EĞİTİM - 05 Kasım 2024 Salı 18:08

İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi 2024-2025 Akademik Yılı Açılışı gerçekleşti

A
A
A

İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi, 2024-2025 Akademik Yılı Açılış Törenini gerçekleştirdi. Açılış dersi konuşmasını eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyon Başkanı Prof. Dr. Vedat Bilgin yaptı.

İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Topkapı Dr. Azmi Ofluoğlu Yerleşkesi, Alev Ofluoğlu Konferans Salonu’nda gerçekleşen 2024-2025 Akademik Yılı Açılış Töreninde Ankara Milletvekili Prof. Dr. Vedat Bilgin, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Azmi Ofluoğlu, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, Zeytinburnu Kaymakamı Dr. Adem Uslu, Kazakistan Konsolosu Yertay Yergalioğlu, sektörden önemli isimler, akademisyenler, gazeteciler ve öğrenciler bulundu. Tören, bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.

İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi 2024-2025 Akademik Yılı Açılışı gerçekleşti

“Türkiye’de Toplumsal Değişme Dalgaları ve Kalkınma” başlığıyla açılış dersi konuşmasını yapan Vedat Bilgin, “İstanbul Yeni yüzyıl Üniversitesi’nin açılış törenine katılmak benim için heyecan verici, gençlerle yeniden bir arada olmak çok güzel bir şey. Şimdiden yeni eğitim yılınızın kutlu olmasını diliyorum. Geleceğin Türkiye’si düşüncesiyle, fikriyle, eylemleriyle, ürettiği eserlerle kalıcı olanların Türkiye’si olacak” diyerek sözlerine başladı.

“Tarımsal devrimin oluşturduğu dalgayı en iyi yöneten milletiz

Prof. Dr. Bilgin konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Türkiye, 1970’lerin başında fert başına düşen geliri bin dolar olan bir ülkeydi. Çünkü dünyadaki değişim dalgalarının gerisinde kaldı. Birinci değişim dalgası tarım devrimiyle başladı. Muhtemelen o zamana kadar da insanlar avcı, toplayıcı yaşadılar. Sonra diğer bir değişim dalgası geldi. Yaklaşık yüz yıl önce endüstriyel değişim dalgası geldi. Endüstriyel değişim dalgası gelene kadar yeryüzünün en güçlü, en refah, medeniyet bakımından en gelişmiş ülkelerinin başında bizim ülkelerimiz gelir. Bütün İslam coğrafyası, onun merkezinde Türkler, yani Selçuklu ve Osmanlı başında gelir. Demek ki biz tarımsal devrimin oluşturduğu dalgayı en iyi yöneten milletlerden birisiyiz.”

İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi 2024-2025 Akademik Yılı Açılışı gerçekleşti

Milli Mücadele’nin dünyaya örnek olduğuna dikkat çeken Bilgin, “Biz yeni bir çağın öncüsüyüz. Milli bağımsızlık mücadelelerinin, kurtuluş savaşlarının öncüsü olmuşuz. Atatürk’ün attığı adım ilk adımdır. Sorunu çözmemiş ama sorunun çözümünde atılması gereken ilk adımdır, o olmadan olmaz. Arkasından hemen Hintliler gelmiştir. Doğrudan bizim Milli Mücadelemizin siyasal projesini üstlenmişlerdir. Neticede biz 20’nci yüzyılın büyük bir kısmını sanayinin tahribatıyla geçirdik. Bunun sebeplerinden ikisinin üzerinde duracağım: 1’inci sebebi şudur. İmparatorluğun son kuşak aydınları ve siyasetçileri saray çağının getirdiği yenilikleri ve özellikleri fark edememişlerdir. Batılılaşma ideolojisi bu fark edememenin sonucudur. Saray çağını kavrayamamışlardır. İkinci Mahmud’dan başlayan, daha sonra da devam eden Tanzimat’la, adeta problem haline gelen batıyı hastalıklı bir anlama biçimi. Meseleyi göremedikleri için 38’de bütün gümrüklerimizi Avrupa’ya açmışlardır. Avrupa, Türkiye’yi teslim almıştır. Biz Türk aydınları da uzun yıllar Tanzimat büyük yenilik hareketi diye alkışlamışızdır. Bir felakettir. Türkiye’yi yarı sömürgeleştirme politikasıdır” dedi.

İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi 2024-2025 Akademik Yılı Açılışı gerçekleşti

“Üniversiteler, düşüncenin üretildiği yerlerdir ama bununla sınırlı değildir”

İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Yaşar Hacısalihoğlu ise, “Bir yılı geride bıraktık. Üniversiteler bir iddia işidir. Çalışma arkadaşlarım en iyi bilir. Sonuçta adını koyarsınız. Binalarınız olur, kampüsleriniz olur. Ama üniversite olabilme süreci zahmetli, yorucu, kıymetli emek ister, titizlik ister, yoğunlaşmak ister. O açıdan hep söylüyorum biz üniversite olmaya karar verdik. Esas alan onun içinin niteliğidir, derinliğidir. Çok şaşalı çok büyük binalarınız, kampüsleriniz olabilir ama bütün mesele aslında hocayla öğrenci arasındaki alış verişe bağlıdır. Kaliteyi belirleyen, niteliği belirleyen, sonuca götüren, ne yaptığının, niçin yaptığının farkına varabilmek, o ilişkide saklıdır. Hangi alanda olursanız olun üniversiteler ilgili düşüncenin üretildiği yerlerdir ama bununla sınırlı değildir. Bu üretilen bilginin, düşüncenin bilince kazındığı yerdir. Onun sorumluluğudur, onun iradesidir, onun takipçisidir. Yeryüzünün ve insanlığın ihtiyaç duyduğu ne varsa o yükü o sorumluluğu taşıyan yerin adıdır üniversite. Bugün geldiğimiz noktada insanlık değerlerinin ters yüz edildiği, çiğnendiği bir dönemde, bugün soykırımın 21’inci yüzyılda en yüksek teknolojiyi, en ileri toplumsal sistemlerin tartışıldığı bir dönemde hala yaşanıyorsa, hala yeryüzünde insanın insana sömürüsü ve iştahı eksilmediyse üniversitelere büyük bir iş düşüyor” diye konuştu.

 

 



 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kayseri "Hakaret suçu uzlaşmadan ön ödeme kapsamına alındı" Avukat Songül Demir Avcı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabul edilen 9. Yargı Paketi ile birlikte hakaret suçlarının uzlaşmadan ön ödeme kapsamına alındığını, bunun hakaret suçlarının önünü açacağını savunarak, “Kamu görevlilerinin muaf olması, eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ediyor” dedi. Sosyal medyada kamu görevlileri dışındaki vatandaşlara hakaret eden kişilerin artık uzlaşmadan ön ödeme yaparak dosyalarını kapatabileceklerini söyleyen Songül Demir Avcı, “07 Kasım 2024 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda 9. Yargı Paketi resmi olarak kabul edildi. Bu yargı paketi beraberinde birçok yeniliği getirdi. Bunlardan en çok dikkat çekeni sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle hakaret suçunun uzlaşma kapsamından ön ödeme kapsamına alınması hususu. Bunu ayrıntılı anlatacak olursak; sesli, yazılı veya görüntülü ileti ile hakaret suçu normalde uzlaşma kapsamındaydı. Bu yargı paketi beraberinde ön ödeme kapsamına alındı. Bunun sonuçları olarak da olumsuz sonuçlarından bahsetmek istiyorum. Yani ön görülebilecek olumsuz sonuçları dersek de şöyle, normalde kamu görevlisini istisna tuttu. Bu da anayasanın kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Yani sadece sesli, yazılı ve görüntülü ileti ile hakaret suçu ön ödeme kapsamına alınıyor ama kamu görevlisine hakaret alınmıyor. Onun haricinde dini değerlere hakaret edilmesi, yani sosyal medyadan birileri dini değerlere hakaret ederse bunun sadece ön ödeme kapsamında bir yaptırımı vardır. Yani şöyle belli bir miktar paranın devlet hazinesine verilerek bunun kapanması demektir. Şöyle ki normal şartlarda uzlaştırma kapsamında olan sesli, yazılı veya görüntülü iletiyle hakaret suçunun bu kapsama alınması kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ediyordu. Bunun dışında da dediğimiz gibi kişilere hakaret edilecek ve bunun önünü açacak. Yani sosyal mecralarda birçok kişi ünlülere, siyasetçilere yani kamu görevlisi olmayan tüm herkese hakaret etmenin önünü açacak bir yasa oldu” dedi. “Bu yasa kişilerin dini değerlerine hakaret edilmesinin de önünü açacak" Songül Demir Avcı, yargı paketinin sadece kişilere değil yaşam tarzları ve inançlarına hakaretin de önünü açacağını söyleyerek, “Bu yasa kişilerin dini değerlerine hakaret edilmesinin de önünü açacak. Yani sadece şahsı bazında bir hakaret değil de kişilerin hem yaşantısına, dini tercihlerine, yapılan bir hakaret söz konusu olacak ve bunun da önü alınmaz bir noktaya gelecek. Çünkü sosyal mecra bilindiği üzere şöyle ki birçok insanın kullandığı sosyal mecralar bulunmaktadır. Bu sosyal mecralarında da etkileşim çok fazla olmakta. Yani diyelim ki birinin dini değerlerine hakaret edildi. Bunun yaptırımı, sadece ön ödeme kapsamında devlet hazinesine verilen bir miktar parayla kapanmış oluyor. Yani buradaki müştekinin, zarar gören kişinin kanun önündeki hakları sınırlanmış oluyor aslında bir nevi. Bunun yaptırımı devlet hazinesine bir miktar para ödeyerek dosyanın kapanması demektir” ifadelerini kullandı.
Ankara HAK-İŞ Başkanı Arslan: “Sistem böyle devam ederse çalışanların yüzde 70’i asgari ücretle çalışmak zorunda kalacak” HAK-İŞ Konfederasyonu Genel Başkanı Mahmut Arslan, sistemin mevcut şekliyle devam etmesi halinde birkaç yıl sonra çalışanların yüzde 70’inin asgari ücretle çalışmak zorunda kalacaklarını savunarak, “Asgari ücret belirlenirken sadece asgari ücretle çalışanlar değil, asgari ücretin üzerinde çalışanların da ücretlerinin belli bir noktaya taşınması gerekiyor" dedi. HAK-İŞ Konfederasyonu Genel Başkanı Arslan, “Toplumsal Yaşamda ve Çalışma Hayatında Engelli Olmak” temalı söyleşi programında konuştu. Asgari ücret görüşmelerine değinen Arslan, asgari ücret tespit komisyonunun yapısına itirazları olduğunu belirterek, “Biz her zaman şunu söyledik. Bu sorumluluğu 16 milyonun çalıştığı ve bir milyonun biraz üstünde üyesi olan bir konfederasyona tek başına veremeyiz. Bu sorumluluğu bütün örgütler paylaşsın. Sadece işçi konfederasyonları değil, başkaları da bu işe dahil olsun. Temsil etmediğimiz on dört milyon asgari ücretli bir çalışan işçinin de orada yer alabileceği bir modeli koymamız gerekiyor” ifadelerini kullandı. "İşverenin, işçinin, hükümetin uzlaşabileceği bir ortak anlayışa gelmemiz gerekiyor" Söz konusu asgari ücret tespit komisyonu modelinin hatalar barındırdığını aktaran Arslan, “Türkiye’nin en büyük sözleşmesini yapıyoruz. 6-7 milyona yakın arkadaşımızın ücretleri asgari ücret tespit komisyonu ile belirleniyor. Türkiye’nin en büyük sözleşmesini yapıyoruz ama temsil krizi ile karşı karşıyayız. O zaman ne yapmamız gerekiyor? Bu en büyük sözleşmeyi yapacağımız kesimlerin de içinde olduğu bir modele ihtiyacımız var. Bu model çoğunluk modeli olmamalı. Bu model aslında uzlaşmaya dayalı bir model olmalı. İşverenin de işçinin de hükümetin de uzlaşabileceği bir ortak anlayışa gelmemiz gerekiyor. Bu daha zor ama daha anlamlısı. O nedenle bugünkü asgari ücret tespit komisyonundan bizim beklediğimiz bir asgari ücret çıkmayacağı açık” şeklinde konuştu. "Maalesef tiyatro eserini seyreder gibi seyrediyoruz" Arslan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Maalesef bir ay, bir tiyatro eserini seyreder gibi seyrediyoruz. Sonunda ocak ayının başına gelince her zaman bizim başımıza gelen Türkiye’nin de başına geliyor. Hükümet işverenle anlaşıyor ve bir asgari ücret belirleniyor. O nedenle biz içeriğinin de modelin kendisinin de komisyonun da yapısının hep birlikte tartışıldığı yeni bir tartışmayı, yeni bir bu konuda çalışmaya ihtiyacımız var. Biz o zaman asgari ücret tespit konusunun yapısını daha çok katılımcı bütün kesimleri içine alan, uzlaşmaya dayalı bir anlayışı hakim kılmazsak asgari ücreti her yıl bir ay tartışırız, sonunda da dağ fare doğurur.” "Asgari ücretin kimleri kapsadığı konusunda düzenlemeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz" Asgari ücret tespit komisyonunun ilkelerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Arslan, şu ifadelere yer verdi: “Biz Türkiye gibi aile mefhumunun güçlü olduğu, kadınların büyük bir bölümünün ne yazık ki çalışma hayatından kopuk olduğu bir dünyada aile mefhumunu güçlendirecek ve işçileri aileleriyle beraber değerlendiren bir asgari ücret içeriğine ihtiyacımız var. Evli, iki çocuklu bir işçinin ücretinin belirlenmesi, onların aile hükümlülüklerini yerine getirebileceği bir ücretin, bir düzenlemenin yapılmasını istiyoruz. Aksi halde işçiyi tek başına değerlendiren ve onun üzerinde oluşturulan rakamların, gerçek rakamlar olmadığının da ortaya koyulması gerekiyor. O nedenle biz asgari ücret tespit komisyonunun yapısıyla beraber asgari ücretin kimleri kapsadığı konusunda da mutlaka bir düzenlemeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Aile yükümlülüklerini içine alan bir asgari ücretin mutlaka çalışanları daha çok temsil edeceğini düşünüyoruz.” "Birkaç yıl sonra çalışanların yüzde 70’i asgari ücretle çalışmak zorunda kalacak" Özel sektördeki beyaz yakalı çalışanları işaret eden HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, şunları kaydetti: “Eğer sistem böyle devam ederse ve genel ücretlerdeki yüksek enflasyona bağlı olarak gerilediğimiz reel olarak ve rakamsal olarak gerilediğimiz ücretler özel sektörde başta olmak üzere birkaç yıl sonra göreceksiniz çalışanların yüzde 70’i asgari ücretle çalışmak zorunda kalacak çünkü asgari ücret belirlenirken sadece asgari ücretle çalışanlar değil, asgari ücretin üzerinde çalışanların da ücretlerinin belli bir noktaya taşınması gerekiyor. Mesela toplu sözleşmelerimizde uzun yıllar öncesinde bizim topluluk iş sözleşmelerimize şöyle bir hüküm vardı. Toplum iş sözleşmesinin yürürlük süresi içerisinde asgari ücret yeniden belirlendiği zaman asgari ücretle yeni asgari ücret arasındaki fark toplu iş sözleşmesinin tarafı olan sendikanın üyelerine ayrıca bir zam olarak uygulanıyordu. O zaman ne oluyordu asgari ücret arttığı zaman? Diğer ücretlerimiz de asgari ücret oranında artırmış oluyordu. Şimdi bunu yapamadığımız için ne oluyor? Asgari ücreti bir belli düzeyde artırsak bile özel sektördeki toplu sözleşmelerimizde aynı oranda zam yapamadığımız için bir süre sonra bakıyorsunuz asgari ücretin seviyesinde kalmışız. Bu aslında Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliğini olumsuz yönde etkileyen bir tabloyla karşı karşıyayız. Onun için sadece biz asgari ücreti değil bütün ücretleri belli bir düzeye taşıyacak bir modeli bizim gerçekleştirmemiz gerekiyor.”