SAĞLIK - 11 Mart 2023 Cumartesi 09:47

Yıllarca kalp hastalığıyla mücadele etti, şimdi doktor olmak istiyor

A
A
A
Yıllarca kalp hastalığıyla mücadele etti, şimdi doktor olmak istiyor

Küçük yaşlardan itibaren sıklıkla kalp çarpıntısı, yorgunluk gibi sorunlar yaşayan, sonrasında kalp yetmezliği geliştiği öğrenilen 19 yaşındaki İbrahim Atakan Akkuş'a üç boyutlu haritalama yöntemiyle tedavi uygulandı.

Erzincan’da yaşayan İbrahim Atakan Akkuş, küçük yaşlardan itibaren kalp çarpıntısı, yorgunluk gibi belirtileri nedeniyle sıkıntılar yaşadı. Edinilen bilgiye göre yıllar içerisinde birçok kez doktora giden gencin hastalığı daha önce tedavi edilemezken bugün 19 yaşına gelen Akkuş, Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurdu. Burada yapılan tetkiklerde kalbinde ritim bozukluğu ve buna bağlı kalp yetmezliği olduğu ifade edilen genç için hemen işlemlere başlandı. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Abdülkadir Uslu ve ekibi tarafından hastaya 3 boyutlu haritalamayla ablasyon tedavisi uygulanmasına karar verilerek operasyon gerçekleştirildi. Başarılı geçen operasyonun ardından genç hasta, taburcu edildi. Üniversite sınavına hazırlanan Akkuş, yaşadığı süreci anlatırken insanları sağlık sorunlarından kurtarmanın çok anlamlı olduğunu, doktor olmak istediğini ifade etti. Doç. Dr. Abdülkadir Uslu ise Akkuş'a uygulanan tedaviye ilişkin bilgiye vererek, kalp hastalıklarında erken tanının önemine dikkat çekti.

Yıllarca kalp hastalığıyla mücadele etti, şimdi doktor olmak istiyor

“Fonksiyonları yüzde 30’lardan yüzde 60 dediğimiz normal düzeylere geldi"

Genç hastasına uygulanan tedaviye ilişkin bilgi veren Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Abdülkadir Uslu, “Erzincan’dan gönderilen, daha önce birkaç ayrı merkeze başvurmuş bir hastamızdı. Bize gönderilme nedeni kalp yetmezliği ve ritim bozukluğu olması. Hastaya 3 boyutlu haritalamayla atriyal fibrilasyon ablasyonu planladık. Ülkemizde büyük ve önemli merkezlerden birkaç tanesinde yapılan bir işlem. Yaklaşık bir buçuk, iki saat civarında bir süreçte hastada öncelikle aritmisinin haritalanması, ardından da uygun bölgelerin ablasyonuyla yaptığımız bir işlem. Çocukluk döneminde bu çarpıntıların küçük yaşına bağlı olduğunu ifade etmişler ve çok önemsenmemiş. Ardından geçen 5 yıllık süreç sonrasında arkadaşlarıyla birlikte oynayamadığını, nefesinin çok çabuk daraldığını, ortaokul dönemlerinde bile 1 saat kadar arkadaşları koşup oynarken kendisinin 10 dakika içerisinde tıkandığını ifade ediyor. İşlem sonrası hastanın kalp fonksiyonları yüzde 30’lardan yüzde 60 dediğimiz normal kalp fonksiyonu düzeylerine geldi. Birkaç ay içerisinde de hastanın hiçbir şekilde şikayeti kalmadı. Biz bu işlemi yapmasak hasta ne gibi bir süreç yaşayacaktı, kalp yetmezliği gelişmiş olan bir hasta. İşlem sonrası hastanın kalp fonksiyonları düzelmezse muhtemelen 5-10 sene içerisinde her ay bir hastaneye gitmek, en az 8-10 tane ilaç kullanmak zorunda kalacak, hayat kalitesi ciddi anlamda düşecek ve belki de yaşam süresi normal bir yaşam süresinden çok daha kısa olabilecekti. Şu an normal 19 yaşında hiçbir kalp hastalığı olmayan bir kişiyle aynı şekilde bir hayat kalitesi ve yaşam sürmekte" şeklinde konuştu.

Yıllarca kalp hastalığıyla mücadele etti, şimdi doktor olmak istiyor

“Çarpıntı şikayetleriyle defalarca başvurmuş, defalarca holter takılmış”

Tedaviyle birlikte 19 yaşındaki İbrahim Atakan Akkuş'un önemli problemlerden kurtulduğunu, kalp hastalıklarına yönelik erken teşhisin büyük önem taşıdığını vurgulayan Doç. Dr. Abdülkadir Uslu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hastamızın ifadesiyle ilkokul çağlarında hissediyormuş ancak tespit edilememiş. Evet, bu aritmide gerçekten böyle olur. Biz aritmileri elektrokardiyografide net olarak görmedikçe hangi tür bir aritmi olduğunu, ne tür bir ablasyon tedavisi uygulamamız gerektiğini kestiremiyoruz. Çarpıntı şikayetleriyle defalarca başvurmuş, defalarca holter takılmış ama tespit edilen bir şey olmadığı söylenmiş. Pulmoner venlerden kaynaklanan bu ekstra atımlar, yaş ilerledikçe daha devamlı dediğimiz aritmilere sebep olabilmekte. O zamana kalmadan veya erken dönemde yakalanarak akciğerlerden gelen toplar damar kaynaklı bu çarpıntıların ablasyonu büyük önem arz ediyor. Hastamız bu süreci kaçırmıştı ve kalp yetmezliği gelişmişti. Tekrar eski kalp fonksiyonlarına kavuşmuş olması hepimizi mutlu etti. Çarpıntıyla başvuran birçok hastada öncelikle bunun psikolojik olduğunun düşünüldüğünü görüyoruz. Holterlerde bir şey tespit edilemediği zaman bu hastada olduğu gibi 'Aritminiz yok' şeklinde ifadeler görüyoruz. İki kere elektriksel şok uygulanmış ancak başarılı bir sonuç elde edilememiş. Çok şükür, hastamız şu an gayet iyi. Bu hastamızın normal bir bireyden hiçbir farkı yok, bizim için en önemli şey; hem uzun süreli yaşam kalitesini bozan kalp yetmezliği gibi ciddi bir rahatsızlıktan kurtulmuş olması hem de uzun süre birçok ilaç kullanımından ve bu ilaçların gelişebilecek komplikasyonlarından kurtulmuş olması. Kalp yetmezliği gelişmeden bu tip devamlı çarpıntısı olan hastalarda mutlaka erken tanı çok büyük önem arz ediyor."

Yıllarca kalp hastalığıyla mücadele etti, şimdi doktor olmak istiyor

“İnsanların sağlığını düzeltmek gibi güzel bir şey yok, hedefimde diş hekimliği var"

Çocukluğundan bu yana yaşadığı sağlık sorunlarının hayatını etkilediğini ifade eden, Erzincan’da yaşayan ve üniversite sınavına hazırlanan 19 yaşındaki İbrahim Atakan Akkuş, “Problemlerim çocukluktan geliyordu, sonradan ilerlemeye başladı. Ortaokul, lise, lisede daha çok ilerledi. Arkadaşlarım mesela koşabiliyorlar, hareket edebiliyor ama ben onlar kadar rahat hareket edemiyordum. Anında yorgunluklar kendini gösteriyordu, ameliyat sonrasında çarpıntılarım azaldı. Şimdi arkadaşlarım gibi ben de istediğim gibi hareket edebiliyorum. Çocuğun hareket edememesi gibi bir kötülük, zorluk var, bu; insanın çocukluğunu yaşayamaması gibi bir şey. Son zamanlarda artık bunu yendiğimi düşünüyorum. Daha öncesinde başka hastanelere gitmiştim, bilindik hastanelere de gittim, sorunları bulamadılar, yaşım da küçüktü. Ailemde ırsi olarak kalp rahatsızlığı var. O zamanlar sıkıntıyı çözememişlerdi en son artık buraya geldikten sonra Abdülkadir Hoca, sorunumu çözdü. Şimdi hedefimde diş hekimliği var, inşallah kazanacağım, insanların sağlığını düzeltmek gibi güzel bir şey yok. Bir yandan da bu yüzden istiyorum” dedi.

Hasibe Karadağ - Emre Baba

 

 

 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.