. “Oksitosin, düz kasların kasılmasını sağlar. Doğum bile bu kasların kasılmasıyla oluyor. Bu horman aşıklarda yüksek, doğuma benzer kaslarda kasılma hissediliyor.” İfadelerini kullandı. Vazopressinin de aşıklarda yüksek seviyelere çıktığını bunun da sarılma hissi verdiğini söyleyen Prof. Dr. Tanör, “Aşık çiftlerin el ele, kol kola gezmelerinin, annelerde de çocuğunu kucaklama hissinin kaynağı burası. Anne sevgisindeki fark ise dopamin salgısının olmaması ve hipotalamusun uyarılmaması. Bu da çiftlerin birbirine karşı duydukları cinsel çekimi ifade eder. Anne - çocuk ilişkisinde bu yok elbette. Annelerde farklı olarak aktif olan bir diğer bölge yüzleri değerlendiren bölüm. Bu bölüm, bebek henüz konuşamadığı için annede müthiş aktif. Çünkü anne, bebeğin yüzüne bakıp ihtiyaçlarını anlamak durumunda” dedi.

“Aşkın gözü kördür” deyimi bilimsel olarak da bir gerçek

Prof. Dr. Tanör, ilginç bir bulgu olarak, her iki durumda da sevdiğini görenlerde ya da bebeğini gören annelerde çalışmayı durduran beyin bölgeleri olduğuna dikkat çekerek, “İnsanların iç yüzünü görme işlevi olarak ifade edebileceğimiz ‘Zihin teorisi’, bu noktada işlevsiz kalıyor. Aşkın gözü kör gerçekten. Bir insanın, negatif özellikleri açık olan birine deli gibi âşık olduğunu gördüğünüzde aklını kaybetmiş dersiniz. Evet gerçekten de aşık kişi, aklının zihin teorisi kısmını kaybetmiştir. Kusurları, gerçekleri görmez ve sevdiği kişi yüceltilir.” şeklinde değerlendirme yaptı.

“Kimlere aşık oluruz?”

Bu konuda farklı görüşler olduğunu dile getiren Tanör, bir kısım bilim insanının eğer mutlu çocukluk geçirmişlerse kadınların babalarına, erkeklerin ise annelerine benzeyenlere aşık olabildiklerini tezini savunduklarını aktardı. Bir kısmının ise kişinin kendinde olmayan özellikleri taşıyan ve kendisini tamamlayan kişilere aşık olabildiklerini savunduklarını dile getirdi. Her iki durumunda rastlanabilir olduğunu ifade etti.

“Romantik aşk, 2 yıl sonra olgun aşka dönüşmeli”

Romantik aşktan, olgun aşka geçiş için çiftlere bazı önerilerde de bulunan Prof. Dr. Tanör, “Eğer aşık çiftler birbirlerine ilk 2 yıl boyunca ‘çiçek yetiştirir’ gibi özen göstermiş ve ayrı bir dostluk kurabilmişlerse, stres hormonları düştüğünde durumları olgun aşka dönüşür. Ruhsal birlikteliğe dönüşen ilişkilerde, filmi birlikte izlemenin keyfi, birlikte seyahat etmenin tadı bambaşka hissedilir. Zihinsel teori bu olgun aşklarda çalışmaya başlıyor, karşınızdakinin kusurlarını görüyorsunuz ama onu olduğu gibi kabul edebiliyorsunuz” şeklinde konuştu.

Son olarak da uzun ve sağlıklı ilişkilerin kurulabilmesi için de iletişim halinde olunması, anlaşmazlıkların üstünün örtülmemesi gerektiğini hatırlatan Tanör, “Çiftler birbirleriyle sen diliyle suçlayıcı tarzda değil, ben diliyle konuşmalı. Sen böyle yaptığında ben çok üzülüyorum gibi kendi hislerini paylaşmaya yönelmeli ve çiftler arasında bir arkadaşlık duygusu geliştirebilmeli” diyerek tavsiyelerde bulundu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Dağın zirvesinde mahsur kalıp çığlığını 4 gün sonra duyurabilen genç: "Devletimden Allah razı olsun, gelmeseler ölecektim" Antalya’da 800 metre rakımlı dağa çıkıp 650’nci metresinde mahsur kaldıktan sonra yardım çığlığını dördüncü gün duyurabilen genç, ihbarla bölgeye yönlendirilen JAK ve AFAD ekiplerinin başarılı operasyonuyla kurtarıldı. Geceyi dağda ekiplerle birlikte ateş yakıp yemek yiyerek geçiren genç, zirveden 5’inci gününde indirildi, "Allah razı olsun devletimizden. Gelmeseler orada ölecektim ya da kendimi atacaktım. Gece geldiler ateş yaktılar, yemek yedirdiler. Çok minnettarım" dedi. Antalya’nın Konyaaltı ilçesi Çakırlar Mahallesi’nde, cumartesi günü yaklaşık 800 metre rakımlı dağın 650’nci metresinde mahsur kalan Samet Kara (29), günlerce sesini duyurmaya çalıştı. Pazartesi gecesi ise dağlık alandan bir kişinin bağırdığını ve yardım istediğini duyan bölgedeki kum ocağındaki çalışanlar çevreyi kontrol etti. Sesin geldiği bölgeyi kontrol eden güvenlik görevlileri yardım çağrısının sarp kayalıkların olduğu dağlık alandan geldiği fark etti. Bölgede kendi imkanları ile arama yapan çalışanlar kimseye rastlayamadı. Ancak dün sabah saatlerinde tekrar bir kişinin yardım istediğini duyan çalışanlar durumu 112 Acil Çağrı Merkezi’ne bildirdi. Drona el salladı Aynı zamanda bölgede ikamet eden bir vatandaşın dağlık alanda bir kişiyi gördüğü ve el salladığı ihbarı üzerine bölgeye Jandarma Komando Arama Kurtarma timi (JAK) ve AFAD ekipleri sevk edildi. Verilen konuma gelen AFAD ekipleri ilk olarak termal ve kızılötesi kameralı dronlar ile bölgede arama yaptı. Yapılan aramada ilk olarak mahsur kalan gencin yeri tespit edildi. Kayaların arasında bir oyuğa sığındığı ve oldukça bitkin halde olduğu gözlenen genç, mahsur kaldığı yerden kurtarmak için gelen AFAD ekiplerinin gönderdiği drona el sallayarak mutluluğunu gösterdi. 10 saatlik tırmanış ile ulaştılar Gencin yerini tespit eden AFAD ekipleri gencin bulunduğu noktanın sarp kayalık ve ulaşımın imkansız olması nedeniyle Jandarma Komando Arama Kurtarma (JAK) timinden yardım istedi. Dağlık alanın diğer yanından dün öğlen saatlerinde tırmanışa başlayan JAK ekipleri yaklaşık 10 saatlik uğraş sonunda 4 gündür bölgede mahsur kalan Samet Kara’nın yanına gece saatlerinde ulaşmayı başardı. Sığındığı oyukta kendisini kurtarmak için gelen JAK ekibini karşısında gören genç büyük mutluluk yaşarken, yapılan ilk kontrolde herhangi bir yaralanma olmadığı belirlendi. Ateş yakarak geceyi birlikte geçirdiler Yağışın devam etmesi ve saatin geç olması nedeniyle herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması adına gencin sağ salim kurtarılması için JAK ekibi geceyi bölgede geçirip hava aydınlanınca inişe geçme kararı aldı. Gencin bulunduğu noktaya kamp kuran JAK timi ıslanan ve üşüdüğü görülen gencin ısınması için ateş yakarak yiyecek ile su verdi. Sabah erken saatlerde ise genci aşağı indirme çalışmaları tekrar başladı. Ayağındaki terliği kullanılamaz hale gelen Samet Kara’ya ekipler ayakkabı getirip giydirdi. Ardından Kara, gerekli emniyet tedbirleri alınarak, JAK ve AFAD ekipleri tarafından dağcılık ekipmanları ile indirilerek kurtarılması sağlandı. "Allah razı olsun devletimizden" Kurtarılmasının sevincini yaşayan Kara, "Tedbirsiz dağa çıktım. 4 ya da 5 gündür oradaydım. Allah razı olsun devletimizden. Gelmeseler orada ölecektim ya da kendimi atacaktım. Gece geldiler ateş yaktılar, yemek yedirdiler. Çok minnettarım" dedi. "Canım sıkılmıştı, yıldızlara bakacaktım" Kara, neden dağa çıktığı yönündeki soruya da "Yıldızları bakacaktım. Canım çok sıkılmıştı" cevabını verdi. Bölgede hazır bekleyen sağlık ekiplerince kontrolleri yapılan genç, ardından tedbir amaçlı hastaneye götürüldü.
Edirne İpsala’da okul kantinleri ve yemekhanelerinde sıkı denetim Edirne’nin İpsala ilçesinde öğrencilerin sağlıklı, güvenilir ve hijyenik gıdaya erişimini sağlamak amacıyla okul kantinleri ve yemekhanelerine yönelik denetimler aralıksız sürdürülüyor. İlçe genelinde gerçekleştirilen denetimler, ilgili kurumların ortak çalışmasıyla titizlikle yürütülüyor. İpsala İlçe Tarım ve Orman Müdürü Simge Ünlüsoy, İlçe Milli Eğitim Müdürü Zeynep Koçak Uyanık ve İpsala Toplum Sağlığı Merkezi Başkanı Dr. Alper Coşkun’un katılımıyla oluşturulan denetim ekipleri, ilçedeki okullarda kapsamlı incelemelerde bulundu. Kantin ve yemekhaneler mercek altında Denetimlerde, okul kantinleri ve yemekhanelerde satışa sunulan ürünlerin son kullanma tarihleri, etiket bilgileri, ambalaj durumları, depolama ve muhafaza şartları detaylı şekilde kontrol edildi. Ürünlerin hijyen standartlarına uygunluğu ve mevzuata aykırı durumlar titizlikle incelendi. Ayrıca kantin ve yemekhanelerin temizlik şartları, gıda hazırlama alanlarının hijyen durumu, kullanılan ekipmanların uygunluğu ile çalışan personelin kişisel hijyen kurallarına uyumu da denetimlerde öncelikli başlıklar arasında yer aldı. Belgeler tek tek incelendi Denetim ekipleri tarafından işletmelere ait işletme kayıt ve onay belgeleri kontrol edilirken, kantin ve yemekhanelerde görev yapan personelin hijyen eğitimi belgeleri de tek tek incelendi. Eksiklik tespit edilen işletmelere mevzuat kapsamında gerekli uyarılar yapılarak, bazı durumlarda süre verilerek eksikliklerin giderilmesi istendi. Denetimler kararlılıkla devam edecek Yetkililer, çocukların ve gençlerin sağlığının her şeyden önce geldiğini vurgulayarak, güvenilir gıda arzının sağlanması amacıyla okul kantinleri ve yemekhanelerine yönelik denetimlerin yıl boyunca aralıksız devam edeceğini belirtti. Vatandaşlara ihbar çağrısı Öte yandan yetkililer, tüketime uygun olmayan gıda ürünleri ya da hijyen kurallarına aykırı durumlarla karşılaşılması halinde vatandaşların Alo 174 gıda hattı üzerinden ihbarda bulunabileceklerini hatırlattı.