GENEL - 22 Mayıs 2015 Cuma 09:26

Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı Tgrt Haber'de

A
A
A
Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı Tgrt Haber'de

Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, hilkat garibesi örgütün dünyada benzeri olmadığını belirterek, cemaat ile hükümet arasındaki kırılma noktasının 2011 yılı olduğunu söyledi.
Avcı, TGRT Haber’de cemaatle ilgili açıklamalar yaptı. Avcı, "17 ve 25 Aralık bir yalandır, toplumu aldatmaktır. Cemaat, emniyette 2005’ten 2010 kadar süren etkin döneminde hiçbir yolsuzluk iddiasının üzerine gitmemiştir. 17 ve 25 Aralık aceleye gelmeseydi; Hükümet devrilmişti. Dönemin Başbakanı ve ailesi ile bakan ve büroktarlar ile çocukları tutuklanmıştı. Ülke kaosa girmiş, gerilemişti" ifadelerini kullandı.
"CEMAAT-HÜKÜMET ARASI, KIRILMA NOKTASI 2011"
Hanefi Avcı, "17 ve 25 Aralık operasyonu sonrası cemaatin ölçüsüz, hukuku aşan akıl almaz faaliyetleri ortaya çıktı" dedi; ’ama’ vurgusuyla, cemaat ile Hükümet’in arasının açıldığı sinir uçlarını şöyle özetledi: "Olayın tarafları açısından ’kırılma noktası’ aslında; 17 ve 25 Aralık değildir. 2011’de Başbakanlık Ofisi’ne ’böcek’ konulmasıyla başlayan olaylar zincirinde, Sayın Erdoğan sorumluların kim olduğunu biliyor, tahmin ediyor, yorum yapıyor ve mantıki temele zaten oturtuyordu. Akabinde 2012’de MİT’e yönelik operasyon, sadece MİT’e ve MİT Başkanı’na yönelik bir girişim değil; aslında Hükümet’e ve Hükümet’in politikalarını hedef alan kalkışmaydı. Yine bu süreçte, Hükümet’in yürüyen soruşturmalarla ilgili ’beğenmediği, aksadığını’ hissettiği cemaat müdahaleleri de söz konusuydu. İktidar’dakilerin, davalardaki hukuka aykırılıklar ve aşırılılıkları frenlemek için çıkardığı yasaların ’uygulanmaması’ da cemaat ile Hükümet’in arasının açılmasına yol açtı. Ancak cemaat, hiçbir yenilik teşebbüsleri ciddiye almıyor; yasa da çıksa, kanun da düzenlense, bildiğini okuyordu. Hükümet ile cemaat arasında zaten hep bir gerginlik vardı. Son noktada; cemaat kendisini o kadar güçlü gördü ki, Hükümet’i bile önünde engel belirleyerek, o iradeyi ortadan kaldırmayı planladı. Cemaat talep eden değil; her şeye sahip olmak isteyen bir yere oturdu. ’Her şeye sahip olan, her şeyi yapan, Türkiye’yi dizayn eden benim, ülkeyi de benim yönetmem lazım’ iddiasına geçti."
"MESELE ’CEMAAT-HÜKÜMET’ KADAR BASİT DEĞİL"
Meselenin, ’cemaat ile Hükümet arasında’ bir olay olmadığına dikkat çeken Avcı, "Aslında cemaat ile bütün devlet, cemaat ile tüm millet arasında bir mesele var. Cemaat düne kadar Hükümet’in yanındaydı; bu sorun yine vardı, hem de bütün şiddetiyle vardı. 2007’den başlayan dinlemeler, belgeleri mevcut. Cemaat sadece birkaç kişiyi değil; toplumun bütün kilit noktalarını dinliyor. Basın mensuplarını, işadamlarını, Türkiye’deki bütün dini grupları, tüm askeri kişileri, Hükümet’in bütün bakanlarını dinliyor. Bunlar öyle küçük şeyler değil. Cemaat; dinlemeleri, tuzak kurmak, kumpas kurmak yoluyla önce rakiplerini bertaraf etmek üzere değerlendirdi. Sonra illegal dinlemeler üzerinden topladığı bilgileri gerektiği gibi yorumladı. Böylece tüm toplumu düşündüğü şekilde yönetmeyi, yönlendirmeyi amaçladı. Mesele ’Hükümet, cemaat meselesi’ kadar basit bir dövüş, kavga, kısır döngü değil" ifadelerini kullandı.
"HİLKAT GARİBESİ ÖRGÜTÜN DÜNYADA BENZERİ YOK"
’Hilkat garibesi bu örgütün, dünyada benzeri, örneği yok’ diyen Avcı, "Bir takım kurum, kuruluş ve örgütler vardır. Bunların kimisi siyasi oluşumlardır; partiler, dernekler, sendikalar vb. Kimileri ticari faaliyet gösteren ekonomik kuruluşlardır, kimileri de sosyal örgütlerdir. Ama bizim karşımızdaki cemaate bakıyorsunuz; basın organı var, ekonomik şirketleri var, eğitim ve sosyal yapı var. Bütün bunların üzerinde de sistemi yöneten bir cemaat var. Ticari, ekonomik, siyasi ve sosyal faaliyet değil. Ne olduğu belli değil. Hiçbir sistemi kabul etmeyen bir hilkat garibesi gibi bir şey... Sanki hukuk dışı, kayıt dışı bir şey... Böyle bir şirket olabilir mi? Bir taraftan siyasi faaliyet gösterecek, bir yandan medya ile uğraşacak, diğer taraftan devlet içine sızarak yargıyı yönetecek vs... Siyasi, ekonomik, sosyal faaliyet değil; o zaman nedir bu? Hukuk düzeninin kabul etmediği bir şey var karşımızda... Biz bu anormal varlığı, uzun süre içinde kaldığımız için normalleştirmişiz. Nedir cemaat; Hükümet’i rakip görecek, siyasi partilere tuzak kuracak, orduya kumpas hazırlayacak, yargıyı alt üst edecek, emniyeti emniyetsizleştirecek, kendi sistemine aykırı gördüğü devlet memurlarını görevden alacak; böyle kuralsız bir cemaat olabilir mi? Dini yapı olarak kalkıp da siyasi sınırlara müdahale edemez, ekonomik faaliyet içinde bulunamazsınız. Bu illegal bir yapıdır, hukuk düzeni de bu tür oluşumları kabul etmez, edemez. Bu yapı, her yere giren, her renge giren; hiçbir sistemi kabul etmeyen, denetimsiz bir yapıdır" değerlendirmesinde bulundu.
"CEMAAT, HÜKÜMET’İ ÇOK AŞAN ŞEYLER YAPIP HÜKÜMETİN ÜZERİNE BIRAKTI"
Ulusal güvenliği tehdit eden ve kırmızı kitapa girmiş bu yapı, "Cemaatin 2008’den sonraki her türlü faaliyeti artık suça doğru giriyor. Evveliyatı var; ancak belgeleri olan tarih 2008’i gösteriyor şimdilik... Ülkede belki de; çoğu insan, ’Bu kadarı olmaz, cemaat de bu kadar aktif olamaz’ diyor. ’Hükümet desteklemese, bunlar olmazdı’ iddiası da doğru değil. Cemaat, Hükümet muhalefetine rağmen bile birçok şey yaptı. Hükümet bu konuda çok masum kalır. Cemaat, Hükümet’i çok aşan şeyler yaparak, Hükümet’in kucağına bıraktı. Bugün bile hiç geri atmaksızın faaliyetlerine devam ediyor. Hükümet’in desteğini aldıkları doğrudur belki; ancak yüzde 90 oranında cemaatin zoruyla hukuksuzluklar baş göstermiştir. Hükümet sadece destek vermiştir; ancak cemaat, çığırından çıkmıştır. Topluma, devlete çok pahalıya mâl olan işler yaptılar. Artık sınırları aştılar" diye konuştu.
"SUÇLADIKLARI İDDİALAR KENDİLERİNİ VURDU"
Avcı, cemaat ile ilgili ibretlik sözler ederken; "Geçmişte mazur olan cemaat, bir gün mağrurlaştı ve kötülük yapmaya başladı. Düne kadar önüne geleni ölçüsüzce suçlayan, herkese casus diyen, ülkeyi yıkacak, devleti devirecek gibi ağır ithamlarda bulunan yapı, bütün iddia ettikleri ile kendisi suçlandı. Bu çok ibretlik bir olaydır. 2010 ve 2011’deki bütün iddiaları dönüp kendilerini vurdu. Kendi yaşattıklarını, kendileri yaşadılar" ifadelerini kullandı.
"17-25 ARALIK YALANDIR, TOPLUMU ALDATMAKTIR"
’Cemaatin hiçbir zaman yolsuzluğu önlemek ve bu yönde görev almak gibi bir hedefi olmadı’ diyen eski emniyet müdürü, "Yolsuzluk iddiaları aslında bir yalan, şu 17-25 Aralık teşebbüsleri toplumu aldatmaya yönelik, taraftar toplama hamleleri... Biz bu tahkikatları berabar yapmayı daha evvel çok teklif ettik. O zaman bize çok kısıtlı yetki verdiler; sonra da bunu ortadan kaldırdılar aynı cemaat. İstanbul Emniyeti de buna katkı sağlamadı. 2008-2009’da yaptığımız olayı, bunun başlangıcı gibi gösteriyorlar; bu aldatmaca ve yalandır. Bunların onlarla hiçbir ilgisi yoktur. Emniyet istihbaratı, cemaatin elindeydi. Daha sonra kaçakçılık, organize suçlar ve terörle mücadele birimlerinde de etkili oldular. 2008-2010 arası cemaat, emniyette çok etkin görünüyor. O tarihte, dünya kadar yolsuzluk olayı var. Bunların hiçbirine cemaat eğilmediği gibi, onların böyle bir operasyon yapma gibi bir iddiası ve gayreti de yok. Peki; iktidar partisi bürokratları ve görevlilerinin bu kadar çok olayı içinde neden yer almadınız? Size şikayet de olay da var; ama hiçbirine girişmemişsiniz... Hatta; 2005’te, 2006’da bizim emniyet müdürü olarak yaptığımız operasyonlarda, cemaat engeli yaşadık. Ne zaman ki; Hükümet’i hedef aldılar, arka arkaya operasyon başladı. Burada Hükümet ile bir hesaplaşma, Hükümet’i devirmeye yönelik bir girişim var. Amaçları yolsuzluğu ortaya çıkarmak değildir; bu çok açık... Bu ülkede yolsuzluk her dönem oldu. Geçmişte de olmuştur, gelecekte de olabilir" dedi.
"17-25 ARALIK ACELEYE GELDİ, TUTMADI"
17-25 Aralık darbe teşebbüslerinin aceleye geldiğini ileri süren Avcı, "Cemaatin emniyetteki mensuplarının yer değiştirilmesi, tayin kararlarının verilmesi iddiası ortaya atılınca, paralel memurlar panikleyip ’Bizi görevden alacaklar’ diye rapor ediyor ve böylece operasyonlar tam hazırlanılmadan öne çekiliyor. Aslında kimsenin kimseyi değiştirme niyeti yok, öyle bir operasyon da yok; fakat emniyet içindeki bu dedikodularla, gece dosyalar hemen savcılığa taşınıyor ve düğmeye basılıyor. Aslında 17 ve 25 Aralık operasyonları daha geniş dönemlerle yapılacaktı. Gerçekten planlandığı gibi olsa, ikisi birden belirli bir zaman aralığında başlamış olsa, daha ileride yapılmış olsaydı Hükümet’in devrilmemesi, dik durması zor görünüyor. İkisi aynı anda başlayınca; Hükümet aleyhine tahribatı daha güçlü olamadı. ’Kader mi’ diyelim; 17 Aralık bir dosya, ’memur suçları’ ve normal usûle tabii, diğeri, 27 Aralık dosyası, özel bir dosya, terörle suçlar dairesine tabii... 17 Aralık’la ilgili hakim ve savcıları cemaat ayarlamış, istedikleri kararları aldırdılar. Fakat diğer davada, 25 Aralık’ta 4 bakanın suçlandığı dosyada karar alacak hakimler, cemaatten değil ve istedikleri de olmadı. O suçlamalara baktığınızda hakikaten Hükümet ayakta kalamazdı... İçişleri Bakanı Efkan Âlâ’nın tavrıyla işler ters döndü" açıklamalarında bulundu.
"ÇÖZÜM’DE TEHLİKE, MİT’TEKİ CEMAAT"
Hanefi Avcı, MİT tırları ile ilgili de konuşurken; MİT’in alt kademesinde ve teknik yapıdaki yerlerinde çok sayıda cemaat mensubu var. Bunlar uzun zamandır MİT’i ele geçirmeye çalışıyorlar. Hükümet’in barış politikası, Çözüm Süreci’ni de bunlar etkiliyor. Çünkü emniyetteki istihbarat, cemaat elinde... Yani MİT’in alt kademesine hakim olan cemaat, üst yönetimde söz hakkı yok. Burada da MİT’i ele geçirme çabası var. Aslında Güney Doğu’da cemaat, Hükümet’i etkisizleştirip kendi politikalarını uygulamak istiyordu. Dikkat ederseniz; MİT’in her türlü uygulamasını suç olarak lanse ediyorlar" dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Oltu MTAL’de teknolojik dönüşüm Erzurum’da Oltu ilçesi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (MTAL)’de teknolojik dönüşüm başladı, atölyeler yeni nesil makinelerle donatıldı. Erzurum’un Oltu ilçesi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Metal Teknolojisi ile Mobilya ve İç Mekân Tasarımı alanlarında yaptığı büyük teknolojik yatırımla dikkat çekti. Okul bünyesindeki atölyeler, yeni nesil makinelerle yenilenerek öğrencilerin sektör standartlarında eğitim almasına imkân sağlandı. "Çelik gibi irade, teknolojiyle buluştu" anlayışıyla hareket eden okul yönetimi, öğrencilerin hem teorik hem de uygulamalı eğitimlerini güçlendirdi. Toplam 13 yeni nesil makinenin kazandırıldığı atölyelerde artık ahşap ve metal alanlarında her türlü üretim yapılabiliyor. Oltu Kaymakamı Mustafa Çelik, İlçe Milli Eğitim Müdürü İlhami Şahin ve Okul Müdürü Anıl Demircan yenileme çalışmalarını yerinde incelemek amacıyla atölyeleri ziyaret etti. Ziyaret sırasında meslek öğretmenlerinden makinelerin teknik özellikleri ve eğitimdeki kullanım alanları hakkında bilgi alındı. atölyelerin modern makinelerle donatılmasında emeği geçenlere teşekkür edildi. Yetkililer, yapılan yatırımlar sayesinde öğrencilerin iş hayatına daha donanımlı şekilde hazırlandığını belirterek, okulun üretken, geliştiren ve geleceği inşa eden bireyler yetiştirmeye devam edeceğini vurguladı. Okul Müdürü Anıl Demircan yapılan yatırımlarla Oltu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin, bölgenin mesleki eğitimdeki önemli merkezlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerlediğini altını çizdi. Öte yandan Bilişim Teknolojileri Alanı atölyesi de yenilenerek 10 adet yeni nesil bilgisayar okul bünyesine kazandırıldı. Oltu MTAL geleceğin yükselen değeri Metal Teknolojisi Alanı için alınan makineler şu şekilde sıralandı: "Lazer Kaynak Makinesi, Argon (TIG) Kaynak Makinesi, Plazma Kesme Makinesi, Punta Kaynak Makinesi" Mobilya ve İç Mekân Tasarımı Alanı için alınan makineler ise şöyle: "Kenar Yapıştırma Makinesi, Planya Makinesi, Şerit Testere Makinesi, Yatay Delik Makinesi, Kalınlık Makinesi, Freze Makinesi, Sütunlu Dikey Matkap, Çoklu Delik Makinesi, Ahşap Lazer Kesim Makinesi."
İzmir Jandarma Genel Komutanlığının "Savaşçı Yarışması" başladı Jandarma Genel Komutanlığı’nın en seçkin birliklerini bir araya getiren ve bu yıl ilk kez düzenlenen "Savaşçı Yarışması", Foça Jandarma Komando Eğitim Komutanlığında düzenlenen görkemli bir törenle başladı. Açılış töreninde, Türkiye’nin dört bir yanından gelen Jandarma Komando Özel Harekât (JÖH) ve Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı (JÖAK) personeli, vatan savunmasındaki kararlılıklarını bu kez yarışma sahasına taşımak üzere saf tuttu. "Bu yarışma, terörle mücadeleye doğrudan katkı sağlayacaktır" Törenin açılış konuşmasını gerçekleştirilen Foça Jandarma Komando Eğitim Komutanı Tümgeneral Uğur Ertekin, organizasyonun sadece bir müsabaka değil, stratejik bir tecrübe aktarım merkezi olduğunu vurguladı. Tümgeneral Ertekin, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:"Bu yarışma; JÖAK ve JÖH taburlarımız dahil olmak üzere toplam 27 tabur komutanlığımızın bir araya geldiği devasa bir tecrübe paylaşım platformudur. Burada sergilenecek her taktik ve paylaşılacak her tecrübe, teröristle mücadele harekatımıza doğrudan katkı sağlayacaktır." "Disiplinle yazılır tarihteki her zafer" Konuşmasında disiplin ve milli irade vurgusu yapan Tümgeneral Ertekin, vatan şairinin "Nizâm-ı âlem için kurban olur her nefer, Disiplinle yazılır tarihteki her zafer!" dizelerini hatırlatarak, personelin sergileyeceği özverinin aziz milletin sarsılmaz iradesini temsil ettiğini belirtti. Ertekin, personelin sahadaki çeviklik ve cesaret sınavından Jandarma Genel Komutanlığı’na yaraşır bir başarıyla çıkacağına olan inancını dile getirerek, "Kılıcınız keskin, yolunuz açık olsun" sözleriyle konuşmasını tamamladı. "Muharebe kabiliyeti ve unsur başarısı test edilecek" Yarışmanın teknik detaylarına ilişkin bilgi veren Jandarma Üsteğmen Ahmet Beraç ise JÖH ve ilgili diğer unsurların katılımıyla icra edilen bu zorlu süreçte personelin; fiziksel kondisyonu, çevikliği ve muharebe ortamında görev icra edebilme kabiliyetinin test edileceğini belirtti. Beraç, değerlendirmelerde personelin bireysel başarısının yanı sıra unsur başarısının da temel kriter olarak göz önünde bulundurulacağını ifade etti. "İlk gün: stratejik brifing ve kura heyecanı" Açılış töreninin ardından program, yoğun bir faaliyet takvimiyle devam etti. Sabah oturumunda gerçekleştirilen "Bilgilendirme Brifingi" ile yarışmacı unsurlara teknik detaylar ve parkur kuralları aktarıldı. Öğleden sonraki bölümde ise heyecan seviyesi artarak devam etti. Yarışmacı birlikler; "Hızlı ve Sütreli", "Sıcak Temas" ve "Büyük Kapışma" olarak adlandırılan üç özel parkurun tanıtımı için sahaya indi. Tanıtım faaliyetlerinin hemen ardından, takımların yarışma sıralamasını belirleyen kritik kura çekimi gerçekleştirildi. "Elit birlikler sahada" Toplam 27 taburdan 216 kahraman personelin katılım sağladığı organizasyon, 26 Aralık 2025 tarihine kadar devam edecek. Beş gün sürecek olan bu zorlu süreçte birlikler, hem fiziksel dayanıklılıklarını hem de taktiksel zekalarını en üst seviyede sergileyecek. Yarışma, ilk parkur mücadeleleriyle hız kazanacak.
İstanbul Yılbaşı öncesi sahte alkol uyarısı Tadı, kokusu ve rengi etil alkolle birebir aynı olan metil alkol, vücuda girdiği andan itibaren sessizce öldürüyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Selim Kocabora, Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Göral ve Acil Tıp Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erkan Temizkan, sahte alkole karşı yılbaşı öncesi hayati uyarılarda bulundu. Yılbaşı döneminde alkol tüketiminin artmasıyla birlikte, piyasaya sürülen sahte içkiler yeniden gündeme geldi. Özellikle metil alkol içeren ürünler, ilk saatlerde belirti vermeden ilerleyip kalıcı körlük ve ölüme kadar uzanan ağır tablolara neden olabiliyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nden Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Selim Kocabora, Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Göral ve Medipol Üniversitesi Esenler Hastanesi’nden Acil Tıp Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erkan Temizkan, vatandaşları hayati risklere karşı uyardı. İlk belirti gözlerde ortaya çıkıyor Sahte alkol olarak bilinen metil alkolün, halk arasında tüketilen etil alkolden tamamen farklı ve son derece tehlikeli bir madde olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kocabora, metil alkolün vücutta metabolize edilemediğini belirtti. Prof. Dr. Kocabora, bu nedenle vücutta formik asit adı verilen toksik bir maddenin biriktiğini söyledi. Bu maddenin özellikle sinir hücrelerinin enerji üretimini bozduğunu ifade eden Prof. Dr. Kocabora, "Metil alkol zehirlenmesinde ilk bulgular genellikle gözlerde ortaya çıkar. Kişiler, alkolü tükettikten sonra kendilerini bir süre iyi hissedebilir ancak yaklaşık 12 ila 24 saat içinde görme bulanıklığı, görmede sislenme ve ışık hassasiyeti gibi şikâyetler başlar" dedi. Bu belirtilere dikkat Görme şikayetlerinin ilerleyen süreçte merkezi sinir sistemini de etkileyebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Kocabora, yürüme bozukluğu, konuşma güçlüğü ve bilinç bulanıklığı gibi ciddi nörolojik tabloların da gelişebileceğini belirtti. Erken müdahale edilmediği takdirde görme kaybının kalıcı körlüğe kadar ilerleyebileceğini söyleyen Prof. Dr. Kocabora, bu nedenle şüpheli alkol tüketimi sonrası ortaya çıkan en ufak görme değişikliğinde bile vakit kaybetmeden acil sağlık kuruluşlarına başvurulması gerektiğini vurguladı. "Katil alkol" tüm organlarda hasara yol açıyor Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Göral, alkolün başlı başına sağlık açısından önerilmediğini vurgulayarak, özellikle yılbaşı dönemlerinde piyasaya sürülen sahte alkolün çok daha büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekti. Metil alkolün, halk arasında "katil alkol" olarak anıldığını belirten Prof. Dr. Göral, bu maddenin sanayide kullanılan, insan sağlığı açısından hiçbir faydası olmayan son derece toksik bir kimyasal olduğunu söyledi. Metil alkolün vücuda alındıktan sonra formaldehit ve formik aside dönüştüğünü ifade eden Göral, bu maddelerin hücresel düzeyde yaygın hasara yol açtığını ve neredeyse tüm organları etkilediğini dile getirdi. Ayırt edilemiyor Metil alkolün etil alkolden görünüş, koku ve tat açısından ayırt edilemediğini vurgulayan Prof. Dr. Göral, bu durumun insanların kolayca kandırılmasına neden olduğunu söyledi. Ucuz olması nedeniyle piyasaya sürülen sahte alkolün, birçok insanın hayatını kaybetmesine yol açtığını belirten Prof. Dr. Göral, "Bu durum sadece bir sağlık sorunu değil, açıkça insan hayatıyla oynanan bir cinayettir" dedi. Metil alkol zehirlenmesinde belirtilerin hemen ortaya çıkmayabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Göral, kişilerin ilk saatlerde kendilerini iyi hissedebileceğini ancak 6-8 saat sonra ya da ertesi gün gün bulantı, kusma, karın ağrısı, karaciğer iltihabı, sarılık, pankreas yetmezliği ve solunum yetmezliği gibi hayati risk taşıyan tabloların gelişebileceğini söyledi. Prof. Dr. Göral, bu nedenle özellikle sahte alkol riskinin olduğu dönemlerde alkol tüketiminden kesinlikle kaçınılması gerektiğini vurguladı. Tüm vücudu zehirliyor Metil alkolün, etil alkol yerine kullanılan ancak temizlik maddeleri ve antifriz üretiminde yer alan son derece zehirli bir madde olduğuna dikkat çeken Acil Tıp Uzmanı Dr. Temizkan, bu maddenin vücutta toksik etki gösterdiğini ve ölümcül sonuçlara yol açabildiğini söyledi. Metil alkol zehirlenmesinin en tehlikeli yönlerinden birinin, belirtilerin geç ortaya çıkması olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Temizkan, sahte alkolden korunmanın tek yolunun alkolün yalnızca bilinen, güvenilir ve denetimli satış noktalarından temin edilmesi olduğunu vurguladı. Temizkan, kaçak ve kaynağı bilinmeyen alkol tüketiminin her zaman bu tür zehirlenme risklerini barındırdığına dikkati çekti.
İstanbul YÖK 2025 raporu açıklandı: İGÜ’nün çok boyutlu akademik başarısı tescillendi Yükseköğretim Kurulu tarafından hazırlanan "Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025" yayımlandı. Rapor, Türkiye’deki üniversitelerin akademik üretimden uluslararasılaşmaya, erişilebilirlikten kalite güvencesine kadar pek çok başlık altında performanslarını ortaya koydu. Rapora göre İstanbul Gelişim Üniversitesi, "Patent, Faydalı Model veya Tasarım" başvurularında Türkiye genelinde 1’inci sırada yer alarak önemli bir başarıya imza attı. Raporda ayrıca İstanbul Gelişim Üniversitesi’nin; akredite lisans programı sayısı, uluslararası öğretim elemanı istihdamı, uluslararası ödüller ve engelli dostu kütüphane kaynakları gibi başlıklarda da ilk 20 üniversite arasında yer aldığı görüldü. Patent başvuruları sayısında zirve İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025’te yer alan verilere göre İstanbul Gelişim Üniversitesi, "Patent, Faydalı Model veya Tasarım" başvurusu sayısı bakımından Türkiye genelinde 1’inci oldu. Bu sonuç, üniversitenin araştırma, yenilikçilik ve ticarileşebilir akademik çıktı üretme kapasitesinin yüksekliğini ortaya koydu. Vakıf üniversiteleri arasında en fazla akredite lisans programına sahip üniversite 2024 YKS kılavuzu verileri esas alınarak hazırlanan değerlendirmede, akredite lisans programı sayısı en yüksek üniversiteler sıralandı. İstanbul Gelişim Üniversitesi, sahip olduğu 44 uluslararası akredite lisans programı ile bu alanda Türkiye genelinde 3’üncü sırada konumlanırken, vakıf üniversiteleri arasında ise 1’inci sırada yer aldı. Raporda bu tablo, akreditasyonun hem devlet hem de vakıf üniversiteleri için giderek daha belirleyici hâle geldiğini gösteren önemli göstergelerden biri olarak değerlendirildi. İGÜ’den çok boyutlu performans Rapora göre 2024 yılı itibarıyla en fazla uluslararası öğretim elemanı istihdam eden üniversiteler arasında İstanbul Gelişim Üniversitesi de yer aldı. 49 uluslararası öğretim elemanı ile İGÜ, bu kategoride Türkiye genelinde 11’inci, vakıf üniversiteleri arasında ise 5’inci sırada konumlandı. Uluslararası alanda kazanılan ödüller açısından yapılan değerlendirmede ise İGÜ, 14 uluslararası ödül ile Türkiye genelinde 15’inci, vakıf üniversiteleri arasında 9’uncu sırada yer aldı. Üniversite kütüphanelerinde bulunan sesli kitap ve engelli dostu dijital kaynaklara ilişkin verilerde İstanbul Gelişim Üniversitesi, 329 bin 6 kaynak ile bu alanda Türkiye genelinde 20’nci, vakıf üniversiteleri arasında 8’inci sırada yer aldı. Raporda, özellikle milyon ve yüz binler düzeyinde kaynağa sahip üniversitelerin erişilebilirlik ve kapsayıcılık açısından stratejik birer merkez hâline geldiği vurgulandı. "Sürdürülebilir bir yükseköğretim modeli inşa ediyoruz" İstanbul Gelişim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahri Şahin, YÖK tarafından yayımlanan raporda elde edilen sonuçlara ilişkin değerlendirmesinde şu ifadelere yer verdi: "Yükseköğretim Kurulu tarafından yayımlanan bu raporda elde edilen sonuçlar, İstanbul Gelişim Üniversitesi’nin araştırma üniversitesi hedefini bütüncül bir ekosistem anlayışıyla hayata geçirme gayreti içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Patent başvurularında Türkiye genelinde birinci sırada yer almamız; üniversite-sanayi iş birliğini merkeze alan, araştırmayı ticarileşebilir çıktılara dönüştüren stratejik yaklaşımımızın somut bir sonucudur. Akreditasyon, uluslararasılaşma ve erişilebilirlik göstergelerinde ilk 3 üniversite arasında yer almamız ise kalite güvencesi, küresel akademik etkileşim ve toplumsal sorumluluk alanlarını birlikte ele alan sürdürülebilir bir yükseköğretim modeli inşa ettiğimizi göstermektedir. İstanbul Gelişim Üniversitesi olarak önümüzdeki dönemde de araştırma, yenilikçilik ve uluslararasılaşma ekseninde şekillenen bu ekosistemi daha da güçlendirerek ülkemizin yükseköğretim ve Ar-Ge kapasitesine katkı sunmayı sürdüreceğiz."