POLİTİKA - 14 Kasım 2025 Cuma 17:09

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye’de uyuyanları uyandırmaya bir şule yetmiştir"

A
A
A

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’ndeki Uluslararası İnsan Hakları Konferansı ve Yankılar Sergisi Açılış Programı’nda açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye’de bütün uyuyanları uyandırmaya bir şule, bir ışık, bir alev yetmiştir" dedi. Haksızlığın karanlığı, hakikatin ışığını asla bastıramadığını kaydeden Erdoğan, "Doğru eninde sonunda kendine bir yol bulur. Zulme karşı hakkı savunacağız. Bir mecra açar ve çağlayan bir ırmak misali gönüllere akar. Kalpleri aydınlatır. Engelleri aşar ve nihayet coğrafyaya yayılır" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen Uluslararası İnsan Hakları Konferansı ve Yankılar Sergisi Açılış Programı’na katıldı. Programda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Arşiv fotoğrafları, belgeler, ses ve video kayıtlarının yanı sıra yapay zeka destekli yenilikçi sanat etkinliklerinin de yer alacağı bu sergi, çağları aşan onurlu bir hak ve adalet arayışının İstanbul’daki yankısını teşkil edecektir. 27 Kasım’a kadar devam edecek bu anlamlı sergiyi tüm vatandaşlarımızın, bilhassa da genç kardeşlerimizin ziyaret etmesini son derece önemli buluyorum. Kendilerinden önce hangi zorlukların çekildiğini, sırf düşüncelerinden ötürü masum insanların hangi baskılar, hangi zorbalıklarla karşı karşıya geldiklerini gençlerimiz burada çok net bir şekilde görebilecektir. Ziyaretçiler, iki büyük şahsiyetin hak ve özgürlük mücadelesinde, iki anıt ismin tüm zorluklara rağmen neleri başarabildiğini, dikenli yollarda nasıl cesurca yürüyebildiklerini çok yakından müşahede edecek" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,

"Terbiye evvela ailede başlar"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kendi ifadesiyle anneleri fetih neslinin yetiştiricisi olarak gören Şule ablamız, bir eserinde eğitim ve aileye ilişkin şu cümleleri kuruyordu; ‘İmanlı ve güçlü nesillerin yetişmesi için dini, milli ve ahlaki terbiye ve eğitime son derece ehemmiyet verilmelidir. Bu terbiye evvela ailede başlar. Ailede ise bu eğitim daha çok anneye düşmektedir.’ Eğitim ve kültür sahasındaki faaliyetlerini işte bu anlayışla sürdüren vakfımızın, geçen hafta Milli Eğitim Bakanlığımızla imzaladığı protokolle bütün bu çalışmalarını yeni bir merhaleye taşıdığını görüyoruz. Protokol kapsamında 81 ilimizde 81 okul kütüphanesi, 11 deprem şehrimizde ise 28 eğitim ve meslek atölyesi kurulacak. Ayrıca içinde bulunduğumuz eğitim öğretim yılında 15 bin öğrencimize kırtasiye desteği sağlanacak. Diğer taraftan ortaya koyduğu mücadeleyle tüm dünyada hafızalara kazınan, zulme rıza göstermeyip adaletin sesiyle haykıran şehit Malik el-Şahbaz’ı, yani Malcolm X’i de yine rahmetle, hürmetle anıyorum. Merhum Malcolm X de baskılara aldırmadı, tehditler karşısında yılmadı, zorbalara ve zorbalıklara boyun eğmedi. Ayrımcılığın kurumsallaştığı bir dönemde karizmatik ve cesur kişiliğiyle ırkçılığa meydan okudu, eşitsizliğe başkaldırdı. Merhum Malcolm X, doğruları seslendirmenin cesaret gerektirdiği bir dönemde şöyle haykırıyordu; ‘Ben gerçeğin peşindeyim. Kimin söylediği önemli değil. Ben adaletin peşindeyim. Kim için veya kime karşı olduğu önemli değil.’ Yaşadıkları çağa mühürlerini vuran her iki ismin de ortak özelliği şuydu; şartlar ne kadar çetin olursa olsun, zulüm kimden gelirse gelsin, hakkı ve hakikati son nefesine kadar savunmak, inandıkları yoldan asla sapmamak, dönmemek, ayrılmamak. Gönüllerimizin sultanı, hayat ve hidayet rehberimiz Peygamber Efendimiz (Sallallahü teala aleyhi vesellem), bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştu; ‘Allah’a yemin olsun ki bu davamı terk etmem karşılığında sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar, Allah’ın dinini güçlendirinceye veya bu yolda canımı verinceye kadar asla bundan vazgeçmeyeceğim.’ İşte bu örnek duruşu hayatlarının merkezine yerleştiren, bu uğurda çile çeken ve bedel ödeyen her iki isim, hiç tartışmasız hem kalplerdeki hem de tarihteki yerlerini almışlardır. İnşallah ebediyen hayırla, şükranla, büyük bir hürmetle hatırlanacaklardır. Rabbim onlardan razı olsun. Bizi de onların gittiği yoldan, bu kutlu güzergahtan ayırmasın diyorum" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizim de katkımızla tesis edilen ateşkesin ardından İsrail’in tüm ihlallerine rağmen yaralarını sarmaya çalışan Filistinli kardeşlerimiz başta olmak üzere Sudan’da, Yemen’de, Somali’de ve daha pek çok yerde zor günler geçiren tüm mazlumlara gerek şahsım gerek eşim gerekse milletim adına buradan dayanışma mesajlarımı yolluyorum. Konferans ve sergimizin hepimiz için bir kez daha hayırlar getirmesini temenni ediyorum. İnsanlık binlerce yıllık tarihinde şuna defalarca kez şahitlik etmiştir; haksızlığın karanlığı, hakikatin ışığını asla bastıramaz. Doğru eninde sonunda kendine bir yol bulur. Zulme karşı hakkı savunacağız. Bir mecra açar ve çağlayan bir ırmak misali gönüllere akar. Kalpleri aydınlatır. Engelleri aşar ve nihayet coğrafyaya yayılır" dedi.

Şule Yüksel Şenler’in adalet ve hakikat ışığının Türkiye’deki en güçlü yansımalarından biri olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sizlerin de bildiği üzere, kelime anlamı itibarıyla ‘Şule’ ışık, alev, parıltı demektir. 6 yıl önce dualarla ebediyete uğurladığımız Şule Yüksel Şenler adalet ve hakikat ışığının Türkiye’deki en güçlü yansımalarından biri olmuştur. Türkiye’de başörtüsü davasının sancaktarlığını yapmış, düşünce ve ifade hürriyetinin, kılık kıyafet özgürlüğünün tam anlamıyla sağlandığı bir ülke için fedakarca çalışmıştır. Türkiye’de bütün uyuyanları uyandırmaya bir şule, bir ışık, bir alev yetmiştir. Tabii onun bu gayreti vesayetçilerin dikkatini çekmiş, o da Üstat Necip Fazıl ve daha nice fikir ve aksiyon insanı gibi bugün bize özgürlükten dem vuran faşist odakların radarına girmiştir. Gazete manşetlerinden hedef alınmış, sayısız takibata uğramış, kara listelere adı büyük harflerle yazılmıştır. Şuraya özellikle dikkat çekmek istiyorum; eğer dikkat etmezseniz, gazeteler mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise sevmenizi sağlar. Malcolm X’in işaret ettiği bu tehlike, milletimizin ve Şule Yüksel Şenler’i sevenlerin basiret ve ferasetiyle bertaraf edilmiş, kimin haklı, kimin mağdur olduğu o günlerde bile çok net bir şekilde görülmüştür. Şule Yüksel Şenler ablamız defalarca tehdit edilmiş, evi kundaklanmış, konferanslarına bomba ihbarları yapılmıştır. Ama o, hapse mahkum edildiği dönemde bile davasından taviz vermemiş, devrin eli sopalı müstekbirlerine boyun eğmemiş, fikrin surlarına iman ve mücadelenin sancağını dikmiştir" şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,

Onun duruşunu anlamak için burada bir noktanın altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şule ablamız için çıkarılan özel af ile Bursa Cezaevi’nden tahliye olması gündeme gelince, ona bu zulmü reva görenlere cevabı şu olmuştu. Özellikle sevgili gençlerimizin buraya dikkat etmesini rica ediyorum. Salonda olanlar veya olmayanlar, ekranları başında bizi izleyenler, buraya dikkat. Şule ablamız şunu söylemişti; ‘Suçsuzun affedildiği nerede görülmüş? Ben kanunlara riayet eden bir fert olarak mahkumiyetimi devam ettiriyorum. Dışarı çıkmayı reddediyorum. Benim buradan ancak cesedimi alırsınız.’ Ve devamında dört duvar arasında kaleme aldığı ‘Hür Mahkumdan Mahkum Hürlere’ adlı şiirinde kendisini sevenlere şu mısralarla seslenmişti; ‘Değil mi ki müminim, baş eğmem zalime. Zalimin zulmü vardır. Hak yolunda aleme. Zindanda olsam dahi görünür bana cennet. Şeref duyun kardeşler, acımayın halime.’ Zulüm kısmak istediği sesi nara yapar ve bazı ölüler, yaşayanlardan daha yüksek sesle konuşur" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,

Zulüm, baskı ve ayrımcılık olduğu sürece buna direnenler de olacaklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yarım asrı bulan siyaset hayatımızda bize olan teveccühü boşa çıkarmadık emanete halel getirmedik. Başta baş örtüsü yasakları olmak üzere en zorlu engelleri, en çetin badireleri aşmayı başardık. Bundan sonra da kimseden korkmadan, asla geri adım atmadan hakkı savunacağız" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a konuşmalarının ardından hediye takdim edildi.

Lokman Sarıkurt - Semanur Karakurt

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Yalova Güllü’nün oğlu savcıya müşteki olarak ifade verdi: "Atacağım camdan, atlayacak mısın camdan kelimelerini ablam Tuğyan söylüyor" Yalova’daki evinin terasının penceresinden düşen Güllü’nün ölümüyle ilgili soruşturmada "tasarlayarak yakın akrabayı öldürmek" suçlamasıyla ablası Tuğyan Ülkem Gülter’in (27) kardeşi Tuğberk Yağız Gülter, olay günü ses kayıtarıyla ilgili, "’Atacağım camdan, atlayacak mısın camdan’ kelimelerini ablam Tuğyan söylüyor" dedi. 26 Eylül’de Yalova’nın Çınarcık ilçesi Harmanlar Mahallesi Vali Akı Caddesi üzerindeki apartmanın 5’inci katındaki kapalı terasta ünlü şarkıcı Güllü (52), kızı ve arkadaşıyla eğlendiği sırada pencereden düşerek hayatını kaybetmişti. Güllü’nün ölümüyle ilgili Yalova Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma çerçevesinde gözaltına alınan Güllü’nün kızı Tuğyan Ülkem Gülter "tasarlayarak yakın akrabayı öldürmek" suçundan tutuklanırken, Sultan Nur Ulu’ya ise ev hapsi verilmişti. Olayla ilgili Güllü’nün oğlu Tuğberk Yağız Gülter, Yalova Adliyesi’ne müşteki sıfatıyla ifade verdi. Gülter, Yalova’daki olayın yaşandığı gün kendisinin İstanbul’da olduğunu söyledi. Annesi ve ablası arasında sık sık tartışma çıktığını söyleyen Gülter, bunun hiç bir zaman fiziki şiddete dönmediğini söyledi. Ablası ile küçüklüğünden beri anlaşamadıklarını kaydeden Gülter, sık sık tartıştıklarını kaydetti. Olayın yaşandığı evi taziye evi olarak kullanmak istediklerini belirten Gülter, "Çınarcık’taki eve girmemiz lazımdı ama evin anahtarı bende yoktu. Ablam da hiçbir şey almadan evden çıkmış. O haliyle hastaneydi. Polisler de olay yeri incelemeden sonra kapıyı çekip gitmişler. Onlarda da anahtar yoktu. Hatta bu şifreli kapıyı yapan firmayı aradım ancak ulaşamayınca instagramdan mesaj attım. Sonuç itibariyle adamlara ulaşamadığım için ben de eve girebilmek adına komşumuz Seval teyzenin terasından girebileceğimi düşündüm. Çilingire de haber veremedim çünkü bu kapı normal bir kapı değildi, şifreli bir kapıydı, kapıyı komple çıkarmaları gerekiyordu sanırım" dedi. Camı kırarak eve girdiğini daha sonra dışarda bekleyenlere kapıyı açtığını kaydeden Gülter, annesinin kasasında para veya altın gibi şeylerin saklanmadığını söyledi. Gülter, kasadan yeşil sırt çantasına ananesinin kesilmiş saçı, annesinin banka hesap cüzdanları, annesinin yazdığı şarkı sözleri ve telif haklarına ilişkin evrakların olduğunu kaydetti. Olayın yaşandığı ana ilişkin ses kayıtlarına da değinen Gülter, şöyle konuştu: "Tuğyan’ın odasına girdikten sonraki ses kayıtlarını ben internet üzerinden dinledim. Orada ’Hadi görüşürüz’ sözcüğünü söyleyen kişinin annem olduğunu düşünüyorum ama çok da emin değilim. Çünkü ben bunu uzun süre önce bir kere dinlemiştim. Olayın olduğu ilk zamanlardı. Annem deyip geçtim. Son zamanlarda tekrar dinlemedim, uzun uzun muhakeme yapmadım. Herkes tamam mı? O ne lan? Valla şahane bak. Bak, manyaklara bak. Gel, gel. Kız gelsene buraya. Kız gel. Orospu’ şeklindeki sözler anneme aittir. Bazı sesleri tam olarak duyamasam da annemin söylediği kelimeler var ama müzik ve oynama sesinden net olarak duyamıyorum. Sizin ’Bırak beni’ olarak duyduğunuz ses de anneme ait. Sultan’ın ’Ben oynamayı bilmiyorum ki.’ sesi Sultan’a ait. Videoda dinlediğim ’Atacağım camdan, atlayacak mısın camdan’ kelimelerini de ablam Tuğyan söylüyor. Yine dinlediğim ses kaydında ’Gerek var mı?’ ya da ’Kelebek var mı?’ şeklinde duyduğum sözleri ablam söylüyor. ’Gel bakalım’ diye anladığım sözü de ablam söylüyor. Videonun sonundaki ’Hadi görüşürüz’ kelimelerini bir annemin sesine, bir Tuğyan sesine benzetiyorum. O konuda net bir şey söyleyemiyorum. Ben annemin bu ses kaydında dinleyip kesin olarak anneme ait olduğunu düşündüğüm sesleri söyledim. Ama en sondaki ’hadi görüşürüz’ cümlesinin net olarak kime ait olduğunu belirtemiyorum." "Hiçbir sebep yokken o dar açık camın olduğu yere geçmez" Gülter annesinin camlardan korktuğunu ve zorunlu olmadıkça uzak durduğunu anlattı. Annesinin o gün cam açık olmasına rağmen camın orada bulunmasının ancak 3 sebebi olabileceğini kaydeden Gülter, "Bunlardan birincisi açık olan camı kapatmak için olabilir. Çünkü dediğim gibi açık camdan korkardı, camı kapatmak istemiş olabilir. 2. sebep belki gerçekten söylediği gibi kelebek gibi bir küçük böcek tarzı bir şey vardı, onu öldürmemek için camdan alıp atmak istemiş olabilir. 3. sebep onu birinin cama bir şekilde götürmüş olmasıdır. Çünkü annem kesinlikle kendisi hiçbir sebep yokken o dar açık camın olduğu yere geçmez, oynamak isterse geniş alana geçmek ister. Benim ablam odada sürekli sigara içer. O yüzden cam sürekli açıktır. Annem sigara kokusunu sevmediği için genelde de ablama ’Yine sigara kokutmuşsun odayı, camı aç’ gibi şeyler söylerdi. Tuğyan’ın odasındaki Tuğyan’ın yatağı bir hafta önce aslında cama paralelmiş. Sonra yatağı cama dikey olarak koymuşlar. O olay anında olduğu gibi. Benim tahminim ablam deli yatar diye annem düşünüp yatağın o şekilde değiştirilmesini istemiştir. Annem yatağın o şekilde olmasına izin vermez" ifadesini kullandı. Anneni öldürebilir mi sorusuna yanıt: "Kervan için her şeyi yapabilir" Gülter, annesinin ablasının sevgilsi Kervan’dan nefret ettiğini belirterek, "Bir kaç sebebi vardır. İlk sebebi Tuğyan’dır. Tuğyan hayatındaki erkek için etrafını siler. Herkesi karşısına alır. Ben daha öncesinde tarihini tam hatırlamadığım dönem ablamın Kervan’dan ikiz çocuğa hamile olduğunu annemden duymuştum. Ablam çocukları düşürdü mü yoksa hastanede aldırdı mı bilmiyorum ama hamilelik sürecini annemden bu şekilde duymuştum. Ablam Kervan’ı seviyordu. Ablamın intihar etme olayında ablam cama çıkıp anneme ’Sen beni öldürdün, sen beni rezil ettin’ dedi. Ablam hayatındaki erkek için etrafını siler" dedi. Gülter, "Kervan için Ablan Tuğyan anneni öldürebilir mi?" sorusuna ise, "Vebal almak istemiyorum ama Kervan için öldürebilir. Çünkü ablam ilişki konusunda zayıf karakterli biridir. Kervan için her şeyi yapabilir. Daha önceki ilişkilerinde de böyleydi" diye konuştu. Ablasının olay günü yaşananlarla ilgili kendisine anlattıkları hakkında bilgi veren Gülter, şunları kaydetti: "Ben Tuğyan’a bu olaydan sonra kendisine annemi düşerken görüp görmediğini sorduğumda, bana annemin camdan düşerken ayağını ya da elbisesinin bir kısmını gördüğünü söylemişti. Bunu bana olayın olmasından sonra ilk haftalarda söylemişti. Ben annemi düşerken görüp görmediğini sordum. O da bana ’Yağız hatırlamıyorum. Ya elbisesini ya ayağını gördüm’ demişti. Ben Tuğyan’a olayın detaylarını sormadım. Annem camın oraya nasıl geçti, Sultan neredeydi, ya da Tuğyan nerede duruyordu, olay günü neler oldu gibi detaylar sormadım. Sadece annemi düşerken görüp görmediğini sormuştum. Bir de en son çalan şarkı ’Annemin sahneden iniş şarkısı değil mi?’ diye sordum. O da ’Evet, malkata’ dedi. Malkata’yı nasıl çaldıklarını, kimin istediğini Tuğyan’a sormamıştım. Ancak 2-3 gün önce ben Çiğdem ablaya ’Ablam bu malkatayı başka günlerde dinler miydi, olay anında niye Malkata’yı açmışlar’" gibi kuşkumu giderecek sorular sormuştur. Çiğdem de bana ablamın da bu şarkıyı ara ara dinlediğini söyledi." "Ablam çok yalan söyleyen biridir, 10 lafından 9’u yalandır" Gülter, Sultan Nur Ulu’nun ise uyuşturucu içtiği için saç örneği vermekten korktuğunu kaydetti. Gülter, ablasının uyuşturucu içip içmediği sorusuna ise, "Şunu da söyleyeyim annemden de net olarak biliyorum Tuğyan geçmişinde uyuşturucu kullanmıştır. Annemin de uyuşturucuyu bıraktırmak için çok uğraştığını biliyorum. Tuğyan kendi beyanına göre bu uyuşturucuyu 5-7 sene önce bırakmış, ondan sonra içmediğini söylüyor. Ancak ben şunu da söylemek durumundayım. Ablam çok yalan söyleyen biridir, 10 lafından 9’u yalandır. Çok yalan söyleyen biridir" dedi. "İlişkisi için yapamayacağı şey yoktur" Olayın cinayet olabileceğiyle ilgili şüphelerinin oluştuğunu da anlatan Gülter, "Benim şüphelerim oluşup kayboluyordu. Ablamın ya da Sultan’ın böyle bir şey yapacağını düşünmedim. Çünkü videoları izlediğimde ablam çok bağırıyordu, ablam olaydan sonra çok üzgündü, sürekli çığlık atıyordu, onun o üzüntüsünü görünce aklıma böyle bir şey yapabileceği gelmedi. Ancak ablamın kişiliği yukarıda belirttiğim gibi yalancılık vardır, menfaati çok sever, ilişkisi için yapamayacağı şey yoktur." Ablasını annesiyle ara ara Kervan sebebiyle kavga ettiğini dile getirerek şöyle konuştu: "Sinirli, agresif ve kavgacı bir yapısı vardır. Şimdi tüm olayları, Sultan’ın verdiği itiraf ifadesini düşününce aklım almıyor, ablamın böyle bir şey yapacağına inanmak istiyorum. Bunların gerçek olmadığına inanmak istiyorum. Yapmışsa da şikayetçiyim. Eğer annem bir cinayet sebebiyle vefat etmişse, yapan, düşünen, olaya karışan herkesten şikayetçiyim. Böyle bir şey yoksa kendini inşallah kanıtlar. Böyle bir şey varsa ömürlerinin sonuna kadar yatsınlar. Her şeyden önce çıkarlarsa benimle karşılaşacaklar. Gerçeğin açığa çıkmasını istiyorum." "Böyle bir şey yapmamıştır diye ümit ediyorum" Tuğyan’ın daha önce kendisine annesini öldürmek istediği ile ilgili bir şey söylemediğini anlatan Gülter, olayın gerçeğiyle ilgili bir bilgisi olmadığının belirterek, "Tuğyan olaydan sonra bana annemi ittim diye bir şey söylemedi. Zaten böyle bir şey de konuşmadık. Hatta onu cezaevine perşembe günü gidersem böyle bir soruyu sorup sormayacağımı da bilmiyorum. Vereceğim cevaptan korkuyorum inşallah böyle bir şey yapmamıştır diye ümit ediyorum. Benim onların kaçma planları ile ilgili bir bilgim yoktur. Hatta kaçmayla ilgili ses kaydı medyaya düşünce ben de Whatsapp’tan Tuğyan’a ’Biraz önce öğrendim, bu Gürcistan, Fransa muhabbetleri ne, hayırdır, nereye kaçmayı planlıyorsun, niye?’ diye yazdım, o da bana bir şey yazmadı, sonra ben onu aradım, kızdım, o da bana böyle bir kaçma planının olmadığını, ses kayıtlarının kesilip biçildiğini öyle servis edildiğini söyledi, ben de aslı varsa sen ver dedim. Yine bu konuşmamızda Bircan’a attığı annemle ilgili mesajların hesabını bana vereceksin demiştim. O bana herhangi bir cevap vermedim" dedi. Gülter, telefonunun kendi rızasıyla incelemesi için savcılığa verdi.