GENEL - 25 Aralık 2017 Pazartesi 10:06

Türkiye’nin ilk biyotıp ve genom enstitüsünü kuran Prof. Dr. Mehmet Öztürk aşkı anlattı

A
A
A
Türkiye’nin ilk biyotıp ve genom enstitüsünü kuran Prof. Dr. Mehmet Öztürk aşkı anlattı

İzmir Uluslararası Biyotıp ve Genom Enstitüsünün Kurucu Müdürü Prof.

İzmir Uluslararası Biyotıp ve Genom Enstitüsünün Kurucu Müdürü Prof. Dr. Mehmet Öztürk, “Aşk genetik mi?” sorusuna Yaşar Üniversitesinde düzenlenen söyleşide yanıt aradı. Aşkın hamurunda genetiğin var olduğunu ancak aşkın hamurundaki genetik ağların henüz tanımlanamadığını belirten Prof. Dr. Öztürk, Türk erkeklerinin yaşadığı aşk tarzıyla ilgili, “Türkiye, maalesef aşkından sevgilisini ya da eşini öldüren erkeklerin ülkesi. Türk erkeklerinin pek çoğunun aşk tarzı “mania” tarzı gibi. Yani sahiplenici, zedeleyici ve kıskanç bir tarz” dedi.


Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Öztürk, Yaşar Üniversitesi tarafından düzenlenen güncel bilim söyleşilerine konuk oldu. Türkiye’deki üniversitelerin yanı sıra Harvard Tıp Fakültesi ve Fransa Institute Albert Bonniot’de genetik alanında büyük çalışmalara imza atan Öztürk, “Aşk ya da davranışlar genetik olarak açıklanabilir mi? Duygularımızı kontrol eden genler var mı?” gibi konu başlıklarını ele aldı.


Davranış genetiğinin hızla gelişmesi gereken bir bilim dalı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Öztürk, “Günümüzde teknolojiler bir insan genomundaki tüm bilgileri çıkarma kapasitesine sahip. Artık ABD’de cinayetten yargılanan kişiler avukatları tarafından ‘Bu cinayetin altında müvekkilin genetik yapısı yatıyor’ şeklinde savunulabiliyor. Bu savunmalar çok geniş ölçüde karşılık buluyor ve hafifletici sebep olarak sayılabiliyor. Öte yandan, davranış genetiğinde net veriler mevcut değil. Örneğin fenilketonüri, talasemi gibi hastalıkları kesin ve net bir biçimde genetik hastalıklar olarak adlandırabilirken, çeşitli davranış biçimlerimizi genetikle net bir biçimde açıklayamıyoruz. Çünkü beyin, bilim adamları tarafından en az tanınan organlardan biri ve davranışlarımız metre gibi, kilo gibi ölçülebilen özelliklere sahip değil. Bilim ancak yardımlaşma, sadakatsizlik, empati, siyasi taraftarlık, liderlik, psikososyal stres gibi özelliklerimizi ve eğilimlerimizi hem genetik, hem ortak çevresel özellikler hem de özel çevresel özelliklerle yani geniş bir skalada açıklamaktadır” dedi.



Aşk hormonu: Oksitosin


Aşk hormonu olarak adlandırılan oksitosin hormonunun romantik ilişkilerdeki etkilerine de değinen Prof. Dr. Öztürk, “Oksitosin, çok farklı etkileri olan bir hormon. Annelik davranışı, eşler arası bağlanma gibi sosyal etkileri; endişenin giderilmesi, olumlu ruh hali gibi duygusal etkileri; sosyal ve koku hafızası gibi zihinsel etkileri ile doğum ve emzirme sırasında oto uyarım gibi etkilere sahip bir hormon. Ayrıca bu hormonun vücuttaki eksikliği veya fazlalığı otizm, frajil x sendromu gibi bazı davranışsal hastalıklarda kritik rol oynuyor. Romantik aşk ile oksitosin reseptör geninin ilişkisi incelendiğinde ise ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor. Buna göre oksitosin hormonunun yetersizliğinde eşler romantik ancak umursamaz birer aşık olabiliyorlar. Yani birbirlerinin sorunlarına empati ile yaklaşmıyorlar” bilgisini verdi.



“Türk erkeğine dikkat”


Bilim adamları tarafından ispatlanmış altı aşk tarzının bulunduğunu ancak bunlardan ikisinin genetik bilimiyle açıklanabildiğini ifade eden Öztürk, Türk erkeklerinin yaşadığı aşk tarzı maniaya dikkat çekti. Prof. Dr. Öztürk, “Genetik bağlantısı bulunan eros ve mania olarak adlandırılan iki aşk tarzı mevcut. Eros, fiziksel cazibeye dayalı, mania ise sahiplenici, kıskanç ve zedeleyici özelliklere sahip. Eros tarzı aşk yaşayan insanlarda genellikle dopamin miktarı azalıyor ve ödül alma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu ihtiyacı karşılamak için de birer tutkulu aşığa dönüşüyorlar. Mania tarzı aşklarda yaşanan problem ise bir çeşit mutluluk hormonu olan serotonini düzenleyen gendeki mutasyondan kaynaklanıyor. Bu durum Obsesif Kompulsif takıntı yaşayan hastalarda görülür. Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri gösteriyor ki Türkiye, maalesef aşkından sevgilisini ya da eşini öldüren erkeklerin ülkesi. Türk erkeklerinin pek çoğunun aşk tarzı mania gibi. Etik kurulları izin verirse Türk erkeklerinin bu geninde bir mutasyon var mı diye bakmak lazım” diye konuştu.



“Aşkı kader olarak görmeyin”


Aşkın hamurunda genetiğin var olduğunu da belirten Öztürk, “Aşkın hamurunda genetik var. Ancak bilimsel olarak altı çeşitte sınıflandırılan, ait olduğumuz kültürel, etnik veya dinsel gruplara göre çeşit çeşit olan, kuşkusuz her birimiz için ayrı bir anlamı olan, belki de sayılamayacak kadar türlü hallerde yaşadığımız aşk o kadar karmaşık bir duygular demetidir ki hamurundaki bu genetik ağlar henüz tanımlanamamıştır. Yani genetik bazı faktörler mevcut ancak bunu tamamen bir kader olarak görmemek lazım” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ordu Sıfır aldığı aracını 17 yıldır kullanamıyor Ordu’da yaşayan emekli öğretmen Tuncer Dedeoğlu, 1994 yılında sıfır olarak satın aldığı aracının, 2008 yılında çalınan aracının kendisine kısa bir süre sonra ‘yediemin’ şartları ile teslim edilmesine rağmen 17 yıldır kullanamıyor. Otomobilinin, o günden bu yana aynı yerde durup çürüdüğünü ifade eden Dedeoğlu, bu süre zarfında sorunlar çıksa da vergi borçlarını düzenli olarak ödediğini belirtiyor. Perşembe ilçesinde yaşayan emekli matematik öğretmeni Tuncer Dedeoğlu 1994 yılında 7 bin 125 liralık maaşının 6 bin 250 lirasını krediye vererek, toplamda 196 bin liraya hayalindeki araç olan Tofaş Kartal otomobil satın aldı. Dedeoğlu’nun aracı, 2008 yılının ekim ayında Ordu’daki evinin önünden çalındı. Çalışmalar sonucu araç plakası, şase ve motor numarası değişmiş şekilde 2 ay sonra Bursa’da bulundu. Yapılan kriminal inceleme sonrası aracın Dedeoğlu’na ait olduğu tespit edilerek, ‘yediemin’ şartı konularak teslim edildi. 17 yıl önce çalınan aracı 16 yıldır evinin önünde Aracı teslim aldıktan sonra Ordu’ya getiren Dedeoğlu, sıfır aldığında 52 AC 299 olan plakası yerine 16 BOC 22 plakası ile Ordu’ya döndü. Çift plaka olduğu için çıkan sorunlara rağmen vergi borçlarını düzenli olarak ödeyen Dedeoğlu, şase ve motor numarası değiştirilerek ‘change’ yapılan aracından yediemin şartının kaldırılmasını, o günden bu yana aracının evinin önünde çürüdüğünü belirtiyor. "Çetenin mağduru çok fazla" Dönemin oto hırsızlığı çetesinin büyük olduğunu çok sayıda mağdurunun olduğunu kaydeden Dedeoğlu, "Beni arayıp, ‘gel arabanı al’ dediler. 2009 yılının ocak ayında giderek Bursa’dan aracımı teslim aldım. Yalnız ben aracı alırken bana yediemin şartıyla aracı teslim ettiler. Oto hırsızlığını yapan çetenin, Türkiye’nin dört bir yanından mağdurları var. 2010 yılında bütün dosyalar Bursa’da toplandı, ben de Ordu Adliyesi’ne giderek dilekçe verdim ve taleplerimi ilettim. Taleplerim bana göre çok basit; ‘Ben aracımdan yediemin şartının kaldırılarak, arabanın bana kesin teslimi için ara karar’, ceza davasının ise devamını talep ettim" dedi. "Avukatlar bana ‘senin avukatlık işin yok, verecek olacağın vekâletname ücretine yazık, ilk duruşmada arabayı sana teslim ederler’ dediler ama olmadı" Bu esnada dosyaya bakan avukatların, ‘senin avukatlık işin yok, verecek olacağın vekâletname ücretine yazık, ilk duruşmada arabayı sana teslim ederler’ demelerine rağmen 17 yıldır sonuç alamadığını ifade eden Dedeoğlu, "2 sene sonra başka bir avukata gittim yine aynı cevabı aldım. Aradan tam 17 sene geçti, ben o günden bu yana aracıma sahip olamadım. Arabam kapının önünde çürüyor, ben bu arabayı 7 bin 125 lira maaş alırken, 6 bin 250 liralık banka kredisi ile 196 bin liraya satın aldım" şeklinde konuştu. "Vergi borcunu ödemek istedim alamadılar, bu nedenle icra takibi başladı, şu an borçların hepsi ödendi" Dedeoğlu, 2009 yılında arabanın vergi borcunu ödemek istediğini ancak ikiz plaka olduğu için ödeyemediğini, bu nedenle kendisine icra takibi dahi geldiğini ifade ederek, "Bana bir yol gösteren de olmadı. Sonrasında bana icra takibi geldi. İcra takip yazısını alıp yeniden gittim ama yine ödeyemedim. Birkaç gün sonra kimseye söylemeyip, direkt vezneye gidip, plakayı beyan ederek vergi borcunu ödedim, 2013 yılına kadar bu şekilde sürdü. 2013 yılından sonra yine vergi borcunu ödeyemedim ve 2015 yılında yapılandırma oldu, orada da problem çıktı ama çözdük, o günden bu yana arabanın vergisini ödüyorum ama araç benim değil" şeklinde konuştu. "Arabanın olduğu sokaktan geçerken içim acıyor" "Arabanın olduğu sokaktan geçemiyorum içim acıyor. Alın teri var, emek var ama arabanın bu hali kötü vaziyette" diyen Dedeoğlu, "Trafik sigortasını yaptıramıyorum, sigorta olmayınca araç muayenesini de yaptıramıyorum. Vergisini ise sürekli olarak ödüyorum" ifadelerine yer verdi.
Denizli Başkan Tatık, "23 Nisan tüm çocuklarımıza barış, sevgi ve mutluluk dolu bir yaşam sunma arzusunu yansıtmaktadır" Tavas Belediye Başkanı Kadir Tatık, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla kutlama mesajı yayımladı. Başkan Tatık mesajında, "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, başta Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere vatanımız uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyorum" dedi. Tavas Belediye Başkanı Kadir Tatık, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesajda şu ifadelere yer verdi: "Bugün, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve halk egemenliğinin ilan edildiği 23 Nisan’ı coşku ve gurur içinde kutluyoruz. 23 Nisan, Türk milletinin özgürlüğüne ve egemenliğine sahip çıkma kararlılığının en önemli göstergelerinden biridir. Aynı zamanda, Türk halkının iradesinin her şeyin önünde tutulduğu, demokrasimizin temellerinin atıldığı çok özel bir gündür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu tarihi günü sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ithaf etmekle kalmamış, aynı zamanda çocuklarımıza da ithaf ederek, onların geleceğe umutla bakmalarını ve ülkemizin yarınının teminatı olmalarını sağlamıştır. Atatürk’ün çocuklarımıza verdiği önemin büyüklüğü, 23 Nisan’ın aynı zamanda bir çocuk bayramı olarak kutlanmasını sağlar. Bu, dünyada bir ilk olup, tüm çocuklarımıza barış, sevgi ve mutluluk dolu bir yaşam sunma arzusunun bir yansımasıdır. Çocuklarımız, bizim en değerli varlıklarımız ve geleceğimizin teminatıdır. Onların sağlıklı, mutlu ve başarılı bir şekilde yetişmesi, bizim üzerimize düşen en önemli sorumluluktur. Tavas Belediyesi olarak, bu sorumluluğun bilinciyle, çocuklarımızın daha iyi şartlarda eğitim alabilmesi, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi ve tüm imkanlara sahip olmaları için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Bugün, 23 Nisan’ın anlamını, sadece coşkuyla kutlamakla kalmayıp, aynı zamanda çocuklarımıza olan sorumluluğumuzu daha da derinleştirerek yerine getirme kararlılığımızı bir kez daha vurguluyoruz. Bu anlamlı günde, geleceğimizin teminatı çocuklarımızın ve milletimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, başta Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere vatanımız uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyorum. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza daha aydınlık, daha güzel bir gelecek bırakmak için tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz."
Antalya Yangına dayanıklı kapı krizi: Antalya’da 1600 otelden yüzde 90’ı risk altında Kartalkaya’da 78 kişinin hayatını kaybettiği otel yangınının ardından başlatılan denetimlerde, Antalya’daki bin 600 basit konaklama işletmesinin büyük kısmında yangına dayanıklı kapı olmadığı belirlendi. Antalya Otelciler Pansiyoncular Odası Başkanı Özcan Sucu, "Bu işletmelerin yüzde 90’ında kapı eksikliği var. Kapı üretimi yetersiz, süre yok, bazı yerlerde fiziki engel var. Yangına dayanıklı kapı fiyatları iki katına çıktı geçen yıl 15 bin lira olan kapı bugün 25-30 bin lira .Turizm sezonunun bitimine kadar süre talep ediyoruz" dedi. Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de çıkan ve 78 kişinin hayatını kaybettiği yangının ardından, Türkiye genelinde başlatılan denetimlerle konaklama tesislerindeki yangın güvenliği uygulamaları mercek altına alındı. Bu kapsamda Antalya’da da başlatılan denetimlerde, çok sayıda otel ve pansiyonda ‘yangına 30 dakika dayanıklı kapı’ bulunmadığı tespit edildi. Antalya Otelciler Pansiyoncular Odası Başkanı Özcan Sucu, mevcut şartlarda bu kapıların kısa sürede temin edilemeyeceğini belirterek, çözüm için sezon sonuna kadar süre verilmesini istedi. İki ayrı sistem, binlerce işletme Sucu, Antalya’da turizm konaklama sistemi içerisinde iki ayrı yapı olduğunu belirterek, "Biri 2021 yılında çıkan basit konaklama turizm işletmeleri, diğeri ise Turizm Bakanlığı’na bağlı işletme belgeli oteller. Kaş’tan Gazipaşa’ya kadar uzanan sahil hattı boyunca yaklaşık 1600 basit konaklama işletmesi, 1300 kadar da turizm işletme belgeli tesis var" dedi. "Yüzde 90’ında yangına dayanıklı kapı bulunmuyor" Denetimlerde ortaya çıkan eksikliklerin yeni olmadığını, ancak daha önce ruhsat süreçlerinde gündeme gelmediğini belirten Sucu,"2007’de güncellenen İtfaiye Yönetmeliği’ne göre, bu kapılar istenmesi gerekiyordu. Ancak 2014 sonuna kadar alınan itfaiye raporlarında bin 600 basit konaklama ve bin 300 turizm işletme belgeli işletmenin yüzde 90’ında yangına dayanıklı kapı yok. Bu eksiklik ya görünmemiş ya da o zamanki mevzuata göre uygun bulunmuş" ifadelerini kullandı. "Bu kapı meselesi ilk kez karşımıza çıktı" Başkan Sucu, sektör temsilcilerinin bu durumdan uzun süre haberdar olmadığını belirterek, "Biz de bilmiyorduk. Yani ben de bir oda başkanıyım veya bizim üyelerimiz de. Bizim karşımıza hiç böyle bir şey çıkmadı şu ana kadar. Çünkü neden? İnsanlar iş yerini açarken önce mevcut ilçe belediyesine başvuruyor. İlçe belediyesinden ruhsat almasına yönelik denetimler yapılıyor ve itfaiye raporu alınarak ruhsatını alıyor. O zamanki mevzuata göre itfaiye raporu ve belediye ruhsatı verilmiş" dedi. Denetimler genişletildi, raporlar belediyelere iletildi Kartalkaya’daki yangının ardından Antalya’da valilik, kaymakamlıklar ve itfaiye üzerinden eş zamanlı denetimlerin başladığını ifade eden Sucu, "İtfaiye ekipleri işletmelere giderek, yangın merdiveni, kapı, sensör gibi unsurları kontrol etti. Eksikleri olan işletmeler için raporlar hazırlandı ve ilçe belediyelerine gönderildi" dedi. Muratpaşa’da uygulama başladı Özcan Sucu, ilk uygulamanın Muratpaşa Belediyesi’nde başladığını belirtti. Sucu, "İtfaiyenin eksikleri tespit etmesi sonrası, rapor ilçe belediyesine gönderildi. Belediye de ruhsat birimi üzerinden işletmelere tebligat yaptı. Eksiklerinizi çözün, bu süreçte ticari faaliyetinizi pasife alıyoruz denildi. Çünkü belediyenin mevzuatına göre konaklamaya devam edilmemesi gerekiyor" diye konuştu. Sucu, sürecin devamını ise şöyle anlattı: "Bu tebligata istinaden belediye, Turizm Bakanlığı, Turizm İl Müdürlüğü’ne de gelen tebligatların cevabını bildirdi. İşletmelere bildirdik diye oraya bilgi gönderdi. Burada şöyle bir sorun ortaya çıktı. Pasif olan işletmelerin o sürede işletmesini çözemediği için ruhsatı iptal edildi, mühürlendi. Belediye ruhsatı iptal etmedi. Mühürleme yapıldı. Ama pasif yazısına istinaden Turizm Müdürlüğü tarafından o işletmelerin bakanlık ruhsatı iptal edilmiş oldu. Böyle bir sorun çıktı. Biz de belediye ile hukukçularla görüşmemize istinaden de yürütmeyi durdurma kararı aldırdık." "Kapı üretilmiyor, tedariği yok" Yangına dayanıklı kapıların temininde ciddi sıkıntı yaşandığını vurgulayan Sucu, "Bu kapıları üretebilen firma sayısı çok az. Antalya’da üretim yapan yok. Konya, Kayseri gibi şehirlerdeki sınırlı sayıda üretici ise taleplere yetişemiyor" dedi. Kapı fiyatlarının da iki katına çıktığını ifade eden Sucu, "Geçen yıl 15 bin liraydı, şu an 25-30 bin lira. Özel üretim yapılamıyor, sektör kilitlenmiş durumda" şeklinde konuştu. Sit alanlarında yasal engeller Kapı değişimi yapmak isteyen bazı işletmelerin ise kültürel ve mevzuat engellerle karşılaştığını belirten Sucu, "Kaleiçi, Side, Adrasan gibi yerlerdeki otellerin büyük kısmı ahşap ve sit alanı. Bu binalarda Anıtlar Kurulu izni olmadan değişiklik yapılamıyor. Zaten çoğu yerde çatıdan merdivenine kadar her yer ahşap. Bu nedenle bu tür yapılar için ayrı bir düzenleme gerekiyor" ifadelerini kullandı. 182 işletme yargıya başvurdu Sucu, Antalya’da şu ana kadar 182 işletmenin bu süreçten doğrudan etkilendiğini ve bazılarının yargıya başvurduğunu belirtti. Sucu, "Mahkemeler, belediyeler ve Anıtlar Kurulu’ndan görüş alarak karar verecek. 30-45 günlük süreçlerde yazışmalar sürüyor. Bakanlık bu sürece müdahil olursa sorun kendiliğinden çözülür. Ortada açık bir mağduriyet var" dedi. Sezon bitimine kadar süre talebi Antalya Otelciler Pansiyoncular Odası Başkanı Özcan Sucu, sürecin çözümü için net bir talepte bulundu: "Bu sezon içinde işletmelere, ‘sorumluluk sizdedir’ denilerek süre verilmeli. Sezon sonunda herkes kapılarını değiştirir. Küçük otel, büyük otel fark etmeden herkes bu kurala uymalı. Ama şimdi elimiz kolumuz bağlı. Zaman yok, üretici yok, sit alanında müdahale edilemiyor." Sucu, turizm sezonunun ortasında uygulamaya giren bu sürecin şehir ekonomisini tehdit ettiğini de şu şekilde vurguladı: "1600 işletme 40 bin yatak kapasitesi demek. Bu oteller vergi veriyor, TGA’ya katkı payı ödüyor, şehir ekonomisini ayakta tutuyor. Gelen turist sabah kahvaltısını otelde yapıp sonra restorana, berbere, manava, kafeye gidiyor. Aslında biz lokomotif bir alanda kilit vurmuş oluyoruz şu an, turizm gelirlerini etkiliyor. Şehir içi otelciliğinde şu an günden güne sayı atmaya başladı ama insanlar korkuyor."