EKONOMİ - 18 Aralık 2025 Perşembe 11:50

Kars’ta Kasım ayında 595 konut satıldı

A
A
A
Kars’ta Kasım ayında 595 konut satıldı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan Kasım 2025 verilerine göre, Kars genelinde konut satışları bir önceki aylara göre canlılık göstererek 595 adede ulaştı.


Türkiye İstatistik Kurumu, 2025 yılının Kasım ayına ilişkin konut satış istatistiklerini kamuoyuyla paylaştı. Verilere göre, Kars’ta Kasım ayında toplamda 595 konutun satışı gerçekleştirildi. Bu rakam, kentte gayrimenkul piyasasındaki hareketliliğin sürdüğünü ortaya koydu.


"Bölge illerinde lider Kars"


TÜİK Kars Bölge Müdürlüğü’nden alınan bilgilere göre, Kars, kendi sorumluluk alanındaki çevre illere kıyasla konut satış sayısında yine dikkat çeken bir performans sergiledi. Kasım ayı içerisinde; Ağrı’da 433, Iğdır’da 236,


Ardahan’da ise 78 konutun satışı gerçekleşti.


Kars, 595 satışla bölgedeki liderliğini korumaya devam etti.


Öte yandan Türkiye genelinde konut satışları Kasım ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 7,8 oranında azalarak 141 bin 100 oldu. Konut satış sayısının en fazla olduğu iller sırasıyla 24 bin 234 ile İstanbul, 12 bin 706 ile Ankara ve 8 bin 540 ile İzmir olurken, en az olduğu iller sırasıyla 78 ile Ardahan, 131 ile Bayburt ve 152 ile Artvin olarak gerçekleşti.


Ayrıca Kars’taki bu hareketliliğin yılsonuna yaklaşırken alım-satım işlemlerinin hızlanmasının bu rakamların oluşmasında etkili olan faktörler arasında gösteriliyor.



Kars’ta Kasım ayında 595 konut satıldı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Dışişleri Bakanı Fidan: "Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz" Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "Biz de sürecin diyalog, müzakere ve barışçıl yollarla ilerlemesini umuyoruz. Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz. Ancak SDG, ilgili aktörlerin sabrının tükenmekte olduğunu anlamalı" dedi.Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT World’e verdiği röportajda bölgesel ve küresel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakan Fidan, Türkiye’nin Filistin meselesinde uluslararası vicdanın sesi olduğunu vurgulayarak İsrail’in Gazze’deki saldırılarına karşı Türkiye’nin en başından bu yana açık bir diplomatik duruş sergilediğini kaydetti.İsrail’in uzun yıllar uluslararası sistemde fiilen dokunulmazlık zırhıyla hareket ettiğini belirten Bakan Fidan, "Bu durum on yıllardır böyleydi ve İsrail uluslararası sistemden muaf tutuldu, ama bence bu dönem artık sona erdi. Türkiye, ortaklarıyla birlikte bu sonuca varılmasında çok önemli bir rol oynadı. Bu yüzden İsrail, Türkiye’nin katılımına şiddetle karşı çıkıyor. Ama burada tek ilgili aktör İsrail değil. Burada başka ilgili aktörler de var, bu yüzden onlarla da görüşüyoruz" şeklinde konuştu.Bakan Fidan, İsrail’in Türkiye’nin olası uluslararası güvenlik mekanizmalarına katılımına karşı çıktığını ancak Ankara’nın ilgili tüm aktörlerle temaslarını sürdürdüğünü dile getirerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla bakanlıklar arası ekiplerin Gazze’ye yardım ulaştırılması konusunda yoğun çalışma yürüttüğünü söyledi.Fidan, İsrail’in Türkiye’nin olası uluslararası güvenlik mekanizmalarına katılımına karşı çıktığını ancak Ankara’nın ilgili tüm aktörlerle temaslarını sürdürdüğünü belirterek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla bakanlıklar arası ekiplerin Gazze’ye yardım ulaştırılması konusunda yoğun çalışma yürüttüğünü söyledi."En büyük tehdidin terörizm olduğunu düşündük ve devreye girdik"Türkiye’nin terörle mücadelede bölgedeki en tecrübeli ülkelerden biri olduğunun altını çizen Bakan Fidan, "Son 40 yıldır PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele ediyoruz. Bu süreçte ciddi bir birikim, kapasite ve uzmanlık geliştirdik. Dolayısıyla konu DEAŞ olduğunda, ne yazık ki geçen yıla kadar Suriye’deki tehdit ortamı nedeniyle DEAŞ ve diğer terör örgütleri sistemdeki boşluklardan faydalanabildi. Ancak artık iç savaş sona erdi, Şam’da halk iradesi hâkim ve şu anda sağlıklı bir iş birliği söz konusu. Daha önce de ifade ettiğim gibi, bir iş birliği mekanizması olduğu sürece bunun üstesinden gelebiliriz. Devrimin ilk aylarında, 2025’in başlarında, diğer bölge ülkeleriyle bir araya geldik. Dedik ki, ‘Suriye toparlanma sürecine girdi. Çok derin yaraları var, iyileşmesi için zamana ihtiyacı var ve bu süreçte uluslararası ve bölgesel desteğe ihtiyaç duyuyor. Ancak bu sırada başka düşmanca unsurların bu süreci istismar etmesini istemiyoruz.’ Bu nedenle o dönemde en büyük tehdidin terörizm olduğunu düşündük ve devreye girdik. Bu iş birliği, Suriyeli ortaklarımızın zihinlerinde ayrı bir farkındalık oluşturulması açısından oldukça faydalı oldu" ifadelerini kullandı."Uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyonun bir parçası oldular ve Vaşington’da gerekli belgeleri imzaladılar"Suriye’nin uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyona katılımının önemli bir adım olduğunu belirten Fidan, şöyle devam etti:"Uluslararası toplumun DEAŞ’la nasıl mücadele ettiği, hangi mekanizmaların kullanıldığı ve artık birer devlet aktörü olarak diğer bölge ülkeleriyle birlikte bu sorunla nasıl başa çıkmaları gerektiği onlar için yeni bir alandı. Bu açıdan faydalı oldu. Suriyeli muhataplarımız oldukça yetkin ve bu meseleyi ele alma konusunda son derece istekli. Bildiğiniz üzere uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyonun bir parçası oldular ve geçen ay Vaşington’da gerekli belgeleri imzaladılar. Bu çok olumlu bir adımdı. Böylece DEAŞ’la mücadele konusunda, diğer ülkelerle birlikte kararlı olduklarını açıkça ortaya koydular. Şu anda askeri ve istihbarat uzmanlarımız, diğer bölge ülkeleriyle, Amerikalılarla ve ilgili tüm taraflarla birlikte DEAŞ’la mücadele gündemini ileriye taşıyor. Hiçbir terör unsurunun Suriye halkının ve devletinin toparlanma yolculuğunu sabote etmesine izin vermemeliyiz.""Bir devlette, farklı otoritelere bağlı iki ya da üç ayrı silahlı yapı olamaz"Suriye’nin kuzeyindeki SDG unsurlarının entegrasyon sürecine ilişkin değerlendirmede bulunan Fidan, sürecin yavaş ilerlemesinden duyulan rahatsızlığı dile getirdi.Türkiye, Suriye ve bazı ortakların, SDF’nin zaman kazanmaya çalıştığı yönünde ortak bir kanaate sahip olduğunu ifade eden Fidan, "Amerikalı ortaklarımız da bu sürecin tamamlanması gerektiğinin farkında. Bu, Suriye’nin birliği açısından hayati önemde. Bildiğiniz üzere, Suriye’deki muhalif silahlı grupların tamamı, SDG hariç, artık Savunma Bakanlığı çatısı altına girdi. Çünkü SDG, eski muhalefet yapısının bir parçası değildi.Eskiden farklı silahlı gruplar vardı ve tek bir komuta-kontrol yapısı altında değillerdi. Şimdi ise Savunma Bakanlığı’nın komutasını kabul ettiler. Bu, ulusal birlik açısından son derece önemli. Çünkü bir devlette, farklı otoritelere bağlı iki ya da üç ayrı silahlı yapı olamaz. Böyle bir durumda birlikten ve egemenlikten söz edemezsiniz" diye konuştu."Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz"Suriye Hükümeti ile SDG arasında varılan 10 Mart mutabakatını anımsatan Fidan, "Biz de sürecin diyalog, müzakere ve barışçıl yollarla ilerlemesini umuyoruz. Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz. Ancak SDG, ilgili aktörlerin sabrının tükenmekte olduğunu anlamalı. 10 Mart tarihli anlaşmaya bağlılıklarını gecikmeden ve çarpıtmadan yerine getirmeleri bekleniyor. Bu anlaşmadan herhangi bir sapma görmek istemiyoruz. Şam’daki Suriyeli ortaklarımız da bunun ulusal birlik için hayati bir adım olduğunu görüyor. Ben temkinli ama umutlu bir iyimserlik içindeyim. Doğru yöntemler ve iş birliği biçimleriyle bu noktaya ulaşacağımıza inanıyorum" dedi."Gazze örneğinde olduğu gibi, bu tür bir arabuluculuk ancak ABD’nin aktif katılımıyla mümkün"Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Fidan, Türkiye’nin her iki tarafla da konuşabilen nadir ülkelerden biri olduğunu ve ateşkes için başından bu yana yoğun çaba gösterdiğini söyledi. Avrupa’nın ortasında süren savaşın büyük bir yıkıma yol açtığını aktaran Fidan, "Karadeniz’e doğru olası bir genişleme, Türkiye ve diğer kıyıdaş ülkeler için ciddi bir risk oluşturuyor. Bu nedenle Türkiye, savaşın başından itibaren ateşkes için yoğun çaba sarf etti. Pek çok girişimimiz oldu; bazılarını ortaklarımızla, bazılarını tek başımıza yaptık. Son haftalarda görüşmelerin yoğunlaştığını görmekten memnuniyet duyuyoruz. Avrupalılar devrede, Amerikalılar arabuluculuğu yürütüyor. Bu süreçte Başkan Trump ve ekibine özel bir takdir borçluyuz. Gazze örneğinde olduğu gibi, bu tür bir arabuluculuk ancak ABD’nin aktif katılımıyla mümkün. Biz de Amerikalılarla, Ruslarla, Ukraynalılarla ve Avrupalılarla temas halindeyiz. Taraflar şu anda bir anlaşmaya oldukça yakın" ifadelerine yer verdi.Ortaya çıkacak mutabakatın Ukrayna halkına sunulacağını belirten Fidan, güvenlik garantileri konusunun sürecin en zor başlıklarından biri olduğunu kaydetti."Sorunların en kısa çözümü ateşkestir"Karadeniz’de artan güvensizlik ortamına da değinen Fidan, Tahıl Anlaşması sayesinde 30 milyon ton tahılın dünya piyasalarına ulaştırıldığını, bunun özellikle Afrika için hayati önemde olduğunu vurguladı. Ticari gemilerin hedef alınması ve İHA tehditlerinin bölgesel güvenliği zedelediğini belirten Fidan, "Karadeniz’de güvensizlik yeniden arttı. Türk Hava Kuvvetleri Karadeniz’den gelen bir İHA’yı düşürdü. Ticari gemiler hedef alındı. Bu ciddi bir sorun. Hükümetiniz enerji altyapısı ve liman tesisleri için bazı güvenlik garantileri çağrısı yapıyor. Ancak Karadeniz’de gemilerin hedef alınması, mayınlar ve İHA’lar kıyıdaş ülkeleri de etkiliyor. Romanya ve Bulgaristan’la bu konuda askeri iş birliği içindeyiz. Tüm bu sorunların en kısa çözümü ateşkestir. Aksi halde uyardığımız bölgesel tırmanma gerçekleşiyor ve bu başka yerlere de yayılabilir" diye konuştu."Kıbrıslı Türklerin izolasyonu sona ermeli"Kıbrıs meselesine ilişkin değerlendirmesinde Fidan, Güney Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığı’nı devralmasının Türkiye açısından hem risk hem fırsat barındırdığını belirterek şu ifadeleri kullandı:"Rum yönetimi her platformda Türkiye’yi engelliyor. Buna rağmen Avrupa’nın karşı karşıya olduğu tehditler, AB-Türkiye iş birliğini her zamankinden daha önemli hale getirdi. Kıbrıs’ta gerçekler ortada. Türk tarafı Annan Planı’na ‘evet’ dedi, Rumlar ‘hayır’ dedi. Eşitlik temelinde bir güç ve refah paylaşımını kabul etmiyorlar. Herkes bunu biliyor. Alternatif nedir? İki devletli çözüm. Siyasi sorun dondurulabilir, ama ekonomik, turistik ve enerji alanlarında iş birliği yapılabilir. Kıbrıslı Türklerin izolasyonu sona ermeli. Gerçekleri söylemek cesaret ister. Bu cesareti göstermeliyiz."
Ankara Dışişleri Bakanı Fidan: "Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz" Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "Biz de sürecin diyalog, müzakere ve barışçıl yollarla ilerlemesini umuyoruz. Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz. Ancak SDG, ilgili aktörlerin sabrının tükenmekte olduğunu anlamalı" dedi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT World’e verdiği röportajda bölgesel ve küresel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakan Fidan, Türkiye’nin Filistin meselesinde uluslararası vicdanın sesi olduğunu vurgulayarak İsrail’in Gazze’deki saldırılarına karşı Türkiye’nin en başından bu yana açık bir diplomatik duruş sergilediğini kaydetti. İsrail’in uzun yıllar uluslararası sistemde fiilen dokunulmazlık zırhıyla hareket ettiğini belirten Bakan Fidan, "Bu durum on yıllardır böyleydi ve İsrail uluslararası sistemden muaf tutuldu, ama bence bu dönem artık sona erdi. Türkiye, ortaklarıyla birlikte bu sonuca varılmasında çok önemli bir rol oynadı. Bu yüzden İsrail, Türkiye’nin katılımına şiddetle karşı çıkıyor. Ama burada tek ilgili aktör İsrail değil. Burada başka ilgili aktörler de var, bu yüzden onlarla da görüşüyoruz" şeklinde konuştu. Bakan Fidan, İsrail’in Türkiye’nin olası uluslararası güvenlik mekanizmalarına katılımına karşı çıktığını ancak Ankara’nın ilgili tüm aktörlerle temaslarını sürdürdüğünü dile getirerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla bakanlıklar arası ekiplerin Gazze’ye yardım ulaştırılması konusunda yoğun çalışma yürüttüğünü söyledi. Fidan, İsrail’in Türkiye’nin olası uluslararası güvenlik mekanizmalarına katılımına karşı çıktığını ancak Ankara’nın ilgili tüm aktörlerle temaslarını sürdürdüğünü belirterek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla bakanlıklar arası ekiplerin Gazze’ye yardım ulaştırılması konusunda yoğun çalışma yürüttüğünü söyledi. "En büyük tehdidin terörizm olduğunu düşündük ve devreye girdik" Türkiye’nin terörle mücadelede bölgedeki en tecrübeli ülkelerden biri olduğunun altını çizen Bakan Fidan, "Son 40 yıldır PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele ediyoruz. Bu süreçte ciddi bir birikim, kapasite ve uzmanlık geliştirdik. Dolayısıyla konu DEAŞ olduğunda, ne yazık ki geçen yıla kadar Suriye’deki tehdit ortamı nedeniyle DEAŞ ve diğer terör örgütleri sistemdeki boşluklardan faydalanabildi. Ancak artık iç savaş sona erdi, Şam’da halk iradesi hâkim ve şu anda sağlıklı bir iş birliği söz konusu. Daha önce de ifade ettiğim gibi, bir iş birliği mekanizması olduğu sürece bunun üstesinden gelebiliriz. Devrimin ilk aylarında, 2025’in başlarında, diğer bölge ülkeleriyle bir araya geldik. Dedik ki, ‘Suriye toparlanma sürecine girdi. Çok derin yaraları var, iyileşmesi için zamana ihtiyacı var ve bu süreçte uluslararası ve bölgesel desteğe ihtiyaç duyuyor. Ancak bu sırada başka düşmanca unsurların bu süreci istismar etmesini istemiyoruz.’ Bu nedenle o dönemde en büyük tehdidin terörizm olduğunu düşündük ve devreye girdik. Bu iş birliği, Suriyeli ortaklarımızın zihinlerinde ayrı bir farkındalık oluşturulması açısından oldukça faydalı oldu" ifadelerini kullandı. "Uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyonun bir parçası oldular ve Vaşington’da gerekli belgeleri imzaladılar" Suriye’nin uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyona katılımının önemli bir adım olduğunu belirten Fidan, şöyle devam etti: "Uluslararası toplumun DEAŞ’la nasıl mücadele ettiği, hangi mekanizmaların kullanıldığı ve artık birer devlet aktörü olarak diğer bölge ülkeleriyle birlikte bu sorunla nasıl başa çıkmaları gerektiği onlar için yeni bir alandı. Bu açıdan faydalı oldu. Suriyeli muhataplarımız oldukça yetkin ve bu meseleyi ele alma konusunda son derece istekli. Bildiğiniz üzere uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyonun bir parçası oldular ve geçen ay Vaşington’da gerekli belgeleri imzaladılar. Bu çok olumlu bir adımdı. Böylece DEAŞ’la mücadele konusunda, diğer ülkelerle birlikte kararlı olduklarını açıkça ortaya koydular. Şu anda askeri ve istihbarat uzmanlarımız, diğer bölge ülkeleriyle, Amerikalılarla ve ilgili tüm taraflarla birlikte DEAŞ’la mücadele gündemini ileriye taşıyor. Hiçbir terör unsurunun Suriye halkının ve devletinin toparlanma yolculuğunu sabote etmesine izin vermemeliyiz." "Bir devlette, farklı otoritelere bağlı iki ya da üç ayrı silahlı yapı olamaz" Suriye’nin kuzeyindeki SDG unsurlarının entegrasyon sürecine ilişkin değerlendirmede bulunan Fidan, sürecin yavaş ilerlemesinden duyulan rahatsızlığı dile getirdi. Türkiye, Suriye ve bazı ortakların, SDF’nin zaman kazanmaya çalıştığı yönünde ortak bir kanaate sahip olduğunu ifade eden Fidan, "Amerikalı ortaklarımız da bu sürecin tamamlanması gerektiğinin farkında. Bu, Suriye’nin birliği açısından hayati önemde. Bildiğiniz üzere, Suriye’deki muhalif silahlı grupların tamamı, SDG hariç, artık Savunma Bakanlığı çatısı altına girdi. Çünkü SDG, eski muhalefet yapısının bir parçası değildi. Eskiden farklı silahlı gruplar vardı ve tek bir komuta-kontrol yapısı altında değillerdi. Şimdi ise Savunma Bakanlığı’nın komutasını kabul ettiler. Bu, ulusal birlik açısından son derece önemli. Çünkü bir devlette, farklı otoritelere bağlı iki ya da üç ayrı silahlı yapı olamaz. Böyle bir durumda birlikten ve egemenlikten söz edemezsiniz" diye konuştu. "Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz" Suriye Hükümeti ile SDG arasında varılan 10 Mart mutabakatını anımsatan Fidan, "Biz de sürecin diyalog, müzakere ve barışçıl yollarla ilerlemesini umuyoruz. Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz. Ancak SDG, ilgili aktörlerin sabrının tükenmekte olduğunu anlamalı. 10 Mart tarihli anlaşmaya bağlılıklarını gecikmeden ve çarpıtmadan yerine getirmeleri bekleniyor. Bu anlaşmadan herhangi bir sapma görmek istemiyoruz. Şam’daki Suriyeli ortaklarımız da bunun ulusal birlik için hayati bir adım olduğunu görüyor. Ben temkinli ama umutlu bir iyimserlik içindeyim. Doğru yöntemler ve iş birliği biçimleriyle bu noktaya ulaşacağımıza inanıyorum" dedi. "Gazze örneğinde olduğu gibi, bu tür bir arabuluculuk ancak ABD’nin aktif katılımıyla mümkün" Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Fidan, Türkiye’nin her iki tarafla da konuşabilen nadir ülkelerden biri olduğunu ve ateşkes için başından bu yana yoğun çaba gösterdiğini söyledi. Avrupa’nın ortasında süren savaşın büyük bir yıkıma yol açtığını aktaran Fidan, "Karadeniz’e doğru olası bir genişleme, Türkiye ve diğer kıyıdaş ülkeler için ciddi bir risk oluşturuyor. Bu nedenle Türkiye, savaşın başından itibaren ateşkes için yoğun çaba sarf etti. Pek çok girişimimiz oldu; bazılarını ortaklarımızla, bazılarını tek başımıza yaptık. Son haftalarda görüşmelerin yoğunlaştığını görmekten memnuniyet duyuyoruz. Avrupalılar devrede, Amerikalılar arabuluculuğu yürütüyor. Bu süreçte Başkan Trump ve ekibine özel bir takdir borçluyuz. Gazze örneğinde olduğu gibi, bu tür bir arabuluculuk ancak ABD’nin aktif katılımıyla mümkün. Biz de Amerikalılarla, Ruslarla, Ukraynalılarla ve Avrupalılarla temas halindeyiz. Taraflar şu anda bir anlaşmaya oldukça yakın" ifadelerine yer verdi. Ortaya çıkacak mutabakatın Ukrayna halkına sunulacağını belirten Fidan, güvenlik garantileri konusunun sürecin en zor başlıklarından biri olduğunu kaydetti. "Sorunların en kısa çözümü ateşkestir" Karadeniz’de artan güvensizlik ortamına da değinen Fidan, Tahıl Anlaşması sayesinde 30 milyon ton tahılın dünya piyasalarına ulaştırıldığını, bunun özellikle Afrika için hayati önemde olduğunu vurguladı. Ticari gemilerin hedef alınması ve İHA tehditlerinin bölgesel güvenliği zedelediğini belirten Fidan, "Karadeniz’de güvensizlik yeniden arttı. Türk Hava Kuvvetleri Karadeniz’den gelen bir İHA’yı düşürdü. Ticari gemiler hedef alındı. Bu ciddi bir sorun. Hükümetiniz enerji altyapısı ve liman tesisleri için bazı güvenlik garantileri çağrısı yapıyor. Ancak Karadeniz’de gemilerin hedef alınması, mayınlar ve İHA’lar kıyıdaş ülkeleri de etkiliyor. Romanya ve Bulgaristan’la bu konuda askeri iş birliği içindeyiz. Tüm bu sorunların en kısa çözümü ateşkestir. Aksi halde uyardığımız bölgesel tırmanma gerçekleşiyor ve bu başka yerlere de yayılabilir" diye konuştu. "Kıbrıslı Türklerin izolasyonu sona ermeli" Kıbrıs meselesine ilişkin değerlendirmesinde Fidan, Güney Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığı’nı devralmasının Türkiye açısından hem risk hem fırsat barındırdığını belirterek şu ifadeleri kullandı: "Rum yönetimi her platformda Türkiye’yi engelliyor. Buna rağmen Avrupa’nın karşı karşıya olduğu tehditler, AB-Türkiye iş birliğini her zamankinden daha önemli hale getirdi. Kıbrıs’ta gerçekler ortada. Türk tarafı Annan Planı’na ‘evet’ dedi, Rumlar ‘hayır’ dedi. Eşitlik temelinde bir güç ve refah paylaşımını kabul etmiyorlar. Herkes bunu biliyor. Alternatif nedir? İki devletli çözüm. Siyasi sorun dondurulabilir, ama ekonomik, turistik ve enerji alanlarında iş birliği yapılabilir. Kıbrıslı Türklerin izolasyonu sona ermeli. Gerçekleri söylemek cesaret ister. Bu cesareti göstermeliyiz." (OHÖ-
Balıkesir Yıkım sırasında enkaz altında kalmaktan saniyelerle kurtuldular Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde 27 Ekim’de meydana gelen depremin izleri silinmeye çalışılırken, kontrollü yıkım sırasında yaşanan bir olay yürekleri ağza getirdi. Hasarlı bir binanın yıkımı sırasında, hemen karşısında bulunan konteyner dükkân enkaz altında kaldı, iş makinesi oporatörün dikkatiyle kurtuldu. Depremde ağır hasar alan ve Nadir Açıksöz İşhanı olarak kullanılan 4 katlı bina ile Camicedit Mahallesi’nde bulunan bina, iş makineleriyle yıkıldı. Çalışmalar sırasında çevrede bulunan vatandaşlar ve görevliler büyük tedirginlik yaşadı. Bir anlık dikkat hayat kurtardı Camicedit Mahallesi Yağpazarı Sokak’ta gerçekleşen yıkım sırasında bina, yolun karşısında bulunan konteyner dükkânın üzerine devrildi. Depremin ardından binayı boşaltarak konteynerde ticaret yapmaya başlayan esnafın, olay anında içeride olmaması bir facianın önüne geçti. Yıkım esnasında operatör ve çevrede bulunan vatandaşlar da tehlikeyi fark ederek saniyelerle bölgeden uzaklaştı. Konteyner dükkânın tamamen enkaz altında kalması, yaşanan tehlikenin boyutunu gözler önüne serdi. Yaşanan olayın ardından bölgede kısa süreli panik yaşanırken, vatandaşlar büyük bir korku atlattı. Yetkililer ise yıkım çalışmalarının süreceğini belirterek, vatandaşları bu tür çalışmalarda güvenlik alanlarının dışına çıkmamaları konusunda uyardı.
Şırnak Tayini çıkan Sağlık-Sen temsilcisi plaketle uğurlandı Şırnak’ta 7 yılı aşkın süredir görev yapan Sağlık-Sen işyeri temsilcisi Halil İbrahim Sülü, Mersin’e tayin olması dolayısıyla teşekkür plaketi verildi. Şırnak Devlet Hastanesinde ameliyathane teknikeri olarak görev yapan sağlık çalışanı Halil İbrahim Sülü, tayin tebligatının yayımlanmasının ardından görev yaptığı sağlık tesislerinde mesai arkadaşlarıyla veda ziyaretlerinde bulundu. Bu kapsamda, uzun yıllardır üyesi ve işyeri temsilcisi olarak görev yaptığı Sağlık-Sen Şırnak Şubesini ziyaret eden Sülü, şube yöneticileriyle bir araya gelerek sendikal çalışmalar üzerine değerlendirmelerde bulundu. Yaklaşık 7 yıldır Şırnak’ta sağlık hizmeti sunan ve bu süre zarfında çalışan haklarının savunulması noktasında aktif rol üstlenen Halil İbrahim Sülü’ye, Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Sabğatullah Anmal tarafından, ilçe ve işyeri temsilcilerinin katılımıyla teşekkür plaketi takdim edildi. Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Sabğatullah Anmal, Sülü’nün görev yaptığı birimlerde çalışkanlığı, özverisi ve çözüm odaklı yaklaşımıyla sağlık çalışanlarının takdirini kazandığını belirterek, "Hem halkımıza sunulan sağlık hizmetlerinde hem de çalışanlarımızın haklarının savunulmasında örnek bir temsilcilik sergilemiştir. Sendikamız adına önemli katkılar sunan temsilcimize teşekkür ediyor, yeni görev yeri Mersin’de başarılar diliyoruz" dedi. Plaket takdimi sırasında duygularını dile getiren Halil İbrahim Sülü ise Şırnak’ta görev yapmanın ve Sağlık-Sen çatısı altında çalışmanın kendisi için büyük bir onur olduğunu ifade ederek, "7 yıl boyunca hem mesleki hem de insani anlamda çok kıymetli dostluklar edindik. Buradan ayrılmak bizim için zor ancak Mersin’de de aynı sorumluluk bilinciyle görev yapmaya devam edeceğiz. Başta Şube Başkanımız Sabğatullah Anmal olmak üzere tüm Sağlık-Sen yönetimine ve çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum" şeklinde konuştu. Tören, hatıra fotoğrafı çekilmesinin ardından sona erdi.