GENEL - 25 Haziran 2018 Pazartesi 10:30

Gülün, geleneksel yöntemlerle gülsuyu ve gülyağına giden zahmetli yolculuğu

A
A
A
Gülün, geleneksel yöntemlerle gülsuyu ve gülyağına giden zahmetli yolculuğu

Dünya gül yağı üretiminin yüzde 65’lik oranını karşılayan Isparta’da kozmetik sektörünün ham maddesi gülyağının litre fiyatı dudak uçuklatıyor.

Dünya gül yağı üretiminin yüzde 65’lik oranını karşılayan Isparta’da kozmetik sektörünün ham maddesi gülyağının litre fiyatı dudak uçuklatıyor. Tonlarca gül çiçeğinin kaynatılmasıyla elde edilen 1 gül yağının fiyatı, yaklaşık 330 gram altın ile aynı fiyattan satılıyor. Bini aşkın gül çiçeğinin bir araya geldikten sonra işlenmesiyle elde edilen 1 gram gülyağının, 1 litreye ulaşması için 1 milyondan fazla gül çiçeğinin kaynatıldıktan sonra damıtılarak, geleneksel yöntemlerle suyundan ayrıştırılması gerekiyor.


Isparta’da bahçelerinden toplanan gülü, tarihi çok eski yıllara dayanan yöntemlerle kara kazanda kaynatan ‘Gülcü İsmail’ lakaplı İsmail Baltacı, alın teriyle yoğrulan gülün serüveninde, ortaya çıkan altın değerindeki gülyağının üretim aşamalarını İHA muhabirine anlattı.



Tüccara gül çiçeğini ucuza satmamak için kendi gülünü işlemeyi öğrendi


Güneykent’te sahip olduğu gül bahçeleri sebebiyle yaklaşık 10 yıl önce hobi olarak gül kaynatmaya, kendi gül yağı ve suyunu çıkarmaya başladığını ifade eden gül üreticisi İsmail Baltacı, “Genellikle kendi gülümü işliyorum. Yılda yaklaşık 3-4 ton civarında hasat yapıyoruz. Tüccara ucuza satmak yerine, kendi gülümü işleyerek daha yüksek fiyatlara satabilmek adına bu işe başladım. Bu sebeple gülcülüğe başladım” dedi.


Sabahın erken saatlerinde toplayıp, gece geç saatlere kadar gül kaynatıyorlar


Gülün bahçedeki serüveninden itibaren geleneksel yöntemler kullanılarak işlendiği uygulamalı olarak anlatan Baltacı, “Sabah saat 04.00-05.00 civarında gittiğimiz bahçelerde topladıktan sonra çuvallarla getiririz. Sabah 09.00 civarında hazırladığımız kazanlara koyarız. O günkü gül ne kadar olduysa, gece yarısına kadar, bazen 03.00-04.00’e kadar o gülü kaynatırız. Gül sezonu boyunca, bu şekilde devam eder” diye konuştu.



1930-1940’lı yıllardan kalan gelenek ile çalışıyorlar


Yaptıkları geleneksel gül işleme ve kaynatma işleminin 1930-1940’lı yıllarda yapıldığını ifade ederek, fabrikaların yaygınlaşmasıyla birlikte artık bu mesleğin bitme noktasına geldiğini savunan Baltacı şöyle devam etti; “Bizim gül kaynatmada, yağ ve suyunu çıkarmada kullandığımız bu kazanlar, artık bazı yerlerde görsellik ve süs olarak kullanılan kazanlardan. Ama biz bu kazanları aldık ve çalışır vaziyete getirdik.”



Lisans eğitim görür gibi 4 yılda gül işlemeyi öğrendiler


Gül yağı ve gül suyu çıkarmanın zorluklarından bahsederek, eşiyle birlikte 4 yılda adeta lisans öğrenimi görürcesine bir eğitimden geçtiklerini özetleyen Baltacı, “Bu mesleği öğrenirken benim 4 senem gitti ama öğrendik. Şimdi bu sistemi çalıştırıyoruz. Yaptığımız işlemlerin tamam doğal yöntemlerden oluşuyor. Suyu, çamuru ve ateşi hep kendimiz hazırlıyoruz. Kazanı iyi kontrol etmemiz lazım ki, gül yağı uçucu olduğu için delik olmaması gerekiyor. Sistemdeki borularda delik bulunmaması gerekiyor. Suyun oranını iyi ayarlamak lazım geliyor” dedi.



Kazana konulan su miktarınca gülsuyu elde ediliyor


Gül kaynatırken kaynatılacak çiçek ve kazana konulacak suyun 1’e 3 şeklinde ayarlandığını aktaran Baltacı, 20 kilogram gülden aynı miktarda gülsuyu üretiminin yapıldığını dile getirdi.


Baltacı gülün serüvenini geleneksel sistem yanında anlatımını şöyle sürdürdü: “Gül ve suyu yeterli oranda koyduktan sonra, kazanda kaynatıyoruz. Kaynama sonrasında gül ve suyun buharı yukarıya çıkıyor, oradan kazanın üst kısmından borular yardımıyla, içerisinde soğuk su bulunan soğutma tankına gidiyor. Tanktan geçen buhar, soğuk su ile yoğunlaştıktan sonra damacanaya akmaya başlıyor. Kaynatım sonrasında ilk olarak yağlı su dediğimiz ‘Mayası’ ortaya çıkmış oluyor. Kullandığımız su, doğal olarak kaynağından gelen suları kullanıyoruz. Kendi içtiğimiz sular ile gül kaynatarak, gülsuyu elde etmiş oluyoruz.”



“Bizim yaptığımız işlem daha doğal”


Gül kaynatırken uyguladıkları geleneksel yöntem ile modern fabrika üretimini karşılaştıran Baltacı, “Fabrikalarda bizim yaptığımız gibi gül orada ateşi görmüyor, direkt olarak buhar kullanılıyor. Böyle olduğu için gül, su, gülsuyu bu şekilde elde ediliyor. Buhar verildiği için asitlenme durumu daha fazla meydana gelebiliyor. Ama biz burada gülü su ile kaynattıktan sonra damıtıyoruz ve gülyağını doğal şekilde elde ediyoruz. Bizim yaptığım işlem sonunda fabrikadan farklı, hafif ve doğal bir gülsuyu elde etmiş oluyoruz” şeklinde konuştu.



“1 gram gül yağı elde etmek için gereken gül çiçeği verime göre farklılık gösterebiliyor”


Gülsuyunun geleneksel yöntemlerde tekrar kaynatma işlemine tabi tutulmasıyla gül yağının elde edildiğini ileten Baltacı, “Gül suyunu tekrar kaynattığımızda yağını elde ediyoruz. Tüm bu kaynatımlar baz alındığında da toplamdan, o yılda üretilen gülden ne oranda yağ çıktığının ortalamasını bulmuş oluyoruz. Gülde verimin iyi olduğu dönemlerde, 1 gram yağ 2,5 - 3 kilogram gül çiçeğinden çıkarılabilir. Ama bu yılki ortalama 3,5 - 4 kilogram gül çiçeği dolaylarında görülüyor” ifadelerini kullandı.



Gül yağı altın değerinde


1 gram gül yağının 60-70 lira civarından satıldığını ifade eden Baltacı, “Geçen yıl gül yağının litresi 10 - 11 bin Euro’ya kadar çıktı. Bu da yaklaşık olarak 50-60 bin liraya denk geliyor. Görmüş olduğunuz bu 1 cc yağ bile altın değerinde ve altına eş değerde gidiyor” ifadelerine yer verdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Trafik tartışmasında eşi ve kızının gözü önünde bıçaklanarak öldürüldü Antalya’da trafikte tartışma yaşadığı servis şoförü tarafından eşi ve kızının gözü önünde bıçaklanan Önder Çakır hayatını kaybetti. Olay, gece saat 02.00 sıralarında Kepez ilçesi Kuzeyyaka Mahallesi Yeşilırmak Caddesi üzerinde meydana geldi. Alınan bilgiye göre; Önder Çakır ile Neşet G. trafik ışıklarında tartıştı. Tartışmanın sürdürdüğü esnada Neşet G. aracından inerek yanında taşıdığı bıçakla Önder Çakır’ın sol göğüs altından 1 kez bıçakladı ve otobüsüyle olay yerinden kaçtı. Önder Çakır’ı kanlar içerisinde yerde gören eşi Meryem Çakır ile 8 yaşındaki kızı Zeynep Çakır durumu hemen 112 Acil Çağrı Merkezi’ne bildirdi. İhbarla olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Sağlık ekibi ağır yaralı olan Önder Çakır’ı ambulansla özel bir hastaneye kaldırdı. Ameliyata alınan Çakır, yapılan tüm müdahalelere rağmen sabah saatlerinde hayatını kaybetti. Cinayet büro ekipleri yakaladı Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği ekipleri, olay yerinden 07 YSL 38 otobüsüyle kaçan servis şoförü Neşet G.’yi yakalamak için çalışma başlattı. Ekipler, gözaltına alınan Güçlü’nün, ifadesini almak üzere karakola götürdü. Cinayet zanlısı Güçlü, ifadesinin ardından adliyeye sevk edilecek. Hayatını kaybeden Çakır’ın cansız bedeni otopsi yapılmak üzere Antalya Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırıldı. Çakır’ın eşi Meryem ile kardeşi Öner Çakır ve yakınları morgda işlemleri tamamlanan Önder Çakır’ın cenazesini Burdur’da defnetmek için teslim aldı. "Sonrasında iniyor ve olduğu gibi bıçağı saplıyor" Cenazenin alınmasının ardından morg çıkışında konuşan Önder Çakır’ın kardeşi Öner Çakır, "Kardeşim akşam eşi ve çocuğuyla evine giden adam. Kırmızı ışıkta duruyor, yeşil yanar yanmaz arkasından duran araç kornaya basarak, selektör yapmış. Kardeşim de elini kaldırmış el işareti yapmış, karşı taraf ne dedi Allah bilir. Sonrasında iniyor ve olduğu gibi bıçağı saplıyor. Ne vurma var, ne bir şey var. Gidiyor bıçağı saplıyor ya, dövüşürsün kavga edersin, dersin ki bu adam gitti direkt olarak bıçağı sapladı. Bıçağı göğsünün olduğu yere kalbine saplamış" dedi.
Karabük Antikalarla dolu iş yeri görenleri 100 yıl öncesine götürüyor Karabük’te antika eşyalar ile donatılan iş yeri müşterilerine 100 yıl öncesine yolculuk yaptırıyor. UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan Karabük’ün Safranbolu ilçesindeki yaşayan Hasan Boynueğrioğlu’nun, bir dönem çalıştığı butik otelde antika merakı başladı. Bu merakını yaklaşık 11 yıldır antika toplayarak gidermeye çalışan Boynueğrioğlu, malzemeleri 2013 yılında açtığı kafede sergilemeye başladı. İşyerinin her bir köşesine yerleştirdiği antikalar ise müşterilerin büyük ilgisini çekiyor. Eski vitrin, fincan takımları, radyolar, dikiş makineleri, daktilolar, duvar saatleri, fotoğraf makineleri, harman makinesi gibi birçok eşyalarla donatılan iş yeri gelen müşterilerini 100 yıl öncesine götürüyor. İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine konuşan işletmeci Hasan Boynueğrioğlu, "Aga keyf kafemizi 2013 yılında kurduk. Şu anda yiyecek içecek sektöründe hizmet vermekteyiz. Burayı açmadan önce otelcilikle ilgileniyordum. Butik otelde en üst düzey sorumluydum. Oradan antika merakım vardı" dedi. Süreç boyunca antika biriktirdiğini ve sergilediğini ifade eden Boynueğrioğlu, iş yerinde antika dikiş makineleri, bavullar çeyiz sandıklarız fincan takımları, saatler, fotoğraf makineleri, hesap makineleri, daktilolar, komodin gardırop, vitrinler ve harman makinesi bulunduğunu söyledi. Müşterileri 100 yıllık harman makinesi karşılıyor Harman makinesinin 100 yıl önce kullanıldığına dikkat çeken Boynueğrioğlu, "Müşterilerin harman makinesinin başında fotoğraf çektirmeleri, daha çok hoşlarına gidiyor. Yani onu da bulduk ve getirdik. Eskiyi yaşatmayı seviyoruz. Yani müşterilerimiz çok hoşuna gidiyor, ilgi gösteriyor. Onlar da burada geçmişi yaşattığımızı hissedince onlar da kendi elindeki eşyalara sahip çıkmayı düşünüyorlar. Onlar da keyif alıyor" diye konuştu. Boynueğrioğlu, iş yerine gelen müşterilerinin de kullanmadıkları eski parçaları getirerek kendisine teslim ettiğini ve geldiklerinde kendi antika malzemelerini sergilendiğini görünce mutlu olduklarını aktardı. "Biz zaten işimize aşığız" diyen Boynueğrioğlu, "Antikaya da aşığız. Bu işi daha üst seviyelere çıkmayı düşünüyoruz. Antika ve kafecilik sektöründe de öyle. Manevi olarak biz zaten sevdiğimiz için bu işi yapıyoruz, yani zorluk da çekmiyoruz. Yaşamayı da seviyoruz. Yani sevdiğimiz için biz maddiyatı ön planda tutmuyoruz" ifadelerini kullandı. İlk defa antika dolu bir kafeye gittiğini anlatan Onur Altındağ da gördükleri karşısında zamanda geçmişe yolculuk yaptığını söyledi. Büyüklerinden dinlediği hikayelerin başrollerindeki eserleri işyerinde gördüğünü ifade eden Altındağ, "Antikalarla karşılaştıktan sonra beni biraz geçmişe götürdü. Geçmişte atalarımızın, annelerimizin, babalarımızın kullandığı dikiş makinaları, radyolar burada. Hele ki teknoloji o zaman bu kadar gelişmiş değildi. Dolayısıyla insanlar haberleri, günlük gelişmeleri, radyolardan saat başı yayınlar ile dinliyormuş. Büyüklerimizden bu hikayeleri dinlerdik. Tabii onları burada görmek bizi geçmişe götürdü” dedi. Antikalarla dolu bir işletmenin insana huzur verdiğini kaydeden Altındağ, "Gerçekten güzel bir mekan oluşturmuşlar, ortaya koymuşlar. Emek verilmiş, üzerinde çalışılmış, düşünülmüş. Biz de memnun olduk, mutlu olduk" şeklinde konuştu.