SAĞLIK - 11 Nisan 2017 Salı 09:26

Kalp hastalıklarının temeli çocukluk çağlarında atılıyor

A
A
A
Kalp hastalıklarının temeli çocukluk çağlarında atılıyor

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ercan Varol, kalp hastalıklarının temelinin çocukluk çağlarında atıldığını söyledi.


Prof. Dr. Varol, 10-17 Nisan Kalp Sağlığı Haftası’nda kalp sağlığına ilişkin bilgiler verdi. Kalp-damar hastalıklarının dünyada ve Türkiye’de en başta gelen ölüm nedeni olduğunu belirten Prof. Dr. Varol, "Kalp hastalıkları dendiğinde kalp kapak hastalıkları, kalp kaslarının zayıflığına bağlı oluşan kalp yetmezliği, kalpteki çeşitli elektriksel aktivite bozukluklarına bağlı ritim bozuklukları ve doğuştan olan ve erişkin yaşa kadar gelebilen konjenital (doğumsal) kalp haslıkları (örn. kalp delikleri) bu grubun içine girer. Fakat esas ve en çok ölüme sebep olan durum kalp damarlarının ateroskleroza (damar sertliğine) bağlı tıkanması ve bunun sonucunda oluşan kalp krizidir. Aslında kalp damarlarını ani olarak tıkayan durum aterosklerotik plağın kendisi değil plağın üzerinde bir fissür (çatlak) oluşması ve bu çatlağın üzerine ani pıhtı oturmasıdır. Ülkemizde ölümlerin yüzde 55’i kalp-damar hastalıklarına bağlıdır. Kalbimizin yaşı biyolojik yaştan farklı olabilir. Bunu öğrenmenin yollarından birisi kalp-damar hastalıklarına yönelik kardiyovasküler riskin hesaplanmasıdır. Hastalığı oluşturan risk faktörlerinden korunulduğu sürece kalp ve damar hastalığına bağlı ölümlerde yüzde 50’den fazla azalma görülebilmektedir. Kardiyovasküler hastalıklardan korunmaya çocukluk döneminde başlayıp erişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde devam edilmeli, bu yaşam şekli haline getirilmelidir" dedi.


Erkeklerde 40, kadınlarda ise 50 yaş sonrasında, özellikle ailesinde erken kalp hastalığı öyküsü bulunanların kalp ve damar hastalıkları açısından risk altında olduğunu söyleyen Prof. Dr. Varol, şu açıklamalarda bulundu:


"Bunlar değiştirilemez ve önlenemez faktörlerdir. Ancak şişmanlık, kan basıncı yüksekliği (hipertansiyon), sigara (tütün ürünleri), şeker hastalığı, hareketsiz yaşam, kan yağlarının yüksekliği (kolesterol yüksekliği) diğer risk faktörleri arasındandır ve pek çoğu önlenebilmekte ya da yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol altına alınabilmektedir. Temel olarak öneriler şöyle sıralanabilir.


Beden ağırlığınıza dikkat edin. Kilo verme, kan basıncı ve kan yağları üzerinde ve koroner kalp hastalığını azaltıcı etkiye sahiptir. Kilo fazlalığı olanların ve obezlerin mutlaka kilo vermesi gereklidir. Bel çevresi kadınlarda 80-88 santim, erkeklerde 94-102 santim ise daha fazla kilo alınmamalıdır. Esas bel çevresi hedefi kadınlarda 80 santim, erkeklerde 94 santimin altıdır."



"Kan basıncına dikkat edin"


"Kan basıncı yüksekliği sadece kalbe değil aynı zamanda beyine ve böbreklere de zarar verir. Hedef kan basıncı 140/90 mm Hg’nin altında olmalıdır. Yüksek kan basıncı olan hastalar, fizik aktivitelerini artırmalı, kilolarını azaltmalı, stresten uzak durmalı, alkol ve tuz alımını kısıtlamalı, meyve-sebze ve az yağlı süt ürünleri tüketmelidir. Ayrıca hekiminin önerdiği ilaçları düzenli almalıdırlar.


Sigaradan uzak durun. Sigara damar sertliği hastalığının gelişmesi ve ilerlemesine neden olurken diğer yandan kalp krizini tetiklemektedir. Az miktarda sigara içmenin dahi zararlı olacağı akılda tutulmalıdır. Aşırı alkol tüketimi de hem aşırı kalori kaynağı olarak kilo kontrolünü engellemekte hem de kan yağlarını bozmaktadır.


Şeker hastalığına dikkat edin. Diyabeti olanlar, diyabeti olmayanlara göre kadınlarda 5, erkeklerde 3 kat daha risklidir. Kalp damar hastalıklarından korunmak için diyabetli hastalar kan şekerlerini normal ölçülerde tutmalıdır.


Fiziksel aktivite yapın. Her türlü egzersiz kalp damar hastalığı riskini azaltır. Haftada en az 150 dakika ortalama düzeyde, veya 75 dakika ağır egzersiz tavsiye edilmektedir. Günde 30 dakika, haftada 5 gün akılda kolay tutulabilecek bir formül. Vücudunuzu hareket ettirip, kalori tüketmenize yol açacak her şey fizik aktivite olarak kabul edilmektedir. Yürümek, bisiklete binmek, yüzmek gibi aerobik egzersizler kalbinize iyi gelecektir. En basiti, kolay uygulanabilir olanı yürümek olduğundan, egzersize onunla başlamakta fayda vardır


Beslenme düzeninizi değiştirin. Kişinin kolesterol düzeyi ne kadar yüksekse, kalp hastası olma ihtimali de o kadar yüksektir. LDL kolesterol, kanda, kolesterolü taşıyan başlıca pakettir. Kanda yüksek olduğu zaman damarların iç yüzüne yapışıp, plaklar oluşturur. Kalp sağlığınız için dengeli ve doğru beslenmenin önemi büyüktür. Kolesterolün belirli bir seviyede tutulması için yağ tüketimine çok dikkat edilmelidir. Hayvansal kaynaklı yağlardan uzak durulmalı, tereyağı dozunda tüketilmeli, zeytinyağı, ayçiçek, mısırözü, soya gibi bitkisel yağları tercih edilmelidir. Kırmızı etin tüketimini sınırlandırmalı, et tercihi balık, hindi ve tavuktan yana kullanılmalıdır. Beslenmede, fasulye, mercimek, bezelye gibi kolesterolsüz protein kaynaklarına yer verilmelidir. Yağsız veya az yağlı, süt ve süt ürünleri tüketilmelidir. Konsantre süt, sakatat ve sosis, sucuk, salam gibi gıdalardan uzak durulmalıdır. Düşük kalorili sebze ve meyveler kalp hastalıklarına karşı koruyucu maddeler içerirler. Günde 3 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Beyaz un yerine işlenmemiş buğday unu (kepekli) tercih edilebilir. Fast food yiyeceklerden uzak durulmalı"



"Stresten uzak durun"


"Kişi her şeyden önce kendisiyle barışık olmalıdır. Çok çabuk karar veren, hızlı hızlı konuşan, hızlı hızlı işlerini yapan, çabuk çabuk yemek yiyen sabırsız kişiler (A tipi kişilik) yavaşlamasını bilmelidir. İç huzur ve aile ortamındaki mutluluk kalp sağlığının korunmasında çok etkilidir. İş ortamının da mümkün olduğu kadar keyifli hale gelmesi için; kontrolsüz hırs ve rekabet duygusundan uzak durulmalıdır.


Çocukluklarınızı kalp sağlığı konusunda bilinçlendirin. Kalp hastalıklarının temeli çocukluk çağlarında atılmaktadır. Aterosklerotik plakların 5-6 yaşlarında yağlı çizgilenme şeklinde temelinin atıldığı, başladığı bilimsel bir gerçektir. Çocuklara doğru davranış ve beslenme örnekleri gösterilmeli ve onlara sağlıklı yaşama prensipleri aşılanmalıdır. Çocukken edilen alışkanlıklar kalıcıdır ve tüm hayatı etkilemektedir. Bunların dışında önemli bir konu da küçük yaşlarda (özellikle 5-15 yaşları arası) geçirilen akut eklem romatizması denilen ’Beta hemolotik streptokok’larla oluşan mikrobik bir hastalıktır. Bu mikrop boğazda anjin şeklinde başlar ve daha sonra eklemlere ulaşır ve asıl büyük hasarı kalpte yapar. Bu durum da ileriki yaşlarda kalp kapaklarında darlık ve/veya yetmezliğe neden olmakta ve bu da kalp yetmezliği ve ölüme sebep olabilmektedir. Bu durumdan korunmak için akut farenjit ve/veya tonsillit olarak adlandırılan boğaz enfeksiyonlarında mutlaka beta mikrobunun araştırılması ve yeterli dozda ve sürede penisilin ile tedavi edilmesi gerekir. Ayrıca erken tanı konulmamış ve tedavisi uygun bir şekilde yapılmamış enfeksiyonlar kalp zarı iltihabi, kalp adalesi iltihabı yaparak ilerde kalp yetmezliğine sebep olabilir."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara "Yeni dönem dijital ticaret sistemine bir an önce adapte olmalıyız” Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) ev sahipliğinde Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından 6. Ankara KOBİ’ler ve BİLİŞİM Kongresi düzenlendi. Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) ev sahipliğinde Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından 6. Ankara KOBİ’ler ve BİLİŞİM Kongresi, “KOBİ’lerde Dijitalleşme, Markalaşma ve Uluslararasılaşma” ana temasıyla ASO Zafer Çağlayan Salonunda düzenlendi. ASO-TBD iş birliği ile gerçekleştirilen KOBİ24’de Türkiye ekonomisinin lokomotifi KOBİ’ler bilişimde değişim ve dönüşüm için kamu otoriteleri, üniversiteler, finans kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile bir araya geldi. “Yeni dönem dijital ticaret sistemine bir an önce adapte olmalıyız” Burada konuşan ASO Yazılım Komitesi Başkanı Nuray Başar, günümüz dünyasında dijitalleşme, markalaşma ve dünyaya açılma isteğinin artık her sektör için vazgeçilmez hale geldiğini dile getirerek, “İşletmelerin bu konulara hakim olmaları ve stratejilerini bu doğrultuda belirlemeleri oldukça önemlidir. Bu dönüşüm, özellikle yapay zeka, otonom robotlar, büyük veri, yenilenebilen enerji teknolojileri, bulut bilişim, giyilebilir teknolojiler, akıllı sensör teknolojileri ve siber güvenlik gibi teknolojiler ve ürünler vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Dijitalleşme ile küresel gelişmeleri ve kendi dinamiklerimizi çözümleyerek, etkili politikalar geliştiren, teknoloji üreten ve rekabetçi olan bir şirket haline gelebilirsiniz. Geçmiş zamanda bulunduğu coğrafyadan çıkmaya korkan şirketler, bugün tüm dünyaya birkaç saniye içinde ürün ve hizmetlerimizi tanıtma şansına sahip. Bu nedenle; yeni dönem dijital ticaret sistemine de bir an önce adapte olmalıyız” ifadelerini kullandı. Dördüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan Endüstri 4.0’la birlikte her şeyin çok hızlı bir şekilde geliştiğine ve dönüştüğüne dikkati çeken Başar, Endüstri 4.0’ın bütün parametrelerini kullanan sanayi kuruluşlarının yanı sıra merdiven altı olarak adlandırılan işletmelerin de dijitalleşmeyi kullandığını kaydetti. “Dijital dönüşümü benimsemek, kavramak ve bir şansa dönüştürmeyi başarmak zorundayız” Tüketim toplumu olmaktan çıkıp bir an önce üretim toplumuna dönüşmek gerektiğine vurgu yapan Başar, “Üreten toplumun bireyleri daha bağımsız, daha yetenekli, daha bir dayanışma kültürünü ve adil yaşamayı benimseyen insanlardır. Dijital dönüşümü benimsemek, kavramak ve bir şansa dönüştürmeyi başarmak zorundayız” dedi. “Üniversitenin eğitim ve araştırma kapasitesi dünyada 60’ıncı sıradayken KOBİ’lerin sıralamasının 20’lere inmesi mümkün gözükmüyor” Mehmet Cansız ise Türkiye’nin Rekabet Gücü Endeksi’nde 47’nci, Dijital Rekabet Gücü Endeksi’nde 52’nci ve İnovasyon Endeksi’nde 37’nci sırada olduğunu kaydederek, “Genel Endeks’te 40 ila 52’nci sıra arasında dolaştığımızı görüyoruz. Devletin verimliliğini ise 38 ila 57 arasında dolaştığı gözükmekte. Diğer taraftan, yine İnovasyon Endeksi’nde 2007’de 45’inci sıradayken 2022’de dünyada 37’nci sırada yer alıyoruz. Benzer şekilde İnovasyon Endeksi’nin verileri de aynı şeyi söylüyor. Türkiye’nin son 15 yılda belirli bir çerçevede o kırılımı sağlayamayacak şekilde bir değişim yaşadığını görüyoruz. Türkiye’deki üniversitenin eğitim ve araştırma kapasitesi dünyada 60’ıncı sıradayken Türkiye’deki KOBİ’lerin sıralamasının 20’lere inmesi mümkün gözükmüyor” değerlendirmesinde bulundu. “KOBİ’lerin ihtiyaçlarını belirlemek ve çözümlere destek vermek ASO’nun temel misyonları arasında” ASO olarak değişen dünyaya adapte olmaya çalıştıklarını ifade eden Cansız, “ASO bundan önceki dönemde ulusal ve bölgesel kalkınmada rol alacak önemli projeler gerçekleştirdi. Teknopark’ı ve vakfı olan, eğitim ve mesleki eğitim konusunda önemli faaliyetler yürüten, AB ve Dünya Bankası ile çeşitli projeler yürütmüş, sanayide kritik rol oynayan ve Ankara sanayisini dönüştürmeye yönelik çalışmalara devam eden bir kurum rolünde. Son olarak faaliyetlerden bir tanesi de sanayinin dönüşümü için model fabrikanın kuruluşu olarak görebiliriz. Yeni dönemde ise geleneksel yaptığımız faaliyetlerin yanı sıra ASO’nun AR-GE yenilik, Start-up teknoloji girişimcilik, dijital ve yeşil dönüşüm ve yenilikçi sınıf üzerine daha ağırlıklı bir şekilde çalışma prensibi üzerinden hareket ederek bir çerçeve hazırladık. Burada önemli olan KOBİ’lerin ihtiyaçlarını belirlemek, ölçeklenebilir çözümlere destekler vermek ve üyeler arasındaki ilişkileri güçlendirmek ASO’nun temel misyonları arasında” ifadelerini kullandı.
Tokat Drakula’nın hapishanesi Tokat Kalesi’nde 15 yıldır restorasyon sürüyor Tokat Kalesi, film ve romanlara konu olan Drakula olarak bilinen Romanya Prensi ve Eflak Voyvodası’nın 15’inci yüzyılda 4 yıl boyunca esir tutulduğu iddialarıyla tarihi ve eşsiz bir yapı olarak öne çıkıyor. 2009 yılında başlanan restorasyon çalışmaları nedeniyle kale kapılarına zincir vurulduğunu söyleyen tarih araştırmacısı Aybike Gamze Gazioğlu, “Drakula’nın esir tutulduğu kale Tokat’tadır. Fatih’in elinde Drakula’nın kellesinin bulunduğu heykel ile restorasyonun tamamlanarak bu kalenin yeniden açılmasını bekliyoruz” dedi. Drakula olarak bilinen ve film ile romanlara konu olan Romanya Prensi ve Eflak Voyvodası 3’üncü Vlad Dracul’un 15’inci yüzyılda 4 yıl boyunca esir tutulduğu iddialarıyla tarihi ve eşsiz bir yapı olarak öne çıkan Tokat Kalesi’nde, 2009 yılında başlanan restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyaretçilerine kapılarını kapattı. Aradan geçen 15 yıla rağmen restorasyon çalışmalarında bir ilerleme olmayınca tarihi kale açılacağı günü bekliyor. “Drakula’nın esir tutulduğu yer Tokat Kalesi’dir” Eflak Voyvodası Vlad Tepeş’in Tokat Kalesi’nde esir tutulduğunu ve Drakula efsanesinin kaynağının buradan geldiğini vurgulayan tarih araştırmacısı Aybike Gamze Gazioğlu, “Eflak vilayetinin beyinin oğlu Vilad Tepeş’in bulunduğu Tokat Kalesi’ndeyiz. Namı değer Kazıklı Voyvodadır. Biliyorsunuz Fatih Sultan Mehmet Han ile aynı sarayda büyümüştür. Ve ihanet sonucunda bu zindanlarda tutulmuştur. Bu zindanların altında geçitler mevcuttur. Fatih Sultan Mehmet Han o dönemde Kazıklı Voyvoda Vilad Tepeş’i buraya getirdiğinde şehri doğrudan götürmüyor. Buradaki mağara ve geçitleri kullanarak şehrin içinde gezdiği de söyleniyor. Yurt içi ve yurt dışında insanlar Tepeş ile alakalı Romanya’da doğdu büyüdü ve oraları mekânı olarak göstermeye çalışıyorlar. Vilad Drakula’nın esir tutulduğu kale Tokat’tadır. Bu adam vampir film, hikâye ve romanlarına esin kaynağı olmuştur. Bu esin kaynağının sebebi de o dönemde yaşayan Türk atalarını kazığa germiştir ve kanlarını içmiştir. Bu durum neticesinde de Fatih Sultan Mehmet Han onun kellesini alarak İstanbul’da gezdirmiştir. Bizim dileğimiz de buraya bir heykel yapılmasıdır. Fakat bu heykelin de Fatih’in heykeli olması yönündedir. Fatih’in elinde Tepeş’in kellesinin bulunduğu bir heykel olabilir. Böyle bir heykel ile Tokat kalesi turizme açılabilir. Tokat Kalesinde 8 yıldır süren restorasyon çalışmasından ötürü kaleye bir türlü gelemiyoruz. Geldiğimiz neticede kapıları da görüyorsunuz zincirli buluyoruz. Restorasyonun bir an önce başlayarak başlayıp bitmesi için mücadele ediyoruz. Biz Türk halkı olarak Tokat Kalesinde bir heykel yapılmasını talep ediyoruz. Buradan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı ve bu alanda görevli olan mercilere sesleniyorum. Bizim tarihimiz Fatih’tir, Osmanlı’dır. Biz bu tarihimizin yaşatılmasını istiyoruz. Kont Drakula Tokat Kalesi’nde esir tutulmuştur. Biz de Fatih’in heykelinin yapılmasını istiyoruz. Heykel de istediğimiz özellikler de şunlardır. Heykelde Fatih Sultan Mehmet Han’ın elinde Drakula’nın başının bulunduğu şekliyle bir heykel talep ediyoruz. Biz tarihimize sahip çıkıyoruz ve biz tarihimizle güçlü bir milletiz ve güçlü olmaya da devam edeceğiz” dedi. Gazioğlu, Tokat Kalesi’nin dünya çapında bir özelliği olduğunu belirterek, Drakula’nın burada esir tutulduğunun ve atalarına verdiği zararın bedelinin ödenmesi gerektiğini vurguluyor. Restorasyonun bir an önce tamamlanmasını isteyen vatandaşlar, bu tarihi yapıya dünya genelinde daha fazla dikkat çekilmesi için heykel talebinde bulunuyor.