GENEL - 24 Mart 2020 Salı 12:28

“Korona salgını sigortalı çalışanlarda yeni hakları gündeme getirebilir”

A
A
A
“Korona salgını sigortalı çalışanlarda yeni hakları gündeme getirebilir”

Sigortalı çalışanlar açısından salgınla birlikte iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanmanın gündeme gelebileceğini söyleyen İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı Şebnem Kılıç, “Kuluçka süresi sonunda ortaya çıkan rahatsızlıklar nedeniyle sigortalının zarar görmesi, diğer şartlar da varsa iş kazası olarak tanımlanabilir” dedi.

Sigortalı çalışanlar açısından salgınla birlikte iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanmanın gündeme gelebileceğini söyleyen İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı Şebnem Kılıç, “Kuluçka süresi sonunda ortaya çıkan rahatsızlıklar nedeniyle sigortalının zarar görmesi, diğer şartlar da varsa iş kazası olarak tanımlanabilir” dedi.


Korona virüs salgını nedeniyle çoğu şirket evden çalışma sistemine dönerken, bu süre içinde çalışanların kimi hakları ve sigortadan yararlanma şekli de bir hayli değişkenlik gösterebiliyor. İş kazası ve meslek hastalığı gibi iki kavramın ortak sigorta kolu olarak düzenlenmesine rağmen hukuken birbirinden farklı olduğunu ifade eden Bahçeşehir Üniversitesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Şebnem Kılıç çalışanlara yararlanabilecekleri haklar konusunda detaylı bilgi verdi.


“Salgının iş kazasıyla birlikte düşünülmesi mümkün”


Korona virüs salgınının bir meslek hastalığı sayılmayacağını belirten İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı Öğretim Üyesi Dr. Şebnem Kılıç, Covid-19 virüsünün ya da genel olarak Korona virüs ailesinin tanımlandığı bir meslek hastalığı bulunmadığının altını çizdi. Kılıç, “Meslek hastalığında mesleki riske uzun süre maruz kalma neticesinde ortaya çıkan bir zarar ya da çalışma gücü kaybı aranmaktadır. Hastalığın yürütülen faaliyetle veya tekrarlayan çalışma koşullarıyla doğrudan bağlantılı olması gerekir. Dolayısıyla meslek hastalığında, yinelenen bir neden ya da nedenler yüzünden zamana yayılan bir mesleki risk söz konusudur. Salgın hastalıklar açısından ise, bu şekilde yinelenen koşulların birikiminden doğan bir mesleki risk bulunmaz. İş kazasında ise, meslek hastalığından farklı olarak, ani bir olayla zararın doğması gerekir. Bunun için ani bir şekilde bulaşmanın gerçekleşmesi yeterlidir. Bulaşmanın sonuçlarının her durumda hemen ortaya çıkması aranmaz. 10-15 günlük kuluçka süresi sonunda ortaya çıkan rahatsızlıklar nedeniyle sigortalının zarar görmesi de diğer şartlar da varsa, iş kazası olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla bu salgının iş kazasıyla birlikte düşünülmesi mümkündür” şeklinde konuştu.



“Enfekte olan kişiler açısından iş kazası güçlenebilir”


İş kazasının basitçe ani, istenilmeyen ve dışarıdan gelen bir sebeple sigortalının ruhen ya da bedenen zarara uğraması olarak tanımlanacağını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Kılıç şunları söyledi: “Kaza ile zarar arasında hayatın olağan akışı içinde makul sayılabilecek bir bağlantının kurulabiliyor olması gerekir. Örneğin, mekan olarak işyeri sınırları içinde gerçekleşen her kaza ya da işyeri dışında olsa da sigortalının, işverenin emri altında olduğu zamanda maruz kaldığı kazalar iş kazasıdır. Salgın hastalık açısından bu husus önem kazanacaktır. Enfekte olan kişinin bu bulaşmanın yürütülen iş nedeniyle, örneğin işyeri sınırlarında gerçekleştiğini ya da o sırada işverenin emri altında olduğunu ispatlaması gerekecektir. Bu bağın saptanması şüphesiz hiç kolay değildir. Gerek iş yeri sınırları içinde, gerekse işverence tahsis edilmiş araçlarda ya da konaklama yerlerinde, diğer çalışma arkadaşlarından enfekte olanlar açısından iş kazası ihtimali güçlenebilir.



İşveren gerekli tedbirleri almazsa ne olur


Bir olayın iş kazası sayılması ile işverenin o kazadan sorumlu olmasının farklı durumlar olduğunu ifade eden İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı Kılıç, son olarak şu uyarılarda bulundu: “Esasında kaza, kaçınılmaz bir durumdan kaynaklanmışsa işveren kural olarak zarardan sorumlu tutulmaz. Olayın ilk ortaya çıktığı dönemdeki belirsizlik için belki bu husus ileri sürülebilir. Ancak resmi olarak da yaygın önlemler alınmaya başlanmışken artık işverenlerin aklın, bilimin ve tekniğin gerekli gördüğü her türlü tedbiri alması gerekir, aksi halde sorumlulukları doğar. Gerekli tüm tedbirleri almayan bir işveren, kaçınılmazlık iddiasını ileri süremez. Mevzuatta özel olarak bu salgına ilişkin açık hükümler bulunmasa bile genel düzenlemeler uyarınca işverenler gerekli tüm önlemleri almalıdır. Bunlar; iş yerinde bir eylem planı hazırlanması, evden çalışabilecek personeli bu çalışma düzenine geçirmek, iş yerinden çalışmak mecburi ise personel için farklı çalışma saatleri belirleyerek iş yerindeki yoğunluğu dağıtmak, çalışma yerlerinde aralıkları 1-1,5 metre açmak, yemekhane ve benzeri toplu alanları buna göre organize etmek, iş yerine dışarıdan girişleri daha sıkı denetlemek, hijyen tedbirlerini artırmak ve şüphesiz gerekli teknik ve ekipman desteğini sağlamak gibi çok çeşitli önlemler olabilir. Keza çalışanların düzenlemeler hakkında bilgilendirilmesi, gerekli durumlarda acil iletişim hattı kurulması ve resmi duyurulara itibar edilmesi de önemlidir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun getirdiği en önemli yeniliklerden biri, risk değerlendirmesidir. Bu değerlendirme ışığında mevcut durumun iş yerinde oluşturduğu riskleri her iş yeri kendi özel durumuna göre değerlendirmeli ve kendi durumu için gereken somut adımları atmalıdır.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana İşçiler bayrama tamirhanede girdi Adana’nın Kozan ilçesinde oto tamir atölyelerindeki ustalar 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde de yoğun mesailerini sürdürürken, artık geleceğin işçi ve ustalarının yetişmediğini kaydetti. Kozan’da oto tamir sanayi sitesindeki esnaf Adana sıcağında zorlu mesleklerini sürdürürken, 1 Mayıs işçi bayramında da mesai başındaydı. Ustalar memurdan daha fazla kazanmalarına rağmen artık çalıştıracak işçi bulamadıklarını ifade ederek, ileride belki de 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde işçi bayramını kutlayacak işçi bulunamayacağını söyledi. "İşçi bayramı ama işçi yok" Usta Himmet Karakurt, “22 senedir sanayide çalışıyorum. Bugün bayram ama sanayide bayram yapamıyoruz. Yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Eskiden pek kazancı yoktu ama 2015 yılından bu yana kazancı güzel bir meslek. Memur olmaktansa tamirci olmanın getirisi daha iyi. Eleman bulamıyoruz. İşçi bayramı ama işçi yok. İşi öğreteceğim, dükkanı açacak eleman yok. Çıraklık okulu bizim bölgemizde pek etkili ancak bize pek yaramadı. Ama diğer mesleklere yaradı. Adana sıcağında çalışmak ateşle oynamak gibi bir şey bizim için. Sabah ve akşam üstü sıcakta yoğun çalışıyoruz. Öğlen sıcakta daha esnek çalışıyoruz” diye konuştu. Oto elektrik ustası Yasin Sarıkaya da yoğun bir mesai yaptıklarını ifade ederek, “Çok sıcak bir havada çalışıyoruz. Eleman sıkıntısı da var. Son bayramlar. İşçi yok, çıraklık okulu olmasa işçi hiç yok. Maaş olmasa o da yok. Gençler çalışmadan, oturalım para kazanalım istiyor. Zor bir sektör ama getirisi yüksek” diye konuştu.
Ankara Nisan ayında markette fiyatı en fazla artan ürün kuru soğan oldu Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “Nisan ayında markette fiyatı en fazla artan ürün yüzde 73,8 ile kuru soğan oldu. Kuru soğandaki fiyat artışını yüzde 52 ile patates takip etti” dedi. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, nisan ayında üretici ve market arasındaki fiyat değişimleri ile aylık ve yıllık girdi fiyatlarındaki değişimlere ilişkin basın açıklaması yaptı. Bayraktar, nisan ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 284,3 ile kuru incirde görüldüğünü belirterek, şunları kaydetti: “Kuru incirdeki fiyat farkını yüzde 229,9 ile limon, yüzde 227,4 ile karnabahar, yüzde 176,6 ile kuru üzüm, yüzde 169,5 ile patates takip etti. Kuru incir 3,8 kat, limon ve karnabahar 3,3 kat, kuru üzüm 2,8 kat, patates 2,7 kat fazlaya satıldı. Üreticide 115 lira olan kuru incir markette 441 lira 99 kuruşa, 7 lira 50 kuruş olan limon markette 24 lira 74 kuruşa, 10 lira 88 kuruş olan karnabahar 35 lira 61 kuruşa, 60 lira olan kuru üzüm 165 lira 99 kuruşa ve 10 lira olan patates 26 lira 95 kuruşa satıldı.” “Nisan ayında markette fiyatı en fazla artan ürün kuru soğan oldu” Nisan ayında markette 39 ürünün 22’sinde fiyat artışı, 17’sinde ise fiyat azalışı görüldüğünü ifade eden Bayraktar, “Nisan ayında markette fiyatı en fazla artan ürün yüzde 73,8 ile kuru soğan oldu. Kuru soğandaki fiyat artışını yüzde 52 ile patates, yüzde 47,9 ile limon, yüzde 23,2 ile tavuk eti ve yüzde 22,9 ile karnabahar takip etti. Markette fiyatı en fazla azalan ürün ise yüzde 51 ile patlıcan oldu. Patlıcandaki fiyat düşüşünü yüzde 50,7 ile sivri biber, yüzde 31,4 ile salatalık, yüzde 19,5 ile yumurta ve yüzde 14,5 ile kabak izledi” ifadelerini kullandı. “Üreticide en çok fiyat düşüşü patlıcanda görüldü” Nisan ayında üreticide 31 ürünün 8’inde fiyat artışı, 14 üründe fiyat düşüşü olduğunu söyleyen Bayraktar, “Üreticide en çok fiyat düşüşü yüzde 60,4 ile patlıcanda görüldü. Patlıcandaki fiyat düşüşünü yüzde 58,6 ile sivri biber, yüzde 35,6 ile salatalık, yüzde 34,1 ile karnabahar, yüzde 25,8 ile yumurta ve yüzde 12,5 ile kabak izledi. Üreticide en çok fiyat artışı yüzde 114,3 ile limonda görüldü. Limondaki fiyat artışını yüzde 68,1 ile yeşil soğan, yüzde 20,1 ile maydanoz, yüzde 13,8 ile dana eti ve yüzde 7,2 ile kuzu eti izledi” açıklamasında bulundu. Üreticide yaşanan fiyat değişimlerine de değinen Bayraktar, “Limonda sezonun sonuna gelindiği için fiyatlar yükseldi. Arzdaki azalışa bağlı olarak yeşil soğan ve maydanozda fiyatlar arttı. Mevsim sonu itibarıyla havuca olan talebin azalmasıyla fiyat düştü. Yumurta sektöründeki dönemsel arz fazlası ile ihracatta yaşanan sıkıntılar birleşince yumurta fiyatları geriledi” şeklinde konuştu. Sera ürünlerinde ise fiyatların düştüğünü aktaran Bayraktar, şu ifadelere yer verdi: “Genel Müdürlüğü verilerine göre şubat ayı son 53 yılın en sıcak ikinci şubat ayı, mart ayı ise son 53 yılın en sıcak dokuzuncu mart ayı oldu. Nisan ayında da sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde olduğu, 30 dereceleri aştığı görüldü. Mevsim normalleri üzerinde gerçekleşen aşırı sıcaklıklar serada yetiştirilen sebzelerde erken olgunlaşmayı sağladı, verimi artırdı. Olgunlaşmanın hızlanması ile birlikte hasat edilen ürün miktarındaki artış, diğer taraftan ihracata giden ürün talebinde azalma ile patlıcan, sivribiber, salatalık ve kabakta fiyatlar düştü.” Bayraktar, nisan ayı aylık ve yıllık girdi fiyatlarında yaşanan değişimlere ilişkin ise şöyle konuştu: “Ziraat odalarımız aracılığıyla girdi piyasalarından aldığımız fiyat verilerine göre nisan ayında mart ayına göre 20.20.0 gübresi yüzde 1,8, amonyum sülfat gübresi yüzde 1,7 ve DAP gübresi yüzde 1,6 oranında artış gösterdi. Buna karşın ÜRE gübresi yüzde 2,6, amonyum nitrat gübresi ise yüzde 2,2 oranında düştü. Geçen yılın nisan ayına göre son bir yılda amonyum sülfat gübresi yüzde 40,2, ÜRE gübresi yüzde 38,7, DAP gübresi yüzde 31,2, amonyum nitrat gübresi yüzde 29,5 ve 20.20.0 gübresi yüzde 26,5 oranında arttı. Nisan ayında mart ayına göre süt yemi yüzde 3, besi yemi yüzde 2,7, son bir yılda süt yemi yüzde 49, besi yemi yüzde 47 oranında arttı.” Bayraktar, tarım ilacı fiyatlarında ise yüzde 56,6 oranında artış yaşandığını kaydetti.