POLİTİKA - 07 Aralık 2018 Cuma 18:06

Eski Başbakan Davutoğlu: “Sapkın bir ideoloji, 15 Temmuz’u yapanları kendi milletine saldırmaktan çekinmeyen bir robot haline getirdi”

A
A
A
Eski Başbakan Davutoğlu: “Sapkın bir ideoloji, 15 Temmuz’u yapanları kendi milletine saldırmaktan çekinmeyen bir robot haline getirdi”

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, sapkın bir ideolojinin 15 Temmuz gecesini yapanları kendi milletine saldırmaktan çekinmeyen bir robot haline getirdiğini söyledi.

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, sapkın bir ideolojinin 15 Temmuz gecesini yapanları kendi milletine saldırmaktan çekinmeyen bir robot haline getirdiğini söyledi.



İlim Yayma Cemiyeti Kastamonu Şubesi tarafından Kastamonu Üniversitesi Bilgehan Bilgili Konferans Salonu’nda gerçekleşen etkinlikte eski Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu tarafından “Duruş Konuşmaları, Bilgi, Bilinç ve Ahlak” konulu konferans verildi. Davutoğlu, “Kastamonu’da yaşama şerefine nail olmuş bu milletim, burada eğitim alan öğrencilerim oldu. Bu şehrin kıymetini bilmelisiniz. Kastamonu’ya her geldiğimde bir şehir geleneği görmüyorum; huzuru, dinginliği de hissediyorum. Kastamonu dediğimizde benim zihnimde canlanan ilk şey Anadolu’da bir görünen başkentlerimiz var. Mesela Konya, mesela Bursa, mesela İstanbul ve tabi Ankara. Bir de bu başkentler sıkıntıya düştüğünde bir de sığındığımız şehirler var. Onlar hemen fark edilmez. Ama onlar olmadan bir milletin tarihi var. Onlar kendilerini bir propaganda yaparcasına gündeme getirmeyecek kadar vakumdurlar. Ve mütevazıdırlar. Kastamonu bir sığınak şehrimizdir, hami şehrimizdir. Dönüp de tarihe baktığınızda son olarak ta İstiklal harbimizde millet diğer şehirlerde sıkıntıya düşmüşken bir şehir yeni başkentin kapısı olur. İnebolu’dan Kastamonu’ya, Ankara’ya İstiklal Yolu diye yol kuran Kastamonulular öldü zannedilen bir milletin lojistik koridorunu kurdular. Allah onlardan razı olsun” dedi.



“Ben, kitapsız bir odada huzurlu uyuyamam” diyen Davutoğlu, “Odada bir kitap kokusu olacak. Başbakan iken bile zorlu günlerin ardından eve geldiğimde kitap okumadan yatamazdım. Bir kitap kokusu, bir de çocuk kokusu, Allah hiçbir evi bu ikisinden mahrum bırakmasın” diye konuştu.



“Sapkın bir ideoloji, 15 Temmuz’u yapanları kendi milletine saldırmaktan çekinmeyen bir robot haline getirdi”


“Duruş” kitabını 15 Temmuz gecesi yazmaya nasıl karar verdiğini anlatan Davutoğlu, daha sonra kitabında yer alan konu ve prensiplerini anlattı.


Eski Başbakan Davutoğlu, “2016 yılında Başbakanlık görevinden ayrıldıktan sonra geriye dönük yazdığım kitaplarımı kontrol ettim. Önce Medeniyetler ve Şehirler kitabını yayınladım. Sonra 15 Temmuz söz konusu oldu. Bir milletin karşı karşıya kalabileceği en büyük felaketlerden en büyük acılardan bir tanesidir. Kendi ordusunu içine sızmış bir grup hainin, o ordunun imkanlarını, uçaklarını, tanklarını, tüfeklerini kullanarak kendi milletine karşı saldırıya geçtiği mefhum bir gecede bir taraftan yerel kanallara, ulusal kanallara bağlanıp bütün bir milletin ayağa kalkışına destek olarak direniş çağrısı yaparken diğer taraftan uluslararası kanallara hemen hemen birçok kanala doğrudan bağlanıp, o gece Türkiye’de darbe olsa neredeyse şen şakrak düğün ilan edecek bir yayın yapan uluslararası kanallara bağlanarak bu gece bazıları için karanlık bir gece senaryosu olabilir. Ama bu milletin şanlı direnişi yarın sabah aydınlık bir Türkiye’yi başlatacaktır, aydınlık bir güne uyanacağız diye çağrılar yaparken emin olan sadece bir Başbakan olarak değil bir hoca olarak, yeni bir nesil yetiştiren biri olarak büyük bir hüzün içindeydim. Bugün o kendi meclisini bombalayan hainler, bir dönem bu milletin okullarında ve bu topraklarda yaşayan çocuklardı. Bir sapkın ideoloji onları aldı ve bir robot haline dönüştürdü. Kendi milletine saldırmaktan çekinmeyen bir robot yaptı. Öbür tarafta ise daha Cumhurbaşkanımızın çağrısı, bizlerin konuşması olmadan dahi sokaklara çıkmış kahramanlık destanı yazan gençlerimiz var. Şöyle düşündüm bir daha birinci grubun çıkmaması yani bu vatanın içinden hain bir topluluğu çıkartmaması, ikinci grup içinde o şanlı gece hayatlarını feda eden, şehitlerimize hitap eden bir kitap yazacağım diye düşündüm. Duruş kitabının fikri o gece beynime bir tohum gibi ekildi ve sonra üzerinde çalışmaya başladım. Önce 150 sayfalık bir kitap düşünürken başladıktan sonra 625’inci sayfada durabildik. Bu kitabı gelecek nesillere bir miras gibi bırakmak istedim, bu yüzden yazdım” şeklinde konuştu.



“Bu yıl içerisinde 300’den fazla kültürel mirası ayağa kaldırdık”


Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş ise, yerel bazda yürüttükleri çalışmalar kapsamında bu yıl içerisinde 300’den fazla kültürel mirası ayağa kaldıklarını belirterek, “Kastamonu kökleri M.Ö. 50’li yıllara dayanan geçmişe sahip, biz de bu uygarlığın tarihini korumaya çalışıyoruz. Kastamonu’nun hem manevi hem kültürel hem de fiziki değerlerini korumak için ciddi bir çaba içerisine girdik. 2018 yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti vesilesiyle hem Türk dünyasıyla hem de ilimizdeki manevi atmosferde çok ciddi çalışmalar yaptık. Kazakistan’ın Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin ortamından Kastamonu’daki Şeyh Şab’an-ı Veli’nin manevi atmosferine bir köprü kurma gayreti gösterdik. Elimizden gelen gayreti gösteriyor ve bu uğurda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kadim bir şehir olan Kastamonu’muzun manevi değerlerini hem de fiziki değerlerini korumak için gerçekten ciddi bir çaba içine girdiğimizi söyleyebilirim. Manevi değerlerimizin başında önümüzdeki yıl vuslatının 450. yılını anacağımız Şeyh Şab’an-ı Veli gelmektedir. Yine Kastamonu’da meftun bir sürü evliyanın bu toprakları nasıl aydınlattığını nasıl ışıttığını hem bilmekte hem de gelecek nesillere aktarma çabası içerisindeyiz. Vizyon meselesi haline getirdik. Misyonumuz kültürel mirasın korunması, onarılması gelecek nesillere aktarılması bunlardan sapmamız veya dönmemiz yok. Bütün çabamız ona yönelik onun içinde yerel bazda bu yıl içerisinde 300’ün üzerinde kültürel mirası ayağa kaldırdık. Bu arada bakanlıklarımızın, hükümetimizin yardımlarını da ciddi manada katkı sağlıyor. Yine sivil toplumlarımızla, halkımızla bu işin içine girdik. Özellikle üniversitemizde bu konuda ciddi manada destekler veriyor. Bundan sonrada elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.


İlim Yayma Cemiyeti Kastamonu Şube Başkanı Fatih Köse de, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kendilerini kırmayarak öğrencilerle bir araya gelmesinden ötürü teşekkür etti.


Kastamonu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Seyit Aydın ise, konferansın çok faydalı olacağını kaydetti.


Programın ardından Davutoğlu’na çeşitli hediyeler takdim edildi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Siirt Siirt’te yapılıyor, İstanbul, İzmir, Mersin’de yoğun talep görüyor Siirt’te peynir sezonunun başlamasıyla birlikte yayla peynirine talep arttı. Vatandaşlar kilolarca koyun peynirini alarak kış hazırlığı yapmaya başladı. Siirt’te yapılan yayla peynirinin İstanbul, İzmir ve Mersin’de yoğun talep gördüğü belirtildi. Her yıl ilkbahar mevsimiyle birlikte göçerler tarafından yaylalarda üretilen Siirt’in yöresel peyniri, bu yıl da tezgahlardaki yerini aldı. Peynir sezonunun başlamasıyla birlikte satışların arttığını belirten peynirci Ahmet Toprakçı, "Peynir göçer peyniridir. Kışlık peyniri burada satıyoruz ve herkes kış için peynir alıyor. Kimi 50, 100, 150, 200 kilogram peynir alıyor. Bizim Siirt peyniri meşhurdur. Hepsi koyun peyniridir, göçerlerindir. Çemikari Pervari tarafından geliyor. Tabi şimdi havalar daha sıcak olmamış ama 20 gün 1 aya kadar bütün peynir satılıp biter" dedi. "İl dışından çok yoğun talep var" İl dışından da peynire yoğun talep olduğunu söyleyen Toprakçı, "İzmir’e, İstanbul’a, Ankara’ya, Mersin’e her yere gidiyor bu peynir. Bizim peynir bir numara çok kalitelidir. Kışlık herkes alıyor bunu. Biz de burada satıyoruz. Yayladan gelen peyniri biz buradan satıyoruz. Kışlık peyniri bazıları yer altına koyuyorlar, bazıları ise soğuk hava deposuna koyuyorlar. Şu anda kilosu 130 TL ama yaz ilerledikçe 200 TL’ye kadar da çıkabilir’’ şeklinde konuştu. Peynir almaya gelen Yasin Toprak, "Peyniri her sene alıyoruz. Market peyniri yenmiyor. Yazın alıp kışın yiyoruz. Fiyatı da 130 TL uygundur. Bu taze peynirdir. 20 veya 25 kilo alıyoruz. Yazın alıyoruz, kışın tüketiyoruz’’ diye konuştu.
İstanbul “Türkiye’deki üniversitelerin 73’ü kurumsal akreditasyona sahip” Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) tarafından düzenlenen “Uluslararası Kalite Güvencesi ve Akreditasyon Konferansı” Ankara’da gerçekleştirildi. Kongrenin açılış konuşmasını yapan YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, Türkiye’deki üniversitelerin 73’ünün kurumsal akreditasyona sahip olduğunu bildirdi. Özvar, 2027’ye kadar üniversitelerin tamamına yakınının akreditasyon sürecini tamamlamasını beklediklerini söyledi. Ana teması "Yükseköğretimde Kalitenin İçselleştirilmesi ve İyileştirilmesi" olan konferansın amacı, yükseköğretimde kalite güvencesi alanındaki bilimsel gelişmeleri, yenilikleri, deneyimleri ve farklı bakış açılarını bir araya getirmek olan “Uluslararası Kalite Güvencesi ve Akreditasyon Konferansı” düzenlendiği Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde tamamlandı. Türkiye’den ve dünyadan birçok bilim insanını, ulusal ve uluslararası akreditasyon kuruluşları temsilcilerini bir araya getiren kongrede yükseköğretimin geleceği tartışıldı, bildiriler sunuldu. Kongrenin açılış konuşmasını yapan YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, Türkiye’deki üniversitelerin 73’ünün kurumsal akreditasyona sahip olduğunu bildirdi. Özvar, 2027’ye kadar üniversitelerin tamamına yakınının akreditasyon sürecini tamamlamasını beklediklerini söyledi. “Yetkilendiren 24 ulusal ve 13 uluslararası akreditasyon kuruluşu var” Program bazındaki akreditasyonların YÖKAK tarafından yetkilendirilen 24 ulusal ve 13 uluslararası akreditasyon kuruluşu tarafından yürütüldüğünü hatırlatan Özvar, “Mevcut durumda yükseköğretim sistemimizde akreditasyondan geçen programların sayılarının artmasını beklediğimizi ifade etmek isterim" diye konuştu. “En önemli konulardan biri öğrencilerin beklentileri” Konferansın açılış konuşmacılarından bir diğeri ise Avrupa Yükseköğretimde Kalite Güvencesi Birliği (ENQA) Başkan Yardımcısı Doris Herrmann oldu. Herrmann, “Avrupa’da eğitim standartlarını ve yönergelerimizi güncelliyoruz. Eğitimde reformlar yapacağız. 2027 yılında yeni eğitim standartlarını yayınlamayı amaçlıyoruz. Mayıs ayında Avrupa eğitim bakanları Tiran’da toplanıyor. Yükseköğretim alanında 2030 yılına kadar yaşanacak gelişmeler hakkında bilgilendirileceğiz. Altı çizilen en önemli konulardan biri, üniversite öğrencilerinin beklentileri, yaşantıları ve sosyal hayatları” şeklinde konuştu. “Gerçek performanslar daha doğru şekilde değerlendirilebilir” Kongreye “Yükseköğretimde Kalitenin Tamamlayıcı Haritası: Eksik Veriler ve Değerlendirme Stratejileri” başlıklı, İstanbul Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Volkan Öngel ile hazırladığı bildiri ile katılan akademisyen Dr. Gözde Bozkurt, Yükseköğretim Kalite Kurulu resmi internet sitesinde paylaşılan Gösterge Değerlendirme Raporunu inceledi. Üniversitelerde eksik veriler olduğu sonucuna varan Bozkurt, “Eksik veriler dikkate alınarak daha etkili ve bilgi temelli kararlar alınabilir. Bu da Yükseköğretim kurumlarının gerçek performanslarını daha doğru bir şekilde değerlendirmesine ve kaliteyi artırmak için daha etkili stratejiler geliştirmesine yardımcı olacaktır” ifadelerini kullandı. Kongrede ayrıca kurumsal akreditasyon almaya hak kazanan üniversitelerin rektörlerine ise belgeleri teslim edildi. Akreditasyon belgelerini İstanbul Beykent Üniversitesi adına Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Kazım Sarı aldı.