POLİTİKA - 29 Kasım 2025 Cumartesi 12:26

Bakan Göktaş: "Aileyi korumak, gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur"

A
A
A
Bakan Göktaş: "Aileyi korumak,  gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur"

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, "Aileyi koruyan her adımın, toplumun direncini artıracağına inanıyoruz. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirleriyle ilan ettiğimiz 2025 Aile Yılı, aileyi merkeze alan yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Aileyi korumak, gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur" dedi.


Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, İstanbul Aile Vakfı tarafından Boğaziçi Üniversitesi Anadolu Hisarı Kampüsü’nde gerçekleştirilen "Üçüncü Aile Çalıştayı: Sosyo -Kültürel Riskler ve Aileye Yönelik Tehditler" programına katıldı. Programda, İstanbul Valisi Davut Gül, Boğaziçi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, İstanbul Aile Vakfı Ömer Karabıyık ve çok sayıda davetli de yer aldı.



"Bağlantılar arttı, fakat insanın insanla kurduğu bağ zayıfladı"


Programda konuşan Bakan Göktaş, "Tarihin her döneminde toplumlar çeşitli imtihanlardan geçti. Tarım devrimi, aileyi dönüştürdü. Sanayi devrimi, işi ve evi birbirinden ayırdı. Şimdi ise yeni bir kırılma noktasındayız, dijital devrim Bu devrim diğerlerinden farklı, çünkü sessiz. Dumanı yok, sireni yok, barutu yok. Ama etkisi derin ve güçlü. Dijitalleşme aileyi, mekandan bağımsız, zamandan hızlı, kültürden kopuk bir forma dönüştürebiliyor İnsan zihnini, duygu düzenini, mahremiyet algısını görünmez biçimde değiştiriyor. Soru basit, ama derin. Dijital çağ, aileyi yeniden mi tanımlıyor? Yoksa biz tanımlamayı ihmal ettiğimiz için mi aileye yönelik riskler belirginleşiyor. Dijitalleşme, bize sadece yeni araçlar sunmadı. Yeni bir yaşam ritmini de beraberinde getirdi. Bilgi çoğaldı, fakat dikkat azaldı. İletişim hızlandı, fakat derinlik kaybolmaya başladı. Bağlantılar arttı, fakat insanın insanla kurduğu bağ zayıfladı" dedi.



"Ekran süresi arttıkça aile içi iletişim azalıyor"


Bugün aileyi konuşurken teknolojinin ördüğü yeni zihinsel iklimi de anlamak zorundayız diyen Bakan Göktaş, "Ekran artık hepimiz için bir zaman, bir mekan, bir kültür üreticisi. Dijital dünyanın yerlileri olan çocuklarımız, artık oyunu mahallede değil; algoritmaların yönettiği bir akışta deneyimliyor. Çocuklarımız siber zorbalıktan yanlış içeriklere, çevrimiçi istismardan dijital bağımlılığa kadar pek çok riskle karşı karşıya kalıyor. Ekran süresi arttıkça aile içi iletişim azalıyor, ortak zaman kavramı zayıflıyor. Gençler için başarı, emekten çok beğeni sayısıyla ölçülür hale geldi" ifadelerini kullandı.



"Aileyi koruyan her adımın, toplumun direncini artıracağına inanıyoruz"


İnsan fıtratına yönelik saldırı olan cinsiyetsizleştirme propagandaları hızla yayılırken, aidiyet ve kimlik zemininde yeni kırılmalar ortaya çıktığını belirten Bakan Göktaş, "Bu anlamda aileyi tehdit eden sadece teknoloji değil. Teknolojinin insan tabiatına uygun ilerlemeyişidir. Yoksa bugün teknolojinin sunduğu imkanların elbette hepimiz farkındayız. Ancak en az bu imkanlar kadar doğurduğu tehditlerin de farkında olmamız gerekiyor. İşte tüm bu riskler karşısında yapmamız gereken, aileyi yeniden güçlendiren, kültürel dokumuzu koruyan ve toplumsal dayanışmayı canlandıran politikaları geliştirmektir. Biz bu riskleri görüyoruz, analiz ediyoruz ve çok boyutlu politikalarla çözüm üretmek için çalışıyoruz. Aileyi koruyan her adımın, toplumun direncini artıracağına inanıyoruz. Cumhurbaşkanımızın takdirleriyle ilan ettiğimiz 2025 Aile Yılı, aileyi merkeze alan yeni bir dönemin başlangıcı oldu" diye konuştu.


"Değerlerimizi, kimliğimizi ve toplumsal bütünlüğümüzü geleceğe taşıma kararlılığımızın adıdır" diyen Bakan Göktaş, "Zira aile meselesi, aynı zamanda bir beka meselesidir. Aileyi korumak, gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur. Tam da bu sebeple, Bakanlık olarak temel önceliklerimizden biri, aile dostu bir ekosistemi inşa etmektir. Bu ekosistem, sadece sosyal politikalardan ibaret değildir. Aynı zamanda kültürel bir inşa sürecidir. Ailenin değerini toplumun tüm dinamiklerine yeniden hatırlatma ve her alanda aileyi merkeze alan bir bakış açısını hakim kılma çabasıdır" şeklinde konuştu.



"15 yaş altına yönelik sosyal medya düzenlemesini yakın zamanda hayata geçireceğiz"


Bakan Göktaş, "Biz, çocuklarımıza daha güvenli bir dijital dünya sunmak istiyoruz. 15 yaş altına yönelik sosyal medya düzenlemesini yakın zamanda hayata geçireceğiz. Bunun yanı sıra Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ilk imzacısı olarak, çocukların dijital haklarının korunmasında ulusal ve uluslararası farkındalığa öncülük ediyoruz. Bu vesileyle, burada bulunan tüm misafirlerimizi hep birlikte daha güçlü bir irade ortaya koymak için sözleşmeyi imzalamaya davet ediyorum. Diğer yandan evlenecek gençlere ve çocuk sahibi olmak isteyen ailelere desteklerimizi sürdürüyoruz. Sosyal risk haritalarımızla, ihtiyaçları erken dönemde tespit ederek hizmetlerimizi sahada daha hızlı ve etkin biçimde sunmayı hedefliyoruz. Bu çalışmaların tek bir amacı var. Aileyi merkeze alan bir seferberliği hep birlikte büyütmek. 2025 Aile Yılı, ortak iradenin somutlaştığı, fikirden eyleme, söylemden uygulamaya geçişin yılı oldu. 2026-2035 dönemini kapsayan Aile ve Nüfus 10 Yılı’nda da, bu adımlar kalıcı bir stratejiye dönüştüreceğiz" dedi.


Bakan Göktaş, "Bizim için aile, bir istatistik konusu değil bir politika nesnesi hiç değil. Aile bizim varoluş sebebimiz, kültürümüzün taşıyıcısı, geleceğimizin güvencesidir. Bu nedenle aileyi korumak, çocuklarımızı, geleceğimizi ve yarının Türkiye’sini korumak demektir. Türkiye Yüzyılında hedefimiz, aile bağları sağlam, değerleriyle güçlü, dayanışması yüksek bir toplumun inşasına öncülük etmektir. Bu hedef doğrultusunda aile dostu ekosistemi her geçen gün daha da güçlendireceğiz" dedi.



Bakan Göktaş: "Aileyi korumak,  gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.