SAĞLIK - 09 Kasım 2025 Pazar 10:45

Manyetik titreşimlerle, bağımlılığa karşı ’Sil baştan tedavi’

A
A
A
Manyetik titreşimlerle, bağımlılığa karşı ’Sil baştan tedavi’

Medicana International İzmir Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, bağımlılık ve duygu durum bozukluklarında beyni adeta yeniden başlatarak tedavi etmeye imkan sağlayan Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS) hakkında bilgiler verdi. Yaşar, "Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS), beynin belirli bölgelerine manyetik alan aracılığıyla uyarı gönderen, cerrahi gerektirmeyen bir nöromodülasyon tedavisidir. Kafa derisine yerleştirilen elektromıknatıslar aracılığıyla, beyinde nöronların elektriksel aktivitesi uyarılarak beyin aktivitesi modüle edilir" dedi.


Bağımlılık ve duygu durum bozukluklarında beyni adeta yeniden başlatarak tedavi etmeye imkan sağlayan Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS) hakkında Medicana International İzmir Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar bilgi verdi. Bağımlılıkta, beyindeki ödül devresinin prefrontal korteks dopamin aracılığıyla aşırı uyarıldığını aktaran Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, TMS tedavisinde beynin madde arama davranışını tetikleyen nörokimyasal yolların sessizleştirilerek, bağımlılığın sonlanmasının hedeflendiğini bildirdi. Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS), beynin belirli bölgelerine manyetik alan aracılığıyla uyarı gönderen, cerrahi gerektirmeyen bir nöromodülasyon tedavisidir. Kafa derisine yerleştirilen elektromıknatıslar aracılığıyla, beyinde nöronların elektriksel aktivitesi uyarılarak beyin aktivitesi modüle edilir. Bu uyarılar sinaptik plastisiteyi yani yeniden yapılanmayı etkileyerek, özellikle karar verme merkezimiz olan prefrontal korteks ve duygu motivasyon bölgemiz olan limbik sistem arasındaki iletişimi düzenleyebilmektedir. TMS ile beyin uyarıldığında, sinir hücreleri arasında bilgi alışverişini sağlayan serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin düzeylerinde ve bunların reseptörlerinde, sinir hücrelerinin kendini yenilemede kullandıkları yolaklarda olumlu yönde değişimler sağlanabiliyor" açıklamasını yaptı.



Bağımlılığı tetikleyen yolları sessizleştiriyor


Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, bağımlılık sürecinde beynin ödül devresinin adeta kontrolsüz çalıştığını belirterek, TMS’nin bu devreyi yeniden düzenlemeye odaklandığını anlattı. Özellikle mantıklı düşünme, karar verme ve dürtü kontrolünden sorumlu prefrontal korteks ile haz ve motivasyon merkezleri arasındaki iletişimin normalleşmesini sağladığını ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "TMS ile amaç, madde arayışını ve anlık haz beklentisini azaltarak kişinin öz denetimini güçlendirmektir. Böylece kişi, bir maddeye ya da davranışa yönelmeden önce durup düşünebilme kapasitesi kazanır" diye konuştu. Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, yöntemin ilaçsız ve girişimsel olmayan yapısının, özellikle ilaç kullanmak istemeyen ya da ilaç tedavisine direnç gösteren bireyler için önemli bir avantaj oluşturduğunu aktardı. TMS tedavisinin her hasta için uygun olmadığını da belirten Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, değerlendirme ve planlamanın psikiyatrist tarafından yapılması gerektiğinin altını çizdi. Epilepsi öyküsü bulunanlar, kafatasında metal implant veya kalp pili taşıyanlar ve gebeler için şu an için önerilmediğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Bunun dışında birçok hasta grubu TMS’den yararlanabilmektedir. Önemli olan, kişinin klinik değerlendirmesinin doğru yapılması ve tedavi hedeflerinin net belirlenmesidir" dedi.



Hastalar seans sonrası günlük hayatına devam ediyor


Hastaların tedavi sırasında konforlu bir süreç yaşadığını dile getiren Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, seansların ayaktan uygulandığını, anestezi ya da sedasyon gerektirmediğini kaydetti. Tedavi sırasında hastanın rahat bir koltukta oturduğunu, baş bölgesine yerleştirilen elektromanyetik bobin aracılığıyla hafif tıklama sesleri ve yüzeysel bir titreşim hissi oluştuğunu söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Bu his kısa sürer, rahatsız edici değildir ve hasta seans biter bitmez normal hayatına dönebilir" dedi. Bağımlılık vakalarında genellikle günde bir seans olacak şekilde haftanın beş günü uygulandığını aktaran Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, toplam sürenin ise 20-30 seans arasında değiştiğini vurguladı.


Öte yandan TMS’nin en verimli sonuçlarını psikoterapi ve gerektiğinde ilaç tedavisiyle birlikte uygulandığında verebildiğini ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Beyindeki biyolojik süreçleri TMS düzenleyebiliyor, terapi ise bu yeni öğrenmeleri pekiştirmede etkili olabiliyor. Kişinin sadece madde isteğinin azalması değil, aynı zamanda hayatı yeniden yapılandırması da önemlidir. Bu nedenle çoklu yaklaşım kalıcılığı artırabilir" diye konuştu. Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, tedavi sonrası bağımlılığın yeniden nüks etmesi konusuna da ışık tutarak, "Her hastanın tepkisi farklı olmakla birlikte, craving yani madde isteğinde anlamlı bir azalma gözlemleniyor. Bazı hastalarda ilerleyen dönemlerde destekleyici seanslar planlanabiliyor. Amaç, beynin yeniden kazandığı dengeyi korumasını sağlamak" dedi.



Türkiye’de kullanım artıyor


TMS’nin özellikle Avrupa ve ABD’de bağımlılık tedavisi protokollerinde yer almaya başladığını söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, Türkiye’de de son yıllarda daha fazla merkezde uygulanır hale geldiğini belirtti. Büyük şehirlerde erişimin daha kolay olduğunu, bağımlılık alanında farkındalığın giderek arttığını vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Önümüzdeki yıllarda TMS’nin bağımlılık tedavilerinde destekleyici standart yöntemlerden biri olması beklenmektedir" değerlendirmesinde bulundu. Son olarak TMS’ye dair doğru bilinen yanlışlara da değinen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, yöntemin zihin kontrolü ya da hafıza silme tekniği olmadığına dikkat çekti. "TMS, kişinin özgür iradesini ortadan kaldırmaz; tam aksine bilişsel kontrolünü güçlendirir" diyen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, tedavinin beynin doğal iyileşme kapasitesini desteklediğini ifade etti.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay ‘Biz anlaşıp yapamadık ama yaparsa devletimiz yapar’ diyen site sakinleri, yuvalarından geriye kalan boş arazinin rezerv alanına alınmasını istiyorlar Hatay’da depremde yıkılan 5 blok ve 252 daireden oluşan Zirve Sitesi sakinleri, geride kalan süreçte ortak noktada birleşemeyince evlerinin bulunduğu alana herhangi bir yapı inşa edemediler. Yeniden aynı bölgede evlerine kavuşmak isteyen depremzede vatandaşlar, ‘Yaparsa devletimiz yapar’ diyerek, siteden geriye kalan boş arazinin rezerv yapı alanına girmesini istiyorlar. Kahramanmaraş merkezli depremlerde büyük yıkıma uğrayan Hatay’da yüzlerce bina yıkılmıştı. Enkaz kaldırma çalışmalarının sona ermesiyle birlikte kentin 15 ilçesinin yeniden ayağa kalkması için ihya, inşa ve imar çalışmaları başlamıştı. Vali Mustafa Masatlı’nın yoğun gayreti ve iş takibiyle Hatay’ın 15 ilçesinde TOKİ ve Emlak Konut tarafından inşa edilen konutlar vatandaşlara teslim edilmeye devam ediyor. Yoğun yıkım yaşanan Antakya ilçe merkezlerinde de Rezerv Yapı Alanı ilan edilen bölgelerde de inşaat çalışmalarında sona gelen konutların teslimi devam ediyor. Antakya kent merkezi Ekinci Mahallesi’nde bulunan ve Hikmet Karaoğlan’ın site yöneticisi olduğu 5 blok 252 daireden oluşan Zirve Sitesi’nin bulunduğu 10 dönümlük arazide site sakinlerinin anlaşamaması sebebiyle rağmen bir çivi bile çakılmadı. ‘Yaparsa devletimiz yapar’ diyen sitede sakinleri ve bölgede bulunan sitelerde yaşayan vatandaşlar bölgenin rezerv yapı alanının içerisine alınmasını istiyorlar. "Devletimizin bizi yalnız bırakmayacağını düşünüyoruz ve bu alanın bir an önce rezerv alanı olmasını istiyoruz" Site sakini Hikmet Karaoğlan, 10 dönümlük alanın rezerv alana alınmasını istediklerini belirterek "Ekinci Mahallesi’nde bulunan Zirve Sitesindeyiz. Zirve sitesi, 10 dönümlük bir arazide inşa edilmişti. Binalarımız 6 Şubat denemelerinde yıkıldı. Biz bu konular hakkında devletimizden defalarca destek istedik. Devletimizin bizi yalnız bırakmayacağını düşünüyoruz. Bu alanın bir an önce rezerv alanı olmasını istiyoruz. Bazı kişilerden söz aldık ve cevap bekliyoruz. Çevremizde bulunan diğer sitelerinde içine alacak şekilde rezerv alanı yapılmasını istiyoruz. Biz site sakinleri olarak yerinde dönüşüme gittik, çoğunluğu sağladık ama süreyi kaçırdık. Bundan dolayı başaramadık. Biz ve komşularımız bunlar hakkında imza verdik. Böyle 10 dönümlük arazinin hibe olmasını istemiyoruz. Mahallemizde ve eski komşularımızla birlikte oturup yaşamak istiyoruz. Burada 5 bloktan oluşan 252 daire vardı. Hepsi yıkıldı ve hale umutluyuz. Biz Sayın Bakanımızdan burasının rezerv alanı olmasını istiyoruz" dedi. "Biz anlaşamadık ve yapamadık, bu konuda yaparsa devletimiz yapar ve sonsuz güvenimiz vardır" Bölgede yaklaşık 4 bin insanın yaşadığı sitelerin bulunduğu alanın rezerv alana girmesini istediklerini ifade eden Edip Mullakütükçü, "Zirve Sitesi’nin depremden öncesinde ve sonrasında da avukatıyım. Aynı zamanda bu kadar mağdur insanında avukatıyım. Depremden bu yana yaklaşık 3 yıllık bir süre geçti ama bu süre içerisinde site sakinleri bir türlü kalıcı çözüme kavuşamadık. Böyle güzel bir yerde komşularınla birlikte istemeleri nedeniyle rezerv alanının olmasından artık zaruret olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Sayın Murat Kurum’a güveniyoruz. Burada 5 bloktan oluşan yaklaşık bin kişi yaşıyordu ve diğer siteleri de sayarsak en az 2 bin kişinin yaşadığı alandan bahsediyoruz. Biliyorsunuz çok insan olunca temel birincil hedefimiz burada yerinde dönüşüm yapmaktı ama belli bir süre içinde insanları bir araya getirmek kolay değildi. Çünkü çoğu insanımız buralarda değil, dağınık durumda oldukları için onun handikaplarını yaşadık. İnsanların tam çoğunluğunu sağlayacakken ne yazık ki sürede doldu ve her şey durduğu yerde kalmış oldu. Biz bunun artık nihayete ermesini ve rezerv talebimizin gerçekleşmesini talep ediyoruz. Biz anlaşamadık, yapamadık. Bu konuda yaparsa devletimiz yapar ve sonsuz güvenimiz vardır" ifadelerini kullandı.