SAĞLIK - 30 Kasım 2024 Cumartesi 12:11

Genç kadın 8 yılda 33 ameliyat oldu: Başarısız operasyonlar hayatını kabusa çevirdi

A
A
A
Genç kadın 8 yılda 33 ameliyat oldu: Başarısız operasyonlar hayatını kabusa çevirdi

İstanbul’da megakolon teşhisiyle 24 yaşında ilk ameliyatını olan Sinem Kabataş’ın sağlık sorunu yanlış müdahalenin ardından daha da büyüdü. 8 yıl içinde 33 kez ameliyat edilen Kabataş’ın durumu hekim ihmalleri iddiasıyla yargıya taşındı. Hayatı kabusa dönen Kabataş, "1 buçuk yıldır böbreklerimde takılı olan dren ile hayatıma devam ediyorum. Çocuğum olmuyor. Kalıcı bir enfeksiyon var ve ağrısı mideme vuruyor. Ağrılarından dolayı 2 günde bir hastaneye gidiyorum" dedi.

Sinem Kabataş megakolon teşhisiyle 24 yaşında Fatih’te bulunan Özel Balat Hastanesi’nde ameliyat oldu. İddiaya göre, ameliyatın ardından üreme organları çevresinde fistüller oluşan Kabataş, bu sorunların giderilmesi için ikinci bir ameliyata alındı. Ancak bu operasyon sırasında mesanesinde yırtık meydana gelen Kabataş’ın vücudunda idrar sızıntıları başladı ve kalıcı enfeksiyonlara yol açtı. Kabataş’ın böbrekleri zarar görerek fonksiyonlarını yitirme aşamasına geldi. 24 yaşında başlanılan yanlış müdahalenin arkası kesilmezken, şu anda 33 yaşında olan genç kadın toplam 33 ameliyat geçirdi. 1 çocuk annesi olan kadın, 33 ameliyatın her birinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine doktorlardan ve hastaneden 23 Ağustos 2023 tarihinde şikayetçi oldu. Olayla ilgili hukuki sürecin devam ettiği öğrenildi.

“6 yıl boyunca 24 ameliyat oldum, en sonunda hastane beni yüzüstü bıraktı”

Geçirdiği başarısız ameliyatlardan dolayı mağduriyet yaşayan Sinem Kabataş, "Bana bağırsaktan megakolon teşhisi konulmuştu. Fakat hastanede bu ameliyatı ekip kurulması gerektiği ve riskli olduğu için yapmadılar. Sonrasında doktor ve hastane arayışına girdim. Sonrasında Özel Balat Hastanesi’ni buldum ve orada ameliyat olmaya başladım. İlk ameliyatımda bana iki seçenek sunmuşlardı ama doktorum risk alıp ilk planladığı ameliyatı yaptı. Ameliyat sonrasında fistüller oluşmaya başladı. Onun yüzünden ameliyatım başarısız geçti ve ben tekrar tekrar ameliyat olmak zorunda kaldım. Yapılan diğer ameliyatlar sırasında da hatalar oluştu. Bu şekilde 6 yıl boyunca 24 ameliyat olmak zorunda kaldım. Daha sonra hastane beni yüzüstü bıraktı. Tedavimi yarıda kestiler. Benle hiçbir şekilde muhatap olmadılar ve hastaneye almadılar. Yapacak bir şey yok deyip beni bıraktılar” dedi.

“Tamamen iyileşmem için olmam gereken 3 ameliyat daha var”

Başka bir özel hastanede de 9 kez ameliyat olup toplamda 33 ameliyat geçirdiğini söyleyen Kabataş, “Tekrardan hastane ve doktor arayışına girdim. Türkiye genelinde hiçbir hastaneye kabul edilmedim. Daha sonra Koç Üniversitesi Hastanesi’ne gittim. Oradaki doktorlar beni kabul etti. Bu ameliyatlar yüzünden böbreklerimi kaybediyordum. Bu hastanede böbreklerin bir tanesini kurtardık. Diğer böbreğim için tedavi hala devam ediyor. Ama maalesef Koç Hastanesi’ne durumum yetmiyor. Çalışamadığım için sigortam da yok. Bu yüzden şu anki tedavim de yarıda kaldı. Burada da 9 kez ameliyat oldum. Yani toplamda 33 ameliyat geçirdim. Tamamen iyileşmem için olmam gereken 3 ameliyat daha var durumum olmadığı için hiçbirini olamıyorum. Bu yüzden biz de hukuki süreci başlattık ve bu süreç hala devam ediyor” diye konuştu.

“Başarısız ameliyatlar yüzünden çocuğum olmuyor”

Hastane masrafları için hastane otoparkında aracını satmak zorunda kaldığını söyleyen Kabataş, “1 buçuk yıldır böbreklerimde takılı olan dren ile hayatıma devam ediyorum. Çocuğum olmuyor. Kalıcı bir enfeksiyonum var ve ağrısı mideme vuruyor. Ağrılarımdan dolayı 2 günde bir hastaneye gidiyorum. İlaçlar alerji yaptığı için antibiyotik tedavisi de alamıyorum. Her gün ağrı kesiciler ile hastaneye gidip serum taktırarak ayakta duruyorum. Bu masraflar yüzünden geçinemiyorum ve çocuğum ile ilgilenemiyorum. Ben bu tedavilere başladığım zaman çocuğum 2 yaşındaydı ve ben onunla vakit geçiremedim. Tedavi olmak için hastaneye ilk gittiğimde 24 yaşındaydım şu an 33 yaşındayım. Bu süreç hem benim için hem de ailem için çok sancılı geçti. Kardeşim benim için okulundan feda etti. Hastane maliyetleri çok fazla olduğu için hastanenin otoparkında arabamı satmak zorunda kaldım. Ondan sonra dükkanımı ve dairemi sattım. Erkek kardeşim ile annem ellerinde ne kadar varsa benim sağlığım için harcadılar. Herkes yardım etmeye çalıştı fakat yetmedi. Ben 33 ameliyat oldum ve artık durumum yok. Tedavime devam edebilmek için yardım istiyorum. Bir an önce iyileşmek ve sağlığıma kavuşmak istiyorum. Sağ böbreğimi kurtardılar ama mideme vuran ağrı ve böbrek ağrılarım hala devam ediyor. Hiçbir hastane beni kabul etmediği için Sağlık Bakanlığına dilekçe bile yazdık. Ben normal hayatına dönmek istiyorum. Çünkü benim 8 yıldır normal bir hayatım yok” ifadelerini kullandı.

“Hem hastane hem de doktorlar hakkında savcılığa şikayette bulunduk”

Kabataş’ın avukatı Burak Kocagöncü ise, "Ağustos 2023’te savcılık şikayeti yaparak hukuki süreci başlattık. Şu anda dosyamız soruşturma aşamasında. Savcılık şu anda Sağlık Bakanlığı Meslek Sorumluluk Kurulu’na müzekkere yazarak soruşturma için ilgili hastane ve ilgili doktor hakkında soruşturma yapılabilmesi için izin talep etti. Şu anda da Meslek Sorumluluk Kurulu’ndan görüş beklediğimiz bir evredeyiz. Biz hem ilgili hastane hem de ilgili doktorlar hakkında savcılığa şikayette bulunduk. Tek bir doktor değil müvekkilimin ameliyatları sırasında bazen kendisine haber verilmeden başka doktorların ameliyata katıldıklarını görüyoruz" dedi.

Şüheda Kıroğlu - Berk Soydan

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Elazığ Fırat Üniversitesi, 14 göstergede ilk sıralarda yer aldı Fırat Üniversitesi, YÖK’ün değerlendirme raporunda 14 göstergede ilk sıralarda yer aldı. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından Türkiye genelindeki 201 üniversitenin 67 farklı gösterge üzerinden analiz edildiği "Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025" yayımlandı. Türk yükseköğretim sisteminin mevcut durumunu kapsamlı biçimde ortaya koyan rapor, üniversitelerin eğitimden araştırmaya, uluslararasılaşmadan sürdürülebilirliğe kadar birçok alandaki performansını gözler önüne serdi. Bu kapsamda Fırat Üniversitesi, "Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025"te 14 farklı göstergede Türkiye genelinde ilk sıralarda yer alarak dikkat çekici bir başarıya imza attı. Fırat Üniversitesi; BİDEB destekleri toplam sayısında Türkiye 4’üncüsü, Değişim programları kapsamında en fazla öğretim elemanı gönderen üniversiteler arasında 5’inci, İklim Eylemi kategorisinde en başarılı üniversiteler arasında 5’inci, İstihdam edilen doktoralı araştırmacı sayısında 6’ncı, Araştırma-Geliştirme, Teknoloji ve Yenilik projeleri toplam sayısında 7’nci sırada yer aldı. Ayrıca üniversite; TEKNOFEST, TÜBİTAK, TÜBA gibi kurumlarca düzenlenen yarışmalarda alınan ödül sayısında 9’uncu, Değişim programları kapsamında en fazla öğretim elemanı kabul eden üniversiteler arasında 13’üncü, Yeşil Üniversite Sıralaması’nda 14’üncü, Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar ile Yoksulluğa Son kategorilerinde 15’inci, Faydalanılan TÜBİTAK proje bütçesinde 16’ncı, Topluluklara kayıtlı öğrenci sayısında 17’nci, Faydalanılan TÜBİTAK bursu sayısı ile değişim programları kapsamında en fazla öğrenci gönderen üniversiteler arasında 18’inci sırada yer alma başarısı gösterdi. Konuyla ilgili açıklama yapan Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Göktaş, "Yükseköğretim Kurulumuz tarafından yayımlanan raporda üniversitemizin 14 farklı göstergede Türkiye genelinde üst sıralarda yer alması, bizler için büyük bir gurur kaynağıdır. Bu başarı; akademik ve idari personelimizin özverili çalışmaları, öğrencilerimizin dinamizmi ve üniversitemizin bilim odaklı, kaliteyi esas alan vizyonunun somut bir göstergesidir. Özellikle araştırma projeleri, TÜBİTAK destekleri, uluslararası değişim programları ile sürdürülebilirlik ve iklim eylemi alanlarında ortaya konulan güçlü performans, Fırat Üniversitesi’nin ülkemizin saygın yükseköğretim kurumları arasındaki yerini her geçen gün daha da sağlamlaştırdığını göstermektedir. Bu vesileyle, üniversitemizin bu başarısında emeği geçen tüm akademik ve idari personelimize, öğrencilerimize ve paydaşlarımıza teşekkür ediyor; Fırat Üniversitesi’nin bilimsel üretimi, topluma katkısı ve uluslararası görünürlüğü artarak yoluna devam edeceğine yürekten inanıyorum" dedi.
İstanbul Altında yılsonu hareketliliği: Küresel belirsizlikler ve jeopolitik riskler fiyatları yükseltiyor Altın piyasası, 2025’in son haftalarına yaklaşılırken küresel belirsizlikler ve jeopolitik risklerin etkisiyle yükseliş trendini sürdürüyor. Uzmanlar, fiyat artışının yalnızca dönemsel dalgalanma olarak değerlendirilmemesi gerektiğini belirterek, yatırımcıların güvenli liman arayışının altını öne çıkardığını vurguluyor. Küresel ekonomide güvenin yeniden tanımlandığı, siyasi risklerin finansal kararları etkilediği bu dönemde; para politikalarındaki belirsizlikler, jeopolitik tansiyon ve artan küresel borçluluk yatırımcıları somut ve evrensel değeri olan varlıklara yönlendiriyor. Altın, bu süreçte yalnızca bir yatırım aracı değil, aynı zamanda küresel sistemdeki kırılganlıklara karşı güçlü bir denge unsuru olarak öne çıkıyor. DEMAŞ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Cumhur Kitiş, yılsonuna yaklaşılırken altın piyasasında yaşanan hareketliliğin yalnızca fiyat artışı olarak okunmaması gerektiğine dikkat çekiyor. DEMAŞ bünyesinde yapılan değerlendirmeler de, altının bu süreçte yalnızca bir yatırım aracı değil, aynı zamanda küresel sistemdeki kırılganlıklara karşı güçlü bir denge unsuru olarak öne çıktığını gösteriyor. Altın, 2025’in son haftalarına yaklaşılırken küresel piyasalardaki belirsizliklerin ve jeopolitik risklerin etkisiyle yükseliş trendini korumaya devam ediyor. ABD Merkez Bankası (FED) başta olmak üzere büyük merkez bankalarının faiz indirimlerine ilişkin net bir takvim açıklayamaması, yatırımcıları yeniden güvenli limanlara yönlendirirken; altın bu süreçte öne çıkan en güçlü varlık olmayı sürdürüyor. Uluslararası finans kuruluşlarının son değerlendirmelerinde; küresel büyümenin yavaşlaması, yüksek kamu borçluluğu ve artan jeopolitik tansiyonun 2026’ya sarkan bir belirsizlik dönemi oluşturduğuna dikkat çekiliyor. Özellikle Orta Doğu’daki çatışma riski, Rusya-Ukrayna hattındaki kırılgan denge ve Asya-Pasifik’te ABD-Çin rekabetinin yeniden sertleşmesi, altının yalnızca bir yatırım aracı değil, aynı zamanda sistemik risklere karşı bir koruma enstrümanı olarak görülmesine sebep oluyor. Merkez bankalarının altın rezervlerini artırma eğilimi de bu tabloyu destekliyor. Küresel ölçekte rezerv çeşitlendirme politikalarının hız kazanması, doların mutlak güvenli liman olma konumunun sorgulanmasına yol açarken; altın, para sistemleri açısından yeniden stratejik bir varlık olarak konumlanıyor. Bu durum, ons altın fiyatlarının geri çekilmelerde dahi güçlü kalmasını sağlıyor. Türkiye cephesinde altın: TL bazlı fiyatlamada yapısal yükseliş Türkiye’de ise altın fiyatları yalnızca küresel ons hareketlerinden değil, aynı zamanda ülkenin makroekonomik dinamiklerinden de doğrudan etkileniyor. Yüksek enflasyonla mücadele süreci, sıkı para politikası adımları ve iç talepteki dengelenme çabalarına rağmen; Türk Lirası’nın reel değerine ilişkin soru işaretleri altının TL bazında güçlü seyrini destekliyor. Cari denge, rezerv yönetimi ve finansman ihtiyacı gibi başlıklar, yılsonuna yaklaşırken piyasaların yakından takip ettiği temel göstergeler arasında yer alıyor. Bu çerçevede altın, Türkiye’de hem tasarruf aracı hem de değer koruma refleksinin en somut karşılığı olmaya devam ediyor. Fiziki altına olan talep, düğün sezonu etkisi zayıflamış olsa dahi yatırım gayesiyle alımlarla canlılığını koruyor. "Altın, tartışmasız şekilde ön plana çıkıyor" DEMAŞ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Cumhur Kitiş, konuya ilişkin değerlendirmesinde, "Altın fiyatlarındaki yükseliş yalnızca dönemsel bir dalgalanma değil; küresel sistemin yeniden şekillendiği bir sürecin yansımasıdır. Hem dünyada hem de Türkiye’de yatırımcılar artık kısa vadeli kazançtan ziyade, uzun vadeli güven arayışına yöneliyor. Bu tabloda altın, tartışmasız şekilde ön plana çıkıyor. Gümüş, yalnızca altının alternatifi olarak değil; sanayi ve yatırım talebinin kesişim noktasında yer alan stratejik bir varlık olarak öne çıkıyor. Özellikle yenilenebilir enerji yatırımları, elektrikli araç üretimi, savunma sanayi ve yüksek teknoloji alanlarında gümüş kullanımının artması, bu metalin küresel ölçekte yapısal bir talep artışı yaşamasına neden oluyor. Uluslararası piyasalarda gümüş fiyatları yıl boyunca zaman zaman sert dalgalanmalar gösterse de, bu oynaklık uzun vadeli potansiyelin zayıfladığı anlamına gelmiyor. Aksine, küresel büyümenin sınırlı seyrettiği ancak teknolojik dönüşümün hız kazandığı mevcut konjonktürde, gümüşün orta ve uzun vadede dengeli ve yukarı yönlü bir fiyat arayışı içinde olması bekleniyor. Türkiye özelinde ise döviz kuru etkisiyle birlikte gümüş, TL bazında erişilebilirliği yüksek, altını tamamlayıcı ve portföy çeşitlendirmesinde önemli bir rol üstlenen yatırım aracı olarak öne çıkıyor" dedi. Altın ve gümüş 2025’i güçlü bir zeminle kapatıyor Altın’ın güvenli liman özelliğiyle ön plana çıktığını belirten Kitiş, "Küresel ekonomik belirsizlikler, jeopolitik riskler, merkez bankalarının temkinli duruşu ve Türkiye’nin kendine özgü ekonomik dinamikleri birlikte değerlendirildiğinde; altın ve gümüşün yılsonuna doğru güçlü seyrini koruması sürpriz olarak görülmüyor. Altın, güvenli liman özelliğiyle öne çıkarken; gümüş, hem sanayi talebi hem de yatırım potansiyeliyle bu tabloyu tamamlıyor. 2025 yılı, kıymetli metaller açısından yalnızca fiyatların değil, stratejik farkındalığın da yükseldiği bir dönem olarak kayıtlara geçerken; yatırımcılar için altın ve gümüş, belirsizlik çağında denge ve güvenin en somut karşılığı olmaya devam ediyor" diye konuştu.
Manisa Yunusemre’de kırsal kalkınma ve kooperatifçilik masaya yatırıldı Yunusemre Belediyesi ile Yunusemre Kent Konseyi tarafından düzenlenen ’Kırsal Kalkınma ve Kooperatifçilik Çalıştayı’nda, kırsal alanların güçlendirilmesi, yerel üretimin desteklenmesi ve kooperatifçiliğin sürdürülebilirliği ele alındı. Kırsal kalkınmanın güçlendirilmesi ve kooperatifçilik anlayışının sürdürülebilir bir zeminde ele alınması amacıyla Yunusemre Belediyesi ile Yunusemre Kent Konseyi iş birliğinde ’Kırsal Kalkınma ve Kooperatifçilik Çalıştayı’ düzenlendi. Yunusemre Belediyesi Muradiye Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirilen çalıştaya; Yunusemre Belediye Başkanı Semih Balaban, Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Mesut Doğan, Manisa Büyükşehir Belediyesi Kırsal Hizmetler Daire Başkanı Yılmaz Usta, CHP Yunusemre İlçe Başkanı Yalçın Arcak, MAYEB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Balkan, Yunusemre Kent Konseyi Başkanı Bektaş Kılınç, belediye meclis üyeleri, konuşmacılar ve çok sayıda üretici katıldı. Mustafa Pala’nın sunumlarını yaptığı çalıştayda belgesel gösterimi gerçekleştirilirken, "Yeniden Sürdürülebilir Kooperatifçilik" başlıklı panelle program devam etti. Çalıştayda; kırsal alanlarda sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, yerel üretimin desteklenmesi ve kooperatifçiliğin güçlendirilmesine yönelik görüş ve öneriler paylaşıldı. Zeyrek ve Durbay anıldı Çalıştayda konuşan Yunusemre Belediye Başkanı Semih Balaban, kırsal kalkınmayı temel alan bir bakış açısına sahip olduklarını vurguladı. Balaban, göreve geldikten sonra Yuntdağı bölgesindeki 37 köyün kırsal mahalle statüsüne dönüştürüldüğünü hatırlatarak, kooperatif çalışmalarının önünün açıldığını ve belediye imkanları doğrultusunda desteklerin süreceğini ifade etti. Konuşmasında hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek ile Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ı da anan Balaban, "Ferdi Başkanımızı altı ay önce, Gülşah Başkanımızı ise kısa bir süre önce kaybettik. Acıları hala yüreğimizde. Her ikisini de saygı ve sevgiyle anıyoruz" dedi. Çalıştay, katılımcıların değerlendirmeleri ve karşılıklı görüş alışverişinin ardından sona erdi.