ASAYİŞ - 09 Temmuz 2024 Salı 11:44

Staj için gelen öğrenciyi başörtüsü sebebiyle okula almadığı iddia edilen okul müdürüne 3 yıl 4 ay hapis cezası

A
A
A
Staj için gelen öğrenciyi başörtüsü sebebiyle okula almadığı iddia edilen okul müdürüne 3 yıl 4 ay hapis cezası

Kağıthane’deki bir koleje staj yapmak için gelen başörtülü öğrenciyi, yönetmeliği ve kuralları gerekçe göstererek başörtüsünü çıkarmazsa alamayacaklarını söylediği iddia edilen okul müdürünün yargılandığı davada karar çıktı. Mahkeme, sanığı ‘kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi’ suçundan 3 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı.

Kağıthane’de bulunan bir koleje 21 Eylül 2022’de staj yapması için yönlendirilen başörtülü öğrenci Nezaket Akbulut’u okulun yönetmeliğini ve kuralları gerekçe göstererek başörtüsünü çıkarmadığı takdirde alamayacaklarını söylediği iddia edilen okul müdürü Özlem Öztoprak’ın yargılandığı dava karara bağlandı. İstanbul 14. Asliye Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuksuz sanık Akbulut katılmazken, tarafların avukatları ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Birimi avukatı hazır bulundu.

Başörtüsü bulunduğu için staja başlatmadığı belirtildi, 10 yıla kadar hapsi istendi

Duruşmada esasa ilişkin mütalaasını açıklayan Cumhuriyet Savcısı, sanığın olay tarihinde müşteki Nezaket Akbulut’u başörtüsü bulunduğu için staja başlatmadığını aktardı. Açıklanan mütalaada, sanık Özlem Öztoprak’ın ‘kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi’ suçundan 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi. Açıklanan mütalaaya karşı savunma yapan sanık avukatı, müvekkilinin beraatını talep etti. Müşteki avukatı ise bir diyeceklerinin olmadığını ifade ederek sanığın cezalandırılmasını istedi.

3 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı

Kararını açıklayan mahkeme, sanık Özlem Öztoprak’ın ‘kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi’ suçundan 3 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı.

İddianameden

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü 3. sınıf öğrencisi Nezaket Akbulut’un Savcılığa şikayet dilekçesi sunduğu ve şikayetçi olduğu iddialar üzerine soruşturma başlatıldığı anlatıldı. Hazırlanan iddianamede yer alan dilekçede, üniversitenin 3.sınıftan itibaren öğrencilerine staj yapacak yer ayarladığı, kendisini de Kağıthane’deki kolejde staj yapması için yönlendirildiği aktarıldı.

Olay günü arkadaşıyla beraber bahse konu okula gittiğinin aktarıldığı dilekçede, burada müdür olan şüpheli Özlem Öztoprak’ın kendisine hitaben ‘okulun kılık, kıyafet yönetmeliği ve kurallarının olduğu, başörtülü hiçbir öğretmen ve öğrencinin okulda bulunmadığı ve bulunamayacağı, staj yapmak istemesi halinde başörtüsünü çıkarması gerektiği, aksi halde okula stajyer olarak alamayacakları’ ifadelerini kullandığı kaydedildi. Müşteki Akbulut’un bundan dolayı okula alınmaması nedeniyle mağdur olduğunu söylediği de belirtildi.

Müşteki Akbulut’un arkadaşının da müştekiyi doğrular şeklinde ifade verdiğinin anlatıldığı iddianamede, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik’te dahi kamu görevlisi kadınlar için baş açık olma şartının bulunmadığı belirtildi. İddianamede, müşteki Akbulut’un staj öğrencisi olması nedeniyle başörtüsü taktığı gerekçesiyle staja kabul edilmemesinin herhangi bir mevzuat dayanağının da bulunmadığı aktarıldı. Şüpheli Öztoprak’ın kanuni bir dayanağı olmamasına rağmen hukuka aykırı bir davranışta bulunarak müştekinin staj yapma ve eğitim hakkını kullanmasını engellediği de belirtildi.

Hazırlanan iddianamede şüpheli Özlem Öztoprak’ın ‘kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi’ suçundan 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.

Gamze Şenyiğit

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Kütahya’da merhum Sadık Ceylan’ın ailesine anlamlı ziyaret Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şubesi, sendikanın kurucu başkanı merhum Sadık Ceylan’ın ailesini ziyaret etti. Ziyarete, önceki dönem şube başkanı Kamil Uçan ve sendika temsilcileri katıldı. Kurucu Genel Başkan Mehmet Akif İnan’ın öncülüğünde, zorluklarla dolu süreçlerde sendikanın bayrağını Kütahya’da dalgalandıran merhum Sadık Ceylan’ın kıymetli eşi Münire Ceylan ve çocukları Cahit, Cihat ve Elif Ceylan ile bir araya gelindi. Ziyaret kapsamında, Eğitim-Bir-Sen Genel Merkezi tarafından hazırlanan "Yaşayanların Dilinden İz Bırakanlar" kitabı ile Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şubesi’nin 25 yıllık mücadelesini anlatan Şube Tarihi kitabı aileye takdim edildi. Eğitim-Bir-Sen’in bugün Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri haline geldiği vurgulanan ziyarette, sendikanın eğitim çalışanlarının haklarını savunma, anti-demokratik uygulamalara karşı durma ve toplumsal dayanışma konusundaki katkıları hatırlatıldı. Sendikanın Filistin ve Doğu Türkistan başta olmak üzere mazlum coğrafyalardaki davalara sahip çıktığı, doğal afetler ve kriz dönemlerinde milletin yanında olduğu vurgulandı. Eğitim-Bir-Sen temsilcileri, başta merhum Sadık Ceylan olmak üzere sendikanın kuruluşunda emeği geçen tüm vefat eden isimlere rahmet dileyerek, Berat Kandili vesilesiyle tüm üyelerin ve İslam âleminin kandilini tebrik etti.
Muğla Muğla’daki Şaban Ataş cinayetinde sanıklar hakim karşısına çıktı Muğla’nın Seydikemer ilçesinde kaybolduktan 56 gün sonra cansız bedeni bulunan Şaban Ataş cinayetiyle ilgili dava, Fethiye 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Cinayetle suçlanan Şaban Ataş’ın eski eşi ve arkadaşı mahkemede olayın detaylarını anlattı. Cinayete ilişkin hazırlanan iddianamede, tutuklu sanıklar öldürülen Şaban Ataş’ın (52) eski eşi Emine Karabulut (44), oğlu Mert Ataş (23) ve Burhanettin Öztürk (46) ile adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Emine Karabulut’un annesi Durkadın Karabulut (85) hakkında ’Tasarlayarak kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Davanın ilk duruşmasına tutuklu sanıklar Burhanettin Öztürk ve Mert Ataş, SEGBİS aracılığıyla katılırken, tutuklu sanık Emine Karabulut, adli kontrol şartı ile serbest kalan Durkadın Karabulut, Şaban Ataş’ın oğlu Mehmet Ataş, Fethiye 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hazır bulundu. Cinayetin detayları mahkemede anlatıldı Emine Karabulut, mahkemede verdiği ifadede 2010 yılında boşandığı Şaban Ataş ile aynı evde yaşamaya devam ettiğini ve Burhanettin Öztürk ile 2006 yılından bu yana ilişkisinin olduğunu söyledi. En küçük oğlunun Burhanettin Öztürk’ten olduğunu belirten Karabulut, "Olay günü ben, annem Durkadın, Mert vardı. Burhanettin 8 gibi geldi. Şaban’la bir yere gideceklerdi. Şaban’ı uyandır dedi. Evimiz dubleks, aşağıda mutfak üstte yatak odaları var. Kahvaltıya oturduk. Kahvaltıda annem, Burhanettin, Şaban vardı. Wifi konusunda tartışma yaşandı. Ben kablo aramaya gittim. O arada Burhanettin’in sesini duydum. Aşağı indiğimde Şaban’a bir şey vurulmuş. Diz üstünde duruyordu. Kan yoktu. Burhan, yukarıda yatan oğlum Mert’i çağırmamı istedi. Mert’i çağırmaya gittim uyanmadı. Yeniden aşağı indiğimde Burhanettin Şaban’ın boynuna ip dolamış sıkıyordu. Burhanettin’i ittirdim, ne yapıyorsun dedim. O da beni ittirdi. Tekrar yukarı çıkıp Mert’i çağırdım. Aşağıya indik. Mert, Burhanettin’in üstüne yürüdü. Onu da ittirdi. Burhanettin, Şaban’ın ceplerini boşaltmamı istedi. Sigara, telefon, para, anahtarları aldım. Cesedi halı örtüsüne sardık. Ben, Mert ve Burhanettin depoya indirdik. Mert taşımak istemedi ona baskı uyguladı" ifadelerini kullandı. Şaban’ın telefonu aracılığı ile onun hesabından kendisine 36 bin TL gönderdiğini de itiraf eden Karabulut, cesedi atma konusunda ise, "Seki’ye eşya götürecektik. Cesedi Mert, ben ve Burhanettin koyduk. Daha sonra Mert ve annem araca binmek istemedi. Baskı uygulayarak araca bindirdi. Seki’ye giderken Burhanettin’in belirlediği yere cesedi bıraktık. Üstünü örtmedi. Seki’ye gittik. Diğer eşyaları bıraktık. Gece 04.30’da cesedin yanına gittik ve Burhanettin çapa ile cesedin üzerini örttü" dedi. Karabulut daha sonra 2 oğlu ile birlikte giderek kayıp ihbarında bulunduklarını söyleyip, korktukları için ise olayı polise anlatamadıklarını belirtti. "Korktuğum için sessiz kaldım" Sanık Mert Ataş ise ifadesinde, cinayetin işlendiği gün aşağı indiğinde, "Babamın elleri arkadan bağlıydı, boğazında ip vardı. Hareketsizdi. Evden çıkarılırken yardım etmek zorunda kaldım. Emniyete gidip her şeyi anlatmak istedim ama Burhanettin’ten annem ve kardeşlerime zarar gelir diye korktum" dedi. "Korkudan müdahale edemedim" Sanıklardan Durkadın Karabulut ise, "Ben cinayeti gördüm. Burhanettin önce Şaban’a sopayla vurdu, sonra cebinden çıkardığı iple boğarak öldürdü. Bağırsaydım beni de öldürürdü diye korktum, bir şey yapamadım" şeklinde konuştu. Burhanettin Öztürk suçlamaları reddetti Sanık Burhanettin Öztürk ise cinayetle bir ilgisi olmadığını savunarak, "Emine ile 2006 yılından beri ilişkimiz var. Olay günü onlar kahvaltı yaparken evde 2 bardak çay içtim. Sonra ben evden ayrıldım" dedi. Emine ile olan ilişkileri hakkında detaylar da anlatan Öztürk, "Bana en küçük oğlan H.A’nın benden olduğunu söylüyordu. Ben DNA falan yaptırmadım. O yüzden sürekli yardımcı oluyordum. Sürekli gelip gidiyordum" ifadelerini kullandı. Seki’ye gidilmesi konusunda da bilgiler veren Öztürk, "Seki’ye eşya götürülecekti, Seki’ye eşya taşıdık. Yolda bir kez market için durduk başka durmadık. Ceset görmedim. Cinayet ile hiçbir alakam yok. Bana iftira atılıyor" dedi. Mahkeme, Emine Karabulut, Mert Ataş, Burhanettin Öztürk’ün tutukluluk hallerinin, Durkadın Karabulut’un adli kontrol şartının devamına karar vererek duruşmayı ileri bir tarihe erteledi.
İstanbul İletişim Başkanı Altun: "Türkiye bugün sadece bölgemizde değil, tüm dünyada bir küresel adalet ve hakikat mücadelesi veriyor" Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Türkiye bugün sadece bölgemizde değil, tüm dünyada bir küresel adalet ve hakikat mücadelesi veriyor. Biz, bu iki mücadelenin birlikte verilmesi gerektiğini ve ancak bu takdirde başarı elde edebileceğimizi düşünüyoruz. Zira adalet ve hakikat iç içe geçmiş iki temel değerdir ve adalet, hakikat için birlikte mücadele etmek de şerefli bir tavırdır" dedi. İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca Rami Kütüphanesi’nde düzenlenen "Türkiye Yayıncılık Zirvesi, 21. Yüzyıl Yayıncılığında Fırsatlar ve Meydan Okumalar" programının açılışına katıldı. Programda konuşan İletişim Başkanı Altun, dijitalleşen yayıncılıktan okuma kültürüne, kamu yayıncılığından çocuk edebiyatına, yapay zekanın yayıncılık kültürüne etkisinden, küresel alanda yayıncılık bağlamında karşı karşıya kaldıkları meydan okumalara ve Türkiye’nin yayıncılık ekosisteminin daha da kaliteli hâle gelebilmesi için yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin yayıncılık ekosistemi içindeki uzmanları aktörleri ve kamu bileşenlerini bir araya getirmek ve müzakere platformu oluşturmak için zirveyi düzenlediklerini kaydeden Altun, İletişim Başkanlığı olarak yayımladıkları eserlerle bir yandan kamuda, devlette, hükûmette, her bir kitapta birer politika belgesi üretmeye çalıştıklarını, bir yandan da hem ulusal hem uluslararası kamuoyu için Türkiye’nin haklı tezlerini, haklı duruşunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi vizyonunu paylaşmaya çalıştıklarını anlattı. Türkiye’nin giderek güçlenmesinden ve belirleyici bir aktör olmasından rahatsız olan aktörlerin ürettikleri Türkiye aleyhindeki sistematik dezenformasyonları, kara propaganda girişimlerini bertaraf etmek adına çalıştıklarını ifade eden Altun, "Türkiye bugün sadece bölgemizde değil, tüm dünyada bir küresel adalet ve hakikat mücadelesi veriyor. Biz, bu iki mücadelenin birlikte verilmesi gerektiğini ve ancak bu takdirde başarı elde edebileceğimizi düşünüyoruz. Zira adalet ve hakikat iç içe geçmiş iki temel değerdir ve adalet, hakikat için birlikte mücadele etmek de şerefli bir tavırdır. Kurumsallaştırmaya çalıştığımız Türkiye İletişim Modeli’yle özgün pratikler ortaya koymaya gayret ediyoruz ve biz yine bu çerçevede, kitap ve dergi yayıncılığını Türkiye İletişim Modeli’nin mütemmim bir cüzü olarak telakki ediyoruz. Türkiye yayıncılık ekosisteminin geliştirilmesi için çalışıyoruz, çabalıyoruz. Son 23 yılda Türkiye yayıncılık ekosistemi içerisinde gerçekten önemli başarılara imza atıldı. Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi başta olmak üzere, yine içinde bulunduğumuz Rami Kütüphanesi dâhil olmak üzere uluslararası standartların üzerinde güçlü, etkin, örnek kütüphaneler inşa edildi, milletimizin istifadesine sunuldu" diye konuştu. "ISBN tahsis edilen kitap sayısı bugün itibarıyla 100 bine yaklaşmış durumda" Geçen yıl itibarıyla Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı halk kütüphanelerinde üye sayısının 7 milyona, kullanıcı sayısının 39 milyona ve toplam kitap sayısının 25 milyona eriştiğini dile getiren İletişim Başkanı Altun, "2002 yılı itibarıyla ISBN tahsis edilen kitap sayısı 16 bin 500’ken, bu sayı bugün itibarıyla 100 bine yaklaşmış durumda. Ciddi bir niceliksel büyüme ve hatırı sayılır bir niteliksel gelişmeyle karşı karşıyayız. Bundan sonra bizlere, sizlere, hepimize düşen bu niceliksel büyümeyi sürdürmek ve elbette aynı zamanda onu daha güçlü niteliksel gelişmeyle taçlandırmak" şeklinde konuştu. Altun, "Yayıncılık alanında almaya başladığımız bu mesafe, Türkiye’de yaşanan siyasal demokratikleşmeyle, normalleşmeyle, ekonomik büyümeyle doğrudan ilişkilidir, bağlantılıdır. Biz, esas itibariyle toplumsal alandaki çoğulculuğu, zenginliği, siyasal ve kültürel alana taşıyabilme mücadelesi veriyoruz. Mücadelemizin bir adı budur. Ceberut, tepeden inmeci, topluma, millete, halka yukarıdan bakan bir kültürel hegemonya gelişimine karşı bizler, toplumuyla, tarihiyle, kültürüyle barışık, özgün bir modernleşme arayışı içinden çıkan bir kültürel çoğulculuğu ve demokratik temsil düzenini savunuyoruz. Ne yazık ki ülkemiz bu sadmeye, saldırıya çokça maruz kaldı, tarihinde bu saldırılarla defaatle karşılaştı. Kültürsüzleştirilmeye, kültür köklerimizden koparılmaya çalışıldık. Bu kültürel girişim sahipleri, kültürümüzü baltalamaya yönelik çaba sarf edenler elbette bize zarar verdiler fakat başarı elde edemediler" ifadelerini kullandı. İletişim Başkanı Altun, batı merkezli kültürel kuşatma girişimlerinin varlığını somut bir meydan okuma olarak görmezden gelemeyeceklerini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hepimiz buna muhatabız. Bu kültürel kuşatma, hegemonya girişimlerinin yayıncılık alanındaki yansımalarına da en çok sizler şahitlik ediyorsunuz. Bugünün küresel yayıncılık düzeninin en önemli sorunu bu girişimlerdir. Bu girişimler birkaç Batılı büyük şirketin oluşturduğu tekelleşme marifetiyle yayıncılık açısından olumsuz sonuçlar doğuruyor. Evet, bugün yayıncılıkta dijital medya düzeniyle daha da derinleşen bir Batılı tekelleşme ve büyük teknoloji şirketlerinin tahakkümü en önemli meydan okumalardan biridir. Yine dijitalleşmeyle gelen bir diğer meydan okuma da giderek karmaşıklaşan ve hepinizin muzdarip olduğu telif sorunları ve bunu derinleştiren yeni nesil korsan yayıncılık faaliyetleridir. Bunların yanında yine dünyada küresel alanda etkileri günden güne daha fazla hissedilen adaletsizlik düzeninin bir uzantısı olan dijital uçurum, yayıncılık dünyasının bir diğer Türkiye sınamasıdır." "Dezenformasyon yağmuru yayıncılık kültürünün önünde önemli bir sorun" Artık insanlığın temel bir sorunu olan ve bugün hiçbir toplumun bigane kalamadığı dezenformasyon yağmurunun da yayıncılık dünyasının çok önemli bir sorunu olduğuna işaret eden Altun, "Yayıncılıkta faaliyet gösteren aktörler, her şeyden önce bilgi üretim düzeninin ana aktörleridir. En temel iddiaları da hakiki, tahrif edilmemiş bilgi üretmektir. Fakat mevcut dezenformasyon yağmuru ve bunu besleyen medya düzeni, gittikçe bu uğraşı, gayreti zorlaştırmaktadır. Çünkü bilginin yerine dezenformatif içerikler geçtikçe ne yazık ki bazı aktörler bilerek, bazı aktörler bilmeden, bu dezenformatif akış süreçlerinin taşıyıcısı olabilmektedir. Bu da bir bütün olarak yayıncılık kültürünün önünde önemli bir sorundur. Yapay zekânın varlığı her ne kadar birtakım imkânlar sağlasa da bu bağlamda dezenformasyon yağmurunun etkisini arttırmakta ve ne yazık ki bu süreci olumsuz yönde hızlandırmaktadır" değerlendirmesinde bulundu. İletişim Başkanı Altun, yeni medya düzeninin yayıncıların önüne bazı fırsatlar da sunduğunu belirterek, "E-kitap, sesli kitap, podcast gibi yenilikçi mecralar, eserlerin daha geniş kitlelere ulaşmasına imkân sağlayabiliyor. Diğer taraftan yapay zekânın olumsuz tarafına referans verdim ama bununla birlikte yapay zekâ ve büyük veri madenciliği sayesinde okur eğilimlerinin analizlerinin yapılabilmesi ve kişiselleştirilmiş yayıncılık deneyimleri üretilebilmesi mümkün. Yine bir başka avantaj da yine yeni medya düzeniyle birlikte küresel pazara, alana erişim imkânlarının artması" ifadesini kullandı. "Bize giydirilmiş deli gömleklerini kabul etmemeliyiz" Sorunları çözmeye çalışırken fırsatları da kullanmak gerektiğinin altını çizen Altun, "Bu çerçevede yeni nesil yayıncılık stratejilerine önem vermek kuşkusuz çok önemli. O nedenle yeni nesil yayıncılık stratejileri üzerinde özellikle duralım istiyoruz. Diğer taraftan okuma kültürünü güçlendirmek en hayati mesele. Bu doğrultuda bizler gerek Millî Eğitim Bakanlığımız gerek Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile birlikte kamusal farkındalık kampanyası, stratejik iletişim kampanyası yürüteceğiz. Diğer taraftan geleneksel ve dijital yayıncılığı iç içe geçirebilmek adına birlikte yeni modeller üretebilmek adına neler yapabiliriz, bunları müzakere edeceğiz. Bütün bunların yanında ’Türkiye Yayıncılık Ekosistemi’ni güçlendirme adına Türkiye’ye özgü bir yayıncılık aktivizmi üretebilir miyiz?’ bunu tartışacağız. Yeni dijital yayıncılık platformlarının geliştirilmesi dâhil olmak üzere neler yapılabileceğini ele alacağız. Bu noktada gerçekten retoriğin ötesinde birlik ve beraberliğin çok hayati bir unsur olduğunu düşünüyorum" şeklinde konuştu.